7 Mayıs 2023 Pazar

Arzu Okay: ‘Keşkesiz Bir Kadın’ (III+IV+V) - Mesut Kara / Evrensel

 


(III)

Çok sevdiği, birlikte filmler izlediği anneannesiyle birlikte ilk filmini birlikte izleme olanağını da yakalar Arzu Okay, anneannesini kaybetmeden önce. Anneannesi Osmanlı’da ilk diplomasını aldığında çarşaflı fotoğrafı olan, cumhuriyet sonrası şapka giyen ilk öğretmenlerdendir. Anneannesinin adı Gülsün’dür fakat öyle nazlıdır ki ailesinden başlayarak herkes ona Eda dediğinden Eda olarak tanınır, bilinir. Arzu Okay da bu nedenle kızına Eda adını koyar çünkü “Ona aşıktım” dediği anneannesine hayrandır. Arzu Okay’ın Adanalı olan babası Orhan Kemal’le kardeş çocuklarıdır.

Arzu Okay filmlerde oynamaya başladığı, para kazanmaya başladığı günlerde annesiyle yaşadığı bir tartışma sonrası evden ayrılır. Ayrılış o ayrılıştır bir daha da dönmez eve. İlk geceyi toplumcu filmler çeken Bilge Olgaç’ın evinde geçirir. Birlikte film çekmişlerdir, Arzu Okay’ı çok sevmiştir Bilge Olgaç. Fakat 12 Mart’ın sıcak günleridir, her yer aranıyor, ev baskınları yapılıyordur. Bilge Olgaç “Bu gece kal ama bu ev her an basılabilir, yarın başka bir çözüm ararsın” der. Ertesi gün Yapımcı Abdurrahman Keskiner’le buluşur. Arzu Okay’ın “Apo” dediği Keskiner, kalması için Kink Otel’de yer ayırtır ve 1500 lira da para vererek yardımcı olur. Bilge Olgaç da Abdurrahman Keskiner de Yılmaz Güney’in arkadaşlarıdır ve Arzu Okay Yılmaz Güney’le Keskiner’in yazıhanesinde bir kez karşılaşabilir ancak.

Annesinin evden çıktığı, evde olmadığı bir zamanda da gidip giysilerini alır evden.

Otelde kalmaya alışkın olmadığı için Cihangir Akyol’da küçük bir ev tutar, aile dostu bir tanıdık mobilyacıdan da ev eşyalarını alır. İlk flörtü, birlikte amatör fotoroman çektikleri Acar Film’in sahibinin oğlu Gürcan olsa da o günlerde “Hayatımın en büyük aşkı” dediği Beşiktaşlı Yusuf Tunaoğlu vardır hayatında ve sinemadan da yeni arkadaşlar edinmeye, dostluklar kurmaya başlamıştır.(1) Yine Akyol Sokak’ta oturan Feri Cansel sık görüştüğü, sevdiği arkadaşlarındandır.

SİNEMA SERÜVENİ

Arzu Okay’ın sinema yıldızlığını herkes bilir fakat yaşadığı süreçleri, yaşadıklarını herkes bilemez. Bir söyleşisinde şöyle söyler Arzu Okay: “Beni tanımak için bana zaman ayıranlar bilir benim nasıl olduğumu. Herkes için geçerli bu. Birisini tanımak için ona zaman ayırman lazım. Onun için de emek vermen lazım.”(2)

Oyunculuk hiç aklında yoktur, okuyorken fizikçi olmak istiyordur fakat hayatı annesinin Zeki Müren’le çekilecek fotoroman için seçmelere fotoğrafını göndermesiyle değişir. Oyunculuk kariyerine şanslı başlar. Fotoromanda Zeki Müren, sinemada ilk filminde Ayhan Işık gibi iki büyük yıldızla oynar.

“Aç kaldım, yapmak zorundaydım, yaptım” dediği ‘erotik filmler furyası’ başlamadan önce oynadığı 30’un üstünde filmde “Yeşilçam’ın masum kızı” olarak ünlenir Arzu Okay. Bunların arasında Ayhan Işıklı filmler dışında fotoroman döneminden tanıştığı Kadir İnanır’la başrol oynadığı “Sırada Bu Yoktu” (1972) ve İrfan Atasoy, Yıldıray Çınar, Hakan Balamir’, Sadri Alışık’, Yılmaz Köksal, Tugay Toksöz, Zeki Müren, Murat Soydan, İzzet Günay, Cihangir Gaffari gibi oyuncularla oynadığı filmler vardır. Bu filmlerde soyunmayan masum, güzel genç kadındır; olsa olsa bikinili görünür.

HAYATIN DEĞİŞİMLERİ SİNEMAYI DA ETKİLER

Fakat hayat farklı akmaya başlar, bu sinemayı da etkiler. Birkaç koldan yaşanan köklü dönüşümler sinema sektörünü de sarsar, derinden etkiler. Yeşilçam sineması yapımcıları “altın çağı” denilen ’60’lı yıllarda kazandıklarını sinemaya aktarıp, sinemanın, sektörün gelişip dönüşmesini sağlamak yerine çokça söylendiği gibi “han-hamam” yapmaya, kişisel mal varlıklarını çoğaltmaya harcamış olması, “Sektör olamamış sektörün” birbirinin tekrarı tecimsel filmler üretir konuma gelmesi bir tıkanmaya dönüşür. Bu süreçte radyonun artık evdeki insana yetmemeye başlaması, dışarıdaki en önemli “eğlencesi” sinemanın artık yeni bir şey veremiyor olması ve “Radyo görüntülü olacakmış” söylentilerinin gerçeğe dönüşüp televizyonun evlere girmeye başlaması insanların, ailelerin sinema salonlarından çekilip eve kapanmalarına yol açar.

Tam da o günlerde inşaat sektörünün gelişip para kazandırıyor olmasıyla, il ve ilçelerde, mahallelerde rantsal dönüşümlerin başlaması, bahçe içindeki evlerin yerine apartmanların yükseliyor olması sinema salonlarının da yerini iş hanlarına çok katlı apartman bloklarına bırakır olmuştu.

Yeşilçam’ı yaşatan ‘aile’ salonlardan çekilip eve kapanınca seyircisiz kalan krizdeki “sektör” bu kez İtalya’da başlayan erotik komediler furyasını örnek alarak ‘sokaktaki adam’ için filmler üretmeye başlar. Bir süre sonra yaşanan toplumsal sokak çatışmaları nedeniyle güvensizleşen sokaklardan, çay bahçelerinden ailelerin tamamen çekilip eve kapanmasıyla kalan sinema salonlarını işsiz güçsüz, taşradan gelen, cinsellik yaşayamayan erkekler için yapılan aralarına yapancı filmlerden alınan porno parçaların eklendiği ve zamanla çekilen yerli porno filmler doldurur. Sabah başlayıp geç saatlere kadar süren arka arkaya devamlı matinelerle gösterilen bu filmler kendi yıldızlarını da yaratır. ‘Öncüler her zaman ağır bedel öder’ gerçeği bu kez yüzünü sinemanın bu dönemi ve ilk soyunan fakat bu dönemin seks-porno filmlerinde oynamayan sadece soyunup vücudu görünen kadın oyuncular acımasız biçimde gösterir. Bu kadın oyuncuların başında da toplumsal ikiyüzlülüğün “seks yıldızı” olarak simgeleştirip ötekileştirdiği Arzu Okay geliyordur. Arzu Okay için izini hayatı boyunca taşıyacağı, bedelini ödeyip hesaplaşacağı yeni bir süreç başlar sinemada. O güne dek yaşadığından farklı bir süreçtir bu; farklı ikinci bir kimlik gibi, ikinci bir hayat… Sonrasında bu defteri de kapatıp bambaşka yeni bir hayat, yeni bir Arzu Okay yaratmayı da başaracaktır Arzu Okay


(1) Mesut Kara Arzu Okay nehir söyleşiler, 2004
(2) Arzu Okay ile Dobra Dobra, Bursa’da Bugün 21. 07. 2013

                                                                                ***

(IV)

Fakir ya da zengin ama iyi kız, masum güzel olarak tanınıp ünlendiği sinema dünyası için “Sevdim ben sinemayı, gerçekten çok sevdim” der Arzu Okay. ’70’li yıllar başladığında ülke için çalkantılı yıllar da başlıyordu. Seyircisini kaybeden sinema da kendi krizini aşamıyor, var olan salonlar boşalıyordu.

Filmler sessiz çekiliyor, dublaj yapılıyordur. Erotik filmler furyasında Memduh Ün’ün çektiği fakat adını kullanmadığı bir filmde kendi sesiyle konuşmayı dener fakat olmaz, içine sinmez Halit Refiğ ve Fikret Hakan’ın yönettiği, senaryosunu Selim İleri’yle, Fikret Hakan’ın yazdığı Cennetin Kapısı (1973) filminde Fikret Hakan, Sevda Ferdağ ve Yusuf Sezgin’le birlikte oynar Arzu Okay. Kendinden yaşça büyük oyunculara özenerek takma kirpiklerle, makyajlar yaparak oynadığı dönemlerdir. O filmden bir anısın şöyle anlatır: “Sevda bana diyor ki ‘Bak Arzu’cuğum yapma, o kadar gençsin, o kadar güzelsin ki kaşına gözüne bir rimel sür öyle oyna.’ Ben de içimden kıskanıyor herhalde diyorum. Oysa bana iyilik olsun diye öyle doğru bir şey söylüyor ki. Sonra kendisine de söyledim bunu.”(1)

Arzu Okay filmlerde oynamaya başladığında ilk olarak çekimlerdeki en önemli etkenlerden biri olan kamera ve kullanılan mercek meselesini çözer, kendisinin ekranda ne kadar görüleceğini bilmek, oyununu ona göre ayarlamak ister, bunun için de kullanılan merceği bilmesi gerekiyordur. 35’likse perdeye ne kadar, nasıl yansıyacaktır. Oyununu ona göre ayarlar perdede büyük yer kaplıyorsa küçük oynar, genel bir planda boydan çekiliyorsa büyük oynar ki daha belirgin olsun. Bu hesapları yapar ve kısa zamanda öğrenir.(*)

Bu önemli meseleyi çözdükten sonra filmler arka arkaya gelir. Kazandığı parayla ancak kendisine ve annesine bakabiliyordur. Çünkü asıl parayı Ayhan Işık’lı filmse, Ayhan Işık alıyordur yanındaki oyuncuya da kıyaslanamayacak bir ödeme yapılıyordur. Yapımcıdan istenen Ayhan Işık filmidir, yanında (Dört büyüklerden biri değilse) Arzu Okay da oynasa Mine Mutlu, Feri Cansel ya da “Sokaktan geçen bir kız da oynasa” fark etmiyordur, filmi Ayhan Işık sattırıyordur. Arzu Okay da ilk döneminde tek başına filmleri sattıracak bir isim olmadığından, Ayhan Işık, Yılmaz Köksal, Behçet Nacar gibi oyunculara eşlik eder.

EROTİK FİLMLER FURYASI

’70’li yılların ortalarına yol alırken Ayhan Işık’lı, Cüneyt Arkın’lı, Yılmaz Güney’li, Ediz Hun’lu, Türkan Şoray’lı, Fatma Girik’li, Hülya Koçyiğit’li filmleri izleyeceğimiz salonlar kalmamıştı artık. Ülke çalkantılı günler yaşıyor, aileler evlerine çekiliyordu... Yeşilçam’ın idolleri de kopmuşlardı çok sevdikleri sinemadan. İşte o günlerde krizi çok derin yaşayan Yeşilçam yeni arayışlara girmiş, televizyonun da etkisiyle eve kapanan ailenin yerine “sokaktaki adama”, “lümpen” seyirciye film yapmaya başlamıştı. Önceleri erotik komedi diye başlayan bu furya zamanla pornoya kadar uzandı. Seks-komedi, hatta avantür filmlerin aralarına yabancı filmlerden “parçalar” döşendi. Sinema salonlarının önünde teşrifatçılar, “üç film birden”, “parça var”, “her muamele var” diye çağırıyordu artık sokaktan geçenleri. Taşradan, Anadolu’dan gelmiş, “buraların yabancısı” olanlara sinema salonuna değil, “geneleve” geldiğini düşündürtecek tarzda çağrılardı bunlar. Daha sonra yerli pornolar çekilmeye başlanır.

O yıllarda sokak edebiyatı da bu filmlerin adlarında karşılık bulmaya başlamıştır. Günümüze kadar gelen “Parçala Behçet”, “Yırt Kazım” gibi.

Aralarına parçalar döşenmiş erotik-komedilerin, seks filmlerinin yanı sıra porno filmler de artık birçok sinemada gösteriliyordu. Gittikçe iğrençleşen ve açık sömürüye dönüşen bu filmlerde her türden fetişizm, grup seks, oral seks gibi pornografinin bütün unsurları kullanılıyordu.

Erotik-komediler ve seks filmlerinin, soyunup yatağa giren ve sevişen oyuncuları arasında Mine Mutlu, Arzu Okay, Zerrin Egeliler, Figen Han, Feri Cansel, Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman, Mete İnselel, Aydemir Akbaş’ı sayabiliriz. Bu oyuncular, soyunmuş, yatağa girip sevişmişler fakat hiçbiri porno film de oynamamıştır.

Sonraki yıllarda erotik komedilerde, seks filmlerinde, porno filmlerde oynayan kadın oyuncular sırra kadem bastılar, ortadan kayboldular. Kimse nerede olduklarını, bugün ne yaptıklarını, nasıl yaşadıklarını bilmiyordu. “Yeşilçam hiçbir zaman vefasız olmadı diyen” sinemanın meslek örgütü yöneticileri de yapımcılar, yönetmenler de hatta aynı seti paylaştıkları arkadaşları da bu oyuncuların izini kaybetmişti.

Tabii sözünü ettiğimiz oyuncular nedense sadece kadın oyunculardı.  Onlar “lanetlenip” günah keçileri olarak anılırken Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman, Aydemir Akbaş gibi o dönemin erkek oyuncuları “saygınlıklarından” hiçbir şey kaybetmemişlerdi.

Yayımlanan bir iki röportaj dışında o dönemin ünlü seks oyuncularından bugün ortadan kaybolan ve (medyanın yaklaşımları nedeniyle belki de haklı olarak) izini bulduğunuzda da görüşmek istemeyenler arasında Bursalı bir gazinocuyla evlenen Zerrin Egeliler, Zerrin Doğan, Dilber Ay, Ceyda Karahan, Elif Pektaş, Zafir Saba, Necla Fide, Nur Ay, Ayşen Selvi, gibi isimleri sayabiliriz. Bu isimlerin bir kısmı evlenmiş, bir kısmı başka şehirlere, ülkelere yerleşmiş ve izini kaybettirmiş. Feri Cansel sevgilisi tarafından öldürülmüş, Mine Mutlu kansere yenik düşmüş, Seher Şeniz intihar etmişti.

EROTİK FİLMLERİN ‘SEKS YILDIZI’ ARZU OKAY

Erotik filmlerde oynamayacağım diyen, başlarda gelen teklifleri reddeden fakat sosyal ve gelecek güvencesi, arkasında paralı bir ailesi, sahiplenip kollayanı, başka tutunacak dalı olmayan Yeşilçam filmlerinin masum kızı Arzu Okay, bu değişime ayak uydurmak zorunda kalmış, filmlerde soyunmaya başlamıştır.

Erotik filmler furyası başlamadan önce 50’nin üstünde filmde çoğunda başrollerde masum iyi kız olarak yer alır Arzu Okay kazandığı para bırakalım ev sahibi olmayı kendi masraflarını bile karşılayamıyorken bir de annesine bakıyor, anne evinin giderlerine destek oluyordur.

(1) - (*) “Türkiye Sineması Görsel Hafıza Projesi”, Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi      

                                                               *** 


(V)

Gelir düzeyi düşük ve düzensiz olan alt-orta sınıf insanları için hayat her zaman zor olmuştur bu ülke insanı için. Bu sürekli iş bulan yıldızlar dışındaki sinema emekçileri için de böyle oldu her dönem.

Erotik filmler furyası öncesinde çoğu başrolde oynadığı onca filme rağmen bu Arzu Okay için de böyledir. Kazanabildiğiyle bırakalım yüksek standartlarda bir “yıldız hayatı” yaşamayı anca geçinebiliyordur. Setlere dolmuşlarla ya da set minibüsleriyle gidip gelen Arzu Okay eline biraz para geçtiğinde o günlerin ekonomik otomobillerinden bir Murat 124 alabilmiştir. “Güçlü bir ailen yoksa maddi anlamda arkanda, belli bir birikimin yoksa çalışmadığın zaman nasıl yaşayacaksın? Eline ne geçiyorsa onunla yaşayacaksın. Hiçbir sosyal güvencesi yok ki sinemada çalışan insanların. Ne gelse oynuyordum, para lazım çünkü.”(1)

AÇ KALDIM OYNADIM

Ülkenin de sinemanın da kriz günlerinde işler eskisi gibi gitmiyor yaşamı sürdürecek parayı kazanmak her geçen gün daha da güçleşiyordur.

Arzu Okay elindeki son parasıyla elektrik parası yatırmaya gittiği bir gün parası ucu ucuna yeter. Başka parası kalmadığından eve yürüyerek dönmek zorunda kalır. Taksim’den Topağacı’ya yürüyecektir. Harbiye Orduevi’nin önünde ayağındaki kırmızı topuklu ayakkabının topuğu kırılır. “Meşhur Arzu Okay oradaki banka oturup topuğu yapıştırmaya çalışır fakat yapıştıramaz. Topuğu çantasına koyup topallaya aksaya yürümeye başlar, Bir yandan da ağlıyordur. Eve gidip bulamayan arkadaşı Fatma taksiyle dönerken Arzu Okay’ı o halde görüp alır arabaya, birlikte eve dönerler. Evde yemek yapacak sadece yeşil mercimek ve soğan vardır, alacak parası olmadığından kıyma yoktur.

Erotik filmler furyası başlamış fakat Arzu Okay oynamayacağını söyleyerek gelen teklifleri reddetmiştir. Fakat nereye kadar dayanabilecektir yapacak başka bir mesleği ve işi olmayan bir oyuncu? Elektrik parasını zar zor ödeyen, evine yürüyerek dönmek zorunda kalan, evinde yemeğe koyacak kıyması bile olmayan Arzu Okay o gün o filmlerde oynamaya karar verir. Başka bir film teklifi de yoktur zaten, furya başlamış sektör tamamen erotik komedi filmlerine dönmüştür. Masum iyi kızlar soyunmaz tabusunun Müjde Ar öncesi ilk kırılmasıdır bu.

“Talep o yöndeydi, ben de cevap verdim. Aç kaldım, yapmak zorundaydım, yaptım.” diyen Arzu Okay aynı söyleşide şunları da söyler: “Ben hiç rahatsız değilim. Bugün de olsa, gene oynarım. Benim oynadığım filmlerden sonra, birçok sanatçı arkadaşım da “Masum kız soyunur” diye soyundular. Ama hep başı çekenin başı yanıyor.”(2)

‘SOYUNDUĞUM İÇİN DEĞİL KÖTÜ FİLMLERDE OYNADIĞIM İÇİN ELEŞTİRİLEBİLİRİM’

“Tabii insanın bir sürü insanın önünde çıplak olması çok rahatlık verici bir durum değil, sonra iş olarak bakıyorsun… Şöyle eleştirilebilir; film kötüydü, kötü filmde oynadın. Tamam onu kabul ediyorum, kötü filmlerde oynadım ama başka alternatifim yoktu. Soyunmaktan yana kaygım yok, bugün bir filmde oynarken gerekiyorsa yine soyunurum. Yanlış olan kötü filmde oynamam. Dünyanın her yerinde her sinemada her türlü çıplaklık var, mesele çıplaklık değil o çıplaklığı nasıl sergilediğin.(*)

“Filmler kötü çekiliyordu başka şansımız yoktu. O dönem başka bir furya olsa o filmlerde oynasak, yine kötü filmlerde oynamış olacaktık” diyen Arzu Okay önemli bir gerçeğin altını çiziyordu. Filmlerde yıllarca masum iyi kızı oynayarak kazanamadığı parayı birkaç yıl erotik filmlerde oynayarak kazanır Arzu Okay fakat yaptığı iş gittikçe zor gelmeye başlar. Kötü filmlerde oynayarak sinemaya haksızlık yaptığını düşünür.

3-5 günde çekilen maliyeti çok düşük, daha çok erotik komedi ve avantür filmlerdir bunlar. Bunların hiçbiri seks filmi ya da porno değildir. “Bunun bir suç olduğunu, yanlış bir şey olduğunu düşünmüyorum. Gerekirse bugün 64 yaşında yine bir erotik filmde oynayabilirim. Bizim yaptığımızda kötü olan, kötü filmlerde oynamış olmamız. Beni eleştiren, “Arzu, sen kötü filmlerde oynadın” derse anlarım, “Tamam, doğru söylüyorsun” derim... Daha iyisi yapılıyordu da ben mi oynamadım!”(3)

HAYATINI YENİDEN KURAR BAŞKA BİR ARZU OLARAK

Sinemayı, sahneyi bırakan Arzu Okay liseyi dışarıdan bitirmeye karar verir ve dersler almaya başlar. Ders aldığı Matematik Öğretmeni Fevzi Kozal deri işiyle uğraşıyordur. Laleli’de bir pasajın zemin katında küçük bir dükkanları vardır fakat sermayesizlikten işi büyütemiyorlardır. Birikmiş biraz parası olan Arzu Okay Fevzi Kozal’ın ortaklık önerisi üzerine teklifi kabul eder ve işe ortak olur.

Bu adım yeni hayatının da ilk adımı, başlangıcıdır. Sondasında ticari hayatında adım adım yükselir, başarılarına yeni başarılar ekleyerek hayatını sıfırdan yeniden kurar; kendi çabasıyla Arzu Okay’ı yeniden yaratır. Geçmişiyle yüzleşmiş, yaşadıklarından dersler çıkarmış, ne yaptığını bilen “keşkesiz” bir Arzu Okay’dır bu. Kendini yeni işine verir. Canını dişine takarak çalışıyordur, çünkü bütün parasını bu işe yatırmıştır ve sinemaya da sahneye de dönmeye niyeti yoktur.

Kişisel çabalarıyla fuarlara katılmaya, koleksiyonlar üretmeye, işi büyütmeye yönelir. Kısa sürede de önemli başarılar elde ederek işi büyütür. Hilton’da düzenlenen borçlanarak katıldıkları ilk fuarda iç piyasa açısından bir başarı elde edemeseler de iş yapmaya başladıkları bir ihracatçı sayesinde dış piyasaya açılırlar. Fransa’ya ürün satmaya başladıklarında Arzu Okay Avrupa’daki fuarlara katılarak işi büyütmeyi sürdürür. 14-15 milyon dolarlık cirolar yapmaya başlamışlardır. 3 bin metrekare kapalı üretim alanında yanında 640 kişi çalıştığı bir dönemdir bu. İhracata yaptığı katkılardan dolayı Dönemin Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin elinden başarı ödülü de alır Arzu Okay; fakat ne ödülü veren ne dönemin medyası ödül alanın “o Arzu Okay” olduğunun farkında değildir; “bir dönemin seks yıldızına ödül” türünden haberler yapılmaz.

1990 krizinde batarlar ve her şeylerini kaybederler. “Sonra tekrar bir şirket kurar işe yeniden başlar. Bir firmayla ortaklık yapar, butik işletir, kendi işini yapmayı sürdürür.

Barışa Yürüyorum İnisiyatifinin “Ölüm değil yaşam” diyerek 27 Aralık günü Bodrum’dan Diyarbakır’a başlattığı ‘Barış için yola yola çıkanlar’ arasında Arzu Okay da vardır; Diyarbakır’daki etkinliklere, yürüyüşe bağımsız bir aktivist olarak katılır. Diyarbakır’da bacağına plastik mermi yer, TOMA’ların tazyikli suyuna, gaz bombalı saldırılara hedef olur.  O anları şöyle anlatır: “O arada özel tim girdi içeri, hepsinin sadece gözleri ve ağzı açık... İstediğimiz sadece barış, başka bir şey istemiyoruz, “İnsanlar ölmesin” diyoruz. Bulduklarına giriştiler, hayatımda o anı unutmam. İnsanın insana vurduğunda çıkan o sesi unutamam! Gaz bombası, su hiçbir şey...”

“Hep bildiğim yolda yürüdüm. Hiç ‘keşke’m yok!”, “Kimsenin kafasındaki Arzu’yla uyuşmadım”(4) diyen Arzu Okay artık kendine zaman ayırmak istiyor, yıllardır sürdürdüğü yazılar yazma, şiir yazma uğraşında yoğunlaşmak istiyordur.

 

(1) - (*) “Türkiye Sineması Görsel Hafıza Projesi”, Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi

(2) - (**) Fatih Türkmenoğlu söyleşisi, 15 Nisan 2007

(3), (4) Arzu Okay- Keşkesiz Bir Kadın, Söyleşi Türey Köse, İletişim Yayınları

Mesut Kara / Evrensel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder