Deniz, Yusuf, Hüseyin 51 yıl sonra hâlâ genç, hâlâ mücadele alanlarında aramızda (İhsan Çaralan-Evrensel)
Ayaktakiler (Soldan sağa): Kor Koçalak, Hüseyin İnan, Recep Sakın, Mustafa Çubuk, Deniz Gezmiş. Oturanlar (Soldan sağa) Mete Ertekin, Yusuf Arslan, Ercan Öztürk, Semih Orcan ve sedyede Mustafa Yalçıner | Mamak Cezaevi 1971 - Mustafa Yalçıner'in arşivinden alınmıştır.
Bugün 6 Mayıs!
6 Mayıs, 51 yıldan beri artık takvimlerde herhangi bir gün değil; Deniz, Hüseyin, Yusuf günü!
Bugün, Türkiye’nin devrimcilerinin, sosyalistlerinin, emperyalizme karşı olan her siyasi çevrenin onların şahsında, onlardan önce ve sonra devrimci mücadelede hayatını kaybeden devrimcileri anma günü!
Bugün, Türkiye devrimcilerinin emperyalizme, her türden gericiliğe, sömürüye karşı yürüttükleri mücadelenin muhasebesini yaptıkları, devrim ve sosyalizm mücadelesinde bilinçlerini yeniledikleri, mücadele azimlerini biledikleri gün!
Bu yüzden bugün vesilesiyle yapılan etkinliklerde, elbette dünden öğrendiklerimizin ışığında konuşulan dün değil bugündür; nasıl bir gelecek istediğimiz, daha da önemlisi bu geleceği nasıl elde edeceğimizdir!
Bu yüzdendir ki devrimciler, 6 Mayıs haftasına yayılan etkinliklerde 6 Mayıs’ın temsil ettiği değerlerden feyzalmaya çalışırken, gerici güç odakları ve onların sözcüleri ise kendilerinin de emperyalizme karşı olduklarını göstermek için yalanlarını “Denizler bugün olsaydı bizim gibi davranırdı” demeye kadar götürmektedirler.
ANTİEMPERYALİZM SEÇİM MALZEMESİ OLARAK KULLANILMAK İSTENİYOR
Nitekim 2023 6 Mayıs’ının 14 Mayıs’ta yapılacak seçimin öncesine denk gelmesi sahte antiemperyalistlerin seslerini yükseltmesine de yol açtı.
Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan 18 Nisan günü Afyonkarahisar’daki seçim mitinginde “Bizim siyasi hayatımızın tamamı emperyalistlerle ve onların taşeronlarıyla mücadele etmekle geçti” dedi. Cumhur İttifakına destek açıkladıktan sonra AKP listelerinden milletvekili adayı olan DSP Genel Başkanı Önder Aksakal bir adım daha öne çıkarak “Deniz Gezmişler bugün olsaydı Erdoğan’a oy verirdi. Onlar da ABD karşıtıydı” diyerek antiemperyalizm ve “Denizler”in istismarında nerelere varılabileceğini gösterdi. Nitekim Erdoğan’ın hukuk işleri başdanışmanı ve AKP’nin ideologlarından Mehmet Uçum da “2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye’nin tam bağımsızlığına darbe olur” diyerek Erdoğan’a yakın destek verdi.
Tabii ki Erdoğan’ın, Aksakal’ın, Uçum’un birden “emperyalizme karşı mücadeleyi”, “Denizleri” ve “tam bağımsızlığı” hatırlamalarının nedeni yaklaşan seçimlerdir.
Bu yüzden de bir yandan en gerici güçlerle iş birliği yapıp emperyalistlerle iş birliğinin envaiçeşidini siyasi maharet olarak propaganda edenler “Siyasi hayatımızın tamamı emperyalistlerle mücadele etmekle geçti” demekte de bir sakınca görmemektedir.
EMPERYALİSTLERLE İŞ TUTMAK ANTİEMPERYALİSTLİK DEĞİL, İŞ BİRLİKÇİLİKTİR!
Gerçekte Erdoğan’ın siyasi hayatının tamamı “Siyasi hayatımızın tamamı emperyalistlerle mücadeleyle geçti” iddiasının tam tersidir. Çünkü Erdoğan’ın siyasi geçmiş olarak gösterdiği MTTB ve MSP’nin gençlik örgütü olan “Akıncı Gençlik” örgütlenmeleri, ABD ve Batı emperyalizminin komünizme karşı mücadelesinin en önemli projesi olan “Yeşil Kuşak”ın dayanaklarındandır. Sonraki yıllarda Erdoğan’ın tutumu, Erbakancılığın Batı emperyalizmine değil ama Batı kültürüne, seküler sosyal yaşam tazına karşı olma üstünden bir Batı düşmanlığıdır! Ki bunun emperyalizme karşı mücadeleyle bir ilgisi yoktur.
Nitekim Erdoğan 2002 seçimiyle tek başına iktidar olunca ilk yaptığı (yapacağı) iş, ABD’nin Irak’ı işgal saldırısının Türkiye üstünden yapılmasına destek vermek oldu. Ama hükümet tezkeresi TBMM’de reddedilince Erdoğan ABD tarafında “gerekli liderliği yapamadığı için” eleştirilse de birkaç yıl sonra, İslam dünyasını Batı emperyalizminin bölge stratejisine entegre etmenin projesi olan Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı yapıldı. Erdoğan’ın Türkiye’si Batı emperyalizminin “bölgesel gücü” ve “model ülkesi” oldu. Erdoğan da “Ben GOP’un Eş Başkanıyım” diye yıllarca övündü!
2007 sorasında Erdoğan, “yeni Osmanlıcı aktif dış politika”ya yönelince bölgeye müdahale eden ABD ve Rusya emperyalizmleri arasındaki çelişkilerden yararlanarak “Kırıntılardan pay alma” tutumunu, “büyük diplomasi dehalığı”, “emperyalizme karşı mücadele” olarak propaganda etti. Ama gerçekte Erdoğan’ın yaptığı emperyalistler arasındaki rekabetten yararlanma ve bölge gericilikleri arasındaki çatışmalarda taraf olarak “İslam alemine liderlik” iddialarıyla da birleşince Erdoğan’ın emperyalizm karşıtlığı, ABD ve Rusya başta olmak üzere emperyalistlerin bölgeye yeni üsler kurarak, yeni iş birlikçiler bularak bölgeye yerleşmelerine meşruiyet sağlamak oldu.
GERÇEK BİR ANTİEMPERYALİST MÜCADELE DAHA DA ÖNEM KAZANDI
‘60’lı yılların ikinci yarısında ete kemiğe bürünen gençlik mücadelesiyle öne çıkan Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in 1972’nin 6 Mayıs’ında darağacı altındaki haykırışlarıyla, bu mücadele antiemperyalizmi de aşarak sömürüsüz, sınıfsız, barış içinde bir dünya amacına bağlandı. Bu binlerce gencin bedelini hayatlarla da ödediği gerçek bir antiemperyalist mücadeledir. O dönemin en yaygın sloganı olan “tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” şiarının ifade ettiği antiemperyalizm böyle bir antiemperyalizmdir. Yani ne Erdoğan’ın sahte antiemperyalizminin ne kendi gericiliği ile Denizlerin adını istismar etme çabasının ne de Uçum’un eski solculuğundan kalma tek adam rejimini “tam bağımsızlık” olarak gösterme gayretinin gerçek antiemperyalizmle, gerçek bağımsızlıkla ilgisi yoktur.
Çünkü biliyoruz ki Erdoğan’ın;
- Batı ve Rusya emperyalizminin savaş alanı yapılan Ukrayna krizinde hem Ukrayna hem de Rusya ile iş tutmasının,
- NATO’da bütün savaş ve silahlanmaya dair kararlara imza atarken sadece İsveç’in üyeliğine “teröre destek verdiği” gerekçesiyle ayak sürümesinin,
- NATO’ya karşı Şangay 6’lısıyla, ABD’ye karşı Rusya ya da Çin’le flört etmesinin gerçek bir anti emperyalizmle bir ilişkisinin olmaması gibi liberal sol-sosyal demokrat çevrelerin ABD’ye tepki gösterirken Avrupalı emperyalistlerin “demokratlığı”nı gerekçe göstererek emperyalizme karşı mücadelenin dışında tutmasının da elbette gerçek antiemperyalizmle hiçbir ilgisi yoktur.
GERÇEK BİR ANTİEMPERYALİST MÜCADELE SÖZÜMÜZÜ YİNELİYORUZ
Dahası, “kapitalizmin tekelci aşaması olan emperyalizm”e karşı olmanın elbette ki kapitalizme karşı mücadeleyle birleşmediğinde başarılı olma şansının olmaması, gerçek antiemperyalizmle sahtelerini ayırmayı kolaylaştırmaktadır.
Nitekim ülkemizde antiemperyalizm mücadelesinin Denizlerin şahsında bir mücadeleyle simgelenmesi ülkemizde antiemperyalizme karşı mücadele için sağlam bir zemin oluşturmaktadır.
Bizlere genç hayatlarını feda ederek sınanmış bir gerçek antiemperyalist mücadele temeli sunan Deniz, Yusuf ve Hüseyin yoldaşlarımızın ve devrimci mücadele içinde hayatını kaybeden devrimcilerin anısı önünde saygıyla eğiliyor, önümüzdeki dönemde daha da önem kazanacak olan gerçek bir demokrasi ve antiemperyalist mücadeleyi daha ileri bir mevziye taşıma sözümüzü yineliyoruz.
Onlar, aramızdan fiziken ayrımlarından 51 yıl sonra da hâlâ genç, hâlâ mücadele alanlarında aramızda!
/././
"Üç Fidan"sız 51 yıl (BİRGÜN)
68 Kuşağı’nın devrimci önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın 6 Mayıs 1972’de idam edilmesinin üzerinden 51 yıl geçti. Ülkenin bağımsızlığı için mücadele eden Üç Fidan için etkinlikler yapılacak.
6’ncı Filo’yu denize döken; emperyalizme, faşizme, savaşa, açlığa, yoksulluğa karşı mücadele bayrağını ellerinden düşürmeyen Üç Fidan’ın mücadelesi bugüne ve geleceğe ışık tutmaya devam ediyor.
Üç fidan ülkenin bağımsızlığı için mücadele ederken bugün sözde bağımsızlığı savunanların oylarıyla idam edildi. AKP’nin ortaklarından DSP Genel Başkanı Aksakal ‘‘Deniz Gezmişler, üç fidan asıldı. Emperyalizme karşı mücadele eden o yiğitler bugünkü seçimde Recep Tayyip Erdoğan’a oy verirdi" demişti. Ancak Denizlerin idamında Milli Görüş Hareketi’nin de imzası bulunuyordu. ‘‘Yaşasın tam bağımsız Türkiye’’ diyenleri katledenler bugün Türkiye’nin bağımsızlığından bahsediyor.
ASKERİ DARBE ÖĞRENCİLERİ VURDU
Dünyada sol ve özgürlükçü hareketlerin hakim olduğu ‘68 dönemi’ Türkiye’de de geniş kitleleri etkisi altına aldı. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin işgaline öncülük eden Gezmiş hakkında tutuklama kararı çıkartıldı, ancak Gezmiş yakalanmaktan kurtulmayı başararak Filistin’e gitti. 12 Mart 1971’de muhtıra ile gelen askeri darbe, öğrenci hareketini hedef tahtasına oturttu. THKO ve Mahir Çayan önderliğindeki THKP-C’nin pek çok üyesi tutuklandı veya öldürüldü. Deniz Gezmiş, Gemerek’te, Yusuf Aslan Şarkışla’da, Hüseyin İnan Kayseri’de yakalandı.
Gezmiş, Aslan ve İnan, savcılığını Baki Tuğ’un üstlendiği, Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkeme’de yargılanarak idama mahkûm edildi. Bu dönemde onları kurtarmak için yapılan girişimlerin çoğu sonuçsuz kaldı, hapisten kaçmayı başaran Mahir Çayan önderliğindeki bir grup NATO’ya ait radar istasyonunda çalışan iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni kaçırarak Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın serbest kalması istemiyle eylem başlattılar, ancak Kızıldere’de kuşatıldıkları evde katledildiler.
ULUCANLAR’DA SABAHA KARŞI İDAM EDİLDİLER
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkında verilen idam cezaları TBMM’de 24 Nisan 1972’de yapılan oylamada 48’e karşılık 273 kabul oyuyla kesinleşti. İdam kararları, TBMM Genel Kurulu’nda Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi grubunca, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra idam edilen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’a karşılık olmak üzere "üç - üç" diye tempo tutularak onaylandı. CHP kanadında ise İsmet İnönü ve Bülent Ecevit ile arkadaşları "siyasi suçlarda idam cezasına karşı çıkarak" ret oyu kullandılar.
Deniz Gezmis, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de, bugün müze olan Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde sabaha karşı asılarak idam edildiler. İdam edildiklerinde Gezmiş ve Aslan 25, İnan ise 23 yaşındaydı.
YURT GENELİNDE ANMALAR YAPILACAK
Üç Fidan, bugün İstanbul Dolmabahçe’de ve Ankara Karşıyaka Mezarlığı’ndaki kabirleri başında anılacak. Üç Fidan için pek çok kentte da anma yapılacak: Adana Çukurova Belediyesi’nin Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan için yaptırdığı Üç Fidan Parkı, bugün saat 14.00’te törenle açılacak. SOL Parti İzmir İl Örgütü de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ölümlerinin yıl dönümü olan bugün İzmir Narlıdere’de Bağımsızlık Yürüyüşü gerçekleştirecek. “İşbirlikçi iktidarı gönderiyoruz” sloganıyla yapılacak yürüyüş Narlıdere Semt Polikliniği önünde başlayacak ve SOL Parti Seçim Bürosu önünde sona erecek. Saat 16.00’da başlayacak Bağımsızlık Yürüyüşüne SOL Parti MYK Üyesi ve İstanbul Milletvekili Adayı Alper Taş da katılacak. Yürüyüşün ardından Narlıdere Demokrasi Meydanı’nda saat 17.00’de Ali Asker konseri düzenlenecek. İzmir Bayraklı’da yarın düzenlenecek etkinlikte ise Gezmiş’in hayatını anlatan belgesel gösterimi sunulacak ve Deniz Gezmiş’in ağabeyi Bora Gezmiş, kardeşini anlatacak. Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından organize edilen, Bayraklı Belediyesi tarafından desteklenen etkinlik sonunda da anma konseri düzenlenecek. Bursa’da Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı Üç Fidan Gençlik Parkı’nda anılacak.
/././
Denizlerin antiemperyalizmi, bir de onlarınki (Nuray Sancar-Evrensel)
Bundan 51 yıl önce idam sehpasına çıktığında Deniz Gezmiş’in son sözleri “Yaşasın tam bağımsız Türkiye, Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi, yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi, kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler olmuştu.” Bu beş cümle onun hayatını adadığı davanın kaynağını, seyrini, hedeflerini ve mücadelesinin dayandığı güçleri kısaca özetliyordu.
1920’de partisinin ve ondan kısa bir süre önce de Kominternin kuruluş kongresinde konuşan Mustafa Suphi’nin söylediklerine benziyordu bu sözler. Her ikisi de ülkenin ‘tam bağımsızlığı’ için mücadele etmişlerdi. Dünya halklarını ezen emperyalizme karşı mücadele ile sosyalizm arasında kesintisiz bir bağ kuruyorlardı; bu mücadelenin özneleri olarak ezilen iki ana kesime işaret etmekteydiler: İşçi sınıfı ve köylüler. Hem Mustafa Suphi ve hem de Deniz ve arkadaşları için antiemperyalist mücadelenin içeriği ve koşulları hemen hemen aynıydı.
Türkiye’de emperyalizme karşı mücadelenin içeriği böyle bir gelenekle şekillendi ve günümüzün koşullarına uygun olarak da gelişti. Her şeyden önce emperyalizm bir dış düşman değildir. Günümüzde hedef ülkelerde sermayenin birikim, yayılım ve dolaşımından ortak fayda sağlayan, kendi gücünü buradan alan yerel kaynaklara dayanarak var olabilir emperyalizm. O yüzden antiemperyalist mücadelenin adresi emperyalizmin ulusal dayanaklarına yönelen bir mücadeledir aynı zamanda. Ama bu mücadelenin hedefi bir hükümeti indirip yerine yenisini getirmekten ibaret değildir. Doğrudan doğruya mevcut devlet cihazına antikapitalist radikal bir müdahaledir. Çıktığı bir televizyon programında Denizleri ve Mahirleri anarak ‘Emperyalizme karşı mücadele eden o yiğitler bugünkü seçimde Recep Tayyip Erdoğan’a oy verirlerdi’ diyen DSP Genel Başkanı Önder Aksakal doğruyu söylemiyor bu bakımdan.
Ancak Aksakal’ın, aynı gün Afyon’da konuşurken emperyalizmi dize getirdiğini söyleyen Erdoğan’la arasındaki uyuma bakılırsa, 21 yıldır iktidarda olan ve Türkiye kapitalizmini emperyalist devletlerle çeşitli gerilim düzeylerinde yöneten iktidarın ve destekçilerinin propaganda malzemelerinden biri bu seçim döneminde de içi boşaltılmış bir antiemperyalizm. Erdoğan emperyalizmin finans düzenini yıktığını, IMF’den emir almayı bıraktıklarını, memleketin hakkını yedi düvele karşı savunarak BM toplantılarında ‘Dünya beşten büyüktür’ dediğini söylüyor. Davos’ta da one minute çıkışı yapmıştı.
Bunu söyleyen Cumhurbaşkanının partisinin 21 yıllık iktidarı altında 2022 verilerine göre hazinenin borç stoku ilk 10 ayda 1.1 milyon lira artarak 3.8 trilyon liraya çıktı. Bunun vadesindeki faiz yükü ise 10 ayda 2 trilyon lira artarak 3.4 trilyon liraya ulaştı. IMF’siz uygulanan IMF programları, DB nezareti ve DTÖ bağlamı altında tarım çökertildi. Özelleştirilen kamu kurumlarının yerli-yabancı sermayeye peşkeş çekilmesinden sorumlu olan da aynı iktidardır. Yabancı sermayeye her şey vaktiyle ‘Babalar gibi satıldı.’ Londra tefecilerine el açma işini ilk yapan da bu iktidardır. Sıcak para akışındaki açıkları Körfez ülkeleriyle swap yaparak, sağdan soldan nakit arayarak kapatmaya da uğraştılar.
Erdoğan tribünlere oynamak için yaptığı çıkışları emperyalistlere had bildirmek olarak yansıtıyor. Ondan, o kadar çok ey Amerika, ey Avrupa seslenişi çıktı ki işin iç yüzü ortada olmasa ikna edici de olacak! Ne var ki ABD’ye ya da Avrupa’ya çemkirmek antiemperyalizm demek değildir. One minute çıkışından sonra İsrail ile tatbikat yapan da, Almanya’ya faşist dedikten sonra Suriyeli göçmenleri içeride tutmak için milyonlarca avro alan da, ‘iki ey’den sonra ABD ne derse onu yapan da onun iktidarıydı.
Erdoğan’a bir adım ileri iki adım geri, bağırmalı çağırmalı politikanın uygulanması için elverişli koşulları sağlayan konjonktür, kapitalist kampı ikiye bölen Çin ve Rusya’nın yükselişiydi. Bu sadece Erdoğan Türkiyesi için değil başka orta büyüklükteki kapitalist ülkeler açısından da bir gerekçeydi. Dış politikanın karşılıklı restlerle, şantaj, tehdit ve yaptırımlar ve ayar vermelerle sürebilmesi, daha büyükler arasındaki paylaşım savaşının şiddetiyle ilişkilendi. Türkiye’nin bir kamptan diğerine sürüklendiği, ikisini birden idare etmeye çalıştığı, her iki kampın ve tek tek emperyalist ülkelerin Türkiye’ye çeşitli nedenlerle ihtiyaç duyduğu böyle bir konjonktürde ne kadar bağırırsan o kadar antiemperyalist görünebilirsin!
Seçime çok az bir zaman kala AKP’nin sözcüleri silah sanayisinin mamulleri ile övünüyorlar. Türkiye’nin bağımsızlığı bu silahlarla ölçülüyor. Parası ödendiği halde ABD’nin rehin tuttuğu F16’ların, ABD’nin şantajıyla hangara çekilen Rus füzelerinin, yine ABD istediği için sessizce limana bırakılan Mavi Vatan projesinin unutulduğu sanılıyor. Ama unutulmuyor işte.
Demek ki Denizler ve Mahirler yaşasaydılar Erdoğan’a oy vermezlerdi… Onlar Dolmabahçe’de altıncı filoyu protesto ederken önlerine barikat kuranların ya kendileri ya soyundan gelenler bugün AKP iktidarının içinde ya da çeperinde. İdam cezasını onaylamak için Mecliste el kaldıranlarla aynı ruh halini ve politik düzlemi paylaşanlar antiemperyalist olamazlar.
Denizlerden miras kalan; hem emekçilerin birikimlerini beşli çetelere, tekellere dağıtıp hem de tekellerin düzeni anlamına gelen emperyalizme karşı olunamayacağıdır. Onların idam sehpasında bize hatırlattığı şudur; ancak işçiler, köylüler ve diğer sömürülenler antiemperyalist mücadelenin öznesi olabilirler. Gerisi hikayedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder