18 Ağustos 2021 Çarşamba

IMF yoksul ülkelere hep kırıntı dağıtıyor - Nick BEAMS / BİRGÜN


Aşırı şişirilmiş söylemlerin eşliğinde, aylarca süren pazarlıkların ardından Uluslararası Para Fonu (IMF) aşılara erişim eksikliği ve hâlihazırda yetersiz olan halk sağlığı hizmetleri nedeniyle Covid-19 pandemisi ile başa çıkmakta zorlanan düşük ve orta gelirli ülkelerin finansmanını artırmayı kabul etti.


Geçen hafta IMF, Özel Kredi Çekme Hakları (Special Drawing Rights-SDR’ler) programının 650 milyar dolarlık genişleme kararına imza attı. SDR’lerin herhangi bir koşulu yoktur ve geri ödenmeleri gerekmez, bu da ülkelerin kamu harcamalarında telafi edici kesintiler yapmadan bu hakları kullanmalarına imkan tanır. Ancak bu karar, ulusal gelirlerindeki artış hızı yavaşlayan birçok ülkenin içinde bulunduğu kötüleşen durumda çok az fark yaratacaktır.

IMF bunu, en azından dolaylı olarak, dünya ekonomik görünümündeki son güncellemesinde kabul etti. Gelişmekte olan piyasalar ve daha az gelişmiş ülkeler için büyüme hızını göz önünde bulundurmaksızın, son yirmi yıldır, hatta daha uzun süredir hakim olan eğilimi tersine çevirdi.

Çelişki dolu iddialar

IMF Genel Müdürü Kristalina Georgieva bunun “tarihi bir karar IMF tarihindeki en büyük SDR tahsisi ve benzeri görülmemiş bu kriz döneminde küresel ekonomi için bir can suyu” olduğunu söyledi.

“SDR tahsisi tüm üyelere fayda sağlayacak, uzun vadeli küresel rezerv ihtiyacını ele alacak, güven inşa edecek ve küresel ekonominin esnekliğini ve istikrarını destekleyecektir. Özellikle Covid-19 krizinin etkisiyle başa çıkmak için mücadele eden en savunmasız ekonomilere yardımcı olacaktır” dedi.
Bu iddialar, tahsisin yapısıyla çelişmektedir. Genişletilen SDR’ler, IMF’nin 190 üyesine küresel ekonomideki payları oranında tahsis edilecek. Bu, yalnızca 275 milyar doların yükselen ve gelişmekte olan ekonomilere gideceği ve geri kalanının dünyanın büyük ekonomilerine tahsis edileceği anlamına geliyor.
Ayrıca, bu yeni paranın/kredinin, sadece yüzde 8’inin “borçlara karşı savunmasız” olarak sınıflandırılan ülkelere gideceği tahmin ediliyor.

Borç, her yerde bir sorundur. Uluslararası Finans Enstitüsü’ne göre, gelişmekte olan büyük piyasa ekonomilerinde ortalama devlet borcu, 2020’de, gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 52,2’sinden yüzde 60,5’e yükseldi bu kaydedilmiş en büyük artış.

Yetersiz finansman

IMF’nin kendisi, yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin yarısından fazlasının pandemiyi karşılamak için yetersiz finansmana sahip olduğunu ve onunla mücadele etmek için döviz rezervlerini tüketmeye zorlandığını bildirdi.

Bu ülkelerin çoğu, ABD ve diğer büyük ekonomilerdeki finansal koşulların zorlaşmasının, sermaye çıkışlarına ve kendi ülkelerindeki ekonomik ve finansal sorunların daha da tırmandırmasına neden olacağı tehdidi altında hareket etmektedir.

SDR tahsislerini daha fakir ülkelere yönlendirmeleri için zengin ülkelere çağrılar yapıldı ve Georgieva, IMF’nin bu çabaları ilerletmeye çalıştığını söyledi. Ancak, koronavirüse karşı aşı tahsisi konusundaki kayıt göz önüne alındığında, daha fakir ülkelerin ihtiyaç duyulanın sadece küçük bir kısmını aldığı ve bu cephede anlamlı bir hareket olasılığının çok az olduğu anlaşılmaktadır.

Salgının, az gelişmiş ülkelerde en çok etkilediği sektörlerden biri turizmdir.

BM’nin Dünya Turizm Örgütü’ne göre, bu yılın ilk beş ayında küresel uluslararası turist gelişleri, 2020’de aynı dönem için kıyaslandığında yüzde 65, 2019’daki seviyelerinden ise ortalama yüzde 85 düştü.

Şu anda Asya-Pasifik bölgesi, delta varyantından ciddi şekilde etkileniyor; 2019 seviyelerine kıyasla, turist gelişlerinde yüzde 95’lik bir düşüş oldu. Bölgede Çin turizmi neredeyse durdu. Bu ülkelerin çoğunun yabancı ziyaretçilere bağımlılığı, GSYİH’nin ve istihdamın yüzde 20’sinin turizm tarafından oluşturulduğu Tayland’da örneklenmektedir.

Tahmin edilenden kötü

Londra’daki BNP Paribas’ta yükselen piyasa ekonomisti Luiz Eduardo Peixoto, Financial Times’a bu yıl durumun tahmin edilenden daha kötü olduğunu söyledi.

“Geçen yıl, 2021’de bir toparlanma göreceğimize dair bir varsayım vardı” dedi. Ancak geçen yılki düşüş, en karamsar senaryoya yakındı çünkü “kuzeyde kış boyunca bir toparlanma olmadı. Tam tersine, bu yıl işler beklendiği gibi gitmiyor”.

Daha uzun vadeli bir tarihsel perspektif içinde bakıldığında, IMF’nin SDR’ler aracılığıyla yaptığı son müdahale, pekala suç mahalline dönen ve hayati kanıtları ortadan kaldırmaya çalışan bir suçlu vakası olarak tanımlanabilir.

Az gelişmiş ülkelerde sağlık hizmetlerinin bu kadar kötü ve borç seviyelerinin bu kadar yüksek olmasının -hayati sağlık hizmetlerine yapılan harcamaları daraltmasının- ana nedenlerinden biri, daha önceki dönemlerde IMF tarafından uygulanan sözde “yapısal uyum” programlarıdır.

IMF’den yardım isteyen

bu ülkelerin, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, finansal piyasaların kuralsızlaştırılması ve sağlık da dahil olmak üzere sosyal harcamaların azaltılması gibi ilk olarak 1980’lerde dayatılan ve daha sonra 1990’larda ve bu yüzyılda da devam eden katı koşullara uymaları gerekiyordu.

1980 ve 2014 yılları arasında 137 gelişmekte olan ülkeden 109’u en az bir yapısal uyum programına girmek zorunda kaldı.

Adele Walton tarafından UK Tribune dergisinde yakın zamanda yayınlanan bir makale, yaklaşık 25 ülkenin 2019’da borç için sağlık, eğitim ve sosyal korumanın toplamından daha fazla para harcadığına dikkat çekti. Bu, uluslararası bir sağlık hizmeti krizinin yoğun baskısının, nüfusun büyük bir bölümünü temel hizmetlere ve kaynaklara erişimden mahrum bıraktığı anlamına geliyor.

Uluslararası finans kapitalin IMF aracılığıyla dayattığı önlemler, pandemiden en çok etkilenen iki ülke olan Güney Afrika ve Hindistan üzerinde özellikle önemli bir etki yarattı.

Walton’ın makalesine göre, Güney Afrika’da yapılan bir araştırma, “nüfusun çoğunun sağlık hizmetlerine erişimden yoksun bırakılmasının başlıca nedeninin özelleştirme olduğunu” ortaya koydu.

Hindistan’da, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi “hükümetin, kamu sağlığı ihtiyaçlarını özel şirketlerin çıkarları karşısında önceliklendirme kapasitesini önemli ölçüde azalttı.” Ve kaynak koordinasyonu eksikliği, “ikinci dalgasının zirvesinde oksijen kıtlığı yaşayan ülke için felaket sonuçlara” yol açtı.

Kaynak: World Socialist Web Site

Çeviren: Setenay Kızılkaya 

BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder