'Benim Yuvam Gitti' | Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
İstanbul’da yenilenmesi gereken yüzbinlerce bina vardır. 23 yıl içerisinde tüm halkın cebinden “deprem vergisi” adı altında toplanan paralarla yapılanlar devede kulak bile değildir.
Kentsel dönüşüm kavramı, 1999 Marmara depremleri sonrası gündemimize girdi. Her ne kadar kamuoyunda “depreme dayanıklı olmayan yapıların yıkılarak yenilenmesi” olarak algılansa da aslında kentsel dönüşüm kavramı daha geniş bir çalışmayı ifade eder.
Kentsel dönüşüm, hızlı kentselleşmekten kaynaklı plansız ve çarpık yapılaşmanın getirdiği sorunlar, nüfus artışı, kentlerin işlevlerinin ve insanların ihtiyaçlarının değişmesi, mevcut yapı stokunun ihtiyaçları karşılamaya yetmemesi gibi sebeplerle başvurulan yenilenme yöntemlerinin tümünü ifade eder.
Özellikle 1950’lerden itibaren kentlerde oluşturulan sanayi bölgelerinin işçi ihtiyacını karşılamak için teşvik edilen köyden kente yoğun göç nedeniyle ülkemizdeki belli başlı tüm büyük kentlerde plansız, projesiz, çarpık yapılaşma ve gecekondu bölgeleri oluşmuştur. Her seçim döneminde oy kaygılarıyla çıkarılan imar afları ile tamamen önü açılan plansız yapılaşma nedeniyle bugün halkın büyük kısmının ikamet ettiği sorunlu yapı stokumuz oluştu.
Topraklarının yüzde 96’sı, nüfusunun ise yüzde 98’i aktif fay hatları üzerinde olan ülkemiz için kentsel dönüşümün sadece riskli yapıların yıkılarak deprem dayanımlı hale getirilmesi olarak algılanması oldukça doğal bir sonuçtur.
1999 depremleri sonrası gündeme gelse de riskli yapıların yıkılıp yenilenmesi konusu özellikle 23 Ekim 2011 Van Depremi sonrasında hız kazandı.
Fotoğraf: İsmet Doğan'ın kişisel arşiviAYAK BAĞI OLAN BİRÇOK MADDE DEĞİŞTİRİLDİ
29 Haziran 2011 tarihinde kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile AKP hükümeti kentsel dönüşüm planlamalarını yerel idarelerden alıp merkezileştirdi. 16 Mayıs 2012 tarihinde çıkarılan “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve bununla birlikte imar kanunu, TOKİ, belediyeler kanunu, tabii varlıkları koruma kanunu, vakıflar kanunu vb. kanunda yapılan değişiklikler ile mevcut mevzuatta ayak bağı olan birçok madde değiştirilerek kentsel dönüşüm önündeki engeller kaldırıldı.
Görünürdeki amacı iyi (sorunlu yapı stokunun iyileştirilmesi) olsa da, yerel idarelerin, meslek odalarının, STK’ların devre dışı bırakılarak tüm çalışmaların tek elde toplanmasıyla başlayan süreçte merkezi hükümetin derdinin deprem dayanımlı yapı üretmek olmadığı kısa süre içerisinde ortaya çıktı.
KENTSEL DÖNÜŞÜM YASASI İKİ ŞEKİLDE UYGULANDI
Kamuoyunda Kentsel Dönüşüm Yasası olarak bilinen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun ülkemizdeki uygulanış şekli 2 şekilde oldu:
Müteahhit ile konut sahiplerinin ticari pazarlıkları sonucu yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmeleri ilgili bakanlık ve yerel idareler eliyle yapılan mahalle/semt bazlı kentsel dönüşüm projeleri.
Birinci maddedeki uygulama kent merkezleri, ana caddeler, sahil kesimleri gibi rantın yüksek olduğu bölgelerde kolaylıkla uygulandı. Çünkü sözleşme bir rantın paylaşılmasını konu ediyordu. Müteahhitler açısından bir binanın yıkılıp yeniden yapılması sonucu elde edilen bağımsız bölümler inşaat maliyetini karşıladıktan sonra tatmin edici bir kâr da sağlıyorsa ilgili yapı hızla dönüştürülüyordu.
Bu şekilde İstanbul’da binlerce riskli yapı yıkılıp yeniden inşa edildi. Ama yukarıda da dediğimiz gibi bu inşa faaliyeti kentin rantı yüksek olan bölgelerinde yoğunlaştı, ancak halkın büyük kısmının, özellikle işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerde kentsel dönüşüm faaliyeti çok yetersiz durumda kaldı.
1999 depremleri sonrası hem değişen deprem yönetmeliği, hem bina imalatında kullanılan malzemeler için zorunlu hale gelen standartlar hem de modern teknoloji sayesinde yapı kalitesinin arttığı bir gerçektir. Öte yandan, 1999 depremleri öncesi projelendirilmiş ve inşa edilmiş yapıların da deprem dayanımı açısından riskli olduğunu söylemek yanlış bir genelleme olmayacaktır.
İSTANBUL'DAKİ KONUTLARIN YÜZDE 50'Sİ 2000 YILI ÖNCESİNDE İNŞA EDİLMİŞ
Tüm bilim çevrelerince yıkıcı bir depremin beklendiği konusunda hem fikir olunan İstanbul’da mevcut yapı stokunun yaşı ile ilgili veri şu şekildedir;
Tabloya göre İstanbul’daki konutların yüzde 50'si 2000 yılı öncesinde inşa edilmiş durumda.
2000 ve sonrasında inşa edilen yapıların bir kısmının da denetimsizlik nedeniyle riskli olabileceği gerçeğini de (Son Maraş depremlerinde yıkılan ya da ağır hasarlı binaların yaklaşık yüzde 4’ü yeni inşa edilmişti) dikkate aldığımızda İstanbul’daki yapıların (dolayısıyla nüfusun) yarısından fazlasının ciddi yıkım tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu söylememiz işten değildir. Bu istatistik çalışması 2020 yılına ait, yani güncel.
Kentsel Dönüşüm Yasası'nın ikinci uygulama şekli ise kamu eliyle yapılan dönüşümdür. Merkezi hükümet tarafından TOKİ aracılığı ile ve yerel idarelerin kendi iştirakleri ve/veya inşaat grupları aracılığı ile yapılan dönüşümler.
TOKİ’nin internet sitesindeki verilere göre, 2006 yılından bu güne İstanbul’da 56 bin 371 konut için toplam 8 milyar 77 milyon TL tutarında ihaleler yapılmış ve sözleşmeler imzalanmıştır. Bu konutlardan 32 bin 896 adedi (yüzde 58) tamamlanabilmiştir.
İhale edilen 56 bin 371 konutun
5 bin 209 adedi afet konutu olarak (Bin 528 adedi tamamlanmış),
13 bin 566 adedi deprem riskinin azaltılması için (5 bin 730 adedi tamamlanmış)
678 adedi de alt gelir grubuna yönelik projelendirilmiştir.
İstanbul’da tamamlanan konutlardan 10 binden fazlası kamuya ait maliye ve Hazine arazileri üzerine, tamamen ticari kaygılarla inşa edilen, AVM’ler ve lüks gökdelenlerdir. Örneğin Maltepe’de eski karayolları arazisi üzerine inşa edilen ve mahallenin siluetini bozan, trafik ve nüfus yoğunluğunu arttıran gökdelenler gibi.
Fotoğraf: DHAKENTSEL DÖNÜŞÜM KENTİN TARİHSEL, KÜLTÜREL, DEMOGRAFİK YAPISINI DEĞİŞTİRMEK İÇİN DE KULLANILDI
Kentsel Dönüşüm Yasası AKP iktidarı tarafından sadece yapısal bir inşa faaliyeti, yeni bina üretimi, bölgesel rant yaratma amacı ile değil, tüm bunlarla birlikte kentin tarihsel ve kültürel, demografik yapısı ile sosyo-ekonomik yapısını değiştirmek için de kullanıldı.
Sosyal bilimcilerin “Kent Soylulaştırması” olarak tanımladıkları, kent merkezlerinin içinde kalmış alt gelir grupları, işçi ve emekçilerin mülklerinin zor kullanılarak veya gönüllü şekilde ellerinden alınarak bölgeden sürülmesi ve bu alanlara üst gelir grubunun yerleştirilmesi operasyonu kentsel dönüşümün asıl amaçlarından biri oldu.
İstanbul surlarının hemen yanında bulunan Sulukule Mahallesi 2006 yılında kentsel dönüşüm kapsamına alınıp tamamen yıkıldı. Bu mahallede yaşayan Romanlar zorla evlerinde çıkarılıp bölgeden sürüldü. Yenilenen Sulukule'de inşa edilen lüks konutlarda bugün yaşayanların hiçbiri Roman değil. Oysa bu mahalledeki Roman yerleşimi 11. yüzyıla dayanmaktaydı. Bin yıldır bölgede yaşayan halk buradan sürüldü. Depreme dayanıklı, lüks yapılar inşa edildi ama kentin tarihi, kültürü, demografisi tahrip edildi.
Benzer şekilde Kadıköy Fikirtepe Mahallesi Kentsel Dönüşüm Projesi de aynı amaca hizmet ediyor. 2006 yılında başlayan ve 17 yıldır tamamlanamaya proje kapsamında yapılan oldukça çirkin beton yığınlarında oluşan proje yüzlerce yıllık mahalle yaşantısını yok etti. Fikirtepe Projesi başlamadan önce bölgede yapılan bir saha çalışmasında mahallelinin çok büyük bir kısmı dönüşümün olumlu olduğunu ancak kendilerinin yeni yapılacak binalarda yaşayamayacağını ifade ediyordu. Çünkü yeni inşa edilecek lüks gökdelenlerden oluşan sitelerde binlerce lirayı bulan aidatı ödeyemeyecekleri gibi, site yaşamının kendi alışkanlıklarına uymadığını ifade etmişlerdi. Gerçekten de bugün tamamlanan konutlarda eski Fikirtepeli çok az kişi ikamet ediyor. Semt, konutları, yolları, parkı, eğitim binalarıyla tamamen yenilenmiş ancak semtin eski sakinleri yine İstanbul’un varoşlarında deprem dayanımı olmayan yapılarında yaşamaya devam ediyorlar. Fikirtepe’de semt halkı sürülmüş ve bölge üst gelir grubuna peşkeş çekilmiştir.
Hem İstanbul hem de başka şehirlerdeki kentsel dönüşüm projelerinde de amaç genel olarak bu olmuştur.
Yukarıda paylaşılan tablodan da görüleceği üzere İstanbul’da yenilenmesi gereken yüzbinlerce bina vardır. 1999 depremlerinden bugüne geçen 23 yıl içerisinde tüm halkın cebinden “deprem vergisi” adı altında toplanan paralarla yapılanlar devede kulak bile değildir.
İstanbul için vakit kaybetmeden kentsel dönüşüm planlaması yapılıp derhal hayata geçirilmelidir. Bu planlamalarda; yerinde dönüşüm (İnsanların yaşadıkları bölgeden göç etmesine sebep olmayacak) kentin tarihi ve kültürel dokusunu tahrip etmeyen, doğaya ve çevreye uyumlu, rantın değil, güvenli, sağlam ve yaşanabilirliğin dikkate alınması gerekmektedir.
AKP hükümetleri kentsel dönüşüme sadece rant çerçevesinden yaklaştılar.
Yapılması gereken halkın can güvenliğinin sağlandığı sosyal konut projelerinin hayata geçmesidir.
İsmet DOĞAN / EVRENSEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder