1-Kılıçdaroğlu'nun önüne gittiği SADAT nedir, nelerle gündem oldu?(SOL)
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun SADAT binası önünde yaptığı açıklamalar dikkat çekerken, 'SADAT nedir?' sorusu yeniden gündeme geldi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bugün SADAT binası önüne giderek "burada terörist yetiştiriliyor" dedi, SADAT'ın seçim güvenliğini hedef alabileceğini dile getirdi.
Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışının ardından SADAT yeniden tartışma konusu.
Peki nedir SADAT?
Ülkücü mafya Sedat Peker'in Suriye'ye silah göndermekle suçladığı SADAT'ın faaliyetleri uzun yıllardır tartışma konusuydu.
soL'da daha önce yer verdiğimiz SADAT haberini yeniden hatırlatıyoruz...
SADAT nedir? AKP korumasındaki SADAT'ın 'karanlık' hikayesi...
"Özel Harp Daire Başkanlığı'nda görev almış, Yeni Akit yazarı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin başkanlığında, yabancı orduların personeline eğitim vermek üzere savunma ve danışmanlık şirketi kuruldu. Şirket kadrosunda astsubaydan generale 58 emekli asker var. Yabancı ülke ordularının personeline 'teknik ve stratejik eğitim' vermek için TSK’dan emekli edilen askerlerin kurduğu SADAT (Uluslararası Savunmak Danışmanlık İnşaat, Sanayi ve Ticaret AŞ) Türkiye’nin Blackwater’ı olmaya aday."
SADAT kurulduktan kısa süre sonra, 2012'de soL'da yer verdiğimiz haberde bu ifadeler yer alıyor ve şöyle devam ediyordu:
"Şirketin danışmanları arasında Türk-İslamcı kimliğiyle bilinen Al Baraka Mütevelli Heyeti Üyesi Emekli Tuğgenaral Mehdi Sungur ve adı Bitlis Mutki’de bulunan toplu mezarla anılan bölge halkı tarafından “kelleci general” olarak bilinen Korkmaz Tağma dikkat çekiyor.
Yine Yeni Akit yazarları Ahmet Varol ile Abdurrahman Dilipak da şirketin Ortadoğu danışmanları.
Şirketin psikolojik harp danışmanlığını da, yaptığı açıklamalarla kamuoyunun sık sık tepkisini çeken Npistanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan yapıyor."
Bu şekilde duyurduğumuz SADAT haberinin başlığı ise şöyleydi: "İslamcı Kontrgerilla Savunma ve Danışmanlık şirketi kurdu!"
Şirket, soL'un başta vurguladığı gibi hep "kirli" olaylarla anıldı.
Suriye'ye saldırıların en başından beri içinde
Yıl 2012, SADAT'ın Suriye'deki faaliyetleri çoktan başlamış, şirket o dönem basının gündemine şu iddialarla girmişti:
Şirket Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması, eğitilmesi ve finansmanı konusunda önemli roller üstlendi. Şirketin Suriyeli muhaliflerle ilişkisi hakkındaki iddialar şöyle:
Para aktarma: Körfezden gelen dolarlar, Türkiye’de çeşitli kuruluşların örtülü ödeneğinden ayrılan paraların bir kısmı Suriye muhalefetine ASDER/SADAT tarafından ulaştırılıyor.
Askeri eğitim: Özellikle gayri nizami harp (gerilla harekatı, sokak savaşı, sabotaj, suikast, keskin nişancılık vs.) eğitimi veriliyor. Bu, kendi internet sitelerinde açıkça yazıyor.
Silah tedariki ve sevki: Her türlü silah tedariki, bunların eğitimi ve mahalline sevki. Bu da internet sitelerinde verdikleri “hizmet”ler arasında sayılıyor.
2012'de bağlantı kurulduğunu itiraf ediyor
Şirketin kurucusu olan ve daha sonra Erdoğan'ın danışmanlığını da yapacak isim olan Adnan Tanrıverdi, 2012'de verdiği bir röportajda, Peker'in iddia ettiği olayı çoktan doğruluyordu.
O dönem "Suriye muhalefetine" Türkiye'de açık toplantılar yaptırılıyor, otellerde ağırlanıyorlar, resmi kabul görüyorlar. Bu koşullarda Tanrıverdi de açık konuşuyor ve "Suriye muhalefetinden kendilerine silah temini için başvurulduğunu" söylüyordu. Bu konuda yardımcı olup olmadıklarını ise "gizli" tutuyor ancak çoktan iletişim kurulduğunu doğruluyordu.
SADAT'la ilgili neler soruldu, neler yanıtsız kaldı?
Bu konuşmalar yapıldığı sırada ilgili kurumla ilgili çok sayıda önerge Meclis'in gündemine geldi. Ancak hiçbirine yanıt verilmedi.
Bu iddialar o dönem ÖSO şemsiyesinde olan cihatçıların SADAT tarafından sokak savaşı konusunda eğitildiği, askeri eğitim ve danışmanlık verildiği, ayrıca silah desteği sağlandığına yönelikti.
Ancak hepsi AKP tarafından yanıtsız bırakıldı, şirket korumaya alındı.
Meclis'te soru: SADAT, Tayyip’in silahlı örgütü mü?, IŞİD'i besliyor mu?
Yıl 2016, SADAT yine gündemde. Dönemin CHP Milletvekili Fikri Sağlar, Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, "SADAT, Tayyip’in silahlı örgütü mü?" diye soruyordu.
Sağlar'ın tek sorusu bu da değildi. Bir diğer soru Suriye'deki cihatçılara verilen destekti. Artık kadraja IŞİD de girmiş, soru şu şekilde olmuştu: Türkiye’nin IŞİD’i beslediği ve SADAT’ın kamplarında eğitildiği iddiası doğru mudur?
2016'da Erdoğan'ın danışmanı oldu
"Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 30 Ağustos 1996 yılında kadrosuzluktan emekliye sevk edilen Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni başdanışmanı oldu."
Haber, 2016 yılına ait. Yani hakkında onlarca iddia çıkan, Suriye'deki cihatçılara her türlü desteği verdiği öne sürülen SADAT'ın başı, bu iddialara rağmen Erdoğan'ın danışmanı yapılıyordu.
SADAT'ın Güvenlik Zirvesi'nde işi ne?
AKP'nin paramiliter gücü olduğu iddialarına konu olan SADAT'ın kurucusu, Afrin harekatı öncesinde yapılan "Güvenlik Zirvesi"ne de katılmıştı.
Zirvede, Başbakan Binali Yıldırım, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Başbakan Yardımcıları, İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma Bakanları ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın yanı sıra Adnan Tanrıverdi'nin de yer alması tepki çekmişti.
SADAT'tan eski askerlere 4 bin dolar maaş teklifi
AKP'nin elini attığı tüm coğrafyalarda faaliyete geçen SADAT, 2019'un Mart ayında Somali iddialarına konu oldu.
Buna göre Somali’de eğitim vermek için eski SAT komandolarına iş teklifi yapan SADAT, eğitimlerin Eylül – Ekim ayında başlayacağı ve 4 bin dolar maaş verileceğini söylüyordu.
Konuya ilişkin o dönem Odatv’ye bilgi veren kaynaklar, 28 Şubat sürecinde TSK’dan ihraç edilen, bir güvenlik şirketinin yöneticisi olan M.N.E.’nin işe alım sürecinde aracı olduğunu belirtiyordu.
SADAT’ın kurucusu Tanrıverdi, 19 Şubat 2018’de yaptığı açıklamada Somali’yle ilgili iddialara ilişkin şunları söylemişti:
“Somali’de de silahlı kuvvetlerimiz oraya gitmeden önce Somali’den bir yetkili SADAT’tan orada bir üs kurmasını talep etti. Sonra silahlı kuvvetlerimiz gidince bize ihtiyaç kalmadı. Zaten biz silahlı kuvvetlerimiz olmadığı, ulaşamadığı yerlere hizmet verelim demiştik. Silahlı kuvvetlerimiz şimdi oraya hizmet verecek bir üssü kurdu.”
'Harp okullarına öğrenci alımı' iddiası
Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, 2018 yılında kaleme aldığı yazıda, SADAT'la ilgili kritik bir iddiada bulunmuştu. Demirağ, "Erdoğan'ın "askeri konulardaki Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi" ve ekibi bu defa Harp Okulları ve diğer askeri okullara öğrenci alımını organize ediyor" dedi.
Demirağ yazısında şu ifadeleri kullanmıştı:
"Geçtiğimiz gün kaleme aldığım 'Harb Okullarına alım mülakatı' başlıklı yazımız çok ses getirmiş. Nasıl e-posta yağmuruna tutuldum anlatamam. Bana ulaşan 40-50 vaka vardı. Meğerse binlercesinin sesi ulaşamamış.
Yazıda mülakat kurulunun Havada 4, Kara Harb Okulunda 5 kişiden oluştuğunu ve 4 sivile karşı bir subayın bulunduğunu belirtmiştik. Uzaktan öyle görünüyormuş. Canı yananlar haksız elenmelerin izini sürerken kazın ayağının böyle olmadığını, 4 sivilden ikisinin SADAT'çı -daha önce ordudan atılan askerler- olduğunu tespit etmiş. Ben de teyit ettim. SADAT'ın şimdi sarayda "Başdanışman" olan emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi olduğunu hatırlatalım."
Akşener'in 'silahlı eğitim kampı' iddiası
İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, 2018 yılında bir açıklama yapmış, silahlı eğitim kamplarından söz ederek SADAT'ı işaret etmişti.
"Son dönemde üniformalar uzun namlulu silahlarla bazı kişiler ortalıkta dolaşıyor. Bunlarla ilgili çok önemli iddialar var" diyen Akşener, "Örneğin Tokat ve Konya'da silahlı eğitim kampları bulunduğunu duyuyoruz, bu iddialar söyleniyor. Araştırılırsın ve bize bilgi verilsin. Bunların seçim döneminde rol alacakları, istenmeyen bir sonuç çıkması halinde karışıklık yaratacakları yolunda yoğun söylentiler var. Bunlardan birisi de Sadat diye bir yapı. İnanın Sadat da diğer yapılar da benim için toz zerresidir. Bu malum yapılar insanları çatışmaların içerisine sürükleyecekler. Şimdiden uyarıyorum ve önlem alınmasını istiyorum" ifadelerini kullanmıştı.
Şimdi de Libya'da...
Yıl 2020... Türk askerinin Libya’da Hafter güçlerine karşı savaşan cephede yer almasının önünü açan tezkerenin Meclis’ten geçmesinin ardından AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Muhalif güç olarak bizim orada farklı ekiplerimiz olacak” şeklinde bir açıklama yapıyordu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, Erdoğan’ın bu sözlerini Meclis’e taşıyarak “Farklı ekipler SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlığı” şirketi tarafından mı sağlanmaktadır?” diye soracaktı.
Tam da bu sırada SADAT'ın zaten Libya'da olduğunu gösteren bilgiler ortaya çıkacaktı.
SADAT A.Ş.'nin web sitesinin hakkımızda bölümünde "Libya'dayız, çeşitli projeler hazırlanmaktadır" açıklaması yer alıyor:
"SADAT A:Ş. Libya Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını yerinde tespit etmek ve Danışmanlık, Eğitim, Donatım hizmeti sunma imkanlarını görmek amacıyla Libya'da idi.
Yapılan görüşmeler neticesinde bir alayın Spor Tesislerinin dizaynı ve yapılması ile ilgili proje hazırlanmaktadır.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Trablus Büyükelçisi Sayın Ali Kemal AYDIN da makamında ziyaret edilerek, SADAT A.Ş. ve Libya'daki faaliyetleri konusunda bilgi verilmiştir."
soL'a dava açtı
SADAT adlı oluşum, geçen ay yazarımız Orhan Gökdemir’in 2016 yılında yayımlanan bir yazısını gerekçe göstererek kurumun itibarının zarar gördüğünü öne sürüp tazminat davası açtı.
Aradan 6 yıl geçtikten sonra açılan dava ve davanın içeriği ise oldukça dikkat çekici.
Eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün o dönem yaptığı bir konuşma ve SADAT hakkındaki iddialarını köşesine taşıyan Gökdemir, SADAT’ın kurucularının ‘irticai faaliyet’ dolayısıyla ordudan atıldığını, SADAT’ın başkanlık sistemini esas alan bir anayasa hazırladığını dile getirmiş, ilgili kurumun Suriye’ye gönderilen cihatçılarla ilişkisi olduğuna ilişkin Meclis gündemine de gelen iddialara yer vermişti.
Yazıda dikkat çeken detaylardan birisi, 15 Temmuz darbe girişiminden bir ay önce kaleme alınan bu yazıda, SADAT’ın önerdiği TSK modelinin, 15 Temmuz sonrası neredeyse birebir hayata geçmesi oldu.
Bu başlıkları dava konusu yapmasına karşın “Suriye muhalefetinden kendilerine silah temini için başvurulduğunu” söyleyen bizzat Tanrıverdi’ydi.
“Mehdi gelecek, ortamı buna göre hazırlamalıyız” sözleriyle tartışma konusu olan Tanrıverdi, ordudan irticai faaliyet nedeniyle değil, “kadrosuzluktan” atıldığını iddia ediyor ancak tersi bilgi yıllardır tüm köşe yazıları, kitaplar ve haberlerde kabul görmüş durumda.
Anayasa hazırlığı ise zaten kurumun kendi açıkladığı bir faaliyetiydi.
Yazıdaki diğer iddialar Mehmet Eymür’ün SADAT’a ilişkin yaptığı açıklamaların aktarımı şeklindeyken, tüm bu tabloya karşın, 6 yıl sonra böyle bir dava açılması dikkat çekti.
Öte yandan yazıda “SADAT hazırlığı” olarak anlatılan her şey aradan geçen zaman içinde gerçekleşti. Milli Güvenlik Kurulu kaldırılmadı ama yapısı bütünüyle değişti. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlandı ve TSK yeniden yapılandırıldı. İç güvenlik İçişleri Bakanlığı’na, dışa karşı savunma da MSB’ye verildi. Jandarma Genel Komutanlığı’nın Genelkurmay’la organik bağı koparıldı. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nden (MGSB) iç tehdit değerlendirmeleri kaldırıldı. YAŞ’ın yapısı değiştirildi ve bütün kararları yargıya açık hale getirildi. Askeri yüksek yargı kaldırıldı, askeri hâkimler üniformasız oldu. Bütün bunlar yazıda “SADAT Planı” olarak ele alınıyordu.
Öte yandan Mehmet Eymür’ün verdiği, SADAT’ın yeni bir anayasa taslağı hazırlayarak hem laik cumhuriyeti hem de TSK’yı tasfiye etmeye hazırladığı bilgisi doğrulandı. Bu iddialar hem basında hem Meclis’te tartışıldı.
Suriye’de cihatçıları eğittiği iddiası da onlarca kez yazıldı, tartışıldı. Sedat Peker de bunu doğruladı ve bu işlerde SADAT’la birlikte çalıştığını açıkladı.
Yazarımız Gökdemir’in dava konusu olan köşe yazısı şöyleydi: DARBE HAVASI
***
Darbe havası-(25.06.2016-ORHAN GÖKDEMİR)
Ergenekon operasyonu Mehmet Eymür’ün yurtdışından yayın yapan “Atin” adlı sitesinde “Ergenekon lobi” adlı bir belgenin yayınlanması ile başlamıştı. Belge birkaç yıl fantastik bir metin olarak ortalıkta dolaştı durdu. Neden sonra gözaltılar, davalar başlayınca anlaşıldı belgenin önemi.
Mehmet Eymür ismi rast gele bir isim değil. Ülkenin son kırk yılına damgasını vurmuş iki örgütten birinin en bilinen ismi. Üstadı Hiram Abas vurulup sahneden çekilince ona kaldı MİT Meydanı.
Emniyetteki rakibi Mehmet Ağar da Şükrü Balcı’nın varisiydi. Ergenekon’un başlama vuruşu yapılana kadar didişip durdular. Ergenekon başlayınca Eymür Cemaat’in, Ağar AKP’nin yanında saf tuttu. Bu sayede ikisi de Ergenekon’a sanık olarak dâhil olmaktan kurtuldu.
Ergenekon’u “derin devlet” veya “kontrgerilla” sananlara binaen söylüyorum, bu iki Mehmet olmadan öyle bir dava mümkün değildir. Bunu, Ergenekon davasının ilk gününde söylemiş olmanın rahatlığıyla yazıyorum şimdi.
Ergenekon bitti, operasyonu yöneten cemaat çil yavrusu gibi dağıldı. Ama son günlerde ardı ardına tuhaf hamleler yapılıyor. Hem cemaat, hem de AKP tarafından üstelik.
Bu hamlelerden birini yine Mehmet Eymür’e borçluyuz ve rast gele sayamayız. Bilgi “servis”i “SADAT” adında bir örgütle ilgili. SADAT, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli birliklerinden emekli olmuş 23 subay ve astsubay tarafından kurulmuş. Tahmin edilebileceği gibi YAŞ’ta “irticai faaliyetleri” sebebiyle tasfiye edilmiş tipler. SADAT’ın açılımı “Uluslararası Savunma Danışmanlık Ticaret Şirketi.” Eymür’ün açıklamasına göre başkanlığını emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin yaptığı oluşum “Türkiye’yi eyaletlere bölen, içinde Türklük ve laikliğin olmadığı bir başkanlık sistemini öngören” yeni anayasa hazırlıyor. Daha önce Suriye’ye gönderilen cihatçı militanların da bu oluşum tarafından eğitildiği iddiası göz önünde bulundurulursa hem sahada olan, hem elde kalem anayasa hazırlayan bir şebekeden söz ediyoruz demek.
Kariyerini asker kökenli MİT’çilerle mücadele ederek yapmış olan Eymür’ün bu açıklamalarında pek “askerci” görünmesi de ayrıca not edilmeli. Şöyle diyor: “Tanrıverdi’nin yeni anayasasını okuyunca aklıma ilk gelen ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu’ ve ‘Büyük Kürdistan’ projeleri oldu. Bu anayasa ‘Hacı Paşa’nın Anayasası’dır… Bu anayasa TSK’nın dizaynını şöyle uygun görüyor: Milli güvenlik kurulu kaldırılmalı. Genelkurmay Başkanlığı, MSB’lığına bağlanmalı ve TSK yeniden yapılandırılmalı. İç güvenlik, İçişleri Bakanlığı’na, dışa karşı savunma da MSB’lığına verilmeli. Jandarma Genel Komutanlığı’nın Genelkurmay’la organik ağı koparılmalı. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nden (MGSB) iç tehdit değerlendirmeleri kaldırılmalı. YAŞ’ın yapısı değiştirilmeli ve bütün kararları yargıya açık olmalı. Askeri yüksek yargı kaldırılmalı, askeri hâkimler üniformasız olmalı.”
Özeti şu: Mehmet Eymür, eski askerlerden oluşan AKP destekli bir şebekenin yeni bir anayasa taslağı hazırlayarak hem laik cumhuriyeti, hem de TSK’yı tasfiye etmeye hazırlandığı bilgisini “servis” ediyor. İçinde bir uyarı var.
***
Peki, SADAT’ın sarayın nikâh şahidi durumuna düşürülen Genelkurmay’la ne alıp veremediği olabilir?
Bunun cevabını da geçtiğimiz gün Mehmet Eymür’ün “sekreteri” ve cemaat yazarı Faruk Mercan verdi. Mercan, “twit”lerine göre Hulusi Akar’la pek yakındı. Şöyle başladı: “Hulusi Akar, Ergenekon mücadelesinin bir ürünüdür. Bunu Ankara Temsilcisi olarak kendisiyle karargâhta yaptığım iki görüşmeden biliyorum.” Karargâhtaki görüşmeyi, cemaatin Ankara temsilcisi olarak yapıp yapmadığını bilemiyoruz. Öyle olsa bile kartvizitinde bir TV veya gazete adresi vardır, hiç önemli değil. Önemli olan, Faruk Mercan adındaki cemaat bağlantılı kişi ile “karargâhta” görüşülmüş olmasıdır. Sonra “Saray'daki zatın TSK ve Genelkurmay Başkanı'na yönelik tuzaklarını anlatalım” diyerek devam ediyor.
Mercan’ın “bilgi”ye dayalı olduğu belli iddiaları şöyle: Obama yüz vermeyince, Saraydaki zat İsrail ve Putin'e yöneldi. Newsweek, Foreign Policy ve Foreign Affairs gibi saygın dergilerde peş peşe yayınlanan darbe senaryoları, onu bir hayli korkutuyor. Askeri müdahale senaryolarının yoğunlaşması üzerine Saraydaki zat, Genelkurmay Başkanı üzerinden TSK'ya tuzaklar kurmaya başladı. “Şahitlik” de bu tuzaklardan biri…
Ergenekon davası mağduru Emekli Yarbay Mustafa Dönmez’in yazısından bu iddiaları not ederken haberim oldu. Dönmez, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Hulusi Akar, takiyye ve darbe…” başlıklı yazısında önce Akar’ın Hasdal’daki askeri tutuklulara yaptığı eziyeti anlatıyor, sonra “Fethullahcı olduğu bilinen” diye nitelediği Akar’ın RTE’nin direnişine rağmen Genelkurmay Başkanlığına getirildiğini not ediyor. Şöyle bitiriyor yazısını: “Sorular ve olgulardan çıkardığım temel düşünce; Onun (Hulusi Akar’ın) zamanı geldiğinde RTE ve şürekâsının celladı olacağı ve bunu kamuoyuna Atatürkçülük diye servis edeceğidir…” Yarbay Dönmez’in Akar’la karargâhta görüşmüş olduğuna ihtimal vermiyoruz. Anlattıkları Hasdal izlenimidir.
***
SADAT’ı koyun bir kenara. “KÖZ” ve “Milli Damar” var sırada. Bunlar da Hanefi Avcı ve Tuncay Opçin’in ifşa ettiği iki şebeke. Hanefi Avcı, konuyla ilgilenenler için bir pop star düzeyinde zaten. Tuncay Opçin’i biraz tarif edelim. Deniz Kuvvetleri'nden atılma eski bir asker. Cemaate yakınlığı ile biliniyor. Bir dönem Nokta dergisine girip çıkarken daha sonra şimdi bavuldan tutuklu Mehmet Baransu ile ilişki kurmuş. Tıpkı Mehmet Baransu ve Faruk Mercan gibi o da ABD’de tedrisattan geçmiş. Ürettiği belgeleri “ilgili” dağıtımlara vermesiyle ünlü, son yılların moda deyimiyle “tetikçi yazar”… Yurtdışına kaçtı, halen Emre Uslu'nun “yeniyon.tv” sitesinde yazıyor.
İşte bu Opçin, geçtiğimiz günlerde patlattı bombayı. Sosyal medya hesabında, Hanefi Avcı’nın kendisine operasyon yapılacağı bilgisine ulaştığını, KÖZ’cü diye fişlendiğini iddia etti. KÖZ de ne diyeceksiniz, Cemaat’in eski imamlarından olan, ancak bugün Erdoğan’a yakın olduğu söylenen Kemalettin Özdemir grubuna verilen isim. RTE’ye yakınlaşınca gurup yapmış kendine, devlet içinde etki sahibi olmuş, operasyon yapacak güce erişmiş.
Hanefi Avcı da doğruluyor Opçin’in iddiasını. Diyor ki, “Uzun süredir benim KÖZ diye adlandırdıkları, Kemalettin Özdemir grubuyla ilişkili olduğum yalanını yayıyorlar… Bu yalanları o kadar yayıldı ki, bana ve Cemaat karşıtlığı bilinen bazı eski emniyet müdürlerine operasyon yapılacağı bilgisi de geldi. Artık, ‘sükut ikrardır’ diye düşünülsün istemedim ve suç duyurusunda bulundum.”
***
Hanefi Avcı avukatı aracılığıyla savcılığa örgütün yönetici ve üyelerini, yapısını, işleyişini ve amaçlarını anlatan 7 sayfalık bir dilekçe sundu. Avcı’nın o suç duyurusu ile ortaya çıktı “Milli Damar” şebekesi de.
Fakat bu arada dilekçeyi işleme alan ve soruşturma için ilgili polis birimlerine gönderen savcılığın “fena çuvalladığı” ortaya çıktı. Bu birimlerin başında olan polis şeflerinin adı da Avcı’nın kapalı zarf içinde verdiği “örgüt mensupları” arasında geçiyordu. TEM Daire Başkanı, İstihbarat Daire Başkanı, Personel ve İstihbarat daire Başkanları bunların arasındaydı…
Avcı, “Milli Damar” örgütünün sadece emniyetteki üst düzey isimlerden oluşmadığını, yargı, medya ve bürokrasi ayağının da bulunduğu iddia ediyordu. Örgüt adına medyada faaliyet gösteren kişi Alper Tan’dı. Havuz medyası onun talimatlarıyla harekete geçiyor, kamuoyu oluşturuyorlardı.
Adı geçen Alper Tan SDE Yüksek İstişare Kurulu Üyesi! SDE Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün kısaltması. Uzaktan bakınca son yılların moda “think tank”lerinden biri. Yakından bakınca bilimsel düzeyi Yasin Aktay tarafından belirlenen gerici yobaz bir oluşum.
İddia o ki, Avcı bu dilekçeyi yazarken, “Milli Damar” şebekesi de boş durmamış, büyük bir tasfiye operasyonuna hazırlanmıştı. Hanefi Avcı, Emin Arslan gibi birçok ismi KÖZ grubu olarak fişlemişler, operasyonun alt yapısını tamamlamışlar ve operasyona karar vermişlerdi. Ancak Cumhurbaşkanı, listede olan bazı isimler nedeniyle “Milli Damar”a tepki göstermiş, operasyon da bu nedenle ertelenmişti.
Bu arada Hanefi Avcı’nın savcılığa kapalı zarf içinde verdiği isim listesi dâhil bütün ifadeleri havuz medyasına sızdırıldı. Hem de şikâyetçi Hanefi Avcı suçlanarak!
“Milli Damar”ı gündeme getiren tek kişi Hanefi Avcı değil. Sabah Gazetesi İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek Milli Damar’ı birçok kez gündeme getirmiş ve iddia edilen bu örgütün mensuplarıyla görüştüğünü belirtmiş. Sabah Gazetesi yazarı Ferhat Ünlü de köşesinde birkaç kez örgütü konu almış. Avcı’nın dilekçesinden sonra bir daha yazmayacaklarını tahmin edebiliriz.
***
Tuhaf günlerden geçiyor ülke. Darbe söylentileri, Tayyip Erdoğan’ın “Atatürkçülüğe teslim olduğu” iddiaları, “şahit” komutanı parlatma çabaları, Binali Yıldırım’dan gerçek bir başbakan imal etme çalışmaları, savunma bakanı ile askerler arasında kavga imaları ve yakası açılmadık örgüt adları ortalıkta uçuşuyor. Eski günlerde olduğu gibi polis şefleri, emekli MİT’çiler ve cemaatin beslemeleri yine ön safta.
Her şey bir yana Yarbay Dönmez’in o sözlerine takıldım kaldım: Zamanı geldiğinde Hulusi Akar, RTE ve şürekâsının celladı olacak ve bunu kamuoyuna Atatürkçülük diye servis edecekler… Nedense Kenan Evren’i hatırlatıyor bu sözler bana.
Yapabilirler mi dersiniz?
***
Türkiye'nin Blackwater'ı: İslamcı Kontrgerilla Savunma ve Danışmanlık şirketi kurdu!(SOL-05.09.2012)
Özel Harp Daire Başkanlığı'nda görev almış, Yeni Akit yazarı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin başkanlığında, yabancı orduların personeline eğitim vermek üzere savunma ve danışmanlık şirketi kuruldu. Şirket kadrosunda astsubaydan generale 58 emekli asker var.
Yabancı ülke ordularının personeline “teknik ve stratejik eğitim” vermek için TSK’dan emekli edilen askerlerin kurduğu SADAT (Uluslararası Savunmak Danışmanlık İnşaat, Sanayi ve Ticaret AŞ) Türkiye’nin Blackwater’ı olmaya aday.
Yönetim kurulu başkanlığını adı kontrgerilla faaliyetleriyle özdeşleşen Özel Harp Daire Başkanlığı’nda önemli görevler almış Yeni Akit yazarı ve Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Onursal Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin yaptığı şirketin danışman kadrosunda astsubaydan generale kadar 58 emekli asker bulunuyor.
Şirketin danışmanları arasında Türk-İslamcı kimliğiyle bilinen Al Baraka Mütevelli Heyeti Üyesi Emekli Tuğgenaral Mehdi Sungur ve adı Bitlis Mutki’de bulunan toplu mezarla anılan bölge halkı tarafından “kelleci general” olarak bilinen Korkmaz Tağma dikkat çekiyor.
Yine Yeni Akit yazarları Ahmet Varol ile Abdurrahman Dilipak da şirketin Ortadoğu danışmanları.
Şirketin psikolojik harp danışmanlığını da, yaptığı açıklamalarla kamuoyunun sık sık tepkisini çeken Npistanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan yapıyor.
Şirketin amacı: 'Devlet politikalarının bir parçası olarak hizmet vermek'
İslam ülkelerinde kanlı bir değişim başladığını, istikrarın çok uzun zaman alacağını, bu süreçte onlara “yardımcı” olmak amacıyla yola çıktıklarını söyleyen Tanrıverdi şirketin amacını şöyle tanımlıyor, “Özellikle ve öncelikle yönetim değişikliğine uğrayan İslam Ülkelerinin Silahlı Kuvvetlerinin yeniden organize edilmesinde, ihtiyaç duyacakları savunma danışmanlığı, lider seviyesindeki askeri ve güvenlik personelinin eğitimini, askeri ve güvenlik alanlarında gerekli araç, silah ve malzemenin tespit ve tedariki faaliyetlerini, Devletimizin politikalarının bir parçası olarak ve Devletimizin çıkarlarını gözeterek, gereken sahalardaki izinler ilgili Bakanlıklardan alınmış olarak, konularında mütehassıs emekli askeri personelden yararlanarak teşkil edilen ekipmanlar vasıtasıyla yürütecektir.”
Suriyeli Muhaliflere yardım SADAT üzerinden mi yapılıyor?
Adnan Tanrıverdi, Milliyet'e verdiği röportajda şirketin faaliyetlerine başlamak için Milli Savunma Bakanlığı’nın onayının beklendiğini söylüyor. Ancak Aydınlık gazetesi’nin şirket hakkında yaptığı ayrıntılı habere göre şirket faaliyetlerine çoktan başladı bile.
Aydınlık gazetesinin iddiasına göre, şirket Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması, eğitilmesi ve finansmanı konusunda önemli roller üstlendi. Şirketin Suriyeli muhaliflerle ilişkisi hakkındaki iddialar şöyle:
Para aktarma: Körfezden gelen dolarlar, Türkiye’de çeşitli kuruluşların örtülü ödeneğinden ayrılan paraların bir kısmı Suriye muhalefetine ASDER/SADAT tarafından ulaştırılıyor.
Askeri eğitim: Özellikle gayri nizami harp (gerilla harekatı, sokak savaşı, sabotaj, suikast, keskin nişancılık vs.) eğitimi veriliyor. Bu, kendi internet sitelerinde açıkça yazıyor.
Silah tedariki ve sevki: Her türlü silah tedariki, bunların eğitimi ve mahalline sevki. Bu da internet sitelerinde verdikleri “hizmet”ler arasında sayılıyor.
Sabotaj, pusu, suikast, adam kaçırma...
Şirketin sitesinde hangi hizmetlerin ve hangi eğitimlerin vereceğini şöyle özetleniyor.
“Genel eğitim paketleri: a) Tek er muharebe ve küçük birlik taktikleri kursu, b) Özel birlik temel kursu, c) Özel birlik ileri ihtisas kursu, d) Havacılık kursları.”
“Alternatif uzmanlık kurs paketleri: a) Kara harekatı, b) Deniz harekatı, c) Hava harekatı, d) Keskin nişancılık, e) Koruma, f) Tahrip, g) Gayri nizami harp, i) İleri tek er muharebe, j) Tank avcılığı (zırhlı araç tahribi/sağlam ele geçirme).”
Bununla birlikte şirketin sitesinde, uluslararası hukuk tarafından açık bir şekilde suç sayılan sabotaj, pusu, suikast, adam kaçırma gibi başlıklarda da eğitim verildiğini açıkça ilan ediyor.
"Potansiyel müşteriler" müslüman ülkeler
Şirket faaliyet alanı olarak kendisine Kuzey Afrika , Ortadoğu, Kafkasları içerisine alan müslüman çoğrafyasını seçmiş. Bunlara Arnavutlu, Bosna gibi balkan ülkeleriyle Güneydoğu Asya’daki Endonezya’yı da eklemiş.
Şirketin amacını "devlet politikalarının bir parçası olarak hizmet vermek" olarak deklare ettiği hatırlanırsa “potansiyel müşteri” olarak bu coğrafyanın seçilmesi oldukça tutarlı görünüyor. Zira AKP hükümetinin ABD taşeronluğuna soyunup Yeni Osmanlıcı hülyalar gördüğü coğrafya tam da bu coğrafya.
"Suriye muhalefetine destek veren özel girişimler desteklenmeli"
Adnan Tanrıverdi’nin Suriye’yle yaşanan uçak krizinin ardından yaptığı açıklamalar da hayli ilginç. Tanrıverdi, olayın ardından yaptığı açıklamalarda Suriye muhalefetine diplomatik misyon verilmesi, Türkiye’de karargah temin edilmesi ve silah tedarikinin sağlanmasını talep ettikten sonra bu husustaki özel girişimlerin desteklenmesi çağrısı yapıyor:
“Ulusal Konsey'in Suriye içinde mücadele eden muhalefetin temsilcilerinden oluşmasına, muhalefette birliğin sağlanmasına, Özgür Ordunun organize olmasına ve etkin mücadelesine yardımcı olunmalı ve bu husustaki özel girişimleri himaye edilmelidir.
Türkiye, misilleme dışında, askeri alanı, açık olarak genişletmemeli, ancak muhalefeti açık ve dolaylı yollardan destekleyerek daha etkili hale gelmesini ve daha erken sonuç almasını sağlamalıdır.”
***
Karanlık örgüt SADAT'ın kurucusu, Erdoğan'ın başdanışmanı oldu(SOL-16/08/2016)
Bir bölümü dinci faaliyetleri nedeniyle TSK'dan uzaklaştırılan eski askerlerden oluşan askeri nitelikli Özel Güvenlik Şirketi SADAT'ın kurucusu Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Erdoğan'ın yeni başdanışmanı oldu.
Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 30 Ağustos 1996 yılında kadrosuzluktan emekliye sevk edilen Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni başdanışmanı oldu.
Tanrıverdi, AKP'ye yakın İslamcı eski askerler tarafından kurulan Özel Güvenlik Şirketi SADAT'ın kurucusu olarak biliniyor. Şirket geçtiğimiz günlerde, kurulduğu günden beri yasadışı olarak faaliyet yürüttüğü iddiaları ile gündeme gelmişti.
CNNTürk'ün haberine göre, 1964 yılında Kara Harp Okulu'na giren Tanrıverdi, 1976-1978 yıllarında Kara Harp Akademisi'nde öğrenim görerek 1978 yılında kurmay subay statüsünü kazandı. Adnan Tanrıverdi, emekliye ayrıldıktan sonra, 5 yıl Adaleti Savunanlar Derneği'nin Genel Başkanlığı görevini üstlendi.
'TAYYİP'İN SİLAHLI ÖRGÜTÜ MÜ?'
Tanrıverdi, ASDER Onursal Başkanı olarak, Müslüman ülke silahlı kuvvetlerinin organizasyonu ve stratejik kullanımına danışmanlık, son kullanıcıdan eğitici seviyesi kadar özel konularda eğitim ve harp, silah ve araçlarının temini, bakım ve onarımı hizmetlerinde görev yapmak üzere Sadat Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi'ni kurmuştu.
CHP Milletvekili Fikri Sağlar, Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde; "SADAT, Tayyip’in silahlı örgütü mü?" diye sormuştu.
***
Karanlık örgüt SADAT 4 yıldır yasadışı olarak mı faaliyet yürütüyor?(SOL-12/07/2016)
AKP'ye yakın İslamcı eski askerler tarafından kurulan Özel Güvenlik Şirketi SADAT'ın kurulduğu günden beri yasadışı olarak faaliyet yürütüp yürütmediği tartışılıyor.
Bir kısmı dinci faaliyetleri nedeniyle TSK'dan uzaklaştırılan eski askerlerden oluşan askeri nitelikli Özel Güvenlik Şirketi SADAT'ın hangi mevzuata göre görevde olduğu tartışılıyor.
Cumhuriyet gazetesinden Çiğdem Toker'in haberine göre şirketin başındaki isim emekli general Adanan Tanrıverdi'nin 2012 yılında Milli Savunma Bakanlığı'ndan izin ve onay beklediklerini söylemesine rağmen, mevzuat eksikliği nedeniyle böyle bir iznin verilmediği belirtiliyor. Şirket 27 Haziran tarihli açıklamasında, kurulduktan sonra devlete “gelin bizi denetleyin” demesine rağmen Milli Savunma Bakanlığı (MSB) şirkete “Denetleme görevimiz yok” yazısı gönderiyor. Ancak SADAT şu an faaliyette!
Haberin tamamı şu şekilde:
Gayrinizami harp, ya da yaygın deyimle kontrgerilla eğitimi verdiğini, sitesinde açıkça duyuran Sadat A.Ş. İle ilgili temel sorun, devlet aygıtı tekelinde olduğunu varsaydığımız askeri ve güvenlik “hizmetlerin” devlet denetimi dışında olması.
Nereden mi biliyoruz?
Bizzat şirketin açıklamasından. Sadat A.Ş, faaliyetlerinin denetlenmediği, Milli Savunma Bakanlığı’nın (MSB) şirkete “Denetleme görevimiz yok” yazısı gönderdiğini “bazı karalama kampanyası”na cevap olarak yeniakit.com.tr sitesinde yayımlanan açıklamasında ayrıntılarıyla aktarıyor.
Danışman kadrosunda Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın da yer aldığı şirket, 27 Haziran tarihli açıklamasında, kur ulduktan sonra devlete “gelin bizi denetleyin” dediğini belirtiyor.
Nasıl yaptığını adım adım paylaşalım.
-“Savunma Sanayi Hizmet Sektörü”nün denetlenmesi esaslarını oluşturacak Tesis Özel Güvenlik Belgesi (TÖGEK) hazırlayarak MSB’na başvurmuş.
-Fakat Bakanlığın Teknik Hizmetler Dairesi, şirkete gönderdiği yazılı cevapta Savunma Sanayi Hizmet Sektörünün Türkiye’de bir mevzuata tabi olmadığını, denetim görevleri bulunmadığını bildirmiş.
-Şirket bunun üzerine, savunma sanayii mevzuatını düzenleyen iki yasaya (5201 ve 5201 sayılı) savunma sanayii hizmet sektörünün de dahil edilmesini istemiş.
-Bu amaçla taslak yasa maddeleri hazırlamış; -buraya dikkat- “TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, MSB, İç İşleri Bakanlığı ve Dış İşleri Bakanlığı nezdinde çalışmalar yürütmüş.”
Peki bu girişimler neden sonuçlanmamış?
SADAT'a göre, bunun sorumlusu, “2013 ortasında başlayan gezi olayları süreci ve ardında Devlet içinde oluşan paralel yapıların su yüzüne çıkması ile ülkenin gündeminin olağanüstü hal alması.
TASALLUTTAN KURTARMAK
Şirket, önerdiği mevzuatın Türk dış politikasını olumlu etkileyecek “devrim” niteliğinde olduğu görüşünde.
Dün değindiğimiz, daha önce milletvekillerinin soru önergelerinde gündeme getirdiği (Osman Korutürk, şirketin AKP desteğiyle kurulduğunu belirten basın toplantısı yapmıştı) ancak yanıtsız kalan konulara iddialı bir cevap da var:
“SADAT A.Ş. kurucu üyelerin ortak iradesinden başka bir merkezden talimat, destek ve yardım almamıştır. SADAT A.Ş. faaliyetlerinde şeffaf olmayı ve hukuk çizgisinde hareket etmeyi prensip edinmiştir. SADAT A.Ş. Ülkemizde iç politik alanda yakıştırılmaya çalışılan hiç bir hukuk ve yasa dışı faaliyetten haberdar değildir, içinde bulunmamıştır ve bulunmayacaktır.”
“Hukuk çizgisi”, “şeffaflık”, “kurucu üyelerin iradesi dışında hiçbir merkezden talimat almamak”...
İnternet sayfasında gayrınizami harp ve pusu eğitiminden sözeden ve bu eğitimleri Kızılay yararına yapmadığını düşündüğümüz bir şirket için, hakikaten kulağa iyi gelen prensipler.
Peki o zaman aynı metinde yer alan ve şirketin kendisini tanımlamakta kullandığı şu bölümü nasıl yorumlayalım? “Bu gün, İslâm Coğrafyası’nı dizayn etmek isteyen küresel güçlerden sadece ABD’nin, emekli askerlerden oluşmuş, 70 Savunma Danışmanlık şirketi üçer beşer adet İslâm Ülkeleri’nde ABD menfaatlerine uygun faaliyet göstermektedirler. SADAT A.Ş.’nin amacı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yetişemediği İslam Ülkeleri’ni de bu şirketlerin tasallutundan kurtarmaktır.”
SAVUNMA BÜROKRASİSİ RAHATSIZ
TSK’nin yetişemediği İslam ülkeleri? Küresel güçlerin tasallutundan kurtarmak?
CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, 21 Haziran’da tam da bu konulara değinen soru önergesi verdi. Herbiri ayrı önem taşıyan 9 soru içeriyor. Görüşmemizde “Bu nasıl hedeftir? Gerilla devleti miyiz?” diyen Çıray, savunma bürokrasisini, sözkonusu şirketin faaliyetlerinden rahatsız olduğunu duyumunu paylaştı.
Şirketin web sitesinde sıraladığı maddelerde “hizmet verilen ülke” kavramını esas aldığını vurgulayan Çıray, “hizmet verilen DEVLET” kavramından kaçınıldığını altını çiziyor ve bun önemli meseleyi şöyle sorguluyor:
“Uluslararası hukuka göre devlet, daimi bir nüfusu, belirli ülkesi, bir hükümeti ve diğer devletlerle ilişkilere girme bağımsızlı olan milletlerarası hukuk tüzel kişisidir Ülke ise, bir devlet egemenliği altında bulunan toprakların tümüyle ilgili tanımlama olup uluslar arası bir tüzel kişilik ifade etmemektedir.”
Bu kritik tespitten sonra asıl can alıcı soru geliyor önergede:
“Sadat isimli şirket, bir komşu devletin ülkesinde, o devletin hükümetine karşı olan Hizmet talep edici tarafın savunma danışmanlığı isteğine olumlu bakar ve bu konuda bir faaliyete girerse, bu faaliyet, uluslararası hukuk ve iç mevzuat tarafından nasıl değerlendirililecektir?”
PARALI ASKER DURUMU NEDİR?
Meclis kayıtlarına giren önegede Sadat’ın açıkladığı faaliyetlerin BM Şartı ile BM Paralı Askerlerle Mücadele Konvansiyonu başta olmak üzere bu konudaki uluslararası mevzuat açısından nasıl değerlendirildiğin de sorgulanıyor. Çıray şirketin kendisini “TSK’nın yetişemediği ülke ve askeri sahalardaki boşluğu doldurmak üzere kurulmuş bir yasal şirkettir” ifadesi hakkında da Başbakan Binali Yıldırım’a şunu soruyor: “Zorunlu askerlik sistemine sahip olan, 700.000 personeli ile dünya sıralamasında 6.sırada yer alan, arkasında devlet gücü ile sınırsız eğitim olanakları ve her rütbeli sınıftan mükemmel yetişmiş bir personel navuzu bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin cevap veremediği ihtiyaca cevap vereceğini iddia eden SADAT, önümüzdeki dönemde ne kadar büyümeyi ve yayılmayı hedeflemektedir?”
HANGİ İZİNLE?
Sadat A.Ş kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi Milliyet gazetesinde (4 Eylül 2012) yayımlanan Musa Kesler imzalı röportajda amaçlarını şöyle açıklamış:
“Amacımız Türkiye’nin köklü askeri gelenekleri ve birikimini ihtiyacı olarak ülkelere aktarmak. Kendi deneyimi ve birikimi olmayan ülkelerin silahlı kuvvetlerinin eğitim, strateji gibi ihtiyaçlarını karşılayacağız. Dünyada bu tür şirketlerin örneği çok. Bu amaçlarla kurulmuş 70’ten fazla şirket var. Türkiye’de ilk olacak. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çok genç yaşlarda emekli olan subaylar, astsubaylar var, onlardan yararlanacağız.”
Tanrıverdi, aynı mülakatta MSB izin ve onay sürecini beklediklerini, onay çıkınca ihalelere katılabileceklerini söylemiş. Röportaj tarihinin 2012, yazıda aktardığımız açıklama tarihinin Haziran 2016 olduğunu dikkate alırsak “Bakanlık onayı çıkmadıysa, Sadat, hangi yetki ve izinle faaliyette bulunuyor?” sorusu daha çok önem kazanıyor.
Milli manevi değerler üzerine yükselen ticari müessese Sadat, iki hafta önceki açıklamasında vurguladığı gibi şeffafsa, sitesinde duyurduğu hizmetleri, nerelere ve nasıl bir bedel karşılığında sunduğunu açıklayabilir mi? Önerilen mevzuat değişikliği halen yapılmadığına göre, ordu ve güvenlik birimleri tekelinde olması gereken hizmetler, sadece denetim dışı değil, izinsiz mi sürdürülüyor?
***
SADAT: Devlet sessiz, iktidar sessiz, TSK sessiz... Karanlık bir özel güvenlik örgütü(SOL-11.07.2016)
SADAT yine gündemde. Başında emekli bir generalin bulunduğu bu özel güvenlik şirketi, önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacak gibi.
Başında emekli General Adnan Tanrıverdi'nin olduğu SADAT isimli bir özel güvenlik şirketi bugünlerde çok konuşuluyor. En son DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel'in, “bir subay müdahale etmese” Lice’de 34 köylünün yakılacağını açıklayıp “Sadat diye bir örgütten bahsediyorlar (...) Çıkıp açıklama yapmak zorundalar” demesi konuyu tekrar gündeme getirdi. Tuncel'in açıklaması bu örgütün devletle ilişkisini tartışmaya açtı, operasyonlarda görev alıp almadığı sorusunu doğurdu. Tabii bu konuda bir açıklama yok.
İÇ SAVAŞ!
Geçtiğimiz günlerde Cemaat'e yakın Twitter hesaplarından yapılan paylaşımlarda, isim vermeden Erdoğan'ın “iç savaş” çıkaracağı ve bunun için kadro kurduğu iddia edilmişti. “Gizli Bildiri” adıyla yeni açılan bir Twitter hesabından paylaşılan bir isim listesinde, SADAT'ın kurucusu olan Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi'nin de ismine yer verilerek “Müstebit iç savaş çıkarmakta kararlı. Katliam görevi Sadat Güvenlik A.Ş'ye verildi. Kadro 28 Şubatçılar, Işid ve El Kaide üyelerinden oluşuyor” diye yazılmıştı.
Buradaki "Özel güvenlik" tanımının askeri bir anlam ifade ettiğini söylemek lazım. Özellikle irticai faaayetleriyle bilinen, bir kısmı bu nedenle ordudan atılmış birçok emekli TSK mensubunun görev aldığı kurumun, işyerlerinde, bankalarda, AVM ve okullarda görev yapan güvenlik görevlilerine kurs veren şirketlerle karıştırılmaması gerekiyor. Bir benzerlik aranacaksa, karşılığı TSK'dır.
İSLAM ÜLKELERİ
SADAT'ın Suriye'deki vekalet savaşındaki rolü, daha kurulduğu andan itibaren tartışılmaya başlanmıştı. Şirketin başındaki isim emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, 2012 yılında verdiği röportajda faaliyet alanlarının İslam ülkeleri olacağını özellikle söylüyor. Şirketin sitesinde kuruluş misyonuyla ilgili şu ifadeler yer alıyor: İhtiyaç duyulan alanlarda hizmet vermek, haçlı zihniyetindeki sömürgeci ülkelere muhtaç olunmasını engellemek, İslam ülkeleri arasında savunma sanayii ve savunma işbirliğini ortamı oluşmasına yardımcı olmak... AKP'nin bölgesel açılımıyla uyumlu. TSK'nın ulaşamadığı yerler olduğunu, ama oralardaki ihtiyacın devam ettiğini söyleyen Tanrıverdi, bu ihtiyacı karşılayan başka güçlerin illa ki olacağını ve bunların bu insanları kullanacağını söyleyerek "o ihtiyacı biz karşılayalım" diyor, yani başkası değil biz kullanalım demek istiyor. Bu tabloda şirketin kedine AKP'nin politikalarından bağımsız bir misyon biçmediği de ortaya çıkmış oluyor. Buradan yola çıkarak devletle ilişkisi de tahmin edilebilir.
VEKALET SAVAŞI
Tanrıverdi röportajda dikkat çekici ifadeler kullanmaya devam ediyor. Yıl 2012 ve Türkiye Suriye'deki savaşa tam boy müdahil, bugünkü gibi duvara toslamış görünmüyor. Suriye muhalefetine Türkiye'de açık toplantılar yaptırılıyor, otellerde ağırlanıyorlar, resmi kabul görüyorlar. Bu koşullarda Tanrıverdi de açık konuşuyor ve Suriye muhalefetinden kendilerine silah temini için başvurulduğunu söylüyor. Bu konuda yardımcı olup olmadıklarını ise söylemiyor. Ancak belli ki bir iletişim çoktan kurulmuş.
YANITSIZ SORULAR
Cumhuriyet'ten Çiğdem Toker bugünü yazısında SADAT'ın ısrarla görmezden gelindiğini, verilen soru önergelerine rağmen bu konuda bir ilerleme sağlanamadığını söylüyor. Yazıda şu ifadeleri kullanıyor:
Devlet, Sadat A.Ş. konusunda tuhaf bir ketumiyet içinde. Şirket kurulduğundan beri CHP’li milletvekillerinin kadrajında olmuş. (“Twitter fenomeni” olarak anılan sosyal medya hesabından epeyi önce yani.) Suriye iç savaşının yükseldiği dönemde:
- CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk - 5 Eylül 2012
- CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk - 6 Eylül 2012
- CHP İstanbul Milletvekili Osman Korütürk - 14 Eylül 2012, 16 Ocak 2013
- CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz - 3 Ekim 2012 soru önergesi vererek, şirket faaliyetleri konusunda kritik sorular yöneltmişler:
Sadat’ın ÖSO militanlarına sokak savaşı dersi verip vermediğini, devletten hibe, kredi alıp almadığını, yabancı devletlerin yardım edip etmediğini, askeri eğitim ve danışmanlık konularında herhangi resmi devlet kurumunun izin verip vermediğini. Hatta Korutürk, dönemin Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın soruları cevapsız bıraktığını kayda geçirerek ikinci önerge vermiş.
İddialar, sorular, ne iktidar ne de TSK nezdinde suskunluk kaldırabilecek kadar ciddi.
(SOL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder