Sahtecilik A.Ş.: Sahtecilik suçunun kriminolojik boyutu -Kansu Yıldırım-
Türkiye kamuoyu birkaç haftadır sahte diplomalarla başlayan büyük bir sahtecilik zincirini konuşuyor. Gazeteciler tek tek olaylar ve iddianameler üzerinden devletin en kritik kurumlarından başlayarak her kademesine yayılmış dolandırıcılık ve evrakta sahtecilik suçlarını ekranlara taşıyor. Anlaşıldığı kadarıyla bürokratların, memurların ve siyasetçilerin de yer aldığı bir suç ağı resmî veriler ve bilgiler üzerinde tahrifat yaparak çıkar ve para amaçlı organize suç öbekleri oluşturmuş durumda. Ne var ki, siber güvenlik açığı sorunu yeni değil.
Hatırlanacağı üzere dijital ortamda saklanan kişisel verilerin çalınarak parayla satılması pandemi döneminde de gündeme gelmiş, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu 85 milyon kişinin kimlik verilerinin çalınıp çalınmadığı sorusunu yanıtlarken, “Bu pandemi sürecindeki hatırlarsınız, sağlık sisteminden bir sızıntıdır. Onun haricinde yok” demişti. Ancak kişisel verilerin (TC kimlik, isim, iletişim, ikametgâh, vd.) çeşitli internet sitelerinde parayla satıldığı ortaya çıkmıştı.
Dijital veri ve bilgilerin çalınması, sızdırılması ya da satılması basit bir güvenlik açığı ya da yazılım meselesi değil, kronik hale gelmiş yapısal bir sorun. Sahte diploma olayında görüldüğü üzere elektronik imzaların kopyalanması, kişisel ve kurumsal verilere dışarıdan bu ölçüde erişim ve resmî belgelerde tahrifat kolaylığı suçun ve suç ağının büyüklüğünü, dijital devlet projelerindeki yapısal sorunları gözler önüne seriyor.
Sahtecilik suçları münferit olarak işlenmesinin yanı sıra örgütlü suçlar başta olmak üzere birçok suç türünün işlenmesine zemin hazırlayan öncül bir suç olarak değerlendirilir. Adalet Bakanlığı bünyesindeki Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğünün her yıl yayımladığı adalet istatistikleri incelendiğinde, sahtekârlık suçlarındaki ve sanıklarındaki artışın kritik seviyelere ulaştığı görülüyor.
Sahtecilik suçunun adli boyutu
Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) 197 ile 212. maddeler arasında düzenlenen “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” başlığı, parada sahtecilik, kıymetli damgada sahtecilik, mühürde sahtecilik, mühür bozma, resmî belgede sahtecilik, resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma, özel belgede sahtecilik, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçlarını kapsar.
Ceza mahkemelerindeki suç türlerine göre açılan dosya endekslerinde “sahtecilik” suçları 2021’den 2022’ye yüzde 6, 2023’ten 2024’e yüzde 12 artmış durumdadır.
2024 yılında TCK uyarınca ceza mahkemelerinde kovuşturma evresinde “Kamu Güvenine Karşı Suçlar”da karara bağlanan dosya, sanık ve suç sayılarına baktığımızda tablo şöyle:
- Resmi belgede sahtecilik suçunda 24 bin 552 dosyada 33 bin 203 sanık yargılanırken, 8 bin 944 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
- Mühür bozma suçunda 16 bin 093 dosyada 15 bin 891 sanık yargılanırken, 5 bin 865 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
- Özel belgede sahtecilik suçunda 3 bin 654 dosyada 6 bin 663 sanık yargılanırken, 927 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
2024 yılında “Kamu Güvenine Karşı Suçlar”da toplam 52 bin 631 dosyada 65 bin 172 sanık yargılanırken, 18 bin 598 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
2023 yılı verilerine baktığımızda ise rakamlar şöyle:
- Resmî belgede sahtecilik suçunda 25 bin 024 dosyada 34 bin 043 sanık yargılanırken, 8 bin 720 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
- Mühür bozma suçunda 16 bin 255 dosyada 15 bin 798 sanık yargılanırken, 5 bin 886 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
- Özel belgede sahtecilik suçunda 3 bin 863 dosyada 5 bin 966 sanık yargılanırken, 1024 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
2023’te “Kamu güvenine karşı suçlar”da toplam 53 bin 533 dosyada 65 bin 447 sanık yargılanırken, 18 bin 635 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
Sadece son iki yılda 106 bin 164 sahtecilik suç dosyasında 130 bin 619 sanık yargılanırken, 37 bin 233 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
2022 yılı ve öncesindeki raporlarda sahtecilik kendi içinde alt başlıklara ayrılmadığı için detaylı bilgiye ulaşmak zor.
Emniyet Genel Müdürlüğünün “Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele 2021 Raporu”na göre 2021 yılında belgede sahtecilik suçlarına yönelik 10’u planlı olmak üzere toplam 1.735 operasyon gerçekleştirilirken, belgede sahtecilik suçuyla mücadele çalışmaları kapsamında sahte belge basımı amacıyla kullanılan dört matbaa deşifre edildi.
Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumunun istatistiklerine göre 31 Aralık 2024 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında 18 bin 434 hükümlü bulunurken, bir önceki yıl son itibarıyla hükümlü sayısı 14 bin 971 idi.
Bunlar sadece yargıya intikal eden resmi veriler olup, üstü örtülen veya yakalanamayan pek çok suç vardır. Diploma skandalında olduğu üzere isimler sızdırılmasaydı yıllara yayılmış sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarının ne kadar kökleştiği ve yayıldığı anlaşılmayacaktı.
Sahtecilik suçunun toplumsal boyutu
Resmî belgelerle, elektronik imzalarla, sahte damgalarla yapılan usulsüzlükler, yolsuzluklar ve sahtecilikler sıradan adi suçlar olmanın ötesinde, iktidar partisi mensuplarına ya da onlara yakın siyasi ve ekonomik güç odaklarına kariyer, unvan, makam sağlayarak imtiyazlarla ve kayırmalarla sınıfsal eşitsizliği derinleştiren, toplumsal adalet duygusunu örseleyen bir suç türüdür.
Kamu kurumlarına sızarak sahte e-imzayla diploma, sürücü belgesi düzenleyen suç örgütlerine ilişkin iddiaların YSK’ye kadar uzanması gençlerin geleceğinin çalınması anlamına geliyor. Petrokimya sektöründe çalışan bir kadın işçi Evrensel’e verdiği görüşte çocuğunun sınava girdiğini ama puanı yüksek gelmediği için endişeli olduklarını, çocuğunun yokluk çekmemesi için bir an önce hayata atılmasını istediğini söylemiş ve şunu eklemişti: “Şimdi çocuğum biraz para biriktirmek için fabrikada işe başladı.”
Emekçilerin çocuklarının yoksulluk ve geçim sıkıntısıyla mücadele ederken alın teriyle ve özveriyle hayat kurmaya çalıştığı koşullarda bu tip sahtecilik suçları bir hukuk sorunu olmanın ötesinde bu çocukların hayallerinin ve geleceklerinin çalınmasına denk düşmektedir.
Sahtecilik suçunun kriminolojik boyutu
Aitor Jiménez ve J.C. Oleson, “The Crimes of Digital Capitalism” başlıklı yazılarında veri suçlarının hızla kurumsal bir organize suç biçimine dönüştüğünü, bu anlamda bir tür devlet-şirket suçuna tekabül ettiklerini öne sürüyor. Yazarlara göre veri suçları tek bir suç faaliyetine karşılık gelmez; kurumsal hâkimiyet veya veri gücü elde etmeyi amaçlayan, yetki veya gizlilik yasalarının ihlali de dahil çok sayıda suçtan oluşan bir kurumsal suç biçimidir. Öte yandan veri suçları “siber suç” da değildir. Bu kurumsal suç işleme davranışı, ağın içinde ve dışında gerçekleşir; ağ, her halükârda maddi gerçeklikten ayrı bir dijital alan değil, onun dijitalleştirilmiş bir uzantısıdır. Jiménez ve Oleson’a göre veri suçları büyük toplumsal zarara neden olan ciddi suçlardır. Günümüzün Batılılaşmış hukuk dünya görüşüne göre veri hakları insan onurunun ayrılmaz bir parçasıdır ve bu nedenle veri gizliliğinin ihlali, insan hakları ihlali olarak değerlendirilmeli ve ele alınmalıdır. Veri suçları, yurttaşların haklarını ve demokratik değerleri tehdit eden kurumsal organize suçlardır.[1]
Dipnotlar:
1^ Jiménez, Aitor and Oleson, J.C. (2022) "The Crimes of Digital Capitalism," Mitchell Hamline Law Review:Vol. 48: Iss. 4, Article 5.
ATK tarafından Çalık hakkında düzenlenen raporda , İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca Ceza İnfaz Kurumu koşullarında kalıp kalamayacağı hususunda rapor talep edildiği belirtildi.
Aralık 1999'da Marmara Üniversitesi Hastanesinde akut myeloid lösemi (AML-M4) tanısı aldığı, Ocak-Haziran 2000 tarihlerinde de 4 kür kemoterapi tedavisi gördüğü ifade edilen Çalık hakkında, 17 Nisan 2002'de Türk Silahlı Kuvvetlerince "askerliğe elverişli olmadığı" şeklinde değerlendirme yapıldığı kaydedildi.
Marmara Üniversitesi Hastanesinde, Ocak 2008'de sağ tükürük bezinde tümör (mukoepidermoid karsinom) nedeniyle ameliyat olduğu belirtilen Çalık'ın, İzmir Şehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği tarafından yapılan son değerlendirmesinde tükürük bezi tümörü açısından nüks (tekrarlama) veya metastaza (yayılma) ait bulgu tespit edilmediği kaydedildi.
Raporda yer verilen Çalık hakkında Beylikdüzü Devlet Hastanesi tarafından 25 Nisan 2023 tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporunda, "silah bulundurma veya taşıma ruhsatı almasında sağlık açısından sakınca yoktur" şeklinde değerlendirme yapıldığı bildirildi.
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniğinin 23 Haziran ila 8 Temmuz 2025 tarihleri arasındaki yatış-çıkış evrakında Çalık'la ilgili, "blast sayısının yüzde 4-5 dolayında olduğu, kemik iliği imprint değerlendirilmesinde atipik (anormal) hücre izlenmediği, flow (akım) sitometrisi incelemesinde blast oranının yüzde 1-2 olduğu, 4 Temmuz tarihinde boyundan yapılan biyopsinin travmatik nöroma (iyi huylu) olarak sonuçlandığı, endoskopik biyopsisinde midede saptanan poliplerin iyi huylu olduğu"na dair tespitlere yer verildi.
Raporda, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 14 Temmuz 2025 tarihli raporuna da yer verildi. Buna göre raporda, "9 Temmuz'da göğüs ağrısı şikayetleri olması nedeniyle getirilen hastanın EKG'sinin normal olduğu, kan değerlerinin (troponin) normal sınırlarda bulunduğu, koroner yoğun bakıma yatırıldığı, takiplerinde göğüs ağrısı tekrarlamadığı, ritim bozukluğu gözlenmediği"ne ilişkin tespitler yer aldı.
Mütalaada, mevcut bulgularla Çalık'ın Kardiyoloji Kliniğinde yatmasını gerektirecek bir durum olmadığı düşünülerek taburculuğuna karar verildiği ifade edildi.
Çalık'ın 16 Temmuz 2025 tarihinde yapılan kurul muayenesinde, son zamanlarda kilo kaybı ve iştahsızlık şikayetleri olduğu, uyku ve iştahının çok iyi olmadığı ve 15-20 dakika yürüyüş yaptığı kaydedilen mütalaada, genel durumunun iyi, bilincinin açık, oryante ve koopere olduğu, desteksiz mobilize olabildiği, dört ekstremite eklem hareket açıklıklarının tam olduğu tespite yer verildi.
Kurul muayenesinde, Çalık'ın kas kuvvetlerinin tam olduğu, merdiven çıkabildiği, tansiyonunun 140/70, nabız ve ateşinin normal olduğu, morluk, sarılık ve nefes darlığı olmadığı kaydedilen mütalaada, hızlı kilo kaybına ait bulgu olmadığı, dolaşım sistemi, batın ve solunum sistemi muayenesinin doğal olduğu, ayrıca psikiyatrik muayenesinde aktif psikopatoloji tespit edilmediği belirtildi.
Kurul tarafından "Şahsın kemik iliği aspirasyonu, flow (akım) sitometrisi ve kemik iliği biyopsisi birlikte dikkate alındığında blast oranının yüzde 3-4 olarak değerlendirildiği ancak biyopsinin kortikal ve subkortikal alandan geçmesi nedeniyle patolojik değerlendirmesinin suboptimal olduğu (teşhis koymak için yeterli düzeyde olmadığı), kilo kaybı ve eldeki mevcut patolojik veriler değerlendirildiğinde hematoloji, tıbbi onkoloji ve hematopatoloji konularında deneyimli bir merkez tarafından yeniden değerlendirilmesi gerektiği" yönünde görüşe yer verildi.
Kemik iliği biyopsisinde aktif hastalık (lösemi ve lenfoma) bulgusu görülmedi
İlgili İhtisas Kurulunun 16 Temmuz 2025 tarihli mütalaasında, Çalık'ın tam teşekküllü eğitim araştırma hastanesi ya da üniversite hastanesine sevkiyle yatışının sağlanarak gerekli tetkiklerin ve tedavisinin yapılması, uzman görüşlerini içeren son durumunu gösterir sağlık kurulu raporu ve istenilen tetkiklerin gönderilmesi sonrasında yeniden değerlendirileceği kaydedildi.
İzmir Şehir Hastanesi'ne yatırılan Çalık hakkındaki 19 Temmuz ila 6 Ağustos 2025 yatış-çıkış tarihli tıbbi evraktaki, "Çalık'ın EKG'si ve böbrek fonksiyon testlerinin normal olduğu, Tıbbi Onkoloji tarafından mukoepidermoid karsinom (tükürük bezi tümörü) açısından nüks (tekrarlama) veya metastaza (yayılma) ait bulguya rastlanmadığı, 21 Temmuz tarihinde vücut ağırlığı 84 kilogram ve boyu 183 santimetre olup vücut kitle indeksi 25,1 (normal sınırlar 18,5-24,9) olarak hesaplandığı, 25 Temmuz tarihinde yapılan kemik iliği biyopsisinde blast oranı yüzde 2 tespit edilmiş olduğu, atipik (anormal) hücre ve maligniteyle ilgili bir bulgu olmadığı, hematolojik açıdan remisyonda (aktif hastalık bulgusu yok) olarak değerlendirildiği" yönündeki tespitlere yer verildi.
Mütalaada, Çalık'ın 4 Ağustos'ta vücut ağırlığının 85 kilogram, vücut kitle indeksinin de 25,5 olduğu ifade edilerek, kilo alımının gerçekleştiği ve genel sağlık durumunun iyi olduğu kaydedildi.
Ruhsal hastalığı tespit edilmedi
Çalık'ın kalın bağırsağında divertiküller olup divertikülit lehine tomografi bulgusu olmadığına işaret edilen mütalaada, kilo kaybına yönelik yapılan tetkiklerinde de patolojik bulgu olmadığı, ayrıca 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16. maddesi kapsamında bir ruhsal hastalığının tespit edilmediği belirtildi.
Aynı mütalaada, Çalık'ın genel durumun iyi, vitallerinin stabil olduğu ve taburculuğuna karar verildiği ifade edildi.
Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen mütalaada, kemik iliği morfolojik, patolojik, immünofenotipik ve genetik incelemeleri birlikte değerlendirildiğinde, şahısta lösemi, lenfoma ve miyelodisplazi lehine patolojik bulgu tespit edilmediği aktarıldı.
24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için mart ayından bu yana değişik aralıklarla yapılan doğrudan ve dolaylı görüşmeler, bugün ABD Başkanı Trump ile Rusya lideri Putin arasında Alaska’da yapılacak yüz yüze görüşmeyle yeni bir aşamaya geçiyor.
Yıllardır Ukrayna üzerine hesaplar yapan, savaş nedeniyle devasa askeri ve mali yardımlarda bulunan Avrupalı emperyalist devletlerin masanın dışında tutulması tahmin edilebileceği gibi Avrupa’da Trump’a karşı geniş hayal kırıklığına ve tepkiye yol açmış durumda. Trump ve Putin’in Ukrayna ve Avrupasız barış getirme planının ne kadar karşılık bulacağı ise belirsiz.
Avrupalı emperyalistlerin Ukrayna’dan eli boş dönmesi anlamına gelen plana karşı yapılan hamlelerin ne kadar başarılı olacağı da kuşkulu. Dahası, Avrupa’nın dahil edilmediği bir paylaşım planının ardından Ukrayna’da istikrar beklemek de hayal. Zira, Ukrayna içinde azımsanmayacak Avrupa/AB yanlısı güç ve dinamik var. Avrupalı emperyalistlerin kendi çıkarları için gelecekte bu güçleri harekete geçirmesi kuvvetle muhtemel.
Trump-Putin buluşmasından bir hafta önce AB, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Polonya ve Finlandiya devlet ve hükümet başkanlarının “Barışa giden yol” başlığı altında bir bildiri yayımlaması, sürece seyirci kalınmayacağının ifadesi. Ukrayna’nın görüşmelere dahil edilmesi adına yayımlanan bildirinin en dikkat çekici cümlelerinden birisi “Ukrayna kendi kaderini belirleme özgürlüğüne sahiptir.” ABD ve Rusya’nın Ukrayna’nın özgürlüğünü elinden aldığını ifade eden Avrupa devletleri, asıl olarak kendilerinin masada olmasını istiyor.
Aynı bildiride “Ukrayna’ya güvenlik garantisi” verilmesinden söz edilirken, somut olarak NATO üyeliği gündeme getirilmiyor. Ancak Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğinin Rusya’nın onayına bağlanması da istenmiyor. Ucu açık bir süreç hedefleniyor. Daha önce muhtemel bir barış durumunda Avrupa’nın askeri olarak Ukrayna’yı koruması, barış gücü göndermesinden söz ediliyordu.
ABD ve Rusya arasında kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklarda muhtemelen, kamuoyunun henüz bilmediği, bazı konularda uzlaşma sağlanmış görünüyor. Bu nedenle Washington-Moskova hattında kaba hatlarıyla paylaşımın yapıldığı, sınırların belirlendiği söylenebilir. Ayrıntılar ve savaşın diğer taraflarının bu plana nasıl yaklaşacağı ise bugünkü buluşmadan sonra daha belirgin hale gelecek.
Avrupa’yı Ukrayna’da tamamen karşıya almak istemeyen ABD Başkanı Trump’ın, Alaska buluşmasına iki gün kala Avrupalı liderler ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy ile dijital bir toplantı yapması iki açıdan önemli.
Birincisi: Avrupa ve Ukrayna’nın mesajlarını dikkate aldığını göstermek istiyor.
İkincisi: Putin’in karşısında Ukrayna savaşına bir şekilde müdahil olan bütün ülkeleri arkasına alarak güçlü oturmayı hedefliyor. Böylece, Rusya’nın ABD ile Avrupa arasındaki çelişkilerden yararlanma hesabı boşa çıkarılmaya çalışılıyor. Çelişkilerin buna ne kadar müsaade edeceğini zaman gösterecek.
Alman basınında Moskova-Washington arasındaki uzlaşmada nelerin olduğuna dair değişik spekülasyonları içeren haberler ve yorumlar var. Bunların başında elbette Ukrayna’nın toprak kaybı geliyor. Mevcut savaş cephesinin esas alınması durumunda Ukrayna’nın toprak kaybının olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Trump bu durumu “toprak takası”, yardımcısı JD Vance, “Taraflar için acı verici sonuç” olarak nitelendiriyor.
Rus birlikleri şu anda Kırım yarımadası dahil olmak üzere Ukrayna topraklarının yaklaşık yüzde 20'sini kontrol ediyor. Lugansk, Donesk, Zaporijya ve Herson bölgelerinin büyük bir bölümünün yanı sıra Sumi ve Harkiv bölgelerinde de çok küçük alanlar kontrol altında.
Avrupa ülkeleri şimdilik “toprak kaybı” ya da “değişimine” karşı çıkarak Zelenskiy’nin sırtını sıvazlıyor. Ancak bunun pek gerçekçi bir yaklaşım olmadığı da biliniyor. Özellikle Kırım’ın uluslararası hukuk kapsamında yeninden Rusya topraklarına dahil edilmesinin ihtimali yüksek görünüyor. Bu bağlamda buluşmanın Alaska’da yapılması gizli bir mesaj da içeriyor. Alaska, 30 Mart 1867’de dönemin Rus İmparatorluğu tarafından, 1853-56 yılları arasında yaşanan Kırım savaşı nedeniyle uğradığı büyük ekonomik yıkımı kapatmak için 7,2 milyon dolara ABD’ye satılmıştı.
Aynı Alaska, şimdi Kırım’ın yeniden bütün emperyalistlerin kabul edebileceği şekilde Rusya toprağı olmasına vesile olabilir mi? Tarafların kısa zamanda paylaşım konusunda bir uzlaşmaya varması zor olduğu için görüşmeler maratonu uzun sürecek. Bu nedenle Trump, sürekli beklentileri düşürmeye çalışıyor. Bugünkü buluşmadan bir ateşkes çağrısının çıkması, Putin ve Zelenskiy’nin bir araya gelmesi zemininin yaratılması barış süreci için bir başlangıç olabilir.
42 ay önce Zelenskiy’i Rusya’ya karşı kışkırtarak savaş ortamı hazırlayan emperyalist devletler, bolca silah satarak savaşın nimetlerinden alabildiğince yararlandılar. Şimdi barışın nimetlerinden faydalanmanın hesaplarını yapıyorlar. Düşmanlaştırılan halklar, katledilen yüz binlerce can, büyük insanlık yıkımının nasıl onarılacağı ise emperyalistlerin umurunda değil. Varsa yoksa yer altı ve yer üstü zenginliklerine el koyma, ekonomik ve siyasi nüfuz hesapları...
Tam da emperyalist barbarlığa yakışan bir tablo.
/././
Posthümanizm ve bozuk düzen: Kapitokrası ve mütamaşekrasi -Adnan Gümüş-
Poulantzas, "olağanüstü devlet"leri (exception state), faşizmi ve diktatörlükleri kapitalizmin olağan halinin krizlerine bağlıyordu. Artık olağan-olağan dışı da kalmadı, onların sonrasında postmodernizm, postyapısalcılık, posthümanizm çağındayız da bunlar birer negasyon nitelemesi, her negasyon da iyi olumlu yönde bir negasyon değil. Hele de çevredekiler Osmanlının hasta ve bozuk düzen sayıldığı gibi post öncesi veya sonrasında hakim olanla aynısını da başaramıyor, biraz kırık, biraz bozuk halde devam ediyor.
Hepimiz gerek dünyada gerekse Türkiye’de neler yaşanıyor, nasıl tanımlanabilir, en azından uygun betimleri nelerdir diye süreçleri kaygıyla tanımaya anlamaya çalışıyoruz. Dünyada yaşananlar neler, Türkiye’de yaşananlar basit birer yansıma mı, aynı zamanda yerli ve milli olan başka halleri mi? Küreseli nedir, yerlisi millisi nedir, sahisi sahtesi nedir, orijinali kopyası, orijinali bozuk hali nedir, öncesi sonrası nedir?
Post-modern, post-ontik, post-natur, post-human, post-kavgası çağı kapitokrasi
Aşma, eskiyi içererek daha farklı bir çeşidine doğru geçmedir. Nicelik anlamında daha ince, rafine veya daha etkilisi anlamında öncekinin “ilerisi” sayılabilir. Ancak “post” olarak “sonraki” “nitel” anlamda, nitel ölçüler koyulduğunda, saflık, doğallık, iyi niyet, iyilik, güzellik, eşitlik vb. gibi “içerikli” ölçütler bakımından her zaman daha fazlası daha nitelikli olduğu anlamına gelmez, içerikli ölçütler, olumlu yöndeki göstergeler bakımından “post/sonradan gelen” çok daha gerilere düşmüş olabilir.
Ticaret, koloniyalizm, emperyalizm dönemi öne çıktıkça büyük güç/hakimiyet savaşları önce Rusya ile Batı, sonra Sovyetlerle ve Türkiye ile Batı, daha sonra Japonya, İtalya ve Almanya ile Batı arasında başladı sayılır.
Modernizmin ikinci evresi sayılacak bu dönem postkoloniyalizm değil koloniyalizmin post hali olarak İngiliz ve biraz Fransız odaklı endüstriyel kapitalizme karşı çeperindeki Prusya’nın, İtalya’nın, Rusya’nın, Japonya’nın, Türkiye’nin uyarlanma, baş edebilme evresi idi. Yüksek teknolojiyi ve endüstrileşmesi daha önce giden İngiltere ve Fransa’yı yakalayabilmek için kitlesel motivasyonlarla karma veya toptan kitlesel halde farkı kapatma arayışı idi. Başarılı da oldu.
En son örneği Çin.
Ancak hiçbiri birbirine dönüşmekten, karşıtına dönüşmekten kurtulamadı.
Çağ kapitalizm çağı.
Her çağın bir erdemi tılsımı ideolojisi yönetim biçimi olacak.
Yönetim biçimi de kapitokrasi.
Pek çok post “-krasi” anlamında kapitokrasi
Otokrasi, aristokrasi, teokrasi, plütoktrasi, timokrasi, oligarşi, monarşi, demokrasi, teknokrasi, kleptokrasi vb. terimlerinin “-krasi” ek nitelemesi etimolojik olarak Antik Yunanca "kratos" (κράτος) kelimesinden türemiştir; "güç", "iktidar", “hakimiyet”, “egemenlik” veya "yönetim" anlamına gelmektedir.
“Post” sözcüğü iki farklı etimolojiyi taşımaktadır. Güçlü olanı yenip en güçlü hale gelmek (kurdu öldürüp postunu kuşanmak), tarikatta “post”u kapmak, Anadolu’da iktidarı gücü nemayı ele geçirmek, bu anlamda aktüel en son güç haline gelmek anlamındadır. Latincede “post” sözcüğü bir diğerinin etki ve öneminin geçmesi veya yok olması, yok edilmesi, sonradan gelen, “sonra” anlamındadır. Güncel olarak sık sık postmodernizm, postyapısalcılık, post hümanizmden bahsediliyor. Hükmü yıkılan anlamında yanlış kullanımlar değil ancak negatif anlamda bunlar. Yerine geçen nedir, “-krasi” kimde, onu doğrudan göstermiyor. Mevcudu en iyi paranın gücü/ iktidarı anlamında “kapita-krasi” olarak niteleyebiliriz. Marx’ın baş yapıtı “Das Kapital” çağı.
Kapita-krasi, yani paranın gücü, para sahiplerinin yönetimi, aynı zamanda kendinden önceki ilkelere “post/sonra” haldedir:
-Aydınlanmanın yok sayılması, akıldan, bilimden, yöntemden uzaklaşılması, geriye düşülmesi anlamında postmodermizm,
-Ulus veya bölgesel devlet veya oluşumların kendi yarı özerk etki alanlarının, bağımsızlıkların örselenmesi, anlamını yitirmesi anlamında postnasyonalizm,
-Her tür ilke, düzen veya yerleşik yapının aşındırılması anlamında deregülasyon, düzensizlik,
-Pazarın ulusal karakterinin kalkması, tüm dünyanın paranın dolaşım alanında olması anlamında küreselleşme,
-İnsanlığın yok sayılması anlamı üç halde, birincisi insanın gelişiminin odak olmaktan çıkması, insana saygının, insanın bir değer oluşunun yok olması, insandan ve insanlıktan kopma anlamında posthümanizm,
-İkincisi eski ve yeni hümanizma, insanlığın yarattığı mitolojiden mimariden bilim felsefe sanata, bunların yüksek hallerinin insanın yüksek halleri olduğu, tüm insanlığın başarısı olduğu, bu yüksek başarıların model alınması anlamındaki hümanizmn yok sayılması anlamında, uygarlıkların anlam ve değerini kaybetmesi anlamında, bunların yerine paranın geçirilmesi anlamında posthümanizm,
-Üçüncüsü insanın insan olarak değerinin aşınması, insanın değersizleşmesi anlam ve değerini kaybetmesi anlamında posthümanizm,
-Doğanın ve çevrenin bile yok sayılması, hepsinin yerine paranın geçmesi anlamında postnaturalizm,
-İlkelerin yok sayılması, herhangi bir değer veya ilkenin kalmaması, tek ilkenin para olması anlamında anomi.
“En post” halde anarkokapitokrasi
Her tür düzenin yok sayılması anlamında bozuk düzen çağındayız. Anarşistler kapitalizmi anarşiyle aşmada çok başarılı olamadılarsa da kapitalizm her tür ilke ve düzeni yok sayarak bir tür azgın anarşi haline geldi: Anarkokapitokrasi.
Bozuk düzen “Mahkeme kokarsa”: Kapitokrasinin bozuk hali mütamaşekrasi
Kapitokrasinin kökleşmesi genleşmesi anlamına geliyor, genleştiği halleri daha yaygınlaştığı anlamına geliyor. Ancak merkezlere ve başlangıçta daha saf hali hakim olurken sonrasında ve çevrelerde bozuk halleri hakim oluyor.
Yani kapitokrasinin de farklı çeşitleri var, zamanla/oluşlarında veya merkez ve çevrelerde, her bir yerde farklı biçim alışları oluyor.
Dahası sonraki hali başındakiyle, çevrelerin eklemlenmesi, sürece uyarlanma biçimleri merkezde veya halis olanlarla aynı olamadığından bozuk halleri oluyor. Ticaret ve endüstriyel kapitalizmin yaygınlaştığı bir süreçte Osmanlıdaki hep bozuk düzen oldu.
1945’lerden beri Türkiye ve çevre ülkelerin hali daha da bozuldu. Menderes ile başlayan, Demirel, Özel ve Çiller ile süren, AKP, MHP, Hüdapar, Erdoğan, Bahçeli, Gülen, Ağar, Baykal, Kılıçdaroğlu, Perinçek, Öcalan, Oğan, Özdağ dönemi daha da bozuk dönemlere işaret ediyor.
Bizdeki hali “MÜTAŞER -müteahhit, tarşeron, tarikat, şeriatçı bloku- Otoriterlik idi. 2016 darbelerinden beri adım adım MÜTAMAŞEKRASİ -müteahhit, taşeron, tarikat, mahkeme, mafya, şeriatçı blokuna dönüşüyor.
Yani kapitokrasinin bizdeki hali veya bizim uyarlanma biçimimiz “mütamaşekrasi” haline dönüşmüş bulunuyor. Ne yazık ki bir mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararını tanımayabiliyor, hükümet ve meclis başkanlığı mahkeme kararlarının bazısını çok farklı yorumlayabiliyor veya o haliyle tanımayabiliyor. Muhalefet partileri; mahkemelerde mafya çete borsalarına kadar türlü türlü borsa oluşturulduğunu iddia ediyor.
Çözüm: temel insan hak ve özgürlükleri yoksa seçim ve demokrasi yoktur, biçimsel eşitlik ilkesi yoksa adalet yoktur
Saf veya bozuk halde, ana halde veya çeşitlemeleriyle birlikte çok farklı rejim biçimleri sayılabilir. Her birinin erdemi, onu o hal yapan bazı belirleyici özellikleri öne çıkar.
Demokrasinin belirleyici özelliği demosun/ halkın seçimine dayalı olmasıdır.
Demokrasi; halkın iradesi/seçimi olarak halkın/ yurttaşın hak ve özgürlüğünü, halkın belirleyiciliğini zaten aksiyom olarak kabul eder. Yani demokrasi halkın/ yurttaşın temel hak ve özgürlüklerinin, bunlar arasında seçme ve seçilme hak ve özgürlükleri de dahil garanti altında olduğu, en azından ilke sayıldığı rejim biçimleridir.
Seçmenin temel hakları ve özgürlüklerinin olmadığı bir yerde demokrasi yoktur. Demokrasinin içeriksel ilkesi temel insan hak ve hürriyetleridir.
Hepsi halis olmak üzere farklı demokrasi biçimleri sayılabilir:
-Sadece özgür sınıfların, soyluların hak ve özgürlüklerinin olduğu, onların seçme seçilme haklarının olduğu demokrasiler,
-Burjuvazinin hak ve özgürlüklerinin garanti edildiği burjuva demokrasileri,
-Bürokratların, teknokratların, filozofların liyakatle belirlendiği, hak ve özgürlüklerinin garanti edildiği bürokratik teknokratik demokrasiler,
-Tüm yurttaşların en azından hukuk önünde hak ve özgürlüklerinin, seçme seçilme haklarının garanti edildiği, formel ilkelerin yerine getirildiği formel demokrasiler,
-Tüm yurttaşların hak ve özgürlüklerinin olanaklarla da desteklendiği, daha eşitlikçiliğe dayalı halkçı, kamucu veya sosyalist demokrasiler.
Ancak “özgürler” veya “soylular” anlamında da olsa belli bir “yurttaş” tanımı olmayan hiçbir yerde demokrasiden söz edilemez.
Güncel haliyle herhangi bir şekilde yurttaşlık hak ve özgürlükleri garanti edilmiyor, kapiatal/ para hepsinin ütündeki ilke haline gelmiş bulunuyor. Kısaca kapitokrasi çağındayız.
Türkiye’de, Balkanlarda ve daha pek çok yerde, özgül durumlarına göre kapitokrasinin farklı biçimleri yaşanıyor.
Yani eğer demokrasi oluşturulacaksa, demokratik bir çözüm olacaksa, bu kişi temel hak ve özgürlüklerinden başlamak durumundadır.
Adalet daha da geniş bir “düzen” erdemidir, her düzen için elzemdir.
Adalet biçimsel bir ilkedir. İlke, norm koy ve ilke norma ne emrediyorsa o şekilde uy.
Adalet krallıkta da olur, koyduğu ilke ve normların gereğine göre hareket eder. Tanrının hakkını Tanrıya, Sezar’ın hakkını Sezar’a verir. Feodalite de adalet olur.
Demokratik rejimler de temel insan hak ve özgürlüklerine, atama yükseltme ilkelerine, liyakate uygun hareket etmek durumundadır. Yani adalet yoksa zaten demokrasi yoktur, geriye bozuk haller kalır.
Halkçı demokrasiler sadece biçimsel adalete değil, aynı zamanda içerikli olarak üretim ve mübadele adaletini de ilke sayan demokrasilerdir.
Hürriyet, eşitlik, dayanışma hala en temel idelerdir. Burjuva demokrasilerinde en azından burjuvalar için, halkçı demokrasilerde her yurttaş için.
Yani çağ artık burjuva demokrasisi çağı da değil, kapitokrasi çağı. Kapitokrasinin ilkesi ise temel haklar, özgürlükler, seçimler değil, salt parasal çıkarlardır.
Biçimsel bir demokrasi bile oluşturulacaksa, her şeyden önce temel hak ve özgürlükler bunun şartını oluşturmaktadır. Mahkemelerin hukuka ve hukuk usullerine uyması gerekiyor. Hakim atamalarının liyakate uygun olması gerekiyor.
Halkçı demokrasi için ise daha pek çok toplumsal şartın sağlanması gerekiyor.
/././
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder