12 Ocak 2022 Çarşamba

'Mutluluk kişisel çıkar peşinde yakalanmaz...' - BANU YILDIRIM / SOL

 2014'te aramızdan ayrılan Halet Çambel'i ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz.


Bu yazı, dijital olarak yayımlanan soL Dergi'nin 17 Ağustos 2018 tarihli 24'üncü sayısından alınmıştır.

“Mutluluk kişisel çıkar peşinde yakalanmaz,

asıl mutluluğa topluma yararlı olarak ulaşılır”

Halet Çambel

Anadolu topraklarının “Halet Abla”sı, kimileri için “Halet Bacı”, “Halet Hoca” ama herkes için insanlığın vücut bulmuş hali olmuş Halet Çambel. Rasih Nuri İleri onun için şöyle söylüyor: “Halet öyle bir insandır ki, yokuş başındaki ata bile eliyle arkadan itip destek verir.”

26 Ağustos 1916’da Almanya’da doğmuş, ilköğrenimini Almanya’da tamamladıktan sonra ailesiyle Türkiye’ye dönmüş. Babası Cumhuriyetin ilk yıllarında milletvekilliği yapmış, Türk Tarih Kurumu’nun kurucularından Hasan Cemil Çambel, annesi Sadrazam kızı Ayşe Remziye Çambel’dir. Ortaokul ve lise öğrenimini şimdiki Robert Koleji olan İstanbul Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde yapmış, ardından Fransız Hükümeti’nin bursuyla Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde dünyaca ünlü eğitimcilerden arkeoloji dersleri almıştır.

Bir ödül konuşmasında “… günün felsefesi insanların kişisel hırslarından uzak, karşılık beklemeden, kendi bilgilerine, yeteneklerine, güçlerine göre bir taş üstüne bir taş, bir tuğla üstüne bir tuğla koymak, topluma, ülkeye hizmet etmek, ülkeyi el birliği ile kalkındırmaktı” demiştir. Bütün hayatını bu felsefeye uygun yaşamış bir bilim insanı, bir aydındır Halet Çambel. 

Onu tanıyanlar ne kadar direngen, mücadeleci ve çalışkan olduğunu anlatıyorlar hep. İster Karatepe’de kazı evinde, ister Nail Çakırhan’la ömrünü geçirdiği Arnavutköy’deki kırmızı yalıda her daim çalışırmış Halet Çambel. Öyle ki gelen misafirler 15 dakika sohbet edebilseler mutlu olurlarmış. “Bizim Halet hep böyledir, çalışırken kendini kaybeder” diyor Nail Çakırhan bir dost sofrasında, çalışırken yemeğe geç kalan Halet Çambel için.

Toplumun kadına biçtiği rollerden taşıyor, daima sınırları zorluyor. “Erkek işi” denen tüm işleri yapıyor, eşkıyaların kol gezdiği dağlarda gece vakitleri at sırtında keşifler yapıyor korkusuzca. Karatepe-Aslantaş bölgesinde bir başına çadır kurup, çevrede geziler yapıyor. Dilden dile anlatılıyor köylerde “Halet Abla”nın korkusuzluğu. İleri yaşlarında dahi kazıdaki ağır yükleri kaldırması, çamura saplanan araçları tek başına çamurdan çıkarması ve engebeli arazilerde herkesi geride bırakan bir tempoda yürümesi genç öğrencilerini fazlaca etkiliyor.

Bir anısında çocukken aile yakınlıkları sebebiyle bir evde buluştukları sırada “Ben erkek, ben erkek…” diye evin ortasında koşturan Necip Fazıl’ı sırtına alarak tüm evi dolaştırdığı ve bununla çok eğlendiklerini gülerek anlatıyor. O gün bana düşman oldu Necip diyor.

Eskrim, kürekçilik, okçuluk, judo, binicilik ve düzenli yoga yapıyor. Eskrim alanında Türk olimpiyat takımına seçilerek olimpiyatlara katılan ilk kadın sporculardan biri olma unvanını kazanıyor. Okuduğu Almanca kitaplardaki şövalyelerden etkilendiği için eskrim yapmaya başladığını söyleyen Çambel, Berlin Olimpiyatları’ndan bahsederken, Hitler’in elini sıkmamasıyla ilgili şu ifadeleri kullanıyor: “Berlin’deki mihmandarımız, bizden Hitler’le tanışmamızı istediğinde ona, ‘Eğer buraya gelmemizi hükümetimiz istemeseydi burada olmazdık’ dedim ve bu isteklerini reddettim.”

Anadolu'da iz bırakan bir aydın: 'Halet Abla' 

Tüm bunların yanında kaldığı Anadolu topraklarındaki herkesin “Halet Abla”sı, “Halet Bacı”sı olmayı başarıyor, herkesin yardımına koşuyor, bilimi, arkeolojiyi halktan uzak bir şey olmaktan çıkarıyor, bölge halkının sahip çıktığı bir hale sokuyor. Tüm imkanlarını zorlayıp köy çocuklarına okuma yazma öğretmek için ön ayak oluyor, bir çardağı okula çevirip çocuklara dersler veriyor. Bölgenin yerel kültürü kayda alınsın, derlensin diye aydın dostlarını seferber ediyor. Ruhi Su, Füreya Koral, Pertev Naili Boratav, Semiha Berksoy, Mina Urgan, Aşık Veysel ve Yaşar Kemal gibi dönemin aydınları Çambel vesilesiyle Karatepe’ye geliyorlar ve işin bir ucundan da onlar tutuyorlar, Karatepe’de her birinden bir iz var artık.

Bir röportajında o dönem bölgede yaptıklarını şöyle anlatıyor: “Tarihi eserlere sahip çıkılması eğitimle mümkün. Komşulara ‘Çocuklar sizden, defter kalem bizden. Çocukları gönderin, saat beşten sonra okutalım’ dedik. Çocuklar sabah beşte geldiler, ırmağa gitmemeleri için aşçımızı başlarına koyduk. Mutfağın yanına sıralar kurduk, işten sonra derse giriliyordu. Burada ayrıca geleneksel olarak kilim dokumacılığı yapılıyordu ancak doğal değil kimyasal boya kullanılıyordu. Bunlar da akıyordu. Biz dedik ki, doğal boya kullanırsanız daha iyi olur. İlk dokunan kilimi biraz yüksek fiyatla biz satın aldık. Bu sefer herkes heveslendi ve doğal boyaları kullanmaya başladı. Buraya ilk geldiğimiz yıllarda köyde doktor yoktu. Burada bir ilk yardım istasyonu kurduk. Bir arkadaş Eczacılar Birliği’nin Genel Sekreteri’ydi. Evvela ilaç gönderdi. Burada her türlü yara-bereye, yanığa, basit hastalıklara elimizden geldiğince yardımcı olduk. Her gün 5-6 hasta gelirdi.”

Türkiye arkeolojisine katkıları

Halet Çambel ile özdeşleşen hayatının büyük kısmını verdiği en önemli çalışmalardan biri Karatepe-Aslantaş projesidir. Burada uzun yıllar verdiği emek neticesinde binlerce parça eşsiz kabartma ve heykel onarılmıştır. Çambel yerinde koruma bilincinin dünyada bile çok az geliştiği yıllarda yerinde koruma ilkesine inanmış, bu konuda inatlaşmış ve Karatepe-Aslantaş bölgesinde Türkiye’nin ilk açık hava müzesini kurmuştur. Karatepe kalıntılarının ortaya çıkarılmasına ve Hitit dilinin çözülmesine katkısı büyüktür. 1946 yılında, Kayseri-Adana arasında kalan bölgedeki Hitit eserlerini incelemek için çıktıkları gezide Karatepe bölgesindeki kalıntılara ulaşan arkeoloji ekibi, Hitit hiyeroglifleri ve Fenike yazısının bir arada kullanıldığını görmüş. O dönem de Fenike yazısı tercüme edilebildiği için, bu keşif Hitit hiyerogliflerinin nihai çözümü olmuştur. Karatepe-Aslantaş “Hitit hiyerogliflerinin çözüldüğü yer” olarak anılır bundan sonra.

Halet Çambel, bölgenin ancak doğal çevresiyle bir anlamı olacağını düşünmüş; ormanın, doğal bitki örtüsü ve canlı yaşamın korunabilmesi için Türkiye’nin ilk doğal çevre koruma milli parklarından birini oluşturmuştur.

Şikago Üniversitesi ile birlikte yürüttüğü “Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Karma Araştırma Projesi” ile, Güneydoğu’nun arkeolojik envanterini yapmış ve bu proje çerçevesinde, Ergani- Çayönü’nde de uzun soluklu ve önemi dünya çapında kabul edilen kazılar yürütmüştür. Yine Çukurova bölgesinde ve özel olarak Adana’da kent kültürü envanteri çalışmaları yapmış, aynı şekilde Aslantaş Barajı alanında da belgeleme ve kurtarma çalışmaları yürütmüştür. Bir diğer önemli çalışması için 1960’lı yıllarda Türkiye’de yapılmakta olan en büyük baraj olan Keban Barajı’nı hedef seçmiş, ODTÜ rektörü Kemal Kurdaş’ı da ikna ederek Robert J. Braidwood’la birlikte Keban Projesi kurtarma kazıları yapmıştır. O yıllarda sistemli yüzey taraması, özellikle kurtarma kazıları Türkiye’nin henüz gündeminde yokken bu konuda da öncülük etmiştir.

1960 darbesinde 147’lik olan Halet Çambel, bu dönemde Karatepe’deki kazılara devam etti. 1962-1963 yılları arasında aldığı bir davet üzerine Saarbrücken Üniversitesi’ne giden Çambel, Türkiye’ye döndükten sonra, İstanbul Üniversitesi’nde Prehistorya Kürsüsü’nü kurdu. Çambel’in Türkiye arkeolojisine çok önemli katkılarından bir diğeri de, Arkeometri Ünitesi’nin kurulmasına önayak olmasıdır. Halet Çambel, Ufuk Esin, Bahadır Alkım ve Handan Alkım’ın katkılarıyla oluşturulan arkeometri grubu, önce TÜBİTAK bünyesinde çalışmış, sonra ODTÜ bünyesinde akademik bir birime dönüşmüştür. YÖK’ün kurulmasıyla birlikte akademiden ayrılmış, hayatının sonuna kadar Karatepe-Aslantaş bölgesindeki kazılarda çalışmıştır. Son yıllarını ise Turgut Cansever’in projesi olan kazı evi müzesinin kurulması için uğraşarak geçirdi.

Çambel'in yol arkadaşları: TKP'li bir şair 

Halet Çambel 70 yılını hayat yoldaşı Nail Çakırhan’la birlikte geçiriyor. Nail Çakırhan; TKP’nin ilk üyelerinden, Nâzım Hikmet’in "Hoş geldin" şiirini kendisine ithaf ettiği yakın dostu, alaylı mimar, komünist şair. Evine gelen milletvekillerine “Komünist olmayan namussuzdur” diyen, Almanya’da yaşadığı süre boyunca sık sık Spartakistleri dinlemeye giden bir annenin kızı, TKP’li Nail Çakırhan’ın eşi ve birçok komünist aydının yakın dostu. Aydınlanmaya, bilime adıyor hayatını… Ne yaptıysa toplumun ilerlemesi için yapıyor, “Kişisel çıkarları için yaşayanların mutlu olamayacağı” düşüncesini hayat felsefesi olarak seçiyor. Bir konuşmasında “Buraları korumak bizim görevimiz; insanlığa, memleketimize karşı sorumluyuz” diyor.

Nail Çakırhan, Sultanahmet Cezaevi’nden 13 Ağustos’ta özgürlüğüne kavuşacağını düşünerek şöyle yazıyor mektubunda Halet’ine:

“Bak, ben neler düşünüyorum, o günü, 13 Ağustos için:

Kapıda bulunacaksın sen, o gün… Mahpusane kapısında…. Avukattan yıldırım haberini aldık mıydı bir… Otomobil de hazır olacak kapıda. Ben hemen oracıkta, sana sarılıp sarılıp öpmemek için, doya doya kucaklamamak için seni, kendimi zor tutacağım çıkınca. Durmak yok… Doğru taksiye… Ver elini, Bebek… Ha, ne dersin? Bebek’te oturup içeceğiz, seninle… Çok değil; ayak üstü biraz… Susuzluğumuz dinsin diye yalnız... İçerken bile ben gözlerimi kapayıp evimizi, odamızı göreceğim hep, evimizi, odamızı tadacağım içimden, yudum yudum...”

Halet Çambel ise bir röportajında anlatıyor; “Nail bana ‘Samovar Kipit’ diye bir şarkı öğretmişti. Onu beraber söylüyorduk. Dolaşa dolaşa, söyleye söyleye giderdik.”

“İşte yeniden bir aradayız ikimiz seninle. Bu geç vakitte yaz akşamında… Masada eskilerden bir semaver. Yıllar dediğin nedir ki vız gelir, sen gene gençliğindeki gibisin. Evet sen ve sen hâlâ yaşlanmadın. Semaver kaynıyor, çay demlendi. Konuş benimle söyleş. Reçeller elimizde. Her şey değişecek, düzelecek her şey. Hiçbir şey biriktirmedik, ne otomobil ne kürk. Ve aramadık mutluluğu parada. Mutluluk bu, sen, ben ve geleceğimiz…” Samovar Kipit

Daha çok onlar yaşamalıydı,

Daha çok onlar hak etmişlerdi bunu.

Daha çok onlar bilirlerdi

Yaşamanın ne olduğunu.

Ben onlardan öğrendim

Sevmeyi sevilmeyi,

Bana onlar öğrettiler

Dostu dost düşmanı düşman bilmeyi

Kafamı onlar yoğurdular.

Orada yepyeni

Taptaze

Gıcır gıcır bir alemi

İlk önce onlar kurdular.

O topraklarda ayrı gayrı bilinmez.

O topraklarda hep el ele tutulmuştur,

O topraklarda dert unutulmuştur;

Burcu burcu ekmek kokan baharda,

Ağız dolusu gülünür o topraklarda.

Daha çok onlar yaşamalıydı,

Daha çok onlar bilirlerdi 

Yaşamanın ne olduğunu.

Kavgam onların adıyla anılır.

Nail V. ■

BANU YILDIRIM / SOL

KAYNAKLAR: 

  • Halet Çambel ile Buluşma, Haz. M. Melih Güneş, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yayını
  • Nail V. Çakırhan, Daha Çok Onlar Yaşamalıydı
  • Nail V. Çakırhan, Üç Hapishaneden Mektuplar Canım Haletçiğim
  • Halet Abla, Vali İsa Küçük



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder