2 Ocak 2022 Pazar

Sinema ve Faşizm (III+IV) - Mesut Kara / Evrensel

 Sinema ve Faşizm(III)

Sinemanın ideolojik olarak kullanıldığı diğer bir ülke de Almanya’ydı. Dönemin Almanya Devlet Başkanı Adolf Hitler ve Propaganda Bakanı Dr. Joseph Goebbels sinemanın gücünün, toplum üzerindeki etkisinin farkındalardı. Nazilerin Almanya’da iktidarda olduğu 1933-1945 yılları arasında çekilen 1000’in üzerinde filmin önemli bir kısmını propaganda filmleri oluşturur. Naziler Alman sineması üzerinde geniş bir denetim ve sansür uygulamasına girişirler.

Naziler döneminde çekilen filmlerde, Yahudilik, Amerikan emperyalizmi, Fransız ve İngiliz sömürgeciliği ve tabii ki Nazilerin ideolojik olarak baş düşmanı olan komünizme ağır eleştiriler, karalamalar yer alır. Naziler, düşman olarak gördükleri Sovyetlere karşı, komünizm ideolojisini eleştiren antikomünist filmlere ağırlık verirler.

İkinci Dünya Savaşı’nın yoğunlaştığı dönemlerde Naziler, sinemadaki etkilerini daha da arttırırlar. Naziler Almanya’da ve işgal ettikleri yerlerde sinemadan etkin bir biçimde yararlanarak, ideolojilerini yansıtırlar, propagandalarını yaparlar. Çekilen filmlerde Nazizm ideolojisi yüceltilirken, başta komünizm ideolojisi olmak üzere diğer ideolojik yapılanmalar eleştirilir, karalanır. Ayrıca Nazi sinemasında, Alman ırkını konu alan, yücelten filmler de yaptırılır. Nazizm ideolojisinin temellendirildiği “üstün ırk” kavramı sinemada Nazi yönetiminin arzu ettiği yönde kitlelere sunulur.

Nazizm ideolojisi, Naziler en ağır eleştiriyi, baş düşmanı olarak gördüğü komünizm ideolojinin merkezinde olan Sovyet Birliği ve Sovyetler’de doğan ‘Devrim Sineması’na yöneltir. Sovyet sinemasında da Nazizm ideolojisi eleştirilirken sıklıkla holokost (soykırım) temasını ele alan filmlerin ön plana çıktığını görürüz.

Sinemanın kitleleri etkileyen, yönlendiren gücünden sadece Sovyetler Birliği’nde oluşan Devrim Sineması kuşağı ve Nazi Almanya’sında sinemayı Nazizm adına kullanan Hitler iktidarı yararlanmaz. Faşist İtalya da sinemanın etkileyici gücünden yararlanmayı seçer. Faşist diktatör Benito Mussolini, sinemanın silahtan daha güçlü olduğuna inanıyordur. İtalyanların sinemadan en büyük beklentilerinden biri de faşizm ideolojisinin geniş kitlelere yayılmasını sağlamasıdır. Bu amaçla, İtalya 1934’den itibaren faşizm ideolojisinin yayılması için, sinemayı etkin bir şekilde kullanmaya başlar. Faşizm ideolojisi, İtalya’da sinema üzerindeki zorbalığını, baskısını günden güne arttırarak, sinemanın kendi istedikleri yönde şekillenmesini sağlar. Bu süreçte faşist sinema özellikle ulusal kahramanlık teması üzerine odaklanır. Faşizm böylelikle, Roma İmparatorluğu dönemindeki İtalya’nın gösteriş ve ihtişamını sinema yoluyla etkili bir biçimde yansıtarak, kitlelerin geçmişlerinden ders almalarını, Faşist İtalya’nın idealleri için çalışmalarını hedefler. (Burada şu notu düşebiliriz; iktidarın elindeki TRT’nin neredeyse tüm “Türk tarihi”ni dizileştirmesini anımsayalım.)

Faşizm ve sinema dendiğinde ilk akla gelen film, “İradenin Zaferi” (Triumph des Willens, 1934) ve Filmin Yönetmeni Leni Riefenstahl olur.

“İradenin Zaferi” doğrudan faşizme, Nazizme hizmet eden bir propaganda filmidir. Film 1934 yılında, doğrudan doğruya Hitler tarafından, Nürnberg’deki Nazi Partisi kongresi için verilen sipariş üzerine çekilir. İradenin Zaferi filmi için, “İçerik ve biçim olarak, bir filmin nasıl olmaması gerektiği hakkında bir başyapıttır” denir. Filmde Nazizmin dünyada ve Almanya’da kendini övücü, yüceltici mitleştirilmiş görüntüler, kitlelerin arzularına hitap edecek, onları etkileyip yönlendirecek bir görsellikle sunulur. Bu mitleştirmeleri bizde de hayatın içinde ve yapılan tanıtımlarda, propaganda filmlerinde görebiliyoruz. Örneğin Erdoğan’ın açılışlarda kurdele kesmek için kullandığı makasların sergilenmesi ve bunun video sunumlarda, haberlerde kullanılması.

“Açılış çekimi Hitler’i Nürnberg’e ve oradan dünyaya ‘vahiy’ getiren, bulutların içinden geçerek cennetten inen bir elçi olarak sunar; film (a) Hitler’in Tanrının Nazi Partisinin doğuşuna ve zaferine önceden karar verdiğini ilan etmesiyle ve (b) ‘Hitler Almanya’dır ve Almanya Hitler’dir’ ifadesiyle zirveye çıkar.”

Hitler’in ve Mussolini’nin sinemaya özel bir önem vermesi, maddi-manevi olanaklarla destek vererek ulusal sinemalarının gelişmesine önayak olmaları rastlantı ya da sanatseverlikten değildir sonuçta.

“Faşist ideolojilerini halkın arasında yaygınlaştırmak ve sosyal olaylar karşısında halkın nabzını tutmak üzere propaganda filmleri yaptırmaları ve sinema üzerinde ideolojik baskı kurmuş olmaları da yine aynı basit amaca dayanmaktadır; Alkış sesleri arasında gerçekleştirecekleri katliamlar için ülkelerini büyük sinema salonlarına çevirmek.”

Gerçeğin örtbas edilmesine tahammülü olmayan sinemacılar, faşist dönem filmlerinin yarattığı etkiyi kırmak üzere sokağa çıkar. İtalyan sinemacılar, İtalyan Yeni Gerçekçiliğine de soluk veren, sinemanın modern gerçeklik arayışının öncüllerini oluşturur.

SİNEMADA FAŞİZM VE ANTİFAŞİZM TEMALI FİLMLER

Sovyet devrim sinemasında olduğu gibi diğer ülke sinemalarında da Nazi Almanya’sı ve faşist Mussolini İtalya’sında yaşanan dönemin, faşizmin, Nazizmin ağır eleştiriler aldığını da görürüz. Birçok ülke sinemasında (Türkiye dahil) faşizmi eleştiren, antifaşist çok sayıda film yapılmıştır.

Örneğin, İkinci Dünya Savaşı sırasında çekilen, 1942 ABD yapımı Kazablanka (Casablanca) filminde hem Nazizm hem de Faşizm ideolojileri ağır şekilde eleştirilir ve film savaştan sonra da dünyada büyük ses getirir.

Not: Haftaya dünya sinemasından ve Türkiye’den faşizm temalı filmlerden örneklerle tamamlayacağız yazımızı…

                                                                 





                                                                         ***

 Sinema ve Faşizm(IV)

Geçen hafta yazımızın sonunda “Mussolini İtalya’sında yaşanan dönemin, faşizmin, Nazizmin ağır eleştiriler aldığını da görürüz. Birçok ülke sinemasında (Türkiye dâhil) faşizmi eleştiren, anti-faşist çok sayıda film yapılmıştır” demiş, İkinci Dünya Savaşı sırasında çekilen, 1942 ABD yapımı Kazablanka (Casablanca) filmini örnek göstermiştik. Filmde hem Nazizm hem de Faşizm ideolojileri ağır şekilde eleştirilir ve film savaştan sonra da dünyada büyük ses getirir.

Bir başka önemli film de Charlie Chaplin’in yönettiği ve başrolü Paulette Goddard ile paylaştığı, 1940, ABD yapımı filmdir. Film aynı zamanda Chaplin'in ilk sesli filmidir. Filmde Nazizm ve Chaplin tarafından canlandırılan Adolf Hitler oldukça sert bir şekilde eleştirilmektedir. “Amerika Birleşik Devletleri'nin resmî olarak Nazi Almanya’sı ile hâlâ barış içinde olduğu ve savaşa henüz girmediği bir dönemde çekilen filmin, kendi dönemi içinde sıra dışı bir yeri vardır.” (Vikipedi)

Büyük Diktatör filminin final konuşması çok önemli ve etkileyicidir: “Üzgünüm ama ben bir imparator olmak istemiyorum. Bu benim işim değil. Kimseyi yönetmek ya da fethetmek de istemiyorum. Herkese yardım etmek istiyorum. Yahudi, Yahudi olmayan, siyahi, beyaz. Hepimiz başkalarına yardım etmeliyiz. İnsanlık böyle başlar. Biz birbirimizin mutluluğu için yaşamayı isteriz, kötülüğü için değil. Biz birbirimizin mutluluğu için yaşamayı isteriz, üzüntüsü için değil. Bu dünyada, herkes için yer vardır, yeryüzü zengindir ve bunu herkes paylaşabilir. Yaşam tarzımız özgürlük ve güzellik olmalıdır. Ama biz yolumuzu kaybettik. Açgözlülük insan ruhunu zehirledi, dünyayı nefretle kuşattı, bazıları bizi üzüntü içinde bıraktı. Hızlı geliştik ama bu sırada kendimize de zarar verdik. İstediklerimizi elde etmek için makineleri kullandık. Bilgimizi olumsuz, zekamızı sert ve kaba kullandık. Çok fazla düşündük ama çok az hissettik. Makinelerden çok, insanlığa ihtiyacımız var. Zekadan çok şefkat ve kibarlığa ihtiyacımız var. Bunlar olmadan yaşam şiddet dolu olur ve her şeyi kaybederiz. Şu anda bile sesim milyonlarca insana, milyonlarca umutsuz erkek, kadın ve çocuğa erişiyor. Sistemin kurbanlarına ve işkence çeken kişilere ve hapisteki masum insanlara. Beni duyanlara şunu söyleyeceğim, umutsuzluğa kapılmayın. İnsanlığın nefreti geçecek, diktatörler ölecek ve onların insanlardan aldığı güç insanlara geri dönecektir. Son insan ölene kadar özgürlük asla yok olmayacaktır.”

DÜNYA SİNEMASIDA ANTİ-FAŞİZM TEMALI FİLMLER

Faşizm temalı filmlere örnek olarak Ekşi Sinema'da Kaan Karsan’ın derlediği filmler listesini verebilirim. Derleme şu notla yer alıyor sitede: “Faşizm meselesine bir şekilde değinen yüzlerce film bulmak mümkündür belki de ancak konuyu nedenselliği de bir kenara bırakmayarak sorgulayan ve faşizmin acıları üzerinden yeni kapılar arayan filmlerin sayısı oldukça azdır. Faşizmi anlatmaktan çok tanımlamaya çalışan bu filmlerden on iki tanesini derledik.” 


  1. The Great Dictator Büyük Diktatör (1940) - Charlie Chaplin,
  2. Le chagrin et la pitié Keder Ve Acıma (1969) – Marcel Ophüls
  3. Sorgiardino dei Finzi Contini (1970) – Vittorio De Sica
  4. Il conformista Konformist (1971) -Bernardo Bertolucci
  5. Amarcord (1973) – Federico Fellini
  6. Salò o le 120 giornate di Sodoma Salo ya da Sodom'un 120 Günü (1975) – Pier Paolo Pasolini
  7. 1900: Novecento (1976) – Bernardo Bertolucci
  8. Una giornata particolare Özel Bir Gün (1977) – Ettore Scola
  9. Die Ehe der Maria Braun Maria Braun'un Evliliği (1979) – Rainer Werner Fassbinder
  10. El laberinto del fauno Pan'ın Labirenti (2006) – Guillermo del Toro
  11. Die Welle Tehlikeli Oyun (2008) – Dennis Gansel
  12. Das weisse Band – Eine deutsche Kindergeschichte Beyaz Bant (2009) – Michael Haneke

Yazımızda dünya sinemasından anti-faşist mücadeleyi anlatan iz bırakmış birkaç unutulmaz filmden ve Türkiye sinemasında politik eleştiriler içeren darbe-faşizm karşıtı muhalif filmlerden söz edelim. İlgili ve meraklı olanların film-yönetmen adlarından filmlerle ilgili daha kapsamlı bilgiye ulaşabileceğini umuyorum.

Rosselini'nin Savaş Üçlemesi - Roberto Rossellini

La Battaglia di Algeri Cezayir Bağımsızlık Savaşı – Gillo Pontecorvo

Hunger Açlık - Yönetmeni: Steve McQueen

Capitaes de Abril Nisan Devrimi- Maria de Medeiros

TÜRKİYE SİNEMASINDA FAŞİZM KARŞITI FİLMLERDEN ÖRNEKLER


Türkiye’de politik sinema başlığı altında değerlendirilecek çok sayıda film çekildi. Bu filmlerin çoğunu kapitalizm ve faşizm karşıtı olarak değerlendirebiliriz. 12 Eylül filmleri olarak adlandırılan 40’a yakın film de darbelerle ilgili kategoride değerlendiriliyor. Faşizm ve kapitalizm eleştirisi içeren çok sayıdaki önemli filmden bazılarının adlarıyla bitirelim yazıyı.

  • Sürü / Zeki Ökten (1978)
  • Tahtacı Fatma - Belgesel, Süha Arın (1979)
  • Yol / Yılmaz Güney-(1981)
  • Duvar / Yılmaz Güney (1983)
  • Uçurtmayı Vurmasınlar / Tunç Başaran (1989)
  • Büyük Adam Küçük Aşk / Handan İpekçi (2001)
  • Eve Dönüş / Ömer Uğur (2006)
  • Beynelminel / Sırrı Süreyya Önder, Muharrem Gülmez (2006)
  • Güz Sancısı - Tomris Giritlioğlu (2008)
  • Son Olsun / Orçun Benli (2012)
  • F Tipi / Hüseyin Karabey, Reis Çelik, Ezel Akay, Aydın Bulut, Barış Pirhasan, Mehmet İlker Altınay, Grup Yorum, Sırrı Süreyya Önder, Vedat Özdemir - 2012
  • Abluka / Emin Alper (2015)
  • Babamın Kanatları / Kıvanç Sezer (2016)
  • Anons / Mahmut Fazıl Coşkun (2017)
  • Mesut Kara / Evrensel

 ------------------------------------------------------------------------------------------------------

4 haftadır sürdürdüğümüz “Sinema ve Faşizm” başlıklı yazıdaki bilgiler ve alıntılar için yararlanılan kaynaklar:

  • *1945 sonrası İtalyan sinemasında faşizm eleştirisinin estetik politikası Yüksek Lisans Tezi, (2020) Hazırlayan Eylem Şen Yazıcı
  • *Faşizme Karşı Birleşik Cephe Georgi Dimitrov
  • *Sinemada Faşizm İdeolojisinin Eleştirel Sunumu, İlker İspir Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 1, Yıl: 2018, Sayfa: 69-88
  • *Sinema, İdeoloji, Politika “Büyüleyen Faşizm” Ve Diğer Yazılar.  Orient Yayıncılık,  Nirengi Kitap Dizisi: 2 Sinema İdeoloji Politika; Sinemasal Yazılar 1
  • *Devlet, Toplum ve Sinema, Mesut Kara. Klaros Yayınları,
  • *Sinema ve 12 Eylül, Mesut Kara, Klaros Yayınları
  • *Ekşi Sinema
  • *İleri Haber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder