ABD-Çin Halk Cumhuriyeti arasında önemli bir gerilim başlığı olarak ortaya çıkan Tayvan, aslında Güney Kore ve Japonya'yla birlikte ele alınması gereken tarihi bir mesele olarak önümüze çıkıyor.
Tayvan, bugünlerde ABD-Çin Halk Cumhuriyeti arasında önemli bir gerilim başlığı olarak ortaya çıkıyor.
Ancak Çin açıklarındaki bu ada bölgedeki tek gerilim kaynağı değil. Bölgenin güçlü ekonomileri olarak görülen Güney Kore ve Japonya'nın nasıl olup da günümüzdeki toplumsal yapıya ulaştığı da bu tartışmayla doğrudan ilgili.
Savaşın ardından Tayvan
İkinci Dünya Savaşı'nın 1945 yılı Mayıs ayı başlarında Avrupa'da sona ermesiyle beraber gözler Pasifik Cephesi’ne ve Japonya'ya çevrilmişti.
Japon sömürge imparatorluğunun önemli bir kısmı Çin'deydi ve milliyetçi Kuomintang ile Çin Komünist Partisi Japon işgalcilere karşı direniş içindeydiler.
Sovyetler Birliği Müttefik Devletlerin de talepleri doğrultusunda 1945 yılı Ağustos başlarında başlattığı ezici askerî harekâtla Çin topraklarındaki Japon Kwantung Ordusunu kısa sürede teslim aldı.
Ancak Çin topraklarında 12 Nisan 1927 tarihinde binlerce komünistin Çan Kay Şek (1887-1975) yönetimi tarafından Şangay'da katledilmesiyle başlayan iç savaş Japon işgalciden kurtulunca yeniden alevlendi.
ABD bu iç savaşı öngörmüş ve komünistlerin etkisini azaltmak için çoktan girişimlere başlamıştı.
Savaşın son döneminde ABD Başkanı Harry Truman'ın Japon askerî garnizonlarının Sovyet Kızıl Ordu birlikleri yerine milliyetçi Çin birliklerine teslim olmasını sağlamak adına Deniz Piyadelerini havadan ilgili üslere indirdiği biliniyor.
ABD desteğine rağmen Mao önderliğindeki Çin komünist birlikleri ülkede 3 yıllık kanlı iç savaşın ardından iktidarı aldı.
Çan Kay Şek ve destekçileri anakaradan yaklaşık 100 km uzaklıktaki Tayvan Adası’na çekildiler.
Ada 1945 yılı sonlarından itibaren Japon işgalinin sona ermesinin ardından doğrudan Kuomintang rejimi tarafından yönetildi.
Ancak baskıcı ve yolsuzluklara batmış olan yönetim, Japon işgali döneminden bile daha kötüydü.
Çan Kay Şek'e bağlı Kuomintang rejimi 27 Şubat 1947 tarihinde adada süregiden muhalefeti tasfiye etmek için harekete geçti. Yaklaşık 18 ila 28 bin kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan katliam sonrasında Kuomintang karşıtı olan ve Tayvan’ın bağımsızlığını isteyen muhalefet büyük darbe aldı.
Şubat katliamını anlatan bir eserÇin İç Savaşı’ndan yenilgiyle çıkan Çan Kay Şek, 1975 yılında ölünceye kadar ülkeyi tek elden baskıcı bir şekilde yönetti. Bu dönemde muhalif hareketlerin toplanması, örgütlenmesi, parti kurması, yayın çıkarması yasaklandı.
1950 yılında bölgede Kore Savaşı'nın patlak vermesiyle beraber ABD'nin desteğini alan rejim, emperyalizmin doğrudan koruması altında yaşatılan ve halkın isteklerine rağmen varlığını sürdüren bir idare halini aldı. Bugün hala Tayvan yönetimi kirli geçmişiyle hesaplaşmamış durumdadır.
Güney Kore
Kore Savaşı'nın ardından Tayvan'daki duruma benzer şekilde ABD himayesinde kurulan Kore Cumhuriyeti (Güney Kore) topraklarında da otokratik bir yönetim kuruldu.
Emperyalizm yanlısı Devlet Başkanı Syngman Rhee (1875-1965) ülkedeki komünist sempatizanlara karşı askerî harekâta girişmiş Jeju, Mungyeong ve Bodo'da gerçekleştirdiği katliamlarda on binlerce kişiyi katletmişti.
Rhee ABD’li komuta heyetiyleSavaşın ardından kurulan baskıcı ve ABD yardımlarına mahkûm rejim ayakta kalabilmek için yine silaha başvurmaktan çekinmemiştir.
Kuzeydeki Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’yle birleşme yanlısı öğrencilere yönelik başlatılan müdahale sonrasında 1960 yılında patlak veren ve 19 Nisan Devrimi adı verilen olaylar sonrasında istifa etmek ve ABD'ye kaçmak zorunda kaldı.
Ortaya çıkan siyasi boşluk 16 Mayıs 1961 tarihindeki askerî darbeyle dolduruldu.
Başa geçen Park Chung-hee (1917-1979) ülkeyi bir emek cehennemi haline getirirken patronları zenginleştirdi.
Darbeci Park Chung-hee - Vietnam Savaşında Güney Koreli askerlerEmperyalizmin himayesinde ekonomik olarak kalkınan Güney Kore rejimi, Vietnam'a asker göndererek emperyalizmin kanlı tarihine de ortak oldu.
Japonya
İkinci Dünya Savaşı'nın mağluplarından Japonya'da ise süreç benzer şekilde ilerledi.
Bugün açık bir savaş suçu olarak nitelenmesi gereken atom bombası saldırılarıyla Japonya'yı işgal eden ABD yönetimi toplumsal yapıyı kendi lehine kullanmak için adımlar attı.
İmparator Hirohito simgesel olarak başta bırakıldı, ABD'nin bölgedeki yöneticisi sıfatıyla bulunan General Douglas MacArthur'a tabii kılınarak Japon toplumu sindirilmeye ve emperyalizmin istekleri doğrultusunda şekillendirilmeye başlandı.
Japonya'da da komünistler topluma dayatılan yeni rejime karşı çıkıyordu.
1922 yılında kurulan Japon Komünist Partisi neredeyse kuruluşuyla beraber yasadışı koşullarda çalışmaya zorlandı.
Japon militarizmine direnen ülkedeki tek özne olmaları sebebiyle savaşın ardından halk arasında büyük bir popülerlik kazanmıştır.
Japon lider Tokuda 1946 yılında bir mitingde konuşurkenABD işgal yönetimi partinin işçi sınıf içinde artan etkisine karşı müdahalede bulunarak parti yönetimine hapis cezaları verilmesini sağladı.
Bu dönemde partinin Kyuichi Tokuda (1894-1953) liderliğinde özellikle 1949 Genel Seçimlerinde almış olduğu yüzde 10 oy oranı dikkat çekicidir.
Ancak bu başarı ABD'nin dikkatini çekince ülkede komünistler ve sempatizanları tüm kamu ve özel çalışma hayatından tasfiye edildi.
Partinin gücünü kıran bu gelişmelerle beraber ideolojik olarak pompalanan ABD rüyası ülkede etkili olurken, bugün hala ülkedeki işgalci devlete ait üsler sorgulanmaz konumda.
OGÜN ERATALAY / SOL-Özel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder