6 Aralık 2021 Pazartesi

Bir Yeşilçam araştırmacısı ve Yıldırım Önal’ı anımsamak - Mesut Kara / Evrensel

Yazının başlığı yer aldığı Yıldırım Önal kitabında*, “Haklıydın Yıldırım Önal, hem de çok haklı” idi. Bu başlığı atmama Yıldırım Önal’ın sağlığında bir gazeteciye söylediği şu sözler neden olmuştu: “… Hiçbiri benden bir aktör, bir Yıldırım Önal olarak söz etmedi. Söyle, korkmadan söyle arkadaş, haklı değil miyim?”

Mart 1997 tarihinde basılan ve elime 2 Nisan’da geçtiğini üzerine düştüğüm tarih ve ‘ilk kitap’ notundan anımsadığım “Artizler Kahvesi”nin “Hiç Unutulmayacaklar” başlıklı giriş yazısında Yıldırım Önal’la ilgili şunları yazmıştım:

“Sararmış, silinmiş film karelerinde, sepya fotoğraflarda unutulmaz yüzler, unutulmaz isimler… Cahide Sonku, Yıldırım Önal, Ahmet Tarık Tekçe, Cahit Irgat, Salih Tozan, Hulusi Kentmen, Münir Özkul, Adile Naşit, Ferda Ferdağ, Özcan Özgür… Beyoğlu biraz da Yeşilçam demektir. Sınıf atlama düşleriyle evlerinden, ailelerinden uzaklaşanlar soluğu Beyoğlu’da alırdı bir zamanlar. Yeşilçam’ın büyülü dünyası onları da etkilemiştir, çünkü. Fakat gerçek hayatla filmlerde gördüklerinin aynı hayatlar olmadığını anlamaları uzun sürmez. Yeşilçam’ın melodramlarında gördüklerini yaşamak isteyenler için asıl dram işte o zaman başlar. Çoğu umduğunu bulamaz, düş kırıklıkları ve büyük acılar yaşar. Kardeşim benim duyarlılığını, kişiliksiz ucubeler olmaktansa yalnızlaşmayı, yoksullaşmayı, acıları göze alma cesaretini, onurlu bir hayat sürebilme seçimini birçoğumuz bu insanlardan öğrenmişizdir. (…)

Taksim’den İstiklal Caddesi’ne doğru yürümeye başladığımda nedense hep Cahide Sonku, Yıldırım Önal ve beyaz kefenleri içinde protestosunu haykıran Ferda Ferdağ gelir aklıma; bir de oturacak kiralık ev bile bulamayan Özcan Özgür. Cahide Sonku bataklıkta gül olmayı seçmişti seçmesine fakat bizler beter bataklıklardık. O Beyoğlu’nun arka sokaklarında, salaş meyhanelerinde ulaşması mümkün birçok lüksü reddederek alkolde dostluk arıyordu. Kimi anılarını dinledikçe bugün bile bizlere çok önemli hayat dersleri verdiğini düşünüyorum. Cahide Sonku cinnetini en çok başkalarıyla olduğunda mı yaşıyordu?

Ya Yıldırım Önal… “Stella, Stella” diyen sesi bugün bile kaç kuşağın kulaklarında. Belki de yaşadığı varoluş sancısı, yaratıcı acı nedeniyle hayatla bir türlü uzlaşmayan, belki de bu yüzden sık sık alkol komalarına giren Yıldırım Önal, bir çekim sırasında fotoğraf çektirmek istemediği için gazetecilerden kaçar. Bu kaçışın nedenini soran gazeteciye “Ben gazetecilere küskünüm arkadaş… Çöp bidonuna düştüğüm gün, hemen ayaklarımın resmini çekip ‘sarhoş’ diye yazdılar. Gözümün birini kaybettim ‘Moşe Dayan’ diye alay ettiler. Tımarhaneye tedavi için yattım, bu defa da ‘deli’ dediler. Hiçbiri benden bir aktör, bir Yıldırım Önal olarak söz etmedi. Söyle, korkmadan söyle arkadaş, haklı değil miyim?” yanıtını verir.1

“Haklıydın Yıldırım Önal, hem de çok haklı”

İnsani değerlerden tamamen uzak, insan ve (Bugün örneklerine çokça rastladığımız reyting avcısı “gazeteci, TV programcısı” vb.) gazetecimagazinci kılığındaki bazı yaratıklar o günlerde de akbabalar, leş kargaları gibi yapıyorlardı işlerini, bugün de. Kirlenmişlikleriyle hayatı da mesleklerini de kirletiyorlardı. Bu tipler için her şey, her zaman ranta, reytinge, kişisel çıkara endeksliydi. Devir nasılsa rant devriydi ve yüksek reytinge, sınıf atlamaya giden yolda her yol mübahtı.

Lüks semtlerde alınacak evler, arabalar, yazlıklar, kışlıklar, sayfiyede kurulacak çiftlikler için “gereği” yapılıyordu bugün de, dün olduğu gibi. Bu “modellerin”, geçmişte Yıldırım Önal gibi değerli bir sanatçıya sanatından söz etmek yerine acımasız yaklaşımları reva görenlerden bir farkı yok. Yıldırım Önal’ın sağlığında böyle alkolik, sarhoş, deli gibi haberler yapanlar, gözünü kaybettiğinde Moşe Dayan diye alay edenler, haberine “bir ibret tablosu” diye başlık atanlar ölüm haberini de aynı acımasızlıkta verirler. “YILDIRIM ÖNAL ÖLDÜ” başlıklı haberin alt başlığı şöyledir: “Öldüğünde yalnızdı, en kötüsü ayıktı.” Haberin içeriğinde “ayıktı” sözünün ölüsünü bulanlara ait olduğu yazılsa da başlıklar böyleydi.

BİR YEŞİLÇAM ARAŞTIRMACISI: YALÇIN ÖZGÜL

Yıldırım Önal sağlığında da ölümünden sonra da değeri bilinmemiş sanatçılarımızdandı. Acı ki araştırma yapmaya kalktığınızda sosyal medyanın, iletişimin, “Google” gibi araçların bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdığı günümüzde bile hakkında yeterli bilginin olmadığı sanatçılarımızdandı Yıldırım Önal. Çok sayıda böyle isim var ne yazık ki, yaşam öyküsüyle, yaptığı işlerle ilgili bilgiye ulaşamadığımız.

Hayatın bu acımasız döngüsüne, unutma, unutturma çabasına karşı anlamlı işler yapanlar da hep olageldi. Portre, anı yazma, belgesel filmler, ‘sözlü-görüntülü tarih çalışmaları yaşanmışlıkları kayda alma çabaları bu nedenle çok önemli.

’90’lı yıllardan bu yana tanıdığım, “YeşilçamTürk Sineması” üzerine bir arkeolog titizliğiyle araştırmalar, çalışmalar yapan, kayıt tutan, belge toplayan, hacmi ve ekonomik zorluğu nedeniyle yayınlatamadığı kitaplar hazırlayan Yalçın Özgül de unutmayan, unutturmamaya çalışan vefalı insanlardan, vefalı araştırmacılardan.

 İlgi duyduğu sinema üzerine önemli çalışmalar yapmış. Bunlardan biri, belki de en önemlisi yeni bilgilerle 1914-2020 yıllarını kapsayan 4-5 ciltlik “Türk Sinema Filmleri Ansiklopedisi”.

İlgilisi anımsayacaktır Yalçın Özgül’ün çalışmalarından kaynak kitap olma özelliği taşıyan, editörlüğünü yapıp, baskıya hazırladığım dosyalar Klaros Yayınları Sinema Kitaplığı serisinden yayımlanmıştı geçtiğimiz haftalarda.2

Yıldırım Önal kitabı da Yalçın Özgül’ün bir vefa ve saygı çalışması.

Yıldırım Önal haklıydı, hem de çok haklıydı. İnsanlar hep ve her zaman çok acımasız oldular. 

“Öteki”ne cehennem olmayı seçtiler. Bu insanlarsa cinayet insanı olmaktansa cinnet insanı 

olmayı, cehennemi ve cinneti yaşamayı seçtiler.

Mesut Kara / Evrensel

* Yalçın Özgül, Tiyatro ve Sinemanın Unutulmaz Aktörü Yıldırım Önal. Klaros Yayınları

1 Bir Sinema Günlüğünden Aykırı Notlar. Agâh Özgüç. Drahma Yayınları Sf. 16

2 a- “Aslından Kopya FilmlerOrjinalleri ve Taklitleri” nisan 2021, Klaros Yayınları

b- “Edebiyattan Sinemaya-Sinemamızda Edebiyat Uyarlamaları”, edebiyattan sinemaya uyarlanan filmleri içeren 115 edebiyatçımızın eserlerinden senaryolaştırılan filmler ve eserler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder