Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Okuyan, siyaset arenasındaki tabloyu Cumhuriyet’e değerlendirdi. Okuyan, "Türkiye piyasa ekonomisine, ilkesiz ve yayılmacı ve bir o kadar da NATO’cu bir dış politikaya, gericiliğin yaşamın her alanında söz sahibi olduğu mutlak karanlığa mahkûm değil. Güçlü bir muhafazakârlık var Türkiye’de ama güçlü bir ilerici damar da var. AKP muhafazakâr kitleyi ev sahibi ilan etti, diğerlerini düşman!” diyor.
Halkın yoksullukla mücadele ettiği bir evrede parlamenter sistem vurgusuyla siyaset oyunu kurmanın pek de kazanım getirmeyeceğini düşünen Okuyan, Erdoğan seçimlerde kazansa bile mücadelenin süreceğini belirtti. Okuyan, “Türkiye piyasa ekonomisine, ilkesiz ve yayılmacı ve bir o kadar da NATO’cu bir dış politikaya, gericiliğin yaşamın her alanında söz sahibi olduğu mutlak karanlığa mahkûm değil” diye konuştu.
Türkiye seçim sürecine girdi. Sizce seçimler olması gereken tarihte mi yapılacak yoksa bir erken seçim bekliyor musunuz?
Hepimiz biliyoruz ki, seçimler iktidarın kendisini en avantajlı hissettiği anda yapılacak. Bu saatten sonra seçimin “erken” tanımlamasını hak etmesi mümkün değil. Öne çekilebilir. Ancak Erdoğan’ın seçim tarihini “hukuki” durumundan hareketle belirleyeceğini düşünmüyorum. Cumhurbaşkanı’nın bir dönem daha seçilmesiyle ilgili tartışmalar başka bir dönem ya da ülkede önemli olabilirdi. AKP Türkiyesi o noktayı çoktan aştı. Hukuk artık bir kılıf bile olmaktan çıktı.
Yakın dönemde iktidar partisi ve ortağı MHP’nin çeşitli nedenlere bağlı olarak oy kaybına uğradığını biliyoruz. Ancak son günlerde tekrar yükselişe geçtiğine yönelik bazı araştırmalar ve sonuçları paylaşılıyor. Sahada genç ve dinamik bir ekibi olan Türkiye Komünist Partisi’nin izlenimi ne? Elinizde veriler bulunuyor mu?
Bizim izlenimimiz, toplumun yaygın bir biçimde umutsuz ve mutsuz olduğudur. Umutsuzluk ve mutsuzluk beraberinde çaresizliği getiriyor. Bugün AKP’ye alternatif olduğunu ileri süren Millet İttifakı’nın bu çaresizliği ortadan kaldıracak ne somut bir programı ne de heyecanı var. Tarihimizin en ağır yoksulluk dalgalarından birini yaşarken insanların Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den heyecanlanmaları mümkün değil. Kaldı ki, muhalefet AKP’ye benzeyerek seçmeni ikna etmeye çalıştıkça AKP yorgunu geniş bir kesimin enerjisi azalıyor. AKP’ye benzeyen muhalefet AKP’yi güçlendirdiğinin farkında bile değil. Biz TKP olarak, yurttaşlarımızın bu çaresizlik duygusundan çıkması için gece gündüz uğraşıyoruz. Türkiye piyasa ekonomisine, ilkesiz ve yayılmacı ve bir o kadar da NATO’cu bir dış politikaya, gericiliğin yaşamın her alanında söz sahibi olduğu mutlak karanlığa mahkûm değil.
Bugün yurttaşların birçoğuna göre AKP ya da Erdoğan, 20 yıllık süreçte Türkiye’de büyük sorunların açığa çıkmasına neden oldu. Ancak 20 yılın sonunda ülke bir enkaza dönmüşken Erdoğan ve partisi hâlâ siyaset arenasında. Var olan oy potansiyelini, ‘kemik seçmen’ tabir edilen destekçilerini koruyor. Burada bir durumla yüzleşmeli miyiz? Bu yüzde otuzluk seçmen neden AKP’de ısrarcı?
Çünkü karşısında AKP’yi ve AKP felsefesini karşısına alan etkili bir seçenek yok. AKP “tek adam rejimi”nden ibaret değil. Kaldı ki, Türkiye’de düzen partilerinin tamamı “tek kişi”ye dayanıyor. Bunu geçtiğimizde, AKP’yi AKP yapan temel özelliklerin hiçbiriyle hesaplaşılmıyor. NATO, Avrupa Birliği, Suriye, Irak, İmam Hatipler, zorunlu din dersleri, tarikat yapılanmaları, özelleştirmeler, uluslararası tekellerin tahakkümü, emekçileri köleleştiren iş yasaları, sendikasızlaştırma, siyasi partiler ve seçim yasasındaki kısıtlayıcı hükümler… Bunlarda sözü olmayan ya da AKP’den farklı bir şey söylemeyen bir muhalefetimiz var. “Seçmenin çoğunluğu muhafazakâr” kolaycılığı Türkiye toplumunu kötürümleştiriyor. Değişim için, bu kabullenişi sorgulamak gerek. Evet, güçlü bir muhafazakarlık var Türkiye’de. Ama Türkiye’de güçlü bir ilerici damar da var. AKP muhafazakar kitleyi ev sahibi ilan etti, diğerlerini düşman! Muhalefet de, düşman ilan etmese bile “muhafazakârlaşın” diyor topluma. Bu bir saçmalıktır. Biz parti olarak bu oyunu mutlaka bozacağız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile anlaşmazlık yaşadığı ancak Soylu’yu görevden almadığı söyleniyor. Taksim’deki terör saldırısının ardından da iddialar bir kez daha gündeme geldi. Ne düşünüyorsunuz?
AKP her zaman bir koalisyondu. Zaman zaman çıkar çatışmaları yaşanıyor. Parasal işler, güç paylaşımı ve elbette ideolojik ayrımlar. Ancak bunları abartmak, bunlar üzerinden hesap yapmak büyük hata. Soylu ve Erdoğan arasındaki problemler gerçek evet. Ancak bir yandan da bu farklılıklar Erdoğan’ın işine geliyor. Erdoğan’ın yanında istediği zaman konuşturduğu, ileri çıkardığı “renkli” kadrolar var. Bunlar bazen yükselen değer bazen günah keçisi olmaya namzettirler. Soylu bir sürü konuda şimşekleri üzerine çekerek Erdoğan’ı rahatlatıyor. Bana göre iyi AKP’li kötü AKP’li modelini baştan beri başarıyla uyguladı Erdoğan. “Erdoğan kuşatıldı”, “kendi iyi, çevresi kötü”, “yanlış bilgilendiriliyor” gibi ifadelere Erdoğan gülüp geçiyordur. Bu yaklaşımla AKP’ye karşı mücadele edilemez.
AKP döneminde birçok suç işlendiği ortaya çıktı. Etrafa saçılan yolsuzluklar, usulsüzlükler ve daha neler neler? Bir gün hukuk işleyecek mi? Siyaset kalkanıyla korunanlar halka hesap verecek mi?
Ayağa kalkan, örgütlü bir halk hukuken ve siyaseten hesap sorar. Halk edilgense, hukuk her zaman aklar, geçiştirir. “Cesur savcı”, örgütlü toplumun sonucudur. Evet bir gün hukuk işleyecek, çünkü halk inisiyatifi ele alacak.
Seçim yaklaşırken en çok konuşulan konu AKP’nin iktidarı bırakmamak için her yolu deneyeceği… Sizce de böyle mi olacak? Neler öngörüyorsunuz? İktidar, iktidarını korumak için neler yapabilir?
Bu değerlendirmeler bir noktadan sonra yine AKP’nin işine geliyor. Evet deneyecekler, geçmişte örneklerini gördük, daha fazlasını da yapabilirler. Ancak bunun tek ilacı, halkın örgütlü gücüdür. Hiçbir sandık önlemi tek başına yeterli olamaz. Bugün iktidarı caydıracak olan ne yargı ne gözlemcilerdir. Halkın herhangi bir usulsüzlüğü kabullenmemesi. İşte bundan korkarlar.
Altılı masa sık eleştiriliyor. Millet İttifakı bileşenlerinin arasında sorunlar olduğu ileri sürülüyor. Sizce Millet İttifakı aday çıkarma veya adayını açıklama konusunda geç mi kaldı?
TKP olarak biz altılı masayı eleştirmiyoruz. O masaya oturanların dünya görüşü, programı her şeyleri ortada. Bir yakınlığımız yok. AKP ile 20 yıldır mücadele ediyoruz. Ona benzeyen, aynı yolun yolcusu olan muhalefetle de mücadele halindeyiz. Kuşkusuz bir taraf iktidar. Dolayısıyla önceliğimiz AKP ile mücadele. Ancak Millet İttifakı aday belirlemekte geç mi kaldı, bu soruya bizim yanıt vermemizin bir anlamı yok. Açık söyleyeyim, bu muhalefetten bir beklentimiz yok.
AKP’ye karşı iyi muhalefet edilmediğini düşünüyor musunuz? Millet İttifakı’nın seçim hazırlığı ve programı konusunda fikriniz nedir?
Buna yanıt verdiğimi düşünüyorum, o yüzden atlıyorum
Tarihin en önemli seçimlerinden birine doğru ilerliyoruz. Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı da tartışma konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan kazandığı takdirde Türkiye’de nasıl bir döneme gireceğiz?
AKP iktidarının 20 yılı yeterince öğretici ve acı oldu. Dolayısıyla bir bilinmezlik yok. Türkiye’yi daha da karanlık hale getirmeye çalışacaklar. Bunu engellememiz gerek. Ancak Erdoğan’ın bir daha seçilmesi durumunda dünyanın sonu gelmeyecek. Hayat ve mücadele devam edecek.
Ülkemiz ne yazık ki büyük bir beyin göçü sorunu ile karşı karşıya... Bununla nasıl mücadele edeceğiz?
Gençliği, hatta diğer yaş kuşaklarını ülkelerinden soğuttular. Bugün AKP’nin kafasındaki Türkiye’nin bir genci mutlu etmesi mümkün değil. Özür dilerim mümkün, para derdi yoksa. Bu da küçük bir azınlık için geçerli. İnsanların inancına, dünya görüşüne, kıyafetine, eğlencesine, gülmesine karışan bir iktidar var. Bir de bunun üstüne, piyasa ekonomisinin acımasız mekanizmalarını ekleyin. Onca zorlukla eğitim süreçlerini tamamlayan gençlerimizin mutsuz köleler olmak istememesi doğal. Sorun şu ki, kölelik kapitalizmin olduğu her yer için geçerli. Türkiye’den gidince ancak küçük bir bölüm rahatlıyor. Bunu durdurmak için bağımsız, egemen, kamucu, laik, sosyalist bir Türkiye gerekiyor. Güle oynaya, kardeşçe yaşayacağımız bir ülke!
Suç örgütü lideri olma iddiasıyla yargılanan Sedat Peker, iktidarı zora sokacak pek çok bilgi paylaştı. Bu ifşa sürecini yakından takip ettiniz mi? Şimdilerde Peker tek bir ileti bile atamıyor. AKP, Peker’i susturmayı nasıl başardı?
Elbette takip ettim ama çekirdek çitleyerek ya da bu bilgilerle Türkiye’nin temize çıkacağına ilişkin bir yanılsamaya kapılarak değil. Anlatılanlar önemsiz olduğu için değil. Tersine hepsi çok vahim. Ama bu ülke dosyalarla, bu tür ifşalarla kurtulmaz. Sürekli vurguluyoruz, Haziran Direnişi’nde ortaya çıkana benzer bir halk enerjisine ihtiyaç var. Bu enerji artık sınıfsal bir karakter de kazanmalı. Bugünkü düzenden zarar gören emekçi sınıflar, bütün rezilliklerin kaynağında sermaye egemenliğinin olduğunu görerek hareket etmeli. Diğer türlü “temizlik” olmaz, kendimizi kandırırız.
TKP, bugün ülkeyi yönetmeye başlasa hangi sorun ya da sorunların çözümünü önceler. Ekonomik krizden çıkmak için ilk etapta neler yapılmalı?
Çok basit. Bütün temel sektörlerde büyük işletmeler derhal devletleştirilecek. Böylece ülkenin bütün zenginliklerini gasp edenlerin elindeki kaynaklar topluma ait olacak. Yabancı askerler Türkiye’den çıkarılacak, ABD ve NATO üslerine el konacak, NATO’dan çıkılacak, Türkiye’nin bağımsız ve egemen bir ülke olması sağlanacak. Laiklik amasız, fakatsız uygulamaya konacak. Siyasal sistem halkın katılımı esas olacak şekilde baştan aşağıya değişecek. Bunlar bir bütün. İddia ediyoruz. Bu hamlelerle birlikte Türkiye’nin birçok sorunu kısa sürede çözülür, bir bölümü de çözüm yoluna girer.
Türkiye Komünist Partisi zaman zaman özellikle sosyal medyada açıklamaları, paylaşımlarıyla hedef alınabiliyor. Genel olarak neden hedef alınıyorsunuz?
TKP’nin programı, ilkeleri ortada. Bunları gözden çıkarmamızı isteyenler var. Savunduğumuz değerlerden uzaklaşmış bir TKP arzu edenler olduğunu biliyoruz. Biz doğrularımızı savundukça partimize hakaret etmeyi alışkanlığa dönüştüren bir kesim var. TKP elbette yoluna devam edecek. TÜSİAD ile barışık, Cumhuriyet ile kavgalı, emperyalist ülkelerle ilişkilenmeyi hoş gören bir anlayışın sola egemen olmasına izin vermeyeceğiz.
AKP, geçmişte olduğu gibi seçim sürecine girdiğimiz bu dönemde de HDP ile görüşmeye başladı. Siyaset kulislerinde iki partinin temsilcilerinin çeşitli zaman aralıklarında görüşmeler yaptığı dillendiriliyor. Ancak AKP, siyasetini ortağı MHP’yle birlikte ‘HDP’yi terörle ilişkilendirmek’ üzerine kuruyor. Özellikle CHP’yi HDP ile ortak hareket etmek üzerinden suçlarken kendisi pazarlık masasına oturuyor. Peki sizce AKP, Kürt seçmenin oylarını bu görüşmeler sayesinde kendine çekebilir mi? Yeni bir çözüm sürecine yeşil ışık yakar mı? AKP’nin HDP görüşerek neler hedefliyor?
AKP’nin Kürt yurttaşlarımız arasında da ciddi bir seçmen desteği var. Ama eğer HDP’ye bağlı, ona oy verenler kastediliyorsa, AKP’nin onları ikna etmesi oldukça zor. Öte yandan AKP ile HDP arasında seçim öncesinde başlayacak bir “diplomasi”nin elbette sonuçları olur.
HDP, sizce Türkiye solunu etkisi altına aldı mı? HDP’nin siyasi çizgisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’de düzen dışı solun, seçmen tabanının çok üstünde bir ağırlığı var. Bu ülkede solu etkilemeden meşruiyet kazanılamaz. AKP, kritik dönemeçlerin hepsinde solu ikna etmek için çaba harcadı. Ergenekon sürecini hatırlayalım. Hatta öncesinde AKP’nin ilk yıllarında Türkiye solunda ne yazık ki AKP’den demokratikleşme bekleyen epey bir kesim vardı. Kürt sorununu temel bir sorun olarak gündemine alan ve diğer meseleleri buraya bağlayan bir siyasi hareket olarak HDP’nin solu etkilemek istemesi ya da onu kendi etrafında konumlandırmaya çalışması son derece normal. Ancak bu tablo sola yaramıyor. Sol kendi değerlerinden uzaklaşıyor. Bağımsız ve kendi ayakları üzerinde duran bir sosyalist hareketin Türkiye’de Kürt sorunundaki tıkanmanın aşılmasına da yardımcı olacağına inanıyoruz. Yalnız HDP değil, CHP’den de bağımsız bir sol gerekiyor.
Geçen hafta HDP eski eş Genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın helikopter ve uçak ile babasını görmeye gittiği bilgisi medyada yer buldu. Bu, AKP iktidarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi dışında yapılması pek de mümkün görülmeyen bir gelişme ve eylem. Burada ne amaçlanmaktadır?
Bunu bir yoklama olarak düşünmek gerekiyor. AKP bu tür hamlelerde artık hem diğer tarafların (HDP de dahil) hem de kamuoyunun tepkisini ölçüyor ve sonra tekrar oyun kuruyor. TKP öteden beri Türkiye’de milliyetçiliğin yukarıdan belirlenimli olduğunu, “otorite” karar verdiğinde geriye çekildiğini söylüyor. Bugün HDP’yi şeytanlaştırıp yarın el sıkışmak Türkiye’de sağın ve devletin hayata bakışına fazlasıyla uygun. Demirtaş’ın hiçbir hukuki temel olmaksızın rehin alınması da aynı zihniyetin ürünü.
Türkiye, Sınır ötesi bir operasyon yürütüyor. Önümüzdeki günlerde güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalabilir miyiz? Önümüzdeki günlerde güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalabilir miyiz?
İstiklal Caddesi’nde bomba patladı, bir süre sonra Irak ve Suriye’ye hava harekatı düzenlendi, şimdi Türkiye’ye füzeler düşüyor. AKP’nin güvenlik anlayışının sonucu budur. AKP’nin kendisi bir güvenlik sorunudur. Bu partiye iç politikada karşı çıkıp dış politikada destek verenler aslında iç politikada da AKP’ye benzeyenlerdir. Türkiye kendi yurttaşlarına düşman muamelesi yapan bir iktidarla güvenli bir ülke olamaz. Güvenlik halkçı bir iktidarla mümkün. İşçi sınıfının en temel hak arama çabasının bile tehdit olarak görüldüğü, bütün kurumlarda tarikatların cirit attığı, sınırların Yeni Osmanlıcı bir kafayla her tür harekete açıldığı, dış politikada yayılmacı bir zihniyetle hareket edildiği, muhbirliğin özendirilip toplumsal hayatın temel unsuru haline getirildiği bir ülkede güvenlik olmaz.
Taksim’deki saldırının arka planında sizce ne var? Zamanlaması, patlamanın yeri, yakalanan ve kamuoyu ile paylaşılan teröristler, güvenlik açığı, Soylu’nun ABD’yi suçlaması, Erdoğan’ın ABD’nin taziyesini kabul etmesi vs... Türkiye Komünist Partisi bu yaşananları nasıl değerlendiriyor? “Devlet teröristlerin ayakkabı numarasına kadar her şeyi biliyor” diyen Soylu, güvenlik açığına ve patlamanın nasıl engellenemediğine dair bir açıklama yapmıyor.
Türkiye hâlâ bu patlamayı kimin yaptığını tartışıyor. Adı geçen iki örgütün birbirine karşıt olması yeterince tuhaf. “Gördünüz mü, şu değil bu örgütmüş” yaklaşımı fazlasıyla sorunlu. Bu zemin temizlenmelidir. TKP ilkeli siyaset diyor. Kim kiminle dost, kiminle karşıt olacağını ve bunun nedenlerini ilan etmelidir. İktidarın kapalı kapılar ardındaki çabaları kadar muhalefetin de aynı yöntemleri kullandığını görüyoruz. Bu sona ermeden Türkiye’de siyaset karanlıkta kalır. Ayrıca bu tür eylem ya da saldırılara ilişkin herkesin açık bir pozisyon alması, provokasyon, sahte bayrak vs. türünden girişimlere karşı etkili olur. TKP defalarca kırmızı çizgilerini ilan etti. Kırmızı çizgi ilan etmek sekterlik değil, sadeliktir.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sığınmacılar akın akın Türkiye’ye giriş yaparken, terörle ve uyuşturucuyla mücadelede büyük bir başarı sağladığını ileri sürüyor. Tablo sizce nasıl?
Bu söylediklerinin hiçbir karşılığı yok. Sıfır.
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Katar Emiri’nin daveti üzerine katıldığı 2022 FIFA Dünya Kupası açılış resepsiyonda diğer bazı liderlerin yanı sıra Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile görüştü. Erdoğan, Sisi'ye 'Katil, darbeci ve firavun' demişti. Sisi ile Erdoğan'ın el sıkışıp birbirlerine tebessüm ettikleri fotoğrafa muhalefetten tepki yağdı. Bu yeni bir sürecin başlangıcı mı? Fotoğrafı nasıl okuyorsunuz?
Erdoğan’ın tutarsızlığı eleştirilebilir ama Mısır ile Suriye ile ilişkilerin düzelmesini istemez duruma düşmek de anlamsız. Erdoğan zaten defalarca dış politikada pozisyon değiştirdi. Burada önemli olan ne dediğinizdir. AKP’nin dış politikası çok tehlikeli. Tamam. Ancak muhalefetin dış politikası ne? Rusya-Ukrayna savaşında neredeyse Moskova’ya savaş ilan etmeyi önerenler var altılı masada. Erdoğan’ı Batı ittifakından uzaklaşmakla itham edenlere de rastlıyoruz. Erdoğan Beyaz Saray’da fotoğraf verdiğinde ABD karşıtı, Putin’le el sıkıştığında NATO’cu olan bir muhalefetin tutarlı olduğunu kim söyleyebilir. Türkiye Mısırla ilişkilerini düzeltmeli. Bölge ülkeleriyle bir tür savaş hali sona ermeli. Türkiye’nin kendisini koruması gereken dış güçler emperyalistlerdir, NATO’dur.
Mustafa Büyüksipahi / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder