16 Kasım 2021 Salı

Paramount yazışmaları ve Bodrum’daki otel derebeyliği - Bahadır Özgür / BİRGÜN


 

“Cihan iyi sabahlar…” 25 Mart 2020 günü iletilen bir mailin üzerine düşülen not böyle başlıyordu: “Ekteki dosyaları okuduktan sonra onay verirsen, kararları uygulamaları için göndereceğim.”

Mesajın sahibi, Paramount Otel’in Genel Müdürü Geylan Dursunoğlu’ydu. Gönderilen adres, skandalın kilit ismi Cihan Ekşioğlu. Bedava kalan kim varsa adını verdiği kişi yani.

Atilla Uras’ın mirasçılarındaki belgelerin arasından çıkan mesaj, otelin Unico Sigorta’ya satışıyla ilgiliydi. Sezgin Baran Korkmaz’ın avukatlarının hazırladığı dökümanlar önce Ekşioğlu’na sunuluyordu. Ekşioğlu’nun oteli satan kişi olduğunu gösteren ilk “resmi belge” sayılır yazışma. Dahası da var.

Lakin çoğu kimsenin aklında şu sorular dolanıp duruyor hala: “Bir otel için kopan fırtına nedendir? Devlet niye müdahale etmiyor?”

Ne var ki yanıt, otelin içinde değil sadece. Zira Paramount, uzun zamandır Bodrum’da devam eden bir mülkiyet değişiminin en yozlaşmış parçasıdır. Haliyle bu “şer yuvasının” kıymeti, biraz da etrafında olup bitenlerle alakalıdır.

                                                                       ***

Berthold Brecht’in “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi” oyunu, bir Hitler alegorisidir. Sebze piyasasında hakimiyet kurmaya girişen karnabahar tröstünün mafyayla işbirliğini anlatır. Mafya-sermaye ilişkisinde iki nokta öne çıkar. İlki; mafya, asla patronlar kulübünden güçlü olamaz. İkincisi; piyasanın olağan akışında halledilemeyen işlerde devreye girer ve çarkları hızlandırır.

Paramount vakası da bir AKP dönemi alegorisi işte. Bir yüzünde çete dururken, diğer yüzü düpedüz mülkiyet değişimine uzanır. Yukarıda aktardığımız mail de bunu temsil ediyor bir bakıma. Ekşioğlu’nda bir yüze, Dursunoğlu’nda diğer yüze bakıyoruz.

Gelin, Paramount merkezli farklı bir bilanço çıkarmaya çalışalım şimdi. Torba koylarını “hilal taktiğiyle” çevirmiş bir dizi otelin hikayesi, anlatılmaya değer çünkü. Üzerlerine isim etiketlerini yapıştırdığımızda, tesadüf olamayacak bir harita çıkıyor; sanki bir “otel derebeyliği!”

Biraz geriye gidelim; 8 yıl öncesine, Recep Tayyip Erdoğan’ın Rixos’taki tatiline… Bir sabah yatla Torba’yı dolaşmış, ardından gazetecilere koyların talan edildiğini anlatıyordu. “Bakalım” diyordu Erdoğan; “Çevre için ortalığı ayağa kaldıranlar, attığımız adımlarda nerede duracaklar.”

Denetimler başladı hemen. Yıkım kararları filan çıktı. Katiyen “dokunulmayacak” olanlar da vardı. Tabiat parkını işgal eden Vogue Otel mesela. Yeni dikilenlerin sayısı da arttı üstelik.

***

Bodrum 80’lerden beri gözde mülk, malum. İstanbul sermayesinin tatilin ötesine taşan iştahı, Özal’ın “turizm teşvikleriyle” kabarmıştı. 90’larda besin zincirine mafya ve beraberindeki isimler eklendi. Alaattin Çakıcı’yla ilişkisi sık gündeme gelen ve en son Bülent Eczacıbaşı’nın şortla şantiyesini bastığı Çağlar İnşaat meşhurdu. 2000’den sonra emirler ve oligarklar karnavala katılıyor; marinalar, dev yatlar, özel jetlerle beraber Bodrum, paranın toplandığı bir Akdeniz “açık şehri”ne dönüşüyordu. AKP de kendi “çitleme harekatına” girişti. Mevcut birikimin bir kısmı hızla el değiştirirken ormanlar, kıyılar, koylar inşaat furyasından aşina olduğumuz gruplara transfer edilmeye başlandı. Dolayısıyla inşaatta gördüğümüz yapının benzeri, burada da şekillendi.

Tekrar Torba haritasına dönelim ve bu oligarşik yapının turizmdeki halini somutlamaya çalışalım.

***

“AKP dönemi otelcileri Tamince’nin cebinden çıktı” denilse yeridir hani. Hanutçuluktan Rus ortaklı Rixos imparatorluğuna ulaşan Tamince’nin yanında yöresinde kim varsa, Torba koylarında boy gösteriyor. Tamince, 2003’te Paramount’un yanına kondurduğu Rixos’un başına, adı hiç duyulmamış bir hemşerisini, Vedat Dalkıran’ı getirdi. Sonrasında nerede yeni otel açılsa, Dalkıran orada belirdi. Janna, Sedative, Jumeriah markalarını Dubai’den getiren oydu. Paramount’un el değiştirmesini başlatan isimdi.

Erdoğan’ın açıklamasından bir yıl sonra, Tamince’nin diğer hemşerisi Turan Avcı da Torba’ya hicret etti. Rusya’ya deri satmakla başlayan ticari hayatı, inşaata girmesiyle değişmişti. Rusya’ya gidenin “inşaatçıya”, Dubai aktarması yapanın da “turizmciye” dönüşmesi ilginç bir “yandaş evrimi” olsa gerek. Bir tür “hac” rotası gibi.

Avcı da Bodrum’daki ilk otelini tabiat parkının dörtte birini işgal ederek dikiyordu. Vouge Otel’i 2013’te dönemin Turizm Bakanı Ömer Çelik açtı.

Torba’ya hızlı giriş yapan bir başka isim de Azat Grup’tu. 2013’te Antalya’da, Rixos’un 3 No’lu odasında kurulan Metin Azat şirketi, organize sanayi bölgesine taşınıp Free Wood Mobilya ve İnşaat adını aldı. Bugün Torba’daki Door’a ve Oba adlı iki otelin sahibi.

Paramount’un satışında rol alan Dursunoğlu aynı bölgedeki Sarpedor’un işletmecisiydi. 2021’de Door’a’nın yönetimine geçti. Oba’nın ortağını ise iyi tanıyoruz. Melih Gökçek’in semirttiği Söğüt İnşaat’ın sahibi, dolmuş şoförlüğünden milyarlarca liralık ihalelere terfi eden Mustafa Akan. (https://www.birgun.net/haber/melih-gokcek-le-yolunu-buldu-360003Sedat Peker’in açıklamaları sayesinde 2017 referandumunda Süleyman Soylu’ya özel jet kiraladığını da yakın zamanda öğrendik. Ankara’da kurduğu Akanhan Petrol Turizm AŞ’ye, 2020’de Erol Azat dahil oldu. Ve beraberce yıkılmaya yüz tutmuş Angel’s Otel’i alıp, enine-boyuna iki kat büyütüp, tüm sahili yutup Bodrum’un ilk muhafazakar oteli Oba’yı açtılar. 

Eski ve yeni hali şöyle:

Torba’nın en renkli siması ise Şaban Kayıkçı kuşkusuz. Parlak kariyeri, Gübretaş’ın 2008’de yaklaşık 700 milyon dolara İran’da aldığı petrokimya tesisi Razi’ye, satıştan dört ay önce kurduğu Asya Gaz’ın ortak olmasıyla başlıyor. Sonrası fırtına... Denizcilik şirketi, Arabistan’da enerji yatırımı, Kocaeli’de 10 bin konutluk proje, bir dönem Haliçport’ta Tamince ile işbirliği derken, ikametgahı Dubai’de görünen Kayıkçı, 2018’de SBK’dan aldığı Kervansaray Otel’i, Duja Bodrum’a çevirip turizme de daldı.

Tabiat parkının kalan kısmında, Ortakent’te, Cennet Koyu’nda, Güvercinlik’te vs. olanları saymadan Torba’daki değişimin portresi böyle.

İp gibi dizilen şu mülkiyet haritası da özet olsun:

Paramount’un ucu nereye varıyor az çok belli olmuştur. Yine de baştaki mesajdan bir yıl sonra gönderilen bir başka yazışmayı da aktaralım ki, otelin kimin hükmünde olduğu biraz daha aydınlansın.

Otelle ilgili kıyametin koptuğu günlerdeki özel misafirler, Erdoğan’ın daimi danışmanı Mücahit Arslan’ın “ağabey” dediği Şaban Kayıkçı’nın damadı ve kızıydı. Ev sahibi ise Uğur Berke Kayıkçı. Anlaşıldığı kadarıyla Duja ile Be Premium’u (Paramount’u yeni adı) aynı kişiler yönetiyor. Oğul Kayıkçı’nın, Gübretaş’ın 2020’de satılan milyon dolarlık iki gemisini alan Marshall Adaları’ndaki off shore şirketin kurucusu olduğunu; o şirketin Türkiye şubesinin de Burak Erdoğan’ın ortak olduğu MB Denizcilik’in adresinde bulunduğunu not edelim.

Her şey ne kadar da Emile Zola’nın, Bonaparte dönemini özetlediği şekilde ilerliyor: “Tüm servetler tahtın etrafında toplanmalı.”

***

Bu köşede elimden geldiğince “seçimle gideceklerin”, “seçimle geri vermeyecekleri” şeylerin peşine düşmeye çalışacağım. Daima ilham kaynağı olan Zola’nın, tahtın düşüşünü müjdeleyen “Yıkılış” romanının son sayfasının son cümleleri de Birgün hikayesinin başlangıcı olsun:

“Her şey bitmişti: Peş peşe gelen bozgunlar, kaybedilen taşra illeri, ödenecek milyarlar… Toprak mahvolmuş, çöle dönmüş, ocak yanmış, yıkılmıştı. Jean, alçak gönüllü ve kederli düştü yola; geleceğe yürüyordu, kendisini bekleyen o büyük, o çetin işe, Fransa’yı yeni baştan kurmaya.”

Bahadır Özgür / BİRGÜN



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder