16 Ocak 2023 Pazartesi

Latin Amerika'da esen sol rüzgâr ne anlatıyor? (6) - Yazı dizisi / Hazırlayan: İbrahim VARLI-BİRGÜN

 Yükseliş, kriz, geri dönüş(Celal Oral ÖZDEMİR, Dr. Öğr. Üyesi)



Darbe sonrası kurulan geçici Añez hükümeti döneminde güçlenen ve kamusal görünürlük kazanan yerli karşıtlığı tam tersine solu besledi. Yerli nüfustan aldığı destekle Bolivya solu, darbeden daha güçlü çıkarak geri döndü.

Güney Amerika’nın yaklaşık 422 milyon nüfusu ve toplam 3,5 trilyon dolarlık ekonomisi içerisinde Bolivya, 11,8 milyon nüfusu ve yaklaşık 40,5 milyar dolarlık ekonomisiyle küçük bir ülkedir. Ülke, gümüş, kalay ve çinko gibi değerli metaller; petrol, doğalgaz gibi hidrokarbonlar ve son zamanlarda önemi artan nadir elementler başta olmak üzere büyük maden rezervlerine sahiptir. Doğal kaynaklara ve bilhassa elektrikli bataryaların ham maddesi olan lityumun dünyadaki en büyük rezervine sahip olması, bu küçük Güney Amerika ülkesinin siyasal etkisini, nüfusundan ve ekonomik büyüklüğünden çok daha önemli hale getirmektedir. Ancak Amerika’nın varlığının fark edilmesinden 1825’e kadar sömürge bölgesi olan, 20’nci yüzyılı darbeler ve neoliberal politikalarla geçiren Bolivya’da bu kaynaklardan elde edilen gelir halka adil biçimde pay edilemedi.

TOPLUMSAL HAREKETLER İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİ

21’inci yüzyılın eşiğinde Bolivya, 1980’li yıllardan beri uygulanan vahşi neoliberal politikalar yüzünden oligarkları çok zengin, halkı çok yoksul bir ülkeye dönüştü. 20’nci yüzyılda ABD’nin arka bahçesi yakıştırması yapılan Latin Amerika genelinde olduğu gibi Bolivya’da da darbeler, yoksulluk, temel hak ve özgürlüklerden mahrum bırakılma vaka-i adiye oldu. 2000’li yılların başında bölgede ve Bolivya’da yaşanan iktidar değişimleri ise siyasal, ekonomik ve kültürel anlamda önemli gelişmelerin yaşanmasına yol açtı. Yeni iktidarlar, siyasal anlamda daha özgürlükçü, ekonomide daha adil bir bölüşümü, kültür alanında ise hak temelli bir anlayışı benimseme iddiasını ortaya koydu.

Bolivya’da değişimin fitili, yoksulluğun katlanılmaz hale geldiği, yerli nüfusun yoğun olduğu Cochabamba’da ateşlendi. 1990’larda, temiz su kaynaklarına bile ulaşamayan kırsal bölgelerde yaşayan yoksul ve çoğu yerli olan halk, su ihtiyaçlarını karşılamak üzere yağmur suyunu biriktirebileceği kuyular ve taşıyabileceği kanallar inşa etti. Ancak su idaresinin özelleştirilmesinin ardından, su fiyatlarına fahiş oranda zamlar yapıldı, halkın kendi inşa ettiği kuyu ve kanallara da sayaç takıldı. Yani vahşi neoliberal politikaların vardığı nokta, İspanyol yönetmen Icíar Bollaín’in 2011 yapımı filminde verdiği isimle “Yağmuru bile” özelleştirmek oldu. Temel ihtiyaçlara erişimde fahiş fiyat politikalarıyla karşılaşan halk ise isyan başlattı.

1999-2000 yıllarında su için ayaklanan Bolivyalılar, 2003 yılında da doğalgaz kaynaklarının Şili üzerinden Meksika ve ABD’ye, normal değerinden yaklaşık beş kat daha ucuza satılmasına karşı eylemler düzledi. Bu iki büyük ayaklanma, Bolivya siyasi tarihine ‘Su ve Gaz Savaşları’ olarak geçti. Bu ayaklanmalar seçim sonuçlarına da yansıyınca, Latin Amerika genelinde 1999-2007 arasında sol ya da “pembe dalga” olarak bilinen iktidar değişim sürecine 2005’te Bolivya da katılmış oldu.

HALKIN ADAMI EVO MORALES…


Bolivya nüfusunun yüzde 68’i melez, yüzde 20’si yerli olmasına karşın, 2005 sonunda yapılan seçime kadar ülkenin yerli başkanı olmamıştı. 2006’da koka üreticisi ve Aymara yerlisi Morales başkanlık koltuğunu devralırken yaptığı konuşmada seçim sonuçlarını 500 yıllık direnişin zaferi olarak tanımladı. Kendisinin ve partisi MAS-IPSP’nin (Sosyalizme Doğru Hareket) geçmişini, Latin Amerika ve Bolivya’nın ezilenlerine, dışlananlarına ve yok sayılanlarına dayandırdı. Siyasal hedefi de bu kesimlerin siyasal, ekonomik ve kültürel haklarını geliştirmek oldu.

Morales, iktidarda olduğu ilk 1 Mayıs’ta büyük millileştirme kararına imza atarak, ülkedeki petrol ve gaz kaynaklarını kamulaştırmaya başladı ve yurtdışı destekli oligarkları tasfiye sürecini başlattı. Rezervlerin millileştirilme gerekçesi ise hem devletin ekonomik zarara uğraması hem de stratejik bir sektörün kontrolünün yabancılara devredilmesinin ulusal egemenliği tehdit eden bir ihanet olarak görülmesi oldu. Öte yandan aynı tarihte alınan kararla asgari ücrete Bolivya tarihinin en yüksek zamlarından biri yapıldı, işten çıkarma zorlaştırıldı. Böylece Morales yemin töreninde ortaya koyduğu tarihsel referansın ardından, 1 Mayıs’ta da hükümetinin gelecek rotasını belirledi.

Ekonomik milliyetçiliğin ve emek yanlı politikaların uygulandığı bu yeni dönem, Bolivya ekonomisinde hızlı bir büyümeyi ve refahın daha adil bölüşümünü sağladı. Bolivya’nın 1980-2000 yılları arasında 4,5 milyar doalrdan 8,4 milyar dolara çıkan GSYİH’sı, Morales’in devlet başkanı olduğu 2005-2019 arasında 9,6 milyar dolardan 40,9 milyar dolara yükseldi. Büyümenin daha adil biçimde gerçekleştirdiğini gösteren veri ise gelir adaletsizliğini gösteren GINI katsayısının 2000 yılından 2019’a kadar geçen sürede, 61,6’dan 41,6’ya düşmesidir.

Ekonomi göstergelerinde yaşanan iyileşmelerin arkasında demokratik gelişimin olduğuna dair var olan şaşmaz kural, mevzubahis dönemde Bolivya’da da işledi. İktidar değişikliğinin ardından başlayan Anayasa çalışmaları, 2009 yılında sonuçlandı ve düzenlenen referandumla Bolivya Anayasası değiştirildi. Yeni Anayasayla yerlilerin kimlikleri tanındı, hakları güçlendirildi. Morales öncesi dönemde ülke içinde savaşlara neden olan temel ihtiyaçlara erişim meselesi de bir insan hakkı olarak tanımlanarak, güvence altına alındı.

HALKTAN KOPARSA

2009 Anayasası peş peşe en çok iki dönem devlet başkanı olunabileceği kuralını getirerek, Bolivya’nın tarihsel olarak zayıf olan demokrasi tecrübesini güçlendirmeyi hedeflemişti. Ancak Morales kendi siyasal rotasından en açık sapmayı 2019 seçimlerde toplamda dördüncü, yeni anayasa göre üçüncü kez aday olmak isteyerek yaptı. Yeniden aday olabilmek için 2016 yılında, referandumla iki dönem kuralını kaldırmak istedi. Kamu kaynaklarını da kullanarak yürüttüğü kampanyasına rağmen taciz ve yolsuzluk suçlamaları yöneltilmesinin de etkisiyle istediği sonucu alamadı. Daha sonra taciz suçlamasından aklansa da yeniden aday olabilme hakkını referandumla alamadı.

2011’de yerli halkın yaşadığı Amazon ormanlarının bir bölümünü de içeren otoyol projesi yüzünden kendi seçmeniyle ters düştüğünde geri adım atan Morales, 2016 referandumu sonrası geri adım atmadı. 2017’de Anayasa Mahkemesi’nden iki dönem kuralının insan haklarına aykırı olduğuna, seçilme hakkının engellenemeyeceğine dair karar çıkardı. Yani halktan alamadığı desteği yargıçlardan aldı ve 2019’da yeniden aday olma hakkını elde etti. Üstelik Morales’in bu dönemde halkın taleplerine karşı gelerek aldığı tek karar bu değildi. 2011’de geri çekmek zorunda kaldığı otoyol projesini de hayata geçireceğini de duyurdu. Özetle, bölgenin en yoksul ülkelerinden birinde hızlı başlayan kalkınma hamlesi rotasından saptı ve hatta yerini halkın taleplerini umursamayan bir lider yönetimine bıraktı.

Morales iktidarının halktan kopuşu, bölgede müttefiklerini kaybetmesiyle de alakalıdır. Pembe dalgayla iktidara gelen solcu liderler, yüzyılın ikinci on yılında iktidarlarını kaybetti. Bu konjonktürde Morales de yalnızlaştı ve bölge ittifakından aldığı gücü kaybetti. Sonuç olarak ise iktidarda kalabilmek için demokrasiye sırt çevirmeye başladı. Ancak Venezuela’daki Maduro’dan farklı olarak Morales, askeri bürokrasiye, kendi döneminde güçlenen ekonomik elitlere (Boliburjuvazi) değil, toplumsal hareketlere ve yerli halkın desteğine dayanan bir iktidar kurmuştu. Dolayısıyla bu desteği kaybetmeye başladığında iktidarda kalma şansı da azaldı.

SEÇİMLERİN ÜZERİNE DÜŞEN GÖLGE VE DARBE

Morales’in dördüncü kez başkan olmak istediği 2019 seçimlerinin şeffaflığına da gölge düştü. Bolivya’da seçimin ilk turda sonuçlanması için iki senaryodan biri gerçekleşmelidir. Ya adaylardan biri geçerli oyların yüzde 50’sinden bir fazlasını almalı ya da yüzde 40’ından fazlasını alıp, en yakın rakibine 10 puan fark atmalıdır. 20 Ekim 2019’da yapılan seçimlerde, oyların yüzde 83’ü sayılmışken ve Morales sadece 7 puan farkla öndeyken, yaklaşık 24 saat veriler güncellenmedi. Seçimlerin ikinci tura kalması beklenirken, Morales’in oyların yüzde 47,08’ini, Mesa’nın ise yüzde 36,52’ini aldığı duyuruldu. Bu şaibeli sürecin ardından Morales başkanlığını ilan ederken, muhalifleri sokağa çıktı ve çatışmalar başladı.

Halkın önemli bir bölümünün protesto ettiği seçim sonucuna karşı Morales de uzun süre direnemedi, 10 Kasım 2019’da seçimi tekrarlamayı kabul etti. Ancak aynı gün, Genelkurmay Başkanı’nın televizyon ekranlarından Morales’i istifaya çağırması, ülke tarihindeki 190’dan fazla darbe girişimine bir yenisini ekledi. Darbenin ardından Morales önce Meksika’ya, ardından Arjantin’e sığındı. Bu sırada Bolivya’da başkanlık koltuğuna sivil bir siyasetçi olan Jeanine Añez oturtularak, Morales’e yapılan askeri darbeye sivil bir görünüm kazandırılmaya çalışıldı.

SOL YERLİLERE, YERLİLER SOLA GÜÇ VERİYOR

Darbe, Bolivya siyasetinde yerli karşıtı siyaset için büyük alan açtı. Geçici hükümetin başkanı Añez’in başkanlık konutuna girerken elindeki İncil’le “İncil yeniden Saray’a döndü” demesi çatışmaların yaşandığı sokaklarda yerlileri hedef haline getirdi. Yükselen yerli karşıtlığı yeni siyasal aktörler çıkardı. Bolivya’nın Bolsonaro’su yakıştırması yapılan Camacho, kısa sürede yerli karşıtı siyasetin lideri haline geldi. 18 Ekim 2020’de yapılan başkanlık seçiminde yüzde 14 oy aldı, 2021’de ise Santa Cruz valisi seçildi.

Darbe sonrası kurulan geçici Añez hükümeti döneminde güçlenen ve kamusal görünürlük kazanan yerli karşıtlığı, Morales’le yerli hareketleri arasındaki gerilimin düşmesini sağladı. Morales sürgün döneminde en önemli desteği, son dönemlerde gerilimler yaşadığı yerli nüfustan gördü. Buna karşılık Morales de yeniden başkanlık ısrarının hata olduğunu kabul ederek, demokrat kimliğinden uzaklaştığı yönünde özeleştiri yaptı.

2020 seçimlerinde MAS adayı Arce’nin seçimi kazanması ve Morales’in ülkeye dönüşü Bolivya solu için de demokrasisi için de tartışmasız bir siyasi zaferdir. Ancak bu geri dönüşle beraber Morales’in sürgüne gönderilmesiyle başlayan tartışmanın ikinci yarısı da başlamıştır. 2025 seçimleri yaklaşırken, Bolivya solunda üç liderin adaylık yarışı vereceği öngörülüyor. MAS’ın 2025 adayı ve Bolivya solunun geleceğine yön verecek lider, mevcut başkan Arce mi, sürgünden dönen Morales mi, yoksa 2020 seçimlerinde yerli örgütlerin aday olmasını istemesine rağmen MAS ve Morales’in karşı duruşuyla adaylaşamayan Arce’nin başkan yardımcısı, Morales’in 11 yıl dışişleri bakanlığını yapmış yerli lider David Choquehuanca mı olacak?

BOLİVAR’IN ÜLKESİ: BOLİVYA

İspanyol sömürgeciliği döneminde Yukarı Peru olarak bilinen Bolivya, adını Güney Amerika'yı İspanyol boyunduruğundan kurtaran Simon Bolivar’dan aldı.


                                                                        ***

Peru’da 30 günlük OHAL ilan edildi

Cumhurbaşkanı Pedro Castillo’nun tutuklanması üzerine başlayan protestoların sürdüğü Peru’da, başkent Lima, Cusco, Callao ve Puno kentlerinde 30 günlüğüne olağanüstü hal (OHAL) ilan edildi. İlan edilen OHAL kararı, ülke içerisinde toplanma, kişi hürriyeti ve anayasal konut dokunulmazlığını askıya alıyor. Peru Silahlı Kuvvetleri’nin de protestoların şiddeti ve durumuna göre, meydanlara inebileceği değerlendiriliyor.

Eski Cumhurbaşkanı Pedro Castillo’nun tutuklanması üzerine başlayan eylemlere katılan Perulular, yeni Cumhurbaşkanı Dina Boluarte’nin istifasını, erken seçime gidilmesini ve Kongre’nin kapatılmasını talep ediyor. Dış Haberler

Lula’dan açıklama: Yapacaklarımız var

Brezilya’da Bolsonaro destekçileri tarafından solcu Başkan Lula da Silva hükümetine yönelik darbe girişimi bastırılsa da ülkedeki siyasi kriz sürüyor. Ayaklanmadan sonra çalışmalarına tam gaz devam eden Lula, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Benim taahhüdüm Brezilya halkına sadık olmaktır. Bunun hayatımın görevi olacağını söylüyorum çünkü açlığı yeniden bitirmem, sağlığı ve eğitimi iyileştirmem gerektiğini biliyorum. Brezilya’da yapmamız gereken acil şeyler var ve bunun üzerinde çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder