28 Aralık 2021 Salı

Roboski Katliamı'nın yıldönümü: Bir tane bile sorumlu yargılanmadı+Roboski katliamı, devlet-yargı-medya işbirliğiyle kapatıldı

 Roboski Katliamı'nın yıldönümü: Bir tane bile sorumlu yargılanmadı (ALİ MERT CANEL/sol-Söyleşi)

Tarihe Roboski Katliamı olarak geçen 34 sivilin hayatını kaybettiği olayın yıldönümünde, bombardımanda yakınlarını da kaybeden HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü'yle konuştuk.

Tarihe Roboski Katliamı olarak geçen 28 Aralık 2011 tarihli TSK operasyonunda F-16'ların bombardımanı sonucu 34 sivil hayatını kaybetmişti. 

Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada ölenlerin 'PKK'nın kullandığı yolu' kullandıkları gerekçesiyle operasyon yapıldığı duyurulmuştu.

Operasyon kararının nasıl alındığı uzun süre tartışma konusu oldu.

Birkaç gün sonra dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından yapılan açıklamada herhangi bir resmi özür beklenmesinin yanlış olduğu, öldürülen sivillerin ailelerine tazminat ödeneceği belirtildi. Aileler tazminatları kabul etmedi. 

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, konuyla ilgili hazırladığı raporda olayda kasıt olmadığını öne sürdü. 

Katliamın yıldönümünde, olayda yakınlarını da kaybeden HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü'yle konuştuk.

Roboski Katliamı’na ilişkin ailelerin adalet talebine karşın katillerin halen yargılanmadığını dile getiren Ferhat Encü, kendilerinin sanık pozisyonuna oturtulduğunu söyledi.

Aradan geçen 10 yılda neler yaşandı?

‘‘Büyük bir adalet mücadelesi verildi. Bu adalet mücadelesinden dolayı insanların hakkında birçok dava açıldı. Bu davalar halen devam etmektedir. Katillerin yargılanması için aileler bir bütün olarak adalet mücadelesini sürdürmeye çalıştı. Sesini ve çığlıklarını yükseltti. Sadece Türkiye kamuoyuna değil dünya kamuoyuna çığlıklarını yükseltmeye çalıştı. TBMM'deki birçok parti, sivil toplum örgütleri, insan hakları savunucuları, hukukçularla sayısız buluşma ve görüşmeler gerçekleşti. Avrupa Parlamentosu’nda bu adalet mücadelesinin duyurulması bu katliamı gerçekleştiren hem siyasi hem askeri yetkililerin cezalandırılması için yoğun bir hukuk mücadelesi gerçekleştirdik.

‘Katliamı gerçekleştirenlerin bir tanesi yargılanmadı’

‘‘Uludere’den başlayan hukuk mücadelesi sonrasında Diyarbakır yetkili savcısı, ardından askeri mahkeme, AYM ve AİHM’e taşıdık. Tüm bu çabalarımız karşısında bir bütün olarak cezasızlık politikası ile karşı karşıya kaldık. Bu katliamı gerçekleştirenler bir tanesi yargılanmadı. Sanık pozisyonunu bırakın şüpheli pozisyonuna bile getirilmedi.

‘‘Ortada hayatını yitiren 34 insan var. Öldürülmüş, parçalanmış, traktör römorklarının üstünde taşınan, ailelerin kendi elleri ile yakınlarının parçalarını topladığı bir katliam. Maalesef ‘‘Bu katliamı gerçekleştiren kimdir?’’ , ‘‘Emri veren kimdir?’’ sorularımıza karşı kamuoyuna sanki muamma, gizli bir durum varmış gibi bir tavır içine girdiler. Coğrafyada yaşanan diğer katliam gibi bunun da üstünü örtmeye çalışıyorlar. Siyasallaşmış yargı ve bu yönetim biçimine rağmen adalet mücadelemiz devam ediyor.’’

‘Eksik evrak gerekçesiyle başvurumuzu reddettiler’

Daha önce aileler sırasıyla AYM ve AİHM'e başvuru yapmıştı. AİHM'in aldığı kararla "hukuk yolları tükenmişti". Roboski davasında son durum nedir?

AYM’ye bireysel başvuru hakkımızı kullanarak başvurmuştuk. Fakat tamamen siyasi saiklerle başvurumuzu reddettiler, ‘‘eksik evraklar’’ olduğunu söylediler. Fakat eksik evrakların sayısı 4-5 tane idi. Buna rağmen başvuru yapan diğer ailelerin taleplerini görmezden geldiler. AİHM de hukukla bağdaşmayan bir karar aldı. Dosyanın canlanması için tekrar başvuru yaptık. Geçen Şubat ayında tekrar AYM’ye başvurduk. Aynı zamanda BM İnsan Hakları Komisyonu’na başvurduk.

'Sindirmeye çalışıyorlar'

Roboski'den sonra siz de tutuklandınız, milletvekilliğiniz düşürüldü. Ayrıca Roboski Katliamı'nda yaşamını yitirenlerin ailelere de birçok defa soruşturma ve dava açıldı. Son gelinen noktada sizlere açılan davalar ne durumda?

Ben sayısız defa göz altına alındım. Hakkımda birçok soruşturma açıldı. Sadece benim değil hukuk mücadelesi veren, herkes hakkında soruşturma açıldı. Bu durumla birlikte bizler soruşturmanın sanığı haline getirildik. Gerçekleri söylemenin bu coğrafyada bir bedeli var. Bu bedeli biz ödüyoruz. Şu an netleşen bir hapis cezası yok fakat sindirme aracı olarak kullanıyorlar. 

‘Katliamı görmezden geldiler, manipüle ettiler’

Katliamdan sonra ana akım medya olayı ilk başta iddia olarak dile getirmişti. Sonrasında yoksul köylüler için zorunluluk olan "kaçakçılık" meselesini allayıp pullayarak buradan çok para kazanıldığını yazdılar. Siz ana akım medyanın bu tavrı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Bu katliamı gerçekleştirenler egemenler olduğundan, egemenlerin medyası bu katliamı görmezden geldiği gibi manipüle etmeye çalıştı. Bizim açımızdan şaşılacak bir durum yok. Tarih kendini tekerrür etti.

Orada insanlar büyük paralar kazanmıyordu. Hatta çoğu zaman emeklerinin karşılığını almıyorlardı. Kendi açılarından yaşam mücadelesi ve ekonomik bir mücadele veriyorlardı.

Yakalanma ve mallarına el koyma riski vardı. Üzerlerine bomba atılma gibi bir riskleri yoktu. Kendi akrabaları ile ilişkileri maalesef kaçakçılık olarak adlandırıldı.

Katliamı gerçekleştiren anlayış bugün de kendini bu coğrafyada hakim kılmaya çalışıyor. Bu katliam toplumun bir kesiminde infial yarattı. Toplumda çıkacak infiali yok etmek için onlar kaçakçı, PKK’li idi diyerek toplumda çıkacak refleksleri en aza indirmeye çalıştılar.

‘O zaman Fethullahçıları da yargılayın’

Berat Albayrak, katıldığı bir televizyon programında olayda Fethullah Gülen yapılanmasının izleri olduğunu söyleyerek "Uludere konusunun tekrar inceleneceğini düşünüyorum" demişti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu konuşmaya tanık olduk. Konuşmanın ardından biz dosyanın tekrar açılması için bunu delil olarak sunduk.Tekrar dosyanın açılmasını bekliyoruz. Berat Albayrak böyle bir söylem gerçekleştiriyor ise gereğini yapsın. Kendisi bu ülkenin bakanı idi. Bu ülkenin savcıları ve hakimleri görevini yapsın. Kalkıp Fethullahçılar yaptı diyor. O zaman onları da yargılayın diyoruz.

                                                                               ***
Roboski katliamı, devlet-yargı-medya işbirliğiyle kapatıldı (Kemal Göktaş/Cumhuriyet)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir avukatın dosyaya bazı belgeleri 2 gün geç sunması gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ret kararını geçerli saymasıyla Roboski için adalet umutları tamamen söndü.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir avukatın dosyaya bazı belgeleri 2 gün geç sunması gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ret kararını geçerli saymasıyla Roboski için adalet umutları tamamen söndü. 

Yeniden yargılamayı gerektirecek bilgi ve belgelerin ortaya çıkmaması durumunda katliamın sorumlularının yargılanması hukuken mümkün olmayacak. 

Karardan sonra tepkiler, AİHM ve Anayasa Mahkemesi’ne yöneldi ancak Roboski dosyasının kapatılmasının asıl sorumluluğunun Türk medyası, yargısı ve devletinde olduğunu gösteriyor. 

Ana akım medya ise katliama ilişkin yargısal sürece ilgisiz kaldı. Roboski dosyası ana akımda sadece Eylül 2015’te Cumhuriyet’in verdiği bir dizi haberle gündeme geldi.

Şırnak’ın Uludere ilçesinde (Roboski) 28 Aralık 2011’de TSK’nin F-16 savaş uçaklarıyla PKK’li grubun girdiği bilgisi üzerine yaptığı bombardıman sonucunda çoğunluğu çocuk yaşta 34 yurttaş yaşamını yitirdi. Katliamdan sonra açılan soruşturmada dosyaya giren bilgiler, katliamın gelen grubun PKK’li değil, kaçakçı olduğunun bilindiğini ortaya koyuyordu. AİHM kararıyla kapatılan dosyada ilk göze çarpan kurumların sorumluluğu birbirlerinin üzerine atmasıydı.

MİT raporunun rolü

MİT, Roboski katliamından önce Genelkurmay’a PKK’li Bahoz kod adlı Fehman Hüseyin’in bölgede katliamın gerçekleştiği 28 Aralık 2011 tarihini de kapsayacak şekilde eylem yapacağına ilişkin belge gönderdi. Raporda, istihbaratın doğruluk derecesi “Doğruluğu kuvvetle muhtemel” olarak belirtildi.

Katliamdan sonra açılan soruşturmada MİT’in söz konusu istihbarat raporundan Diyarbakır Başsavcılığı’na bilgi vermemesi krize neden oldu. Başsavcılık gerçeğe aykırı bilgi gönderen ve bilgilerin saklanması talimatını veren MİT görevlilerinin kimlik bilgilerini istedi. MİT ise bu bilgilerin kesinlik arz etmediği gerekçesiyle savcılığa gönderilmediği yanıtını verdi. Buna karşın Genelkurmay Başkanlığı savcılığa gönderdiği yazıda MİT’in Fehman Hüseyin’in eylem hazırlığında olduğuna ilişkin istihbaratın, bombardıman kararında “önemli rol oynadığını” bildirdi.

Herkes ‘kaçakçı’ dedi

Genelkurmay topu MİT’e atarken dava dosyasında neredeyse tüm komutanların sınıra yaklaşan grubun terörist olmadığını bildirdiklerine ilişkin ifadeler yer aldı. Bombardımandan önce ilgili tüm askeri birliklerin kanaati sınıra yaklaşan grubun “terörist değil, kaçakçı olduğu”, yönündeydi. İHA’yı (insansız hava aracı) kullanan yüzbaşı ile İHA Filo Komutanı, Sınır Tümen Komutanı, Jandarma Komanda Tugay Komutanı, 2. Ordu İstihbarat Komutanı’na kadar birçok subay, grubun kaçakçı olduğu yönünde üstlerini uyarmaya çalıştıklarını, ancak bombardımana karar verilince kendilerinin bilmediği önemli bir bilginin Genelkurmay’da olduğunu düşündüklerini belirten ifadeler verdi. Dosyadaki en trajik ifadelerden biri de grubun kaçakçı olduğunu düşünen İHA kullanıcısı subayın, savaş uçakları için hedefi lazerle işaretlemekle görevlendirildiğini anlatması oldu.

Yargı belgeleri yok saydı

Dosyada sorumluların belirlenebilecek olmasına rağmen yargı, olağan bir yargısal süreç işletmeden takipsizlik kararı vererek dosyayı kapattı. Askeri savcılık, takipsizlik kararını, “bombardımanda ‘kaçınılmaz hata’ya düşülmesi” gerekçesine dayandırdı. Kararda, istihbarat raporlarının bölgeye yönelik bir eylem bildirdiği ve sınıra yaklaşan grubun davranışının kaçakçıya benzemediği vurgusu yapıldı. Oysa, Uludere’deki yerel askeri birimler üslerini “Bunlar terörist değil, kaçakçı” diye uyarmıştı. Ancak savcılığın takipsizlik kararında, dosyasında bu ifadeler olmasına rağmen, bu bilgilere hiç değinilmeden karar verildi. Askeri savcılığın, takipsizlik kararına yapılan itiraz, Hava Kuvvetleri Komutanlığı askeri mahkemesi tarafından 1’e karşı 2 oyla reddedildi. Karşı oy kullanan hâkim albay, “kaçınılmaz” hata sonucuna savcılığın değil, mutlaka bir mahkemenin hükmedebileceğini belirtti ve soruşturmanın bu şekilde kapatılmasına karşı çıktı. Karşı oy kullanan hâkim albayın görev yeri değiştirildi.

Saldıracak yer yok

Dava dosyasına giren İçişleri raporunda da terörist sanılan grubun saldırabileceği bir yer olmadığı, ‘acil müdahale gerektiren saldırı tehlikesi bulunmadığı’ vurgulandı. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’nın olayla ilgili takipsizlik kararında bombardıman kararının alınmasında İHA’larla tespit edilen grubun, yapılan top atışlarına rağmen yollarına devam ettiklerine dikkat çekilerek bunun “kaçakçı davranışı” olmadığı ve grubun PKK’li olduğuna dair değerlendirmeyi güçlendirdiği belirtilmişti. İçişleri Bakanlığı raporunda ise top atışlarının grubun uzağına yapıldığı için grubun tepki göstermediği anlatıldı. Takipsizlik kararında, gelen grubun askeri üs bölgelerine saldırı düzenleyebileceği endişesi ile bombardıman kararı verildiği belirtiliyordu. İçişleri Bakanlığı raporunda ise “Bombalamadan önce bölücü terör örgütü mensubu olarak değerlendirilen grubun kısa süre içinde saldırabilecekleri askeri üs bölgesi olmadığı ve sınıra yaklaşan gruba acil müdahale edilmesini gerektirecek bir sebebin bulunmadığı” ifade edildi.

Hayata Dönüş’le benzerlik

Dosyadaki belgelere göre, hava bombardımanının planlanması aşamasında “Sınır çıkışı komuta kontrol uçağına ‘Bora’, sınır girişi ‘Tufan’ kod kelimeleri kullanılarak ikaz edileceği belirtildi. Cezaevlerine 19 Aralık 2000 tarihinde düzenlenen ve 32 kişinin öldürüldüğü Hayata Dönüş katliamında hazırlanan gizli planların adı Bora ve Tufan’dı.

AYM: ‘Hayati’ değil

AYM, Roboskili ailelerin yaptığı bireysel başvuruyu 53 başvurucudan 3’ünün avukatlarının vekâletnamesinin dosyada yer almadığı gerekçesiyle 15 gün içinde eksikliğin tamamlanması için tebligatta bulunduğu avukatın belgeleri 2 gün geç sunması nedeniyle ret kararı verdi. AYM, belgeleri 2 gün geç veren avukatın sunduğu sağlık raporunu “ağır, ameliyat gerektiren veya ölümcül bir hastalık” olmadığı gerekçesiyle kabul etmedi. Karar 1’e karşı 4 oyla alındı. Üye Osman Paksüt, bu kadar önemli bir dosyada avukatın sunduğu raporun kabul edilmesi gerektiği görüşüyle karara karşı çıktı.

Nasıl karar alındı?

Dosyadaki belgelere göre subayların grubun kaçakçı olduğu yönündeki uyarılarına rağmen, bombardıman kararı şöyle alındı:

Dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Org. Yaşar Güler, Genelkurmay GİM’e (Görüntüleri İzleme Merkezi) giderek görüntüleri izledi. Ardından Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı emrinde görevli Albay Serdar Eren, Hedef Analiz ve Değerlendirme Şube Müdürü Alb. Zorlu Topaloğlu, Tuğa. Ali Rıza Kuğu, Tümg. Satı Bahadır Köse ve Org. Yaşar Güler ne tür bir harekât yapılacağı konusunu görüştü. Toplantıda “zayiat verilmeden PKK’lilerin etkisiz hale getirilebilmesi amacıyla hava harekâtına” karar verildi. Güler, kararı sunmak için dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Hulusi Akar’ın makamına gitti. Akar, hava harekâtı için onay talebini MGK toplantısı nedeniyle karargâhta bulunmayan Genelkurmay Başkanı Özel’e telefonla iletti. 28 Aralık 2011’de yapılan MGK toplantısı saat 13.55’te başlamış ve 5 saat 20 dakika sürmüştü. Dolayısıyla Özel’e MGK’de iken telefonla “hava harekâtı için onay” talebinin MGK toplantısının bitiminden hemen sonra veya son dakikalarına denk geldiği anlaşılıyor. Özel’in MGK toplantısı nedeniyle bir arada bulunduğu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a konuyu aktarıp aktarmadığına ilişkin herhangi bir bilgi yer almadı. Org. Özel, telefon görüşmesinde, bilgilerin işlendiği haritanın konutundaki çalışma ofisine gönderilmesini istedi. Haritayı çalışma ofisinde inceleyen Özel, hava harekâtının yapılmasına onay verdi. Bunun ardından 21:39’da sınır hattında bekleyen gruba uçaklar ilk bombayı bıraktı. Bombardıman 22.24’e kadar sürdü ve sonunda öldürülen 34 kişinin PKK’li değil, Roboskili, çoğunluğu çocuk kaçakçılar olduğu ortaya çıktı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder