15 Aralık 2021 Çarşamba

'Nesli Tehlikedeki Türler Projesi': 'Samimi değiller, samimi olsalardı avcılığı yasaklardı' - YALÇIN CUĞ / SOL

 Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli'nin de katılımıyla bugün gerçekleştirilen 'Nesli Tehlikedeki Türler Projesi' ve nesli tükenen hayvanlara karşı izlenen politika arasında büyük bir açı farkı bulunuyor.


Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, bugün gerçekleştirilen "Yeni Bir Metodoloji Kapsamında Türkiye'nin Nesli Tehlike Altında Türleri için Tür Eylem Planları Hazırlanması, Uygulanması ve İzlenmesi" başlıklı proje kapsamında konuya yönelik planların hazırlanmaya başladığını açıkladı. Pakdemirli, sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği açıklamada nesli tehlike altında olan türlerin korunması konusunda mevcut çalışmaların etkinliğinin arttırılacağını, Türkiye'nin yabani türlerinin korunmasından sorumlu olan Bakanlıkların kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi için eğitimler düzenleneceğini ve diğer ülkelerdeki iyi uygulamaların incelenmesi ve paydaşlar arasında tür koruma konusundaki bilincin, farkındalığın artırılmasını hedeflediklerini söyledi. 

Pakdemirli'nin proje kapsamında açıkladığı planların yanı sıra Türkiye'deki avcılık gerçeği karanlık bir tablo sunuyor. Hayvanları Koruma Kanunu'nda Kara Avcılığı Kanunu hükümlerinin kapsam dışında bırakılmasıyla birlikte, Hayvanları Koruma Kanunu'na göre can olarak nitelendirilen hayvanlar uygulamada mal olarak değerlendiriliyor. Kara Avcılığı Kanunu'nun kapsam dışında tutulmasıyla birlikte,  "av turizmi" adı altında nesli tükenme tehlikesi altında olan hayvanlarda dahil olmak üzere "av listeleri" yayımlanarak hayvanların avlanmasına yönelik fiyat değerleri biçiliyor. Kısacası, Türkiye'de korumakla yükümlü olunan hayvanlar pazarlanıyor, satılıyor ve üzerlerinden kâr elde ediliyor.

Türkiye'nin de imzacısı olduğu nesli tükenmekte olan hayvanları korumaya dair uluslararası sözleşmeler olmasına karşın, Dünya Doğayı Koruma Birliği Kırmızı Listesi'nde yer alan üveyik ve elmabaş patka kuş türlerinin imzalanan sözleşmelere ve Anayasa'ya aykırı şekilde avlanmasına izin veriliyor. Birçok dernek ve oluşumun bu duruma karşı kampanyalar yürütmesine karşın, nesli tükenmekte olan bu kuş türlerinin avlanması yasaklanmadı. Mücadeleler sonucunda bu kuş türlerinin avlanmasına dair yalnızca açıklanan av günlerinin sayısı ve av kotaları düşürüldü.

'Parayı basan hayvanı öldürür mantığı'

Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Basın Sözcüsü Şule Baylan da konuya dair soL'a değerlendirmelerde bulundu.

Bugün gerçekleştirilen toplantının tavşana kaç tazıya tut misali bir toplantı olduğunu ifade eden Baylan, bir yandan da nesli tükenmekte olan hayvanlara yönelik av kotalarının açıldığını belirtti. Baylan "Güncel yasada hayvanlar can olarak nitelendirilmesine rağmen maalesef hayvanlar mal olarak değerlendiriliyor, peşkeş çekilmeye devam ediliyor. Parayı basan hayvanı öldürür mantığıyla hayvanlar avlanmaya açılıyor" dedi.

Hayvanlara yönelik yasaların yeterli olmadığını dile getiren Baylan, "Maalesef istediğimiz şekilde olmayan bir yasayla karşı karşıyayız" dedi. Bugün gerçekleştirilmiş olan toplantının hiç bir şekilde gerçekliği yansıtmadığını belirten Baylan, "Samimi değiller, samimi olsalardı avcılığı yasaklardı" ifadelerini kullandı. Baylan konuya dair son olarak Türkiye'nin uluslararası sözleşmelerin imzacısı olduğunu ancak nesli tükenme tehlikesinde olan hayvanların hâlâ avlandığını dile getirdi.(YALÇIN CUĞ / SOL)

                                                                 ***

HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan soL'a anlattı:'Av turizmi' kapitalizmin ahlaki çöküşünün göstergesi (SOL)

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu, 2020-2021 'av turizmi' listesini ve öldürülecek hayvanlar için belirlenen ücretleri açıkladı. HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, açıklanan listeyi ve hayvanların bedel konularak katledilmesini soL’a değerlendirdi.

Dersim'de 17 yaban keçisi, Eskişehir'de ise 18 kızıl geyiğin avlanması için ihaleler açılmış, bu ihaleler yurttaşların tepkisi sonrası iptal edilmişti. Ancak bu iki kentteki hayvanların dışında kalan ve aralarında Anadolu yaban koyunu, ceylan, çengel boynuzlu dağ keçisi, karaca, melez yaban keçisi, kızıl geyik, yaban keçisi ve yaban domuzunun bulunduğu 798 hayvan için “av” listesi yayımlandı, hayvanların avlanması için belirlenen ücret listesi açıklandı.

‘Korumak yerine katlinin önünü açıyorlar’

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu tarafından açıklanan listeye ilişkin soL’a konuşan Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, “Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü ismiyle tamamen çelişir şekilde sorumlu olduğu hayvanları ve doğayı korumak yerine onların katlinin önünü açıyor” dedi.


                                                              Av listesinde yer alan kızıl geyik

'Kazanan silah sanayisi'

Halktan gelen tepkilere karşı kendilerini savunmak için sıklıkla olduğu gibi bu durumda da elde ettikleri gelirlerin öne sürüldüğünü belirten Sayılgan, “Oysa ki Bakanlığın 2020 Yılı Performans Programı’na göre ‘Av ve Yaban Hayatının Korunması ve Geliştirilmesi’ adı altında 2019 yılında 54 milyon 559 bin 168 lira 42 kuruş harcandı. 2020 yılında 104 milyon 252 bin lira, 2021 yılında 100 milyon 986 bin 200 lira ve 2022 yılında 105 milyon 324 bin 600 bin lira harcama yapılması bekleniyor. Burada doğa kaybediyor, dolayısıyla insanlık kaybediyor, devlet kaybediyor, peki kazanan kim? Tabii ki silah sanayisi” ifadesini kullandı.

‘Yaşam hakkı en temel hak’

Avcılık konusunun sadece parasal boyutunun değerlendiriliyor olmasından da çok rahatsız olduklarını belirten Sayılgan, “Yaşam hakkı en temel haktır. Bizler hayvanların yaşam hakkı üzerinde söz sahibi olamayız, onların mal statüsüne indirgenmesi, fiyat etiketi yapıştırılıp canının pazarlanması hiçbir ahlaki değerle bağdaşmaz” diye konuştu.


                                                          Çengel boynuzlu dağ keçisi

‘Bu gidişe artık dur demeliyiz’

Bu durumun kapitalizmin insanlığı getirdiği ahlaki çöküşü çok net gösterdiğini vurgulayan Sayılgan, “Kapitalizm canlıları bile metalaştırarak dünya üzerindeki varlığımızı tehdit ediyor ve bize ölümden başka hiçbir şey vadetmiyor. Bu gidişe artık dur demeliyiz” dedi.

(SOL)

                                                                 ***

Öldürülecek hayvanların listesini ve fiyatlarını açıkladılar! (SOL)

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu, 2020-2021 'av turizmi' kotasını ve öldürülecek hayvanlar için belirlenen ücretleri açıkladı. Dersim'de 17 yaban keçisi, Eskişehir'de ise 18 kızıl geyik için yapılan ihale gelen tepkiler sonrası iptal edilmişti. 


Dersim'de 17 yaban keçisi, Eskişehir'de ise 18 kızıl geyiğin avlanması için açılan ihaleler gelen tepkiler nedeniyle iptal edilse de birçok il için avlanma listeleri ve fiyatları açıklandı.

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu kararları kapsamında açıklanan liste tepki çekti.

798 YABAN HAYVANI

1 Eylül 2020-31 Mart 2021 tarihlerini kapsayan dönemde, avına izin verilen türler arasında Anadolu yaban koyunu, ceylan, çengel boynuzlu dağ keçisi, karaca, melez yaban keçisi, kızıl geyik, yaban keçisi, yaban domuzu türleri bulunuyor.

Buna göre 398 erkek yaban keçisi, 25 hatalı boynuzlu şelek yaban keçisi, 45 dişi yaban keçisi, 12 melez yaban keçisi, 39 çengel boynuzlu dağ keçisi, 9 Anadolu yaban koyunu, 14 ceylan, 89 kızıl geyik, 167 karaca öldürülebilecek. 

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu tarafından açıklanan ölüm listesi ve fiyatlar şöyle:

YABAN KEÇİSİ (TEKE): 2020-2021 yılı için Türkiye genelinde toplam 398 teke (erkek) yaban keçisi için 6 bin TL’den başlayıp avlak sahalarına göre 92 bin 500 TL arasında değişen muhammen bedelli fiyat belirlendi. Erkek yaban keçisi av kotası illere göre Adıyaman’da 31, Muğla’da 28, Antalya’da 58, Isparta’da 8, Adana’da 29, Hatay’da 9, Kayseri’de 11, Mersin’de 61, Niğde’de 18, Karaman’da 8, Konya’da 3, Artvin’de 31, Giresun’da 11, Gümüşhane’de 2, Bingöl’de 7, Erzincan’da 27, Erzurum’da 15, Kahramanmaraş’ta 4, Malatya’da 2, Sivas’ta 15, Tunceli’de 20.

HATALI BOYNUZLU ŞELEK YABAN KEÇİSİ: Komisyon tarafından hatalı boynuzlu şelek yaban keçisi için birey başına 4 bin TL muhammen bedel üzerinden Mersin’de 12, Muğla’da 3, Antalya’da 6, Kayseri’de 1, Artvin’de 3 birey olmak üzere toplam 25 kota belirlendi.

DİŞİ YABAN KEÇİSİ: Dişi yaban keçisi için birey başına 2 bin TL muhammen bedel üzerinden Muğla’da 13, Antalya’da 27, Mersin’de 2, Erzurum’da 3 birey olmak üzere toplam 45 birey av kotası belirlendi.(SOL)

                                                                        ***


Avcılık karşıtlarını 'dış güçlerin maşası' ilan ettiler ama... 'Hayvanların canı yabancılara ikram olarak sunulacak'(SOL)

Avcılık Konfederasyonu Başkanı Ersin Düzyol, avcılığa ilişkin Meclis'e gelen bir düzenlemenin ardından 'Türkiye'nin üçüncü silahlı milis gücüyüz' dedi, avcılık karşıtlarını 'dış güçlerin elemanı' olmakla itham etti. Düzyol'un bu açıklamaları ve yabancılara Türkiye'de ücretsiz avlanma izni verilmesini HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan ile konuştuk

"Türkiye'nin üçüncü silahlı milis gücüyüz" diyen Avcılık Konfederasyonu Başkanı Ersin Düzyol, avcılık karşıtlarını "dış güçlerden besleniyorlar", "teröristler" gibi ifadelerle hedef aldı.

Düzyol'un hedef aldığı isimlerden olan HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, hem Meclis'teki avcılık düzenlemesi hem de bir köpeğin araçla ezilmesine ilişkin görüntüler sonrası yeniden gündeme gelen hayvana şiddet düzenlemesi hazırlıklarına ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.

‘Tabii ki destekliyoruz ama…’

Meclis'te 'Merkez Av Komisyonu'nun yapısını değiştiren bir düzenleme görüşülüyor ve bazı önemli maddeler kabul edildi. Bu düzenlemeye ilişkin neler söylersiniz, neler getiriyor?

1/7/2003 tarihli ve 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun 3’üncü maddesinde bir değişiklik yapıldı. Mevcut kanuna göre 21 kişiden oluşan bir av komisyonu var. Düzenlemeyle bu komisyonun üye sayısı 25’e çıkarıldı ve sivil toplum örgütlerinden 3 kişi ve 1 tane de biyolog eklendi. Korunması gereken hayvanları, avlanmasına izin verilen av hayvanlarının avının başlama ve bitiş tarihlerini, avlanma günlerini ve zamanını, avlanma miktarlarını (bir av günü için avcı başına avlanma miktarları), avlanmada kullanılan araç gereçleri belirleyen, avlak alanlarını ava kapatan ya da açan, bazı türlerin avını yasaklamakla yükümlü olan bu komisyon şimdiye kadar tamamen avcıların isteği doğrultusunda bilime tamamen aykırı, keyfî, ekosistemi katleden kararlar alıyordu. Şimdi sivil toplum kuruluşlarının, doğa derneklerinin, uzman kişilerin katılımıyla işleri bir nebze zorlaşacak. Bu madde değişikliği olumlu bir gelişme tabii ki, destekliyoruz, lakin bu desteğimizin avcılığı meşrulaştırdığı düşünülmesin. Avcılık denen barbarlığın yeryüzünden silinmesi için mücadelemiz sürecek.

‘Yabancı misafirlere hayvanların canı ikram olarak sunuluyor’

Komisyon görüşmelerinde 15’inci maddeden sonra gelmek üzere  yeni bir madde ihdas edildi. 4915 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi “Bilimsel yönden tabiata ve türlerine zararlı olan hayvanların bu Kanun gereğince görevliler veya avcılar tarafından avlanması ile avlanma izin ücreti ve avlanma ücreti alınmayacak diğer kişilere ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” şeklinde değiştirildi. Buna göre, bazı hayvanların bilimsel yönden araştırılması, insana veya mala zarar verenlerin avlatılması, diplomatlar, uluslararası kuruluş temsilcileri veya Devlet misafirleri gibi üst düzey temsilcilere gerektiğinde ücretsiz av yaptırabilmesine yönelik düzenleme yapılması amaçlanmakta. Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğünün görevi bu ülkenin yaban hayvanlarının hayatını korumak, yabancı misafirlere bu hayvanların canını almayı ikram olarak sunmak olmamalı. Etik olarak, başka bir canlının hayatı üzerinde bizim söz hakkımız yok. Kendimizi doğanın efendisi gibi gördüğümüz insan merkezli bu yaklaşımımızdan artık vazgeçmeliyiz, zira bu insan merkezli düşünce bu gidişle insanlığı da yok edecek.

‘Avlanma nedeniyle birçok hayvanın nesli tükenme noktasına geldi’


Türkiye'de avcılık deyince nasıl bir tablodan söz ediyoruz? Buna ilişkin neler söylersiniz?

Maalesef avlanma sebebiyle ülkemizde birçok hayvanın nesli tükenme noktasına geldi. Geçtiğimiz sene elmabaş patka ve üveyiklerin avlanmasının yasaklanması için Doğader’in başını çektiği 19 dernekle bir kampanya yapmış, avlanma gün sayısını ve kotasını düşürtebilmiştik. Bu noktada ODTÜ biyolojik bilimler bölümünde araştırma görevlisi ve ekoloji uzmanı İbrahim Kaan Özgencil’in çalışmasından bazı istatistikleri sizlerle paylaşmak isterim:

“Elmabaş patka ülkemizde az sayıda ve lokal olarak üreyen bir türdür. Türün üreyen popülasyonu 2004 yılında yapılan bir değerlendirmede 2500-3500 çift arası tahmin edilmiştir. Yapılan en güncel tahminlere göre ise ülkemizdeki üreyen popülasyon 500-1000 çift arasına kadar gerilemiştir ve 2000-2012 yıllarındaki net değişim %70-89 azalma yönündedir. Çok daha büyük olan ve daha geniş bir alanda görülen kışlama popülasyonunun ise 2004 yılında 50.000-280.000 arasında bir büyüklüğe sahip olduğu tahmin edilirken bu sayı en son yapılan güncellemelerde 38.620-93.480 birey arasına gerilemiştir ve bu da %23-53 arası bir azalmaya tekabül etmektedir. Ülkemizde yapılan kış ortası su kuşu sayımlarının sonuçlarına göre ülkemizde tespit edilen toplam elmabaş patka sayısı artıyor gibi görünse de bunun sebebinin zaman içinde sayılan alanlarının sayısındaki artması olabileceği ve sayılan alan başına düşen elmabaş patka sayısının ciddi bir düşüş trendinde olduğu görülmüştür.

Elmabaş patka, Türkiye’nin kapsama alanında olduğu fakat taraf olmadığı Afrika ve Avrasya Göçmen Su Kuşları Koruma Sözleşmesi’nin (AEWA) 7.verisyonunun 2.ekine, Avrupa Birliği Kuş Direktifi’nin 2. ekine ve Vahşi Göçebe Hayvan Türlerinin Koruması Anlaşması (CMS) ya da Bonn Anlaşması’nın 2. ekine göre, bu anlaşmalara taraf olan tüm ülkelerde koruma altındadır. Tür, ayrıca, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği tarafından (IUCN) 2015 yılından bu yana Hassas (VU) kategorisinde Kırmızı Liste’ye dahil edilmektedir. Türkiye’de 2004 yılında yapılan ulusal Kırmızı Liste değerlendirmesinde ise tür o zamanki üreyen ve kışlayan popülasyonlar görece stabil olduğu için Asgari Endişe (LC) kategorisinde listelenmiştir fakat daha sonra yapılan araştırmalarda türün ülkemizdeki popülasyonlarının keskin bir düşüşte olduğu görülmüştür. Elmabaş patka ülkemizde koruma altında değildir ve Milli Av Komitesi tarafından 2018 yılında alınan karara göre, 2018-2019 av sezonunda, ekim ve mart ayları arasında, bir av gününde, bir avcının 6 bireye kadar elmabaş patka kadar vurmasına izin verilmiştir.

‘Üveyik popülasyonu son 15 yılda yüzde 67 azaldı’

Üveyik için 2004 yılında yapılan ilk ulusal tahminlere göre Türkiye’de yaklaşık 300.000-900.000 çift üreyen birey olduğu tahmin edilmiştir. Aynı çalışma ulusal popülasyonun %1-20 arasında küçüldüğünü de tespit etmiştir. Ülkemizde yapılan en güncel çalışma olan ve 2019 yılında yayınlanan Türkiye Üreyen Kuş Atlası sonuçlarına göre ise ülkemizde üreyen üveyiklerin popülasyon büyüklüğü 113.000-301.000 çift civarındadır. 2004 ve 2019 yılı tahminlerini kıyaslayarak varacağımız sonuçlara göre üveyiğin ülkemizde popülasyonu son 15 yılda inanılmaz bir şekilde %63-67 oranında küçülmüştür.

Üveyikler, Türkiye’nin kapsama alanında olduğu fakat taraf olmadığı uluslararası anlaşmalar olan Avrupa Birliği Kuş Direktifi’nin 2. ekine ve Vahşi Göçebe Hayvan Türlerinin Koruması Anlaşması (CMS) ya da Bonn Anlaşması’nın 2.ekine göre, bu anlaşmalara taraf olan tüm ülkelerde koruma altındadır. Türkiye’de 2004 yılında yapılan Kırmızı Liste değerlendirmesinde türün ülkemizdeki yayılımı geniş olduğu ve popülasyon küçülme hızı yavaş olduğundan ötürü tür ulusal çapta Asgari Endişe (LC) olarak belirlenmiştir. Avrupa ölçeğinde ise 2015 yılı Kırmızı Liste değerlendirmesinde göre Hassas (VU) olarak belirlenmiştir. Küresel çapta ise 2012 yılına kadar yapılan tüm Kırmızı Liste değerlendirmelerinin tamamında Asgari Endişe (LC) olarak belirlenen üveyiklerin, 2015 yılında yapılan değerlendirmede çok hızlı bir popülasyon küçülmesi yaşadıkları fark edilmiş ve bu sebeple Kırmızı Liste kategorileri Hassas (VU) olarak atanmıştır. Üveyik en güncel değerlendirme olan 2016 yılı değerlendirmesine göre hala küresel çapta Hassas (VU) kategorisindedir.

Üveyikler küresel ve kıtasal çapta nesilleri ciddi şekilde tehlike olmalarına rağmen ülkemizde koruma altında değildirler. 2018 yılı Milli Av Komisyonu kararlarına göre Üreme ve yavru büyütme mevsimlerinin tamamını kapsayacak şekilde, ağustos ve ocak ayları arasında bir av gününde, bir avcının 5 taneye kadar üveyik vurması serbesttir.

‘Anayasa ihlal ediliyor’

Görüldüğü üzere ülkemiz yaban hayatının korunmasına dair birçok uluslararası sözleşmeye imza atmış fakat hayvanların nesli hızla tükenirken Merkez Av Komisyonu avlanma gün sayısını ve kotaları artırmış. Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir ve bu uygulamalarla resmen Anayasa ihlal edilmektedir.

Kuşların popülasyonundaki azalma doğanın dengesini birçok yönden bozmakta. Zirai mücadele için senede yaklaşık 2 milyar dolar civarında bir meblağ harcanıyor. Her yıl 8 tona yakın çinko-sülfat fare için, 350 bin ton ilaç da süne ve kımıl mücadelesi için sarf edilmekte. Bu zehir insanları ve hayvanları çok olumsuz şekilde etkiliyor. Oysaki bıldırcın, çil, keklik gibi av hayvanlarının çoğaltılmasıyla sağlıklı bir biyolojik mücadele mümkün.

‘Bu varoluş meselesi’

Avcılar av turizminin ve av malzemelerinin ekonomiye katkılarından söz ediyor her fırsatta. Hâlbuki nesli tükenen türler için bakanlığın yaptığı koruma harcamaları çok büyük meblağlar ortaya çıkarmakta. Bir örnek; adını ceylanlardan alan Ceylanpınar Ovası’nda avlanma sonucu nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan ceylanların yerine yenisini koyabilmek için ceylan üretme merkezine 2012-2017 yılları arasında 718 bin TL yatırım yapmışız, kelaynak üretme merkezi için 2 milyon 962 bin 742 TL masraf yapılmış. Avcılıktan elde edilen gelirle doğanın sağladığı yaşamsal imkânlar arasında kıyaslanamayacak bir uçurum vardır, bu sadece para meselesi değil, hem insanlar hem hayvanlar için yaşamsal bir varoluş meselesidir.

‘Mesaj kutularımız tecavüz ve ölüm tehditleriyle dolu’

"Türkiye'nin üçüncü silahlı milis gücüyüz" diyen Avcılık Konfederasyonu Başkanı Ersin Düzyol, hayvan hakları savunucularına yönelik "dış güçlerden besleniyorlar", "teröristler" gibi ifadeler kullandı. Buna ilişkin neler söylersiniz?

Bilimsel bir argümanları ve yeterlilikleri olmadığından ötürü avcılar kendilerini savunabilmek için iftiraya, tacize ve tehditlere sığınıyorlar. Avcılık karşıtı kampanyalarımızdan ötürü mesaj kutularımız tecavüz ve ölüm tehditleriyle dolu. HAYTAP’ın sayfasına bakarsanız yorumlarda da bunu çok açık görebilirsiniz. Arkalarına kanlı bir silah sanayisini almış, öldürmekten zevk alan bu insanlar, hayatını yaşatmaya adamış, eline hiç silah almamış, kurduyla, kuşuyla, toprağıyla, insanıyla ülkesini seven biz hayvan hakları savunucularını terörist olmakla suçluyor. Kendini savunma şansı olmayan bir canlıya silah doğrultan, onun hayatı hakkında söz sahibi olduğunu düşünen bu kişilerin insanları da tecavüz etmekle, öldürmekle tehdit etmesini tuhaf karşılamamak lazım.  Gülüp geçiyoruz. Bizi yıldırıp korkutacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar, tüm canlılar için eşitlik ve yaşam hakkı mücadelemize devam edeceğiz.

‘Hayvana şiddete karşı düzenleme raflarda tozlanıyor’

Önceki gün ortaya çıkan bir görüntü yeniden hayvanlara yönelik şiddeti gündeme getirdi. Bu şiddet olaylarının bu kadar yaygın olmasının nedenlerinden biri de oldukça düşük cezalar. Bu konuda bir yasal düzenleme için de uzun zamandır mücadele veriyorsunuz. Burada gelinen noktaya ilişkin neler söylersiniz?

Sizin de söylediğiniz gibi 2004 yılından bu yana 5199 sayılı Yasa’nın değişmesi için mücadele ediyoruz. Öncelikli talebimiz, hayvana şiddetin Kabahatler Kanunu kapsamından çıkıp Ceza Kanunu kapsamına girmesi, hapis cezasının para cezasına tecil edilememesi için iki yılın üstünde verilmesi ve şiddet eyleminde bulunan kişinin siciline işlenmesi. Bugün hayvanlara tecavüz eden, işkence eden insanlar yasak yerde sigara içenle aynı cezayı yaşıyor ve bu insanlarla aynı toplum içinde yaşıyoruz, yeri geliyor, çocuklarımızı emanet ediyoruz. Madem insan merkezli düşünülüyor, şöyle söyleyelim: Hayvana şiddeti önlemediğiniz müddetçe kadına şiddeti de çocuk tecavüzlerini de önleyemezsiniz.

24’üncü Dönemde önerilerimiz kanun tasarısı şeklinde Çevre Komisyonuna gelmiş ve biz STK’lerin de büyük oranda mutabık kaldığı şekilde Komisyondan geçmişti. Araya seçimlerin girmesiyle kanun tasarısı kadük kaldı. Bu kanunun çıkarılması hususunda kararlı olunsaydı tasarı yeniletilip Genel Kurula sunulabilirdi fakat bunun yerine bir araştırma komisyonu kurulması tercih edildi. Bu eleştirilerimizi kendilerine yönelttiğimizde amaçlarının dört dörtlük bir kanun çıkarmak olduğunu ifade ettiler. Araştırma komisyonu kurulmasına tepki göstermemizin nedeni ise bu komisyonların aldığı kararların sadece tavsiye niteliğinde olması, hiçbir bağlayıcılığının olmaması. Komisyon raporu Genel Kurulun bilgisine sunuldu ve muhtemelen raflarda tozlanmakta. Aylar geçti, hâlâ yasalaşmadı. İşin içine kâr odakları girince maalesef yaşam hakkı ikinci plana atılıyor. 15 yıldır kanun değişikliği ne zaman gündeme gelse pet shoplar, atçılık lobisi, yunus parkları, köpek üretim çiftlikleri, avcılar devreye giriyor ve yasa değişikliği sekteye uğruyor. Komisyon üyelerinin samimiyetini ve hayvan sevgilerini gözlerimizle gördük. Temennimiz bu sevginin somut yansımalarını görmek, bu tavsiye kararlarının hayata geçmesi ve bir an önce kanunlaşması. (SOL)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder