6 Mayıs 2023 Cumartesi

Bugün de The Economist'te Kılıçdaroğlu'nun makalesi yayımlandı: 'Daha demokratik bir Türkiye kapıda' + The Economist Kılıçdaroğlu'na desteğini açıkladı: 'Erdoğan'ı devirebilirse...' (soL)

Bugün de The Economist'te Kılıçdaroğlu'nun makalesi yayımlandı: 'Daha demokratik bir Türkiye kapıda'  

Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu'na desteğini açıklayan The Economist'te bugün de Kılıçdaroğlu kaleminden bir makale yayımlandı...

Çevirenin notu: The Economist dün yayımlanan sayısında, açık şekilde Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'na desteğini ilan etmişti. Bugünde İngiliz yayın organında, Kemal Kılıçdaroğlu'nun kaleminden bir makale yayımlandı. Türkiye'deki yurttaşlar açısından yeni bir şey yok, lakin The Economist'in bu kadar "şiddetli" olarak Kılıçdaroğlu'na destek açıklaması dikkat çekici.

Kılıçdaroğlu'nun makalesinin özetle kendi şahsının ve Millet İttifakı'nın Batı'ya dönük mesajları içeriyor. Bu noktada ilginç bir durum "laiklik". Açıkçası Türkiye içerisindeki söyleminde laikliğe bu kadar vurgu yapmayan Kılıçdaroğlu'nun, aşağıdaki çeviride de göreceğiniz üzere, makalede vurgu yapması önem arz ediyor. 

Dün çevirisini yayımladığımız makalede The Economist, Türkiye'deki seçimlerin sonucunun tüm dünyadaki "demokratlara" bir umut ışığı olacağını belirtiyordu. Kılıçdaroğlu'nun kaleme aldığı makalede de benzer ifadeleri görmek mümkün: "İktidar partisi muhalefeti susturmak için sürekli baskı uyguladığı, mevcut adaletsiz ve otoriter koşullarda dahi seçimlerle barışçıl bir yönetim değişikliğinin mümkünatını göstereceğiz."

Türkiye'nin bir "rol model" olacağı vaadinde bulunan Kılıçdaroğlu, bu durumun sadece bölgeyi kapsamayacağını ayrıca da Batı'da yankıları olacağını iddia ediyor: "B başarım, bölgede ve ötesinde değişim rüzgarlarını körükleyecektir."

Kılıçdaroğlu çok net olarak iktidara gelmeleri halinde Batı'ya yönelimin geri döneceğini, Türkiye'nin Batı'nın bir parçası olduğunu ve olacağını söylüyor. "Türkiye'nin Batı’ya yönelimi hiçbir komşusunu hedef alması anlamına gelmiyor" diyen Kemal Kılıçdaroğlu, kazanmaları halinde Batı ile Rusya-Çin bloğu arasında Batı'yı tercih edeceğini ancak bunun diğer tarafla bir çatışma anlamına gelmeyeceğini söylüyor.

Diğer yandan, Kılıçdaroğlu'nun makalesinin altına not düşen The Economist, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da dergide yayımlanması için bir makale gönderdiği; lakin dün The Economist'in Kılıçdaroğlu'na desteğini ilan etmesi ve söz konusu dergi kapağı sebebiyle Çavuşoğlu'nun yazıyı geri çektiğini açıkladı.

Kılıçdaroğlu'nun The Economist'te yayımlanan makalesi üzerinden Batı'ya mesajları şu şekilde:

Çeviren: Bahadır Batur

Altı yıl önce, Strasbourg'daki küresel bir forumda [Dünya Demokrasi Forumu], dünyadaki demokratların bölgesel ve küresel zorlukları ele almaları için birleşmeye davet ettim. Yurt içinde de izlediğim politikaların temelinde aynı anlayış bulunuyor. Antidemokratik ve otoriter bir hükümete karşı Türkiye’deki demokratları bir araya getirmek için elimden gelenin en iyisini yaptım ve geniş bir demokrasi koalisyonu kurmayı başardık. Millet İttifakı partim Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) de dahil olmak üzere altı partiden oluşuyor. Her bir parti Türk siyasi tarihinde farklı bir geleneği temsil ediyor. Bu şekilde Millet İttifakı, liberal demokrasinin evrensel ilkeleri üzerinde ortak bir zeminde buluşarak, farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama irademizi simgeliyor. Hiç şüphem yok ki 14 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde güçlü bir başarı ortaya koyacağız ve de kazanacağız.

İktidar partisi muhalefeti susturmak için sürekli baskı uyguladığı, mevcut adaletsiz ve otoriter koşullarda dahi seçimlerle barışçıl bir yönetim değişikliğinin mümkünatını göstereceğiz. Bunun sonucunda Türkiye, başta Orta Doğu’da olmak üzere otoriter yönetimlere karşı mücadele eden diğer ülkelere rol model olacaktır. Türkiye bu role daha önce soyundu. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün bölgedeki sömürgecilik karşıtlarına ve yenilikçilere nasıl ilham kaynağı olduğunu hatırlayın. Laiklik ve halk iradesi ilkeleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kendi ülkelerinde demokrasi mücadelesi veren pek çok kişiye model oldu.

Bir asır sonra, hiçbir yurttaşın ayrımcılığa uğramadığı, temel hakların korunduğu, hukukun üstünlüğü, laiklik, şeffaflık ve hesap verebilirliğin devletin temel direkleri olduğu bir cumhuriyet ile rol model olarak Türkiye'nin yeniden inşa edilmesinde görev alma sırası bizim kuşağımızda. Bu cumhuriyette yolsuzluk ortadan kaldırılacak, gelir eşitsizliği en aza indirilecek; siyaset çatışma ve kutuplaşmayı körüklemek yerine toplumsal barışı destek olmak için kullanılacaktır. Dış politika, uluslararası hukuka bağlı akılcı karar alma süreciyle yönlendirilecektir. Bu başarım, bölgede ve ötesinde değişim rüzgarlarını körükleyecektir.

Türkiye'nin demokratik bir rol model olma vizyonu elbette ki sadece doğuya doğru uzanmıyor. Avrupa'daki anti-demokratik rejimler, yabancı düşmanlığı ve Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı, zorlukları düşünüldüğünde; Türkiye’deki seçimlerin Batı'daki komşularımız için de bir referans noktası olabileceği sonucu ortaya çıkıyor. Demokratik ittifakımızın Türkiye'de kazanacağı bir zafer, Avrupa açısından yeni bir başlangıcın müjdecisi olabilir. [Seçimlerdeki zafer] umarım ki, Avrupalı demokratlara rakipleriyle yüzleşmeleri için aynı saflarda birleşmenin ehemmiyetini gösterir.

İnsan haklarını [destekleyen], eşitsizliğin azaltılmasına ve uluslararası hukuka saygıya inanan Avrupa’daki tüm siyasi partilerin, küresel zorluklar karşısında birleşik cephe oluşturması mecburidir. Akdeniz havzasını ciddi şekilde etkileyen iklim değişikliği, uluslararası güvenlik sistemindeki başarısızlıkların sebep olduğu kontrolsüz göç ve küresel servet eşitsizlikleri, en büyük zorluklar listesinin başında geliyor. Söz konusu zorluklar ancak siyasi yelpazenin [her noktasını] kapsayan uluslararası bir koalisyon tarafından çözülebilir.

14 Mayıs'ta [kazanacağımız] zafer, Türkiye'nin Batı’ya yönelimini de eski haline kavuşturacak. Bu yönelim bir idealin yansımadır. Türkiye açısından Batı, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları (özellikle de kadın hakları) ve eşitlik anlamına geliyor. Bizim liderliğimizde toplumumuzda “öteki” olmayacak. Siyasi, şahsi, dini veya bölgesel kimliğinden ve tercihlerinden ötürü hiç kimse ayrımcılığa uğramayacak. Millet İttifakı’nın Türkiye için temel vaadi özgürlüktür ve de bu vaadimizi yerine getirip getirmemekten sorumlu tutulmaya hazırız.

Türkiye'nin Batı’ya yönelimi hiçbir komşusunu hedef alması anlamına gelmiyor; daha ziyadesinde Türkiye’nin tüm komşularıyla barış içinde bir arada yaşama arzusunu yansıtıyor. Söz konusu ortak değerler üzerinden ilerlendiğinde, Türkiye her daim Batı'nın gururlu bir üyesi olacaktır. Tüm uluslararası kurumlarda Türkiye, Batı saflarının bir parçasıdır ve bu şekilde hareket etmeye devam edecektir.

Kuracağımız hükümet bizi siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak Batılı müttefiklerimize yaklaştıracaktır. Bu durumun diğer komşularımızla ilişkilerimizi baltalamasının lüzumu yok. Bilhassa Avrupa Birliği olmak üzere Batı ile Türkiye arasında çözülmesi gereken sorunlar olduğunun bilincindeyiz. Biliyoruz ki halka açık güç gösterileri, karşılıklı tehditler, şantaj veyahut sonu gelmeyen anlamsız müzakerelerle bu sorunlara çözüm bulunamaz. Bizim açımızdan uluslararası ilişkilerin akılcı bir şekilde, onurlu bir diplomasi ile yürütülmesi hayati. Hükümet olarak, AB katılım sürecini yeniden başlatmak ve Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyma taahhüdünde bulunmasını sağlamak için yapıcı şekilde çalışacağız.

Bizler sadece seçimi kazanmak için değil, Türkiye'nin temel sorunlarını çözmek için bir araya geldik. Millet İttifakı Türk siyasetindeki fay kırıklarını düzeltecek, barışçıl bir şekilde Türkiye’nin yaralarını saracaktır. Kazanan sadece bize oy verenler değil, tüm Türkiye’deki yurttaşlar olacaktır.

Millet İttifakı'nın seçim kampanyasının sloganı, ünlü bir Türkçe pop şarkısına ait “Sana söz, yine bahar gelecek” sözleridir. Partilerimizin birlikteliği bu taahhüdü yerine getirecek. Ortaya çıkan menfaatler sınırlarımızla sınırlı kalmayacak; Türkiye'nin Avrupa, ABD, Orta Doğu, Rusya, Çin ve ötesiyle olan ilişkilerini de kapsayacaktır.

Neredeyse vardık. Bahar geliyor.

(soL-Çeviri)                                                   

                                                                 /././

The Economist Kılıçdaroğlu'na desteğini açıkladı: 'Erdoğan'ı devirebilirse...'

The Economist dergisi Kılıçdaroğlu'na desteğini açıkladı, '20 yıllık giderek artan otokratik yönetiminin ardından Erdoğan, seçmenler tarafından makamından ayrılma tehlikesiyle karşı karşıya' dedi.

Çevirenin notu: Seçimlere son 10 gün kaldı ve The Economist dergisi bu haftaki sayısında kapağına "2023'ün en önemli seçimi: Türkiye ve demokrasinin geleceği" diyerek 14 Mayıs seçimlerini taşıdı. The Economist'te yayımlanan analizde açık şekilde dergi, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı desteklediğini açıkladı: "Kemal Kılıçdaroğlu'nu Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanı olarak içten bir şekilde destekliyoruz."

The Economist, Türkiye'deki seçimlerin sonucunda Erdoğan'ın devrilmesi halinde, otokratik yönetimlere karşı demokrasinin kazanabileceğinin işareti olacağını savunuyor. Kılıçdaroğlu'nun kazanmasının, Batı ile ilişkileri düzelteceği vurgulanan analizde, Kılıçdaroğlu'nun zaferinin Batı açısından anlamını "Küresel olarak, giderek daha fazla otokrat bozuntusu, güçlerini dizginleyen kuralları ve kurumları parçalayarak demokrasiyi tamamen ortadan kaldıramadan alt üst ediyor" diyerek yorumluyor. Türkiye'nin "seçim otokrasisi" sınıfına girdiğini ifade eden dergi, "Erdoğan’ın kaybetmesi, demokrasinin erozyonunun tersine çevrilebileceğini göstergesi ve bunun nasıl yapılacağının önerisi niteliğinde olacak" yorumunda bulundu.

2023 başlarında "Türkiye'nin diktatörlük yolunda ilerlediğini" söyleyerek gündem olan, her sayısında Türkiye seçimlerini konu eden The Economist'in bu sayısında açık şekilde Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemesi dikkat çekici.

Çeviren: Bahadır Batur

Osmanlı İmparatorluğu padişahlarına ev sahipliği yapmış olan İstanbul’daki Topkapı Sarayı’nın altında, başka bir buyurgan lidere ait bir abide yükseliyor. Türkiye’nin ilk yerli üretim uçak gemisi TGC Anadolu, Türkiye bu yıl içerisinde dünyanın herhangi bir yerinde düzenlenecek en önemli seçim olan 14 Mayıs'ta oy kullanmaya hazırlanırken, İstanbul Boğazı’na geçtiğimiz ay indirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kıyılar boyunca kampanya turu atan savaş gemisini göstererek yurtsever seçmeni ateşlemeyi umut ediyor. Lakin Erdoğan’ın karizması, ulu jestleri ve dağıttığı eşantiyonlar yeterli olmayabilir. 2003'ten bu yana Türkiye'yi giderek daha otokratik bir biçimde yöneten adam, yenilgiyle karşı karşıya kalabilir.

Belirttiğimiz gibi, seçim bıçak sırtında. Kamuoyu yoklamaların çoğunluğu, Erdoğan’ın küçük bir farkla arkada kaldığını gösteriyor. Kaybetmesi, küresel çapta sonuçları olacak çarpıcı bir siyasi tersine dönüş olacak. Türk halkı daha özgür, daha az korkusuz ve de zamanla daha müreffeh olacaktır. Yeni hükümet, Batı ile yıpranmış ilişkileri onaracaktır. (Türkiye bir NATO ülkesi, lakin Erdoğan yönetimi altındaki ülke Orta Doğu’da parçalayıcı bir aktör haline gelirken, Rusya ile daha yakın ilişkiler kurmaya çaba gösterdi.)  Macaristan'dan Hindistan'a diktatörlüğün yükselişte olduğu bir çağda en önemlisi, Erdoğan'ın barışçıl bir şekilde makamından atılması, dünyanın her yerindeki demokratlara diktatörlerin yenilebileceğini gösterecek.

Asya, Avrupa ve Orta Doğu arasında bir kavşak konumundaki 85 milyonluk orta gelirli bir ülke olan Türkiye'den başlayalım. Dünyanın her yerindeki otokratlar gibi Erdoğan da kötü yönetimle sınırladığı ve düzenlediği kurumları sistematik olarak zayıflatarak iktidarını pekiştirdi; öte yandan detaylı bir hükümet planına sahip altı partili bir rakip ittifak kurumları restore etme sözü veriyor.

Hemen hemen hiç kısıtlanmamış gücün birçok kötü sonucundan biri olarak Erdoğan’ın ekonomi politikaları en çok da sıradan Türklere zarar verdi. Sözde bağımsız olan Merkez Bankası’nın üç başkanını son  iki yıl içerisinde görevden alırken, beceriksiz damadını Maliye Bakanı yaptı ve o zamandan beri de Merkez Bankası’nı saçmalık seviyesinde gevşek, çılgınca bir para politikası yürütmeye mecbur bıraktı. Bu politika büyüme oranlarını oldukça sağlam bir seviyede tuttu, fakat güvenilir olmayabilir resmi rakamlara göre, geçen yıl yüzde 86 ile zirve yapan ve hâlâ  yüzde 40'ın oldukça üzerinde seyreden enflasyona sebep oldu. Seçmenler, soğan fiyatlarının iki yıl içerisinde on kat artması konusunda homurdanıyor.

Muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığını kazanması durumunda, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını geri verme ve enflasyonu tek hanelere indirme vaadinde bulundu; şans eseri olarak bu gelişme, yabancı yatırımların çöküşü de tersine çevirebilir. Lakin düzeltilmesi gereken sadece ekonomi değil.

Demokrasi de yaşam desteğine ihtiyaç duyuyor. Diğer pek çok diktatör gibi Erdoğan da uysal yasal görevlendirme kurulu aracılığıyla yargıyı kısırlaştırdı. Kısmen sindirererek, kısmen de başka bir yaygın dalavere olan önceden planlanmış satışlarla yandaşlarına geçmesini sağlayarak medyayı susturdu. 2017'de çıkarttığı kararname ile kendisine yürütme yetkisi veren anayasal değişikliklerle parlamentoyu devre dışı bıraktı; Kılıçdaroğlu bu durumu tersine çevireceği sözünü veriyor. Erdoğan'ın savcıları, uyduruk “terörizm” suçlamalarıyla aktivistlerin ve siyasetçilerin gözünü korkuttu. Türkiye'deki siyasi hükümlüler arasında, ülkenin en büyük üçüncü partisi olan ve yasaklan tehdidiyle karşı karşıya olan başlıca Kürt partisinin lideri de bulunuyor. İstanbul'un (muhalif) Büyükşehir Belediye Başkanı hapis ve siyaset yasağıyla karşı karşıya. Hükümetin eski ağırsıkletlerinin cumhurbaşkanınını eleştirmekten ödleri kopuyor; Erdoğan’ın hareketlerini fısıldayarak tartışmadan önce kimliklerinin gizli tutulmasını talep ediyorlar. Erdoğan yeniden seçilirse tüm bunlar daha da kötüye gidecek, ancak kaybetmesi halinde hızla iyileşecek.

Muhalefetin zaferi, Türkiye'nin komşuları açısından da iyiye işaret olur ve Batı için çok büyük bir jeopolitik değer teşkil eder. Bugünlerde Türkiye Avrupa'nın geri kalanından neredeyse tamamen yabancılaşmış durumda, bu karşın halen sözde AB'ye katılmaya aday konumda. AB’ye üyelik asla gerçekleşmeyebilir; Cumhurbaşkanı olması halinde Kılıçdaroğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına saygı göstermeye ve Erdoğan'ın siyasi tutuklularını serbest bırakmaya söz verdi. Bu durumda Avrupa, Türkler için uzun süredir askıya alınan vize programını yeniden canlandırarak, Türkiye'nin AB'nin ortak pazarına erişimi koşullarını iyileştirerek ve dış politikada daha yakın işbirliğine giderek karşılık vermelidir.

Nüfuzlu isim giderse, Türkiye'nin NATO ile arasındaki çatlak onarılmaya başlanmalı. Türkiye’nin İsveç'in ittifaka katılımı önündeki engel kalkacaktır. Erdoğan'ın Vladimir Putin'le yakınlaşması ve Suriye'deki Kürt güçlerine yönelik saldırılarla zehirlenen ABD ile ilişkiler iyileşecektir. Bununla birlikte, yeni bir Türkiye, Erdoğan'ın Ukrayna üzerinde ipte yürüme politikasını sürdürecektir. Ukrayna'ya İHA tedarik etmeye devam edecektir, lakin Rusya'ya yönelik yaptırımlara katılmayacaktır; Türkiye turistler ve petrol konusunda Rusya’ya çok fazla güveniyor.

Bunların hepsinde daha da önemlisi, muhalefetin zaferinin her yerdeki demokratlara göndereceği ışık olacak. Küresel olarak, giderek daha fazla otokrat bozuntusu, güçlerini dizginleyen kuralları ve kurumları parçalayarak demokrasiyi tamamen ortadan kaldıramadan alt üst ediyor. Araştırma kuruluşu V-Dem, Soğuk Savaş’ın ardından 40 ülkeyi “seçim otokrasisi” olarak tanımlarken, artık 56 ülkeyi bu şekilde nitelendiriyor. Liste uzayabilir: Meksika Devlet Başkanı Andrés Manuel López Obrador, ülkesinin yargı ve seçim otoritesinin altını oymaya çalışıyor.

Mazlumlar için bir işaret

Erdoğan’ın kaybetmesi, demokrasinin erozyonunun tersine çevrilebileceğini göstergesi ve bunun nasıl yapılacağının önerisi niteliğinde olacak. Demokratik muhalefet partilerinin çok geç olmadan bu tehlikeyi fark etmesi ve birleşmesi gerekli. Hindistan'daki parçalanmış muhalefet, güçlü ve nüfuzlu başbakan Narendra Modi'nin seçimlerde oyların yüzde 37'sini alarak egemen olmasına izin verdi. Şimdiyse ana muhalefet lideri hapse girmekle karşı karşıya. Polonya'daki durum daha az vahim, lakin muhalefet de popülist iktidar partisine karşı seçimleri ardı ardına ziyan etti.

Türkiye’nin muhalefet bloğu Millet İttifakı şu ana kadar bundan çok daha iyisini yaptı. Kılıçdaroğlu biraz sıkıcı olabilir ama rakibinin tam tersine, inatçı bir uzlaşma sağlayıcı ve büyüleyici şekilde alçakgönüllü. Kılıçdaroğlu kazanması Türkiye, Avrupa ve hakiki demokrasi için küresel çapta mücadele için muazzam bir an olur. Erdoğan, göreve geldiği ilk yıllarda bazı güzel şeyler yaptı, lakin sürekli olarak gücü elinde toplaması, doğası gereği, muhakemesini ve ahlaki sağduyusunu gölgeledi. Kemal Kılıçdaroğlu'nu Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanı olarak içten bir şekilde destekliyoruz.

(soL-Çeviri)


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder