Savaşın dev dalgaları öyle bir korku yaratır ki bunu ancak savaş alanında bulunanlar anlayabilir. Bomba sesleri, evinizin yanı başından gelen yıkım görüntüleri, kan ve ölüm… Ukrayna’da milyonlar bu tehlikeyle karşı karşıya.
İnsan toplumunda savaştan daha yıkıcı bir güç yoktur. Savaş günbegün ilerledikçe, insan yaşamını paramparça eder. Okullar kapanır, ulaşım durur, sokaklar boşalır. Savaşın dev dalgaları bir yere ulaştığında öyle bir korku yaratır ki bunu ancak savaş alanında bulunanlar anlayabilir. Bomba sesleri, evinizin yanı başından gelen yıkım görüntüleri, kan ve ölüm. Savaş, organize cinayettir.
Ukrayna’da milyonlarca insan bu tehlikeyle karşı karşıya. Putin’in istilası ve yanında getirdiği cinayetler taviz vermeksizin kınanmalı. Konu çatışma oldu mu, bağlamı anlamak önemlidir fakat egemen bir ülkeye tanklar ve savaş uçakları ile girmenin meşru bir gerekçesi olamaz. Savaşın kurbanı olan Ukraynalıları desteklemeli, dayanışma göstermeliyiz. Rusya’nın farklı şehirlerinde sokağa çıkma cesareti göstererek sözde ‘onların adına’ açılan savaşı protesto edenlere de destek olmalıyız.
2019 yılında Ukraynalıların oylarıyla iktidara gelen Volodimir Zelenski Putin’e seslendi, şiddetin durması ve diplomatik sürecin başlatılması için çağrıda bulundu. Kendine demokrat diyen herkes bu çağrıyı desteklemeli.
Savaş yıkıcı bir olgudur ve bu yüzden savaş karşıtı hareketlere her zaman ihtiyacımız olacak. Bu konuda çıkaracağımız ilk ders de şu olmalı: Önce kendi hükümetlerimizi eleştirmeliyiz. Savaşa giden yolun taşlarını döşeyen, güç sahipleri tarafından beslenen milliyetçi efsanelerdir. Putin’in kameralar karşısına geçip saatlerce bu masalları anlattığını gördük fakat bu yalnızca Rusya’da değil, sorumsuzca savaş çığırtkanlığı yapan birçok ülkede yaşanıyor.
IRAK’TA BİNLER ÖLDÜ
Irak 2003 yılında hiçbir provokasyon olmaksızın işgal edildi ve yüz binlerce insan öldü. Yalanlar söyleyerek savaşa sebep olanlar cezasız kaldı. Kariyerleri ve lüks yaşamları hiçbir şey olmamışçasına devam etti.
2011 yılında NATO liderliğinde başlatılan Libya savaşı ülkeyi paramparça etti ve savaş lordlarının eline teslim etti. Yemen’de Suudi Arabistan tarafından başlatılan savaş İngiliz silahlarıyla sürdürülüyor. Birleşmiş Milletler savaşta 377 bin Yemenlinin öldüğünü tahmin ediyor.
Bu yaşamların her biri Ukraynalıların yaşamları kadar önemli. Bu savaşların hepsini bitirmek ve yeni savaşların yaşanmaması için mücadele etmeliyiz.
Kesin olan şu ki, bir tarafın erdemi ve diğer tarafın kötülüğü temsil ettiği varsayımıyla hareket ederek savaşları sonlandıramayız. Halbuki liderlerimiz ve Batı medyası bize her gün bu hikâyeyi yutturuyor. Soğuk Savaş günlerinden beri Batı kendini tüm dünyada demokrasinin ve ifade özgürlüğünün savunucusu olarak betimliyor. Fakat bunun doğru olduğunu savunmak epey güç.
Soğuk Savaş bittiğinde ve Batı güçleri dünyada rakipsizce hüküm sürdüğünde demokrasi savunuculuğu falan yapmadılar. 1996’da Rusya’da yapılan seçimlere açık açık müdahale ettiler ve bugünün Rusya’sını yaratan sürecin taşlarını döşendi.
O seçimde hükümetlerinizin oynadığı rolü ne kadar biliyorsunuz? Yeltsin döneminde yapılan özelleştirmelerin Rusya’da kaç tane ‘fazladan ölüme’ sebep olduğunu biliyor musunuz?
Rusya halkına pazarladığımız kapitalist demokrasi hayali sahte çıkınca Putin gibi milliyetçi bir demagoga bel bağlamaları şaşırtıcı mı? Değil ve üstelik bu tercihi de kendi başlarına yapmadılar. Putin’in yükselişine katkı yapanlar İngiltere’nin istihbaratçılarıydı. Hatta Tony Blair o dönem St. Petersburg’a uçup Putin’in itibarını pekiştirmek için onunla yan yana opera izlemişti. Daha da kötüsü, İngiliz petrolünün çıkarları için liderlerimiz Çeçenistan’daki katliama yıllarca göz yumdu.
Bir yandan katliam yapılırken, İngiliz siyasetçiler Rus oligarklarının parasının Londra’ya akışını izliyorlardı. Rusya’daki özelleştirmelerden nemalananlar, İngilizlerin muhafazakar partisine iki milyon sterlinden fazla bağış yapıyorlardı.
Aynı siyasiler şimdi İngiliz parlamentosunda ahkâm kesiyorlar. Bu lafların hiçbiri Ukrayna halkının derdine derman olmayacak. Batılı liderler için Ukrayna halkı jeopolitik satranç tahtasında piyonlardan ibaret. Hükümetlerimiz adalet, demokrasi ve barışı temsil etmedikçe kimse eylemleri için hesap vermeyecek.
2008 yılında NATO, Gürcistan ve Ukrayna’yı birliğe katılmaya davet etti. Yanı başlarında giderek güçlenen askeri süper güç ile karşı karşıya duran iki ülke için seçenekler gayet netti. Peki, Batı ne tür bir oyun oynuyordu? NATO üyeliğinin gerektirdiği üzere, bu ülkelerden biri işgal edilirse savaşa girmeyi mi planlıyorlardı? Rusya Gürcistan’ı işgal ettiği gün yanıt netlik kazanmıştı. Şimdi daha da net.
Fakat liderlerimiz ısrarlarını sürdürdüler ve Ukrayna’nın Batı blokuna askeri entegrasyonu için çalışmayı sürdürdüler. Ukraynalılara aynı yalanı pazarlamayı sürdürdüler. ABD, İngiliz ve Fransız askeri kudretinin Ukraynalılar için demokrasi ve özgürlüğü koruyacağı yalanını sürdürdüler. Bu hiçbir zaman doğru olmadı ve olmamalı da. Doğu Avrupa coğrafyası bugün nükleer güçlerin savaşına sahne olsa, dünya daha güvenli bir yer mi olacak?
BUNLAR NEDEN YAŞANIYOR?
O halde tüm bunlar neden yaşanıyor? Ukraynalılar kaderlerine terk edilmek için bu yolu neden yürüdüler? Rusya’nın kapı komşusuna Amerikan füzeleri yerleştirilmesine göz yumacağına gerçekten inanan oldu mu? Göz yummadılar ve bunun gerekçesi ABD’nin Guadalajara’ya Çin füzeleri yerleştirilmesine izin vermemesiyle aynı.
Bugün Ukrayna’da dökülen kan için Putin’i kınamaya hakkımız var. Uluslararası hukukun ihlalinden ve meşru görülemeyecek bir katliamdan söz ediyoruz. Her halükârda, yaşanan krizde kendi hükümetlerimizin oynadığı rolü düşünmeliyiz.
Sürekli kendini yücelten siyasi ve medya sınıfına karşı gerçekleri telaffuz edebilecek tek taraf, savaş karşıtı harekettir. Savaş karşıtı hareketin sesine kulak vermemiz için başlıca gerekçe de bu. Savaş karşıtlarının analizlerine katılmayabilirsiniz fakat bakış açılarına her halükârda kulak vermelisiniz. Düzenin oyuncuları da savaş karşıtlarını bu yüzden susturmaya çalışıyorlar; dünyaya bakışları tüm çıplaklığıyla teşhir edilmiş oluyor.
Düzenin şahinleri çok aktörlü ve açık diyaloğa dayalı bir dünyayı savunanlara gülüp geçiyorlar. Bunu nahif buluyorlar. Bu yaklaşımın Putin gibi bir lideri asla bastıramayacağını söylüyorlar. Peki onların dövüşken söylemleri neyi başardı? Üstelik şunu da soralım; ülkelerin dış politikasına yön verenler neden başarısızlıkları için asla hesap vermiyorlar?
Yanıtlardan biri, daima bir günah keçisi bulunmasından geçiyor. İngiltere parlamentosunda bir araya gelip savaş karşıtı bildiriye imza atan 11 İşçi Partisi milletvekilini topa tutuyor, bu insanları Putin’in kuklaları olmakla ve vatan hainliğiyle itham ediyorlar. Aynı dövüşken üsluplarını ülke içindeki ‘düşmanlara’ yöneltiyor, dikkatleri bizi bu savaşa götüren süreçte hiçbir rolü olmayan kişilere çeviriyorlar.
Tarih tekerrür ediyor. Savaşa sebep olan hükümetler, Ukraynalılara sığınmacı vizesi vermeyi reddediyor, mülteci karşıtı yasalar yürürlüğe koyuyorlar. Otoriter rejimlere silah satmayı sürdürüyorlar. Asla korumayacağı ve umursamayacağı insanlara hayaller satan Batı’nın, özgürlük ve demokrasi savunucusu olduğu efsanesi de sürüp gidecek.
Sahip olduğumuz tek alternatif, değerler üzerine kurulu savaş karşıtı bir hareket. Dünyada hüküm süren savaş çığırtkanı liderlere karşı tek dayanışma silahımız budur ve buna her zamankinden fazla ihtiyacımız var.
BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder