Son günlerde Netflix'e damga vuran Mezarlık dizisi, kadın cinayetlerine yer vermesi ve devletin tutumuna dair ipuçlarıyla dikkat çekiyor.
Netfilx’e damga vuran ve uzun bir süredir gündem olan Mezarlık dizisi ilgi çekmeye devam ediyor. Dizi her bölümde kadın cinayetlerine dair dikkat çeken ayrıntılar içeriyor.
Yapımcılığını Evren Oğuz’un ve yönetmenliğini Abdullah Oğuz’un yaptığı dizinin hikayesi ise Özden Uçar, Onur Böber ve Evren Oğuz tarafından yazıldı.
Haziran ayında ilk sezonu yayınlanan ve aksiyon, gerilim, polisiye türlerinin harmanlanmasıyla başarılı bir yapıt haline gelen dizinin başrollerinde ise Birce Akalay, Olgun Toker ve Şehsuvar Aktaş gibi önemli isimler yer almakta.
Konusuna ve karakterlerine gelecek olursak başrollerimizden biri olan Birce Akalay yani Önem Özülkü, yeni bir proje olan ve kadın cinayetlerini çözmek için kurulan Özel Suçlar Birimine başkomiser olarak atanıyor. Önem, kızıyla birlikte yaşayan, başarılı bir polis memuru olarak kendini mesleğine adamış.
Birimde yer alan diğer karakterler ise Hasan Duru, Serdar Ata, Sophia, Feriha, Berk, Haluk Ata ve Gökhan Demirdelen.
Hasan Bey emekliliği yaklaşmakta olan ve sessizliğiyle dikkat çeken, tecrübeli, küçük detaylara dikkat eden ve bu detayları dillendirmekten çekinmeyen yalnız bir adam.
Serdar fevri hareketleriyle bilinen, çabuk öfkelenebilen, risk almaktan kaçınmayan, cesur bir polis memuru.
Birimimizin hackerı olan Sophia ise sert bir mizaca sahiptir. Bununla birlikte sevdiği insanlara oldukça dikkat eden, kadınların her zaman yanında duran ve onlara yardımcı olabilmek için her şeyi göze alabilecek bir kadın.
Ekipteki en önemli görevlerden birine sahip olan Feriha ise bir adli tıp uzmanı ve cesetleri başarılı bir şekilde inceleyerek birime yardımcı olmakta. Aynı zamanda sakin ve sabırlı karakter.
Berk; olay yeri incelemede görev yapıyor ve fazlasıyla konuşkan, çoğu insanın önemsiz olarak gördüğü küçük bilgileri bile hatırlayacak kadar kuvvetli bir hafızaya sahip olan, oldukça yufka yürekli bir insan.
Birimi kontrol eden ve terfi alarak kariyer hayatına başarılı bir şekilde devam edebilmek için her şeyi yapabilecek olan, prosedür ve kurallara bağlı, disiplinli bir insan olan Haluk Ata ise dizinin düzenini eleştirmek adına kurguladığı karakterlerinden biridir.
Dizideki hukuk ve adaleti temsil eden, bu alanlardaki kararları, üst kişileri ve haksızlıkları; kadınların ne şekilde küçümsendiğini anlatabilmek adına hayat bulan Gökhan Demirdelen ise bir cumhuriyet savcısı. Başlarda yanlış bir düşünce yapısına sahip olan fakat sonrasında doğrunun ne olduğunun farkına varan Gökhan, sistemdeki üst insanlara hesap vermek zorunda olduğuna ve onların almış oldukları kararların her zaman adaletli olmadığına da özellikle dikkat çekmekte.
İlk iki bölümde toplumsal cinsiyet konularında zayıf, hatta zaman zaman kadınlara düşmanca yaklaşan Savcı Gökhan ekibin yaptıkları ve duruşundan sonra düzelmekte. Aleyna’nın dosyasını üstlerinden dolayı temyize verme cesareti olmayan savcı dosyayı hiç kimseden korkmayarak temyize vermekte.
GÜNEŞTEN DAHA SICAK
Her bir bölümü yaklaşık iki saat olan dizi, toplamda dört bölümden oluşmakta ve ilk bölümünün adı da Güneşten Daha Sıcak.
Başrolümüz Önem’in ilk görevi ise kendisine verilmiş olan bir metni kamuoyuna okumak. Günümüz haberlerine ve açıklamalarına yapılan ilk eleştiri ise buradan ileri gelmekte.
Önem’in okumak zorunda olduğu metinde; kadın cinayetlerinin her geçen gün azaldığı, kadınların kendisini her geçen gün daha güvende hissettiği ve bu cinayetler konusunda yapılan çalışmaların geçtiğimiz yıllara oranla çok daha başarılı hale geldiğinden bahsetse de gerçek hayatta durum çok daha farklı bir boyutta ilerlemekte. Kadın cinayetleri her geçen gün artmakta ve adaletli bir hukuk sistemi mevcut değil. Bütün bunların farkında olan Önem ise ilk görevini tam anlamıyla yerine getiremiyor ve yazıyı yarım bırakarak kameralar karşısından çekiliyor. Başrolün atandığı birimin bürosu ise bahsettiğimiz dizinin ismini veren emniyet arşivi yani Mezarlık. Mezarlık, aynı zamanda bugüne kadar çözümlenemeyen ve bir sır olarak kalan cinayet dosyalarının da bulunduğu yer.
En önemli detaylardan biri ise, kadın cinayetlerinin çözülmesi üzerine kurulan bir birimin bürosunun, karakolun en ücra ve en alt köşelerinde yer alması. Bu da günümüzde bu cinayet ve dosyalara verilen önemin seviyesini göstermekte.
Bütün bu eleştirilerle birlikte yakılarak öldürülen bir kadının cinayetini anlatan bölümde televizyon programlarının kadınlar üzerinden reyting yarışı yaptığına, kadınların toplumsal düzen yüzünden şiddet gördüğü halde faili şikayet edememesine, etse bile gereğinin yapılmadığına, mesleklerinde ne şekilde önyargılara ve mobbinge maruz bırakıldıklarına ve bir kadının şiddet gördüğünü çevredeki insanlara ne şekilde bildirmesi gerektiğine dair önemli işaret dilleri de dahil olmak üzere birçok noktaya değinilmiş.
BİR NEFES KADAR YAKIN
Dizinin ikinci bölümünün adı, “Bir Nefes Kadar Yakın”.
Bölümde baskıcı bir aile ve bu aileden habersizce kendisine ikinci bir hayat edinen genç bir kızın cinayeti anlatılmış. Aynı zamanda uyuşturucu kullanımına, yaşanılan olayların sorgulanmamasına, son dönemlerde popüler olan ve kadınlar üzerinden tıklanma amacı edinen sosyal deneylere, insanların yaşadıkları olaylara gittikçe duyarsızlaşmasına da değinilmiş.
En önemli nokta ise hâlâ büyük bir yaramız olan Özgecan Aslan cinayetine benzer noktalar barındırması ve unutulmaması gerektiğini net bir şekilde belirtmesi.
Bölümde yer alan şarkılar da oldukça dikkat çeken ve tüyler ürperten güzellikte.
GÖLDEKİ KADIN
Üçüncü bölüm olan “Göldeki Kadın”, dizinin en etkileyici bölümü diyebiliriz.
Psikopatlık derecesinde takıntılı erkeklerden bahseden bu bölümde öldürülerek göle atılan kadınlar konu alınmış.
Suça meyleden aletlerin mükemmel bir icatmış gibi satılmasından, kadınların eşlerinden ayrılmasının toplum tarafından imkansız bir olaymış gibi görülmesinden, dark web gibi karanlık bir dünyadan, toplumun ataerkil yapısından dolayı erkeklerin kendilerine bir hak olarak gördüğü ve kadınlar üzerine uyguladığı haksız muamelelerden, kadınların başarılarına tahammül edememelerinden bahsedilen bu bölümde aynı zamanda ısrarla kadınlara tacizde bulunmaya devam eden ve bahanesini de ‘gönlü vardı’ , ‘hareketleri istekliydi’ olarak nitelendiren sapık zihniyetli kişilerden söz edilmiş.
DÜĞÜM
Dördüncü ve son bölümümüz ise “Düğüm”.
Kadın bir gazetecinin cinayetini konu alan Düğüm, devletin büyük şirketler söz konusu olduğunda sessiz kalması ve göz yummasını eleştirmekte. Öldürülen gazeteci ise haksızlığa göz yummayarak araştırmaya ve gerçekleri ortaya çıkarmaya çabalayan fakat susturulmaya çalışılan yüzlerce gazeteciyi temsil etmekte.
“Hiç kimse güvende değil!” repliğinin özellikle dikkat çektiği bu bölümde Yunan Mitolojisi’ndeki Hidra’ya atıfta bulunulmuş ve yakalanan katillerin hiçbir şeyi değiştirmediğine, cinayetlerin artmaya devam ettiğine dair önemli bir gönderme yapılmış. Bununla birlikte sosyal medya platformlarındaki aldatıcı ve güvensiz insanların ne şekilde oyunlar oynadığını ve yalanlar söylediğini gözler önüne sererek sonuçlarının neler olabileceğine dair uyarılarda da bulunulmuş.
Aile içi tecavüz ve tacizlerden, kadınların insanlık dışı birçok muameleye maruz kaldığından da söz edilen bu bölüm en az diğer bölümler kadar ilgi çekici detaylara sahip. Pınar Gültekin davasını hatırlatması, verilen kararlardan ve davanın tarihinden bile söz etmesi ise en büyük ve önemli eleştirilerinden bir tanesi. Takım elbise giyilmesi sebebi ile cezada indirim uygulanması, katillerin tahrik gibi asılsız sebeplerini bir savunma olarak kullanıp işlenen cinayet davalarından hükümsüz olarak ayrılması gibi birçok haksızlık da konu edilmiş.
"İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR"
Dizide Hasan Bey’in düzene atıfta bulunan repliği ise Türkiye’deki kadın cinayetlerinde yaşanan son durumun net bir özeti gibi…
Hasan Bey içinden çıkılamayan bir noktada ekibe şöyle söylüyor: “Bizim bu Özel Suçlar Birimi'nin kurulduğunu nasıl anladım biliyor musunuz? Şu garajda yanıp sönen floresan var ya, hâlâ bozuk, değiştirmeye geldiler. Lambayı değiştirdiler ama hat bozuk, o yüzden çalışmıyor.”
Gerek kadına şiddet, işsizlik, eğitim ve sayılamayacak kadar çok sorunların, her geçen yıl takip edemediğimiz kadar çözüm paketleri açıklanmasına rağmen daha kötü hale bürünmeye devam ediyor. Hükumetin kadına şiddeti, zorbalığı onaylayan politikalarına hep birlikte karşı çıkmak ve kadına şiddetin önlenmesinde ciddi rol oynayan İstanbul Sözleşmesini savunmak; “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!” demek ise son derece önem taşıyor.
Sahabe HANGÜN / Muhammet ZOREL(Balıkesir) - EVRENSEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder