5 Mayıs 2022 Perşembe

Gezi’de gaz yiyen büyükelçi - Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

 


Günler birer birer geçiyor. Geriye bakıp "yıllar" diyorsun. Damlayı görmeden suyu okuyorsun.

BAE, İsrail, Suudi Arabistan derken, sırada Mısır ve Suriye var. İhvancılar’ın yayınlarını durdurup, Rabia’yı unuttuk bile. Gelgelelim, Suriye gelince pek de kolay değil. Öyle ya Esad düşman ilan edilmiş, yüzbinlerce insan öldürülmüş, milyonlar toprağından göç etmiş.

Peki biz bu noktaya nasıl geldik? Hayır, "Esad mı haklı cihatçı muhalifler mi" diye, geride kalmış meseleleri sormuyorum. Türkiye, nasıl oldu da Suriye ile bu kadar kanlı bıçaklı oldu? Suriye krizine neden mesafe koyamadı?

Yanıt arayanların elini kolaylaştıran bir kitap çıktı. "Büyükelçinin Gözünden Suriye", Türkiye’nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon tarafından yazılmış. Hayır, yanlış anlaşılmasın. Önhon, Hükümete başkaldıran bir "monşer" değil. Aslında Dışişleri’nin kararlarını beğenmese dahi uygulayan bir bürokrat. Suriye ile özellikle son 30 yıllık ilişkinin canlı tanığı olması, anılarını önemli kılıyor.

Gelelim konuya… 

SURİYE İLK SÜRTÜŞME

Kitabın 116 sayfalık bölümünü okuyunca, Öcalan’ın Şam’dan çıkışı ve Adana Mutabakatı’yla Suriye ilişkilerinin mükemmele yaklaşma hikayesini okuyoruz. Bunda da aslan payının Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e ait olduğunu anlıyoruz.

Gelgelelim, 117. sayfada durum değişiyor: "Suriye rejimiyle ilişkilerimizde gerginlikler başlıyor, Dışişleri Bakanı Muallem’le yaptığım tatsız görüşme."

Bölüm, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallem’in, 11 Mayıs 2011 günü, Büyükelçi Önhon’u, saat 10.20’de aratarak, 40 dakika sonra, acilen Bakanlığa çağırmasını anlatıyor:

"Muallem, önceki görüşmelerimizin aksine, samimiyet göstermedi ve hal hatır sormadan doğrudan konuya girdi. Başbakan Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Suriye’deki gelişmelerle ilgili bir dizi mülakat ve açıklamayı, özellikle Halepçe, Hama ve Humus’a yaptıkları atıfları gündeme getirdi. Söz konusu atıflarla neyin amaçlandığını, Suriye’nin operasyonlarda kimyasal silah kullandığına dair herhangi bir kanıta mı sahip olduğumuzu sordu."

"Halepçe" ile kastedilenin, Irak’taki kimyasal silahlı katliam olduğunu hatırlatalım…

Muallem buna rağmen görüşmede, ilişkileri bozmak istemediklerini, Suriye’nin Türkiye’de seçim malzemesi yapılmamasını beklediklerini söylemiş.

"Muallem’in tam olarak hangi açıklamadan söz ettiğini anlamamıştım" diyen Önhon, şöyle devam ediyor:

"Büyükelçiliğe döndüğümde konuyu araştırdım ve Muallem’in 10 Mayıs’ta (2011) Kanal 7’de yayınlanan Başkent Kulisi programında Başbakan Erdoğan’ın yaptığı açıklamalardan söz ettiğini anladım."

Türkiye, o günlerde, bir ay sonraki seçimlere hazırlanıyordu. Erdoğan, Esad’a karşı açıklamalarını istikrarlı bir şekilde sertleştiriyordu. Örnek olsun, 15 Mayıs’ta Rize’de de aynı tonda sürdürdü.

Nitekim, bundan sadece 11 gün önce, 29 Nisan 2011’de 252 kişilik ilk Suriyeli sığınmacı grubu Türkiye’ye girmişti. Muallem’in görüşmesinden sadece bir gün sonra ise, 12 Mayıs’ta ilk kez, Şam’da Türk Büyükelçiliği’nin önünde, Esad yanlıları protesto gösterisi yaptı.

Peki Arazide Neler Oluyordu?

TÜRKİYE SINIRINDA İLK KATLİAM

3 Haziran’da, Türkiye sınırına sadece 40 kilometre uzaklıktaki Cisr El Şugur’a, yüzlerce cihatçı, saldırıda bulundu. 120 Suriye güvenlik görevlisi hayatını kaybetti.

Önhon, olayların ardından bir heyetle kasabaya gitmiş:

"Kasabanın papazı, teröristlerin bir kısmının Türkiye’den geldiğini ve silahlarının da Türkiye’den getirildiğini ileri sürdü. (…) Bina içinde ve bahçede çok sayıda fişek kovanı olduğu, bunların tamamına yakınının başta MKE olmak üzere, Türkiye menşeili olduğunu gördük."

Önhon, Suriyeli askerlerin gömüldüğü toplu mezarların da gözlerinin önünde açıldığını anlatıyor.

Sığınmacılar, Cisr El Şugur’un sonucu mu yoksa sebebi mi?

Önhon, 22 Haziran’da Muallem’in sözlerini şöyle aktarıyor:

"Türkiye’deki sığınmacı çadırları ordunun Cisr El Şugur’a girmesinden bir hafta önce kurulmuştur. Silahlı gruplar da Cisr El Şugur’daki vatandaşları göç etmeye zorlamıştır. Zorla göç ettirilen vatandaşlarımıza geri dönmeleri çağrısında bulunuyoruz. Cumhurbaşkanı Esad, sığınmacıların dönüşleri için garanti vermiştir. Türk dostlarımızın, bu kişilerin geri dönmeleri için işbirliği yapmalarını temenni ediyorum." 

ERDOĞAN-GÜL ÇATLAĞI

Sonrası…

Türkiye’de ÖSO’nun ve SUK’un (Suriye Ulusal Konseyi) kuruluşu, Esad’ı devirme söylemleri, Emevi Camii’nde namaz hayalleri… Önhon, her olumlu sinyalin ardından, Erdoğan’ın kürsüden Esad’a "men dakka dukka (eden bulur)" dediğini anımsatıyor.

18 Ağustos 2011’de MGK toplantısına bizzat katılan Önhon, bu konuda bir çatlağı da aktarıyor:

"Toplantıda Cumhurbaşkanı Gül, reformların Esad önderliğinde teşvik edilmesi gerektiğini, Başbakan Erdoğan ise Esad’ın kredisini tükettiğini … (belirtti)."

Suriye’ye giden kimi CHP’lilerin "AKP’nin borazancısı" diye eleştirdiği Önhon, Suriye rejimini eleştiriyor. Ancak yine Önhon’un notları, Suriye muhalefetindeki terör izini de yabancı devletlerin parmağını da açıkça gösteriyor.

İşin daha da ilginç bir noktası var…

GEZİ’NİN ORTASINA DÜŞEN ELÇİ

Suriye muhalefetinin Esad’a alternatif iktidar toplantıları (SUKO) için İstanbul’a gelen Önhon, 30 Mayıs 2013 akşamı Taksim’de bir otelde kalmış:

"Bir anda, parkın caddeye bakan duvarlarından insanlar aşağı atlayıp benim durduğum tarafa doğru koşmaya başladılar. Arkalarından da polisler geliyordu. Bunları izlerken, benim olduğum yöne gaz bombaları düşmeye başladı. Gözlerim yanmaya ve yaşlar akmaya başladı. İlk şoku atlatınca ben de aşağı doğru koştum, otelin önüne gelip beni bekleyen araca kendimi attım. Beni öyle görünce eli ayağına dolaşan şoförün verdiği şişedeki suyu yüzüme çarptım. Ama o an için en yanlış işmiş. Gözlerim daha da kötü oldu."

AKP, Esad’a dış destekli terör bağlantılı muhalefeti kabul ettirmeye çalışırken, kendi ülkesinde Gezi’deki barışçıl gösterilere en sert müdahaleyi yapıyordu. "Allah’ın sopası yok" derler ya, Türkiye’nin son Şam Büyükelçisi, Taksim’de gaz yiyerek bunlara tanıklık etti:

"VIP otobüsüne İçişleri Bakanı Muammer Güler bindi. Ona da olanları anlattım. Hayretler içinde kaldı. Gaz bombası kullanıldığından bilgisi olmadığını söyledi. Yaşananlar hakkında yüz yüze bilgi aldığı ilk görgü tanığı benmişim."

Geçen hafta Esad, insan öldürenler hariç, bütün terör suçlularına af çıkardı. Öte yandan aynı hafta Erdoğan destekli yargı, barışçıl protestolara müebbetlik ceza verdi. Suriye’yle yeni sayfa açmaya hazırlanırken, yaşananlar demokrasi aynasının nasıl durduğunu gösteriyordu.

Şair Emerson, "günlerin bilmediğini yıllar öğretir" diyor. Peki öğrenmeyi reddedene zamanı nasıl anlatacaksınız?

Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder