'Devletin durumu' raporu onları işaret ediyor: Kimdir bu Hakyolcular?
Hakyolcular son yılların en çok kazananları arasında. ‘FETÖ’cülükle itham edilen pek çok savcı ve hâkim aksini kanıtlayabilmek için, 'ben Hakyolcuyum' diye savunma yapıyor.
CHP'li Aykut Erdoğdu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun talimatı sonrası devletin durumu üzerine bir rapor hazırladıkalarını belirterek bazı başlıkları açıkladı.
Açıklanan başlıklardan birinde devletin tarikatların eline bırakıldığına işaret eden Erdoğdu, "15 Temmuz Hain Darbe Girişimi sonrası FETÖ’den boşalan kadroları dolduracak nitelikli kadroları olmadığı için Milliyetçi ve Atatürkçü kadrolarla çalışmak zorunda kalmışlar. Ancak bu kadrolara asla güvenmedikleri için herbir kuruma aileden gördükleri tarikat ve cemaatlerden personel yerleştirmişler. Mahrem işlerini yerleştirdikleri bu personel eliyle yürütüyorlar. Bu personel aynı zamanda hiç güvenmedikleri ama çalışmaya mecbur oldukları Milliyetçi ve Atatürkçü personeli sürekli izliyor. Şu an devletimizin en mahrem bilgileri bu tarikatların elinde. En güçlü ekip HAKYOLCULAR" dedi.
Erdoğdu'nun bu mesajı sonrası söz konusu tarikat yeniden gündem oldu.
soL'da daha önce Orhan Gökdemir imzasıyla söz konusu tarikatın hikayesine yer vermiş, "Bir devlet tarikatı" olduğuna işaret etmiştik.
Son yılların en çok kazananı olarak tanımlanan Hakyolcuların bir yıl önce soL'da yer verdiğimiz öyküsünü bir kez daha hatırlatıyoruz:
Hakyolcular gündemde: Bir devlet tarikatı
Nakşibendi tarikatı kolu Hakyolcular veya İskenderpaşa Cemaati'nin eğitim alanındaki faaliyetleri, AKP döneminde katlanarak arttı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı içinde ‘FETÖ’den boşaltılan alanda tarikatların güç mücadelesi devam ediyor. Ama artık asıl mücadele Adalet Bakanlığı içinde.
Hakyol Türkiye’deki tarikatların çoğunda olduğu gibi Nakşibendi Tarikatı türevi. Nakşiliğin İskenderpaşa kolu olarak biliniyorlar. “Hakyol”, Esat Çoşan’ın aynı adla kurduğu vakfın adından geliyor. Bu vakfa ve İskenderpaşa Cemaati’ne üye olanlara Hakyolcular deniliyor. Hakyol Vakfı'nın başında Esad Coşan'ın oğlu Muharrem Nureddin Coşan bulunuyor.
Aslında Türkiye’de devlet içinde örgütlü tarikatların tamamı, Nurcular ve Fethullahçılar dahil, Nakşibendi Tarikatı’nın eteklerinden geliyor. Nakşibendiler ile devlet arasındaki ilişkiler ise 1826’daki Vakayı Hayriye’ye dayanıyor. Osmanlı idaresi yeniçerilerden ve manevi destekçileri bektaşilerden kurtulmak için, devlet kurumlarını nakşilere açtılar. O gün bugündür Nakşibendiye yarı resmi bir tarikat…
Hakyolcular AKP’den önce de ‘Millî Görüş’ içinde örgütlüydü. Necmettin Erbakan’ın siyasi faaliyetinin cemaat ayağı olarak iş görüyorlardı. Bu işbölümü zaman zaman ciddi çıkar çatışmalarına da neden oluyordu. Bu nedenle Hakyolcular ANAP içinde de bir hami buldular, Korkut Özal’a yanaştılar. 1990’lı yılların başında Erbakan’la Çoşan bir kez daha karşı karşıya geldi. İddialara göre bu çatışma Millî Görüş içinden AKP’nin doğmasına neden olmuştu. Bu doğumda Hakyolcular önemli bir rol üstlenmişti. Tayyip Erdoğan’la kader birliği yapmaları Erbakan’ı devirmek için canla başla çalıştıkları o günlere dayanıyor.
Hakyolcuların devlet içinde örgütlenmesi Tayyip Erdoğan’ın partisini iktidara taşıdığı 2002 seçimlerinin ardından hız kazandı. Erdoğan, 2002’de AKP Genel Başkanı sıfatıyla ilk cuma namazını Ankara’da İskenderpaşa şeyhi Mehmet Zahit Kotku’nun adını taşıyan camide kıldı. Necmettin Erbakan’ı siyasete sokan şeyh olarak bilinen Mehmet Zahit Kotku’nun ardından cemaate liderlik eden Mahmud Esad Coşan ve onun ölümünün ardından da Nureddin Coşan döneminde özellikle eğitim alanında faaliyetler katlanarak arttı.
Gülencilerle kavgaları da köklü. İddialara göre Fethullahçılar Hakyolcuları maddi ve manevi olarak çökertmeye çalışıyordu. Esad Çoşan Gülencilerin tehditlerinden korkup yurtdışına kaçtı. Bir süre sonra da müritlerinin şüpheli bulduğu bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Haliyle Hakyolcuların eğitim ve yargıda Gülencilerden boşalan yerleri doldurması bir tür intikam hareketi aynı zamanda. Ama şimdi Süleymancılar ve Menzilciler gibi dişli rakipleri var. Çatışma oldukça sert.
Tarikatın yeni şefi Nurettin Coşan
Muharrem Nureddin Coşan 2 Haziran 1963 Ankara doğumlu, Mahmud Esad Coşan'ın oğlu. Ankara İmam Hatip Lisesi mezunu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde bir süre okuduktan sonra, Suudi Arabistan Kral Fahd Üniversitesi Arap Dil Enstitüsü’nde Arapça eğitimi gördü. 1987 yılında ‘işletme eğitimi’ için ABD’ye gitti. Türkiye'ye döndükten sonra ticaretle ilgilenmeye başladı. 1996 yılından itibaren tarikata bağlı Server Holding'in yöneticiliğini ve cemaatin ‘hizmet işleri’ni üstlendi.
Mahmud Esad Coşan 2001 yılında Avustralya'da geçirdiği bir trafik kazasında ölünce İskenderpaşa Cemaati’nin başına geçti.
Server Holding dışında Nureddin Coşan'ın başkanı olduğu diğer şirketler şöyle:
-Server İletişim Gazetecilik ve Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
-Ümraniye Sağlık Tesisleri ve Ticaret A.Ş.
-Haksağ Sağlık Hizmetleri A.Ş. ve Zinde Sağlık Hizmetleri A.Ş.
-Vefa Yayıncılık Tic. A.Ş.
-ASFA Eğitim Tesisleri A.Ş.
-Seha Neşriyat ve Ticaret A.Ş.
-Yıldız Danışmanlık TV Reklamcılık Prodüksiyon Sanayi Ticaret A.Ş.
-Sim Ağ İhtiyaç Maddeleri Pazarlama A.Ş.
-Süfür Gıda Sanayi Ticaret Limited Şirketi.
-Vera İç ve Dış Ticaret A.Ş.
-Medipol hastaneleri
Görüldüğü gibi Medipol hastaneleri zincirinin arkasında İskenderpaşa cemaatinin bulunduğu söyleniyor. Hastanenin sahibi olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu cemaatin üyesi. Hastanenin temelini atan bugünkü adıyla Türkiye Sağlık, Eğitim ve Araştırma Vakfı’nın (TESA) kurulumunda Koca'nın yanı sıra Nureddin Coşan yer alıyordu.
Hakyolcular pek çok vakfı da kontrol ediyor. İlk vakıfları 2005 yılında kurdukları Mahmud Esad Coşan Eğitim Kültür Dostluk ve Yardımlaşma Vakfı. 2014’te vergi muafiyeti tanınan vakıf başka birçok vakfın da kuruluşuna önayak oldu. Asfa Eğitim Vakfı, Server Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Vakfı, Hakyol Eğitim Yardımlaşma ve Dostluk Vakfı, İlim Kültür ve Sanat Vakfı bunlardan en bilinenleri. Bu vakıfları “Server Yaşam Organizasyon ve Ticaret Anonim Şirketi” adı altında şirketleştirerek eğitim faaliyetleri için tek çatıda topladılar.
2019 başında Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı (TUS) sorularının çalındığı iddialarında da cemaate yakın kurumların ismi öne çıktı. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, TUS sorularının erişime açılmadan önce “240 sorunun tamamının eksiksiz ve sınavda yazılan şekliyle internette dolaşıma sokulması”na ilişkin soru önergesine, “sınava giren adayların ezberlediği sorular” diyerek yanıt verdi. Bakan Selçuk, çalıntı iddialarına ilişkin soruşturma başlatılıp başlatılmayacağı hakkındaki soruya ise sadece ÖSYM’nin telif üzerinden yasal işlem başlatacağını söyledi. Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı’nı büyük ölçüde kontrol eden Hakyolcular şimdi Adalet Bakanlığı içerisinde ağırlık kazanıyor.
Bir davanın gösterdikleri
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Birol Erdem hakkında iddianame hazırladı ve Erdem’in “FETÖ/PDY silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” suçlamasıyla yargılanması istedi. Birol Erdem, AKP’den ayrılan Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde Baş Müşaviriydi. Erdem ise “FETÖ’cü değil Hakyolcu” olduğunu iddia ediyordu. Birol Erdem'in, örgüt içerisindeki konumu ve örgütün silah olarak kullandığı yargı yapılanmasının en üstünde yer aldığına dikkat çekilen iddianamede, "Mahrem sınıf olan HSYK üyeliği ve 2. Daire üyeliği sıfatları ile Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği, Daire Başkanlığı, Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Personel Genel Müdürlüğü sıfat ve unvanları itibari ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki hiyerarşik yapılanmasında örgüt içi konumu, temadi eden örgütsel ve etkin nitelikteki faaliyetlerinin dikkate alınmalıdır" deniliyordu. Yani devlet içindeki savaş hem karışık hem acımasız.
İddianamede “Hakyolcu” olarak bilinen, eski Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Üyesi Harun Kodalak tanık olarak yer aldı. Kodalak, Erdem’in 15 Temmuz sonrası kendi isteğiyle ifadesini aldıklarını, bu örgütle 17/25 sürecinden dahi önce, 7 Şubat 2012 MİT krizinden itibaren açık, net ve keskin bir şekilde mücadeleye başladığını belirttiğini söyledi.
Bir eli Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bir eli Necmettin Erbakan’da olan Hakyolcular son yılların en çok kazananları arasında. ‘FETÖ’cülükle itham edilen pek çok savcı ve hâkim aksini kanıtlayabilmek için, “ben Hakyolcuyum” diye savunma yapıyor.
Yargıdaki örgütlenmeleri öylesine güçlü ve yaygın ki Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı da bu tarikatın mensubu olduğu iddia ediliyor.
/././
Dikkat çeken rapor: Devletin tüm mahrem bilgileri onların elinde dedi, tarikatın ismini verdi
CHP'li Aykut Erdoğdu, Kılıçdaroğlu'nun talimatı sonrasında yaptığı araştırmanın sonuçlarından bir bölümünü paylaştı.
Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla devletin durumuna ilişkin bir çalışma yürüttüğünü belirten Aykut Erdoğdu, başlıklar altında kimi sonuçları açıkladı.
Erdoğdu, "Ankara’da üç hafta süren çalışmalarımız sonucunda vahim bir tabloyla karşılaştık. Normalde bu çalışmanın sonuçlarını kesinlikle paylaşmayacaktık. Çünkü sonuçlar ürkütücüydü" dedi.
Erdoğdu, devletin tüm mahrem bilgilerinin Hakyol tarikatının elinde olduğunu ifade ederken, "Ancak şu kadarını söyleyeyim. Genel Kurmay Başkanlığımız, MİT Müsteşarlığımız ve Emniyet Genel Müdürlüğümüz’de her kademede el üstünde tutmamız gereken kahramanlar var. Bu kahramanlar siyasi baskılara direnerek ellerinden geldiğince görevlerini yapmaya çalışıyorlar" dedi.
Ekonomideki tablonun çok daha ağır olduğunu belirten Erdoğdu, "Bütün kalbimle söylüyorum. Erdoğan içten içe Kılıçdaroğlu’na oy verip enkazı üzerine yıkmayı istiyordur. Ama yapamıyor. Birgün dahi iktidarı devredemiyor. Sebebini siz biliyorsunuz" ifadesini kullandı.
Erdoğdu'nun paylaşımı şöyle:
DEVLETİN GENEL DURUMU…
Bundan bir ay önce Genel Başkanımız Kemal Bey beni çağırdı. “Seçimi kazanmamız halinde neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Ankara’ya geç ve bütün kurumlardan uzmanları çağır. Bir heyet kur ve devletimizin durumunu, ilk ve ivedi işleri ve hasar tespitini çıkar” diye talimat verdi. Ankara’da üç hafta süren çalışmalarımız sonucunda vahim bir tabloyla karşılaştık. Normalde bu çalışmanın sonuçlarını kesinlikle paylaşmayacaktık. Çünkü sonuçlar ürkütücüydü. Elden geldiğince sessiz sedasız halletmeye çalışacaktık. Ancak geldiğimiz aşamada yaptığımız çalışmanın bazı sonuçlarını paylaşmak zorunda hissediyorum. Çalışmamızın sonuçlarının tamamını devletimizin ve milletimizin bekası için paylaşmayacağım. Bu çalışmamızın çoğunu açık kaynaklarla yaptık. Bu yazdıklarımın öneminin ve benim ve çalışma arkadaşlarım adıma yarattığı tehlikenin farkındayım. Sadece şunu hatırlatayım bizim genlerimizde Kuvay-i Milliye var. Ve biz bu ruhla gurur duyuyoruz. Bedel ödemek istemeyiz. Ama ödenecek bir bedel varsa da korkup kaçmayız.
15 TEMMUZ SONRASI…
15 Temmuz Hain Darbe Girişimi sonrası FETÖ’den boşalan kadroları dolduracak nitelikli kadroları olmadığı için Milliyetçi ve Atatürkçü kadrolarla çalışmak zorunda kalmışlar. Ancak bu kadrolara asla güvenmedikleri için herbir kuruma aileden gördükleri tarikat ve cemaatlerden personel yerleştirmişler. Mahrem işlerini yerleştirdikleri bu personel eliyle yürütüyorlar. Bu personel aynı zamanda hiç güvenmedikleri ama çalışmaya mecbur oldukları Milliyetçi ve Atatürkçü personeli sürekli izliyor. Şu an devletimizin en mahrem bilgileri bu tarikatların elinde. En güçlü ekip HAKYOLCULAR. Devlet adamlarını en çok rahatsız edense atanan “küçük prensler”
MİLLİ GÜVENLİK…
Bu konuda yaptığımız çalışmanın bütün sonuçlarını paylaşamam. Ancak şu kadarını söyleyeyim. Genel Kurmay Başkanlığımız, MİT Müsteşarlığımız ve Emniyet Genel Müdürlüğümüz’de her kademede el üstünde tutmamız gereken kahramanlar var. Bu kahramanlar siyasi baskılara direnerek ellerinden geldiğince görevlerini yapmaya çalışıyorlar. Zaten devletin güvenliğini bu kadrolar sağlıyor. Devletin düşürüldüğü durumdan çok rahatsızlar. Her fırsatta bu durumu en üst makamlara iletiyorlar. Polisimiz ve askerimiz sürekli bir soruşturma baskısı altında. Maalesef personel arasında ailevi sorunlar, geçim sıkıntısı, borçluluk, psikolojik sorunlar ve intiharlar çok yaygın. Milli güvenliğimizi yakın tehdit altına sokan riskler var. Bu riskleri azaltacak diplomasi zayıf kalıyor. Özellikle ekonomimizin iyice güçsüz düşmesini ve devletimizin daha da çürümesini bekleyen odaklar var. En zayıf anımızda en olmaz taleplerle karşımıza çıkacaklar. Durumun farkındayız. Ve sürekli takipçisi olacağız. Bu konuda son söz bizim Mehmetçiğimizin kanını satın alacak para daha basılmadı. Biz vekalet savaşlarının lejyoneri olacak Millet değiliz.
MALİYE…
Maliye tarafında çok fazla sorun yok. Vergi toplanma konusunda alt yapı kurulmuş. Ancak vergi ödemeyen imtiyazlı şirketler var. Bunlara göz yumulması, vergi inceleme raporları sonuçlarının uygulanmaması, uzlaşma komisyonlarında bazı grupların vergilerinin silinmesi konusunda teknokratlarda büyük rahatsızlık var. MASAK tamamı ile kör edilmiş. Uzmanlar çalıştırılmıyor. MASAK’ın izleme yetkisi sadece siyasi işler için kullanıyor.
HAZİNE…
Hazine’de tablo çok ağır. Kadrolar tarumar edilmiş. Bakan Yardımcıları işleri birkaç devşirme danışman ile götürüyor. Teknik kadrolar işlere karıştırılmıyor. Hazine’de gelir yönünden sorun yok vergi gelirleri gayet iyi. Ancak giderlerde, borçlarda ve koşullu yükümlülüklerde korkunç bir artış var. Seçim dolayısıyla Hazine boşaltılmış. Yıllık bütçede öngörülen açığın neredeyse tamamı harcanmış. Sadece BOTAŞ’ın birikmiş görev zararı 300 milyar liranın üzerinde. EYT’den gelecek yük yaklaşık 200 milyar. KKM pimi çekilmiş el bombası gibi bekliyor. Deprem için en az 600 milyar lira ek kaynağa ihtiyacımız var. Gelirlerin çoğu garanti ödemelerine gidiyor. Hazinenin nakit parası var gibi görünüyor. Ancak bu mevduat kamu bankalarından çekilemiyor. Çünkü kamu bankaları kara deliğe dönmüş. Hazine parayı çekse faizler zıplıyor. Kamu bankaları ile ilgili detayları yazamıyorum. Şu kadarını söyleyeyim. Kurda veya faizde bir hareket olursa (ki olmak zorunda) yandık. Hem de ne yandık. Mevcut bütçe ile Eylül başını görmemiz mümkün değil. En az 1,5 trilyon liralık ek bütçe gerekiyor. Hepiniz ek vergilere hazırlıklı olun. Özel bankalar kendilerini KGF ve KKM ile bir miktar garanti altına almışlar. Ancak yaşanacak bir kur veya faiz şoku hazinenin kapısına birkaç tane kurtarılacak banka bırakabilir. Bankalarla ilgili son sözüm takipteki kredi rakamının doğru olmadığı. Bundan daha fazlasını söylememe Bankalar Kanunu engel teşkil ediyor.
MERKEZ BANKASI…
En ağır tablo Merkez Bankasında. Döviz rezervlerimiz -70 milyar dolara kadar inmiş. Üstelik 100 milyar doların üzerinde KKM olmasına rağmen bu rakama ulaşılmış. Şu an zorunlu ithalatımızı karşılayacak kadar dahi dövizimiz kalmamış durumda. Dış ticaret açığımız tarihin en yüksek seviyesinde bir yıl içinde 200 milyar dolar finansman bulmak zorundayız. CDS tarihin en yüksek seviyesinde. Yani tefeci faiziyle borçlanıyoruz. Buna rağmen döviz bulamıyoruz. Şu an döviz satışı ve altın ithalatı fiilen durmuş durumda. Çünkü döviz yok. Merkez Bankası teknik olarak iflas etmiş görüntüsü veriyor. Her an dış borç ödeme krizine girebiliriz.
KRİZ DEĞİL İFLAS…
Devletin kalanı ile ilgili bir şey yazmaya gerek görmüyorum. Devletimizin kolonları çürütülmüş. Sütunları kesilmiş. 6-9 ay içerisinde yaşanacak deprem ile ekonomimiz yıkılacak. Erdoğan ve ekibi Milletimizi bu enkazın altında bırakacak. Deprem ne kadar şiddetli yıkım ne kadar büyük olursa baskı ve yıldırma o kadar yüksek olacak. Ama aç bir Milleti hiçbir güç bastıramaz. Bu yüzden Erdoğan kazansa dahi 5 yıl ülkeyi taşıyamayacak ve erken seçim yapılacak.
KURTULUŞ VAR ANCAK BEDELİ AĞIR
Şimdi soracaksınız. Nasıl kurtuluruz? Sözü eğip bükmeden söyleyeyim. Kurtuluşun bedeli var ve bu bedeli hep beraber ödeyeceğiz. Sorun kimin ne kadar bedel ödeyeceği. Bu dönem çalıp çırpanlar mı bu bedeli ödeyecek yoksa fakirlikten kırılan Milletimiz mi? Şimdi anlıyor musunuz neden 418 milyar doların peşine düştüğümüzü. Çünkü başka çaremiz yoktu. Peki bu para tahsil edilebilir mi? Çok zor. Ama elimizden geleni yapacağız. Ne kadar kurtarabilirsek. Gelelim diğer meseleye mecbur ek vergi alacağız. Azdan az, çoktan çok vergi alacağız. Yoksa milyonlarca depremzede kışa evsiz barksız girecek. Bunu göze alamayız. Ayrıca ekmek gibi su gibi dövize muhtacız. Mecbur dışarıdan kaynak getireceğiz. Başka yolu yok. Türkiye ekonomisini hali pür melali budur. Şimdi anlıyor musunuz Mehmet Şimşek neden görevi kabul etmiyor.
ERDOĞAN BUYURSUN KAZANSIN…
Bütün kalbimle söylüyorum. Erdoğan içten içe Kılıçdaroğlu’na oy verip enkazı üzerine yıkmayı istiyordur. Ama yapamıyor. Birgün dahi iktidarı devredemiyor. Sebebini siz biliyorsunuz. Bu koşullar altında ikinci tura gidiyoruz. Biz bedelini bile bile bu seçimi kazanmak için çırpınıyoruz. Ateşe uçan kelebekler gibi… Karar Yüce Türk Milletinin…
(soL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder