Açlık ve barınma sorunları içinde yaşanan yoksullaşma bir yanda; orta sınıfların 'hayat standardını koruma' endişesi bir yanda… Bir de Bakan Nebati’nin 'çarkları dönen, kârları artan' dünyası var.
Ekonomi büyümüştür; emekçilerin millî gelirden payları daha da hızlı bir tempoyla erimiştir. Sonuç, nüfusun kalabalık bölümleri için mutlak yoksullaşma anlamına gelir.
Böyle bir durumun Türkiye ekonomisinin son altı-yedi yılı için geçerli olduğunu açıklamıştım (“Millî Gelir Büyüyor, Ücretliler Kaybediyor”, Sol Haber, 10 Haziran 2022).
Üç yıldan bu yana Türkiye’de yoksullaşmanın yaygınlaşması ve nitelikleri üzerinde anketler, araştırmalar yapılıyor. İstatistiklerin yansıtmadığı “insan manzaraları”na ışık tutuluyor.
Derin Yoksulluk Ağı: 2020 anketi
İstanbul’daki Derin Yoksulluk Ağı, “kronik bir sosyal dışlanma ve eşitsizlik durumu” içinde yaşayan insanları izleyen bir dayanışma ve araştırma grubudur. Pandemi dönemini içeren Temmuz-Eylül 2020’de 103 hanede gerçekleştirilen derinlemesine görüşmelerin bulgularını yayımladı1.
Katılanlar, İstanbul sınıf tablosunun dibinde yer alıyor: Yetişkinlerin %41’i “marjinal”, yani günlük (toplayıcılık, seyyar satıcılık, çiçekçilik gibi) işlerde çalışıyor. %18’i kayıtlı, %23’ü kayıt-dışı (tekstil, temizlik vb) işçilerdir. %18’i ise işsizdir.
Salgın nedeniyle uygulanan kapanma aylarında en ağır etkilenen bir topluluk söz konusudur; ama tespitlerin çoğu “normal” dönemler için de geçerlidir.
Ailelerin %73’ünde okullara kayıtlı çocuklar var; %13’ünde çocuklar da çalışıyor. Bazılarının işe gitmek için okuldan alındığı anlaşılıyor. Eğitim tutkusu yaygındır; ama düzenli sürdürmek güçtür: “Elinde harçlığı oldukça, beslenmesini, giyimini sağlayabilirsem ancak gidebilir okula.”
Ailelerin %64’ü kirada oturuyor; %10’u ise baraka/konteyner ya da çadırda yaşıyor. Kira ödemeleri önceliklidir. “Yemek bulamasan da idare edersin ama kirayı ödeyemeyince sokakta mı yatacaksın?”
Gündelik kazançla yaşayanlar, günü gününe açlıkla cebelleşiyor. Öğün atlama olağandır. Dahası, “marketlerden atılan iyi kötü domates, patates çıkıyor. Herkes çöpe verdi kendini, toplayan çok. Komşularda olan olmayanla paylaştı.”
Pandemi döneminde yoksullara bir defa yapılan 1100 liralık nakdi yardımdan anketteki ailelerin %48’i yararlanamamış. “Orta gelirli olanlarla bizi aynı gördüler...”
Dünya Bankası’nın 2020 bulguları
Dünya Bankası (DB), Nisan 2021’de Türkiye ekonomisi üzerinde bir rapor yayımladı2. Rapor, salgın yılına odaklanıyor ve şu genellemeye ulaşıyor: “Türkiye’nin 2020’deki büyüme bilançosu diğer ülkelerle karşılaştırılırsa güçlüdür; ama yoksulluk ve işsizlik yaygınlaşmıştır”.
2020’nin “yoksulluk, işsizlik” tespitleri DB’nin o yıl uyguladığı bir ankete dayanıyor. Bu anketin bulguları Rapor’un bir bölümünde aktarılıyor ve sonuç, “bir kargaşa (“turmoil”) yılı sonunda milyonlarca insan geride kaldı” ifadesiyle özetleniyor (s.34). Ayrıntıları da aktaralım.
DB’nin tanımına göre yoksulluk oranı Türkiye’de 2020’de iki puan (%10,2 → %12,2) artmıştır. 2012’den bu yana ulaşılan en yüksek oran budur. Bu tespitin dökümüne göz atalım.
Artan yoksullaşma işçi sınıfında yoğunlaşmıştır. Salgın, 2020’de açık işsizliği artırmıştır. Kadın, genç, 15-24 arası yaş grubunda yer alan, kayıt-dışı ve niteliksiz emekçiler özellikle etkilenmiştir.
Çalışanların yoksullaşması ayrıca dikkat çekicidir: Artan enflasyon reel ücretleri aşındırmıştır. Rapor, fiyat artışlarının gelir gruplarına yansımasını araştırmış. Alt gelir grupları (yoksullar), ortalamayı fazlasıyla aşan bir enflasyonla yüzleşmişler.
Rapor, köylülerin yoksullaşmasına girmiyor; ama kapatılan kentsel küçük işletmelerin benzer ülkelerin çok daha üstünde olduğunu belirliyor. Böylece “esnaf yoksullaşmasına” değinmiş oluyor.
DB, Saray’ın salgın döneminde izlediği politikaların bölüşüme ve emekçilerin yoksullaşmasına katkılarına da ışık tutuyor: “2020’de dünya çapında en geniş kredi genişlemesi Türkiye’de gerçekleşmiş”; bütçe kaynakları ise yoksullardan esirgenmiştir. Nitekim IMF’nin Fiscal Monitor’una göre 2020’de kamu harcamaları/GSYH oranı düşen nadir ülkelerden biri Türkiye’dir.
Salgın sonrasına da taşan İstanbul yoksulluğu…
İBB ile bağlantılı İPA, Ocak 2022’de yoksulluğun yoğunlaştığı mahallelerde yüz yüze görüşmelere dayalı bir alan araştırması yaptı3. Başlıca tespitlerini gözden geçirelim.
İstanbullularda yaygın (%81’lik) bir kriz algılaması var. Geçim sıkıntısı, “gıdaya erişimde” önem kazanıyor. Ev kadınlarının %42’si taneyle ve gramla alışverişe, %50’si akşam pazarlarında “bozulmaya yüz tutmuş” ürünleri almaya başlamıştır. Doğalgazdan sobaya geçiş yaygınlaşmaktadır.
Borçluluğun kalıcı olacağı kabul edilmektedir. Geçinmek için evdeki eşyalar satılmakta, ayni sosyal yardımlar nakde çevrilmektedir. Bakkallar günlük ihtiyaçlarda vazgeçilmez bir uğraktır.
Acil durumlarda başvurulacak ana kaynak, katılanların %34’üne göre kredi kartıdır. Kart borçları nedeniyle maaş haczi korkusu, kayıt dışı çalışmayı teşvik etmekte, artırmaktadır.
Aile içi tasarrufu ev kadınları üstlenmiştir; %84’ü son 6 ay içerisinde kendileri için harcamaya son vermiş; %20’si eve iş almıştır. Yüzde %34’ü evde otururken doğalgazı kapatıyor; %41’i gerekmedikçe dışarı çıkmıyor.
Rapor, “emekli olmayı hayal edemeyen, hayatı boyunca çalışmak zorunda olacağını öngören, çıplak bir şekilde işgücü piyasasına atılmış, en iyi ihtimalle asgari ücretle çalışabilecek, kolay para kazanma yollarını da arayan İstanbullu gençler” betimlemesi yapıyor. Anketin uygulandığı 11 mahallenin üçünde son 6 ay içerisinde ekonomik sebeplerle intihar vakaları yaşanmıştır. Şiddetin, antidepresan kullanımının yaygınlaştığı anlaşılmaktadır.
Yaşanan bunalımı ülkenin yönetim biçimine bağlayanlar çoğunluktadır (%61); ama sorumluluğu “dış güçlere, fırsatçılara” bağlayan söylem de gözlenmektedir.
Diyarbakır’da market müşterileri
Sosyo-politik Saha Araştırmaları Merkezi, 2022’de Diyarbakır kent merkezinde yer alan zincir marketlerde “krizden etkilenme halleri” üzerinde bir anket yaptı. Sonuçlar 29 Nisan’da yayımlandı4.
Günlük ihtiyaçlarını mahalle bakkalından değil, zincir marketlerden karşılayan müşteri profili, İstanbul’un “derin yoksullar” grubundan farklıdır. Erkek müşterilerin üçte ikisinde kredi kartı vardır. İstanbul’un yoksul mahalle sakinlerinin iki misli…
Ev kadınları, emekliler hariç, yetişkin müşterilerin (yüzdeler olarak) 45,6’sı ücretli-maaşlı, 20,6’sı esnaf-zanaatkâr, 7,3’ü profesyonel, 4,4’ü “marjinal”, 19,1’i işsiz gruplara ayrılmıştır. Toplamın %9,6’sı sosyal güvenceden yoksundur.
Bulgular, yoksullaşmanın Diyarbakır kentinin orta katmanlarını da etkilediğini; ama İstanbul tespitleri derecesine ulaşmadığını gösteriyor.
Görüşmecilerin %95’inin (ekonominin yüzde 11 büyüdüğü) son bir yılda alım gücü azalmıştır; ama gelirleri giderlerini karşılayamayan ailelerin oranı sadece %46’dır. Buna karşılık tüketim harcamalarında kısıntılar ve borçlanma yaygındır.
Araştırmacılar, hanelerin aylık gelirlerinden hareket ederek “görüşmecilerin büyük bir çoğunluğunun belirlenen açlık/yoksulluk sınırında yaşadığı” tespit ediyor. Ancak katılanlarda bu algılama öne çıkmıyor: “Kişisel Ekonomik Durumunuza İlişkin Kaygılarınız?” sorusunun yanıtlarında “Hayat Standardımı Koruyamamak” %38,2 ile ilk sırada yer alıyor. “Mutfak Giderlerimi Karşılayamamak” ise %23,7’dir. Sağlık harcamaları, taksitler, gelir kayıpları ve işsizlik endişeleri ise açık farkla arkalarda sıralanıyor.
***
“Derin yoksulluk durumu” ile başlayıp, yoksul mahallelerde odaklanan İstanbul anketleri ile Dünya Bankası’nın yoksulluk araştırması benzer sonuçlar veriyor. Bunların, büyük market müşterilerini kapsayan Diyarbakır anket sonuçlarından farklılaşması şaşırtıcı değildir. Açlık ve acil barınma sorunları içinde yaşanan yoksullaşma bir yanda; orta sınıfların “hayat standardını koruma” endişesi diğer yanda… Bir de Bakan Nebati’nin “çarkları dönen, kârları [çılgınca] artan” dünyası var.
Tümü birden 2022 Türkiyesi’dir.
KORKUT BORATAV / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder