Amerikan sömürge valisi o, gönderdiler, geldi, halkın soyulmasında yol gösterici oldu, çaldı ve gitti. Hizmet ettiği efendileri yine yerli yerinde, işbirlikçileri iktidarda.
20 Mart 2003’te Amerikan ve İngiliz işgal orduları Irak’a girdi. İşgal Irak’ta, savaş ise Ankara’da başlamıştı. 25 Şubat 2003’te TBMM’ye sunulan “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin “Başbakanlık Tezkeresi”nin reddedilmesi, Ankara’nın son direnişiydi. AKP ve başının bütün ısrarına rağmen tezkere reddedilmişti. Cevabı Süleymaniye’de verildi. 4 Temmuz 2003’te TSK’nın başına geçirilen çuvalla Ankara düştü ve ABD doğum gününde Ankara savaşını kazandı.
Bugün ölen Kemal Derviş, o yıllara kadar süren savaşın ekonomi cephesinde ülkeyi teslim alması için gönderilen ABD memurlarının başıydı.
Haliyle Süleymaniye’de kaybedilen o son savaşın, son iki yüzyılda kazanılmış tek savaşın sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelmesi şaşırtıcı değildi. Kurtuluş Savaşı ile kazanılan kaleler 4 Temmuz’dan sonra bir bir düştü. Cumhuriyet yıkıldı, laiklik cami avlusuna terk edildi. “Neo Osmanlı” dönemi için kapı aralanmıştı.
AKP iktidarı kaybedilmiş o savaşın sonucudur. Kartlar ABD eliyle yeniden dağıtılmıştır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu gitmiş, yerine Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Orgeneral Hilmi Özkök gelmiştir. Bütün bunlar 2001 Türkiye ekonomik krizi ile mümkün oldu, demek ki, darbenin içinde bir ekonomik kriz vardır.
Kriz, görünüşe göre Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasındaki tartışmayla patlak vermişti. 21 Şubat 2001 tarihli toplantıda, Sezer’in Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatmasından hemen sonra İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda yüzde 18,1 oranında düşüş yaşandı, gecelik faizler yüzde 7500’e kadar yükseldi. Daha sonra “dalgalı kur” sistemine geçilmesi yönünde karar alındı. Ankara, böylece, bütün savaşma kabiliyetini kaybetti.
Kemal Derviş’in alan düzleme faaliyetleri
Ülke 2001 krizine doğru yuvarlanıyordu. İçinde DSP ve MHP’nin bulunduğu koalisyon hükümeti, siyasi geleceğini IMF kontrolündeki ekonomik programın başarısına bağlamıştı. Kemal Derviş işte bu şartlarda, programı yürütsün diye Türkiye’ye gönderilmiş ve Bakan tayin edilmişti. İşini yapmak yerine bir parçası ve bakanı olduğu hükümeti erken seçime zorlamayı iş edindi. “Belirsizliğin azalması için seçim tarihinin belli olması gerekir”, öyle diyordu. Aynı tarihte şu açıklamayı yapıyordu: “Makro dengeler oturdu. Çark dönmeye başladı. Üretim kımıldıyor. Enflasyon, faizler düşüyor. Tarım iyi bu sene. Turizm iyi gidecek...” Derviş, ABD ile dirsek teması içinde yeni bir siyasi senaryonun sahneye konulması için zemin hazırlıyordu. Senaryo AKP’yi iktidar yapmak içindi.
Bülent Ecevit, yapmaya zorlandığı şeyin AKP’yi iktidara taşıyacağının farkındaydı, bütün gücüyle direndi. Ancak partisi içindeki Kemal Derviş, İsmail Cem, Hüsamettin Özkan triumvirasına direnemedi. Hükümet ortağı MHP, her zamanki rolüne uygun olarak planın işlemesinde en önemli ayak oldu. Ecevit tasfiye edilecekti.
Şimdi unutuldu, Ecevit hükümetinin devrilmesinin en ateşli savunucularından biri şimdi Yeşil Sol adayı Hasan Cemal’di. Daha Ecevit Hükümeti ayaktayken, Anadolu yollarına düşmüş, DSP’nin başına Hüsamettin Özkan gelsin diye halkı ikna çalışmasına başlamıştı. Ardından büyük basın ve sermayenin, yüksek komutanların ağır baskısı geldi. Ayak direyen Ecevit hastanede rehin tutuldu, yerine gıyabında tayin yapıldı. Ecevit gidecek, yerine kim gelirse gelsin Irak’ın müdahalesinde Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasını sağlayacaktı.
Ecevit son bir hamle yapıp Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun görev süresini 1 yıl uzatmaya yeltendi, gücü yetmedi. Kıvrıkoğlu emekli oldu. Genelkurmay Başkanlığı’na Orgeneral Hilmi Özkök, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman, Jandarma Genel Komutanlığı’na da Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Org. Şener Eruygur getirildi. Kara Kuvvetleri Komutanı olmayı bekleyen Orgeneral Edip Başer emekliye sevk edildi. İddiaya göre Aytaç Yalman’ın tercih edilmesinde Irak ve Suriye konusunda uzmanlığı etkili olmuştu. Irak’ın işgaline evet diyecek bir Genelkurmay Başkanı ve bu kararı uygulayacak bir Kara Kuvvetleri Komutanı bulmuşlardı. Sıra son vuruşu yapmaya gelmişti.
TBMM 29 Temmuz 2002’de olağanüstü toplandı. 31 Temmuz’da, erken seçimlerin 3 Kasım 2002 de yapılması kararı alındı. 3 Ağustos’ta AB uyum yasaları gereği idam cezasını kaldıran yasa görüşüldü ve kabul edildi. MHP ve AKP ret oyu kullandı. Derviş 21 Temmuz’da ani bir kararla ABD’ye gitti, başındaki lekeleri tedavi ettirecekti. Derviş’ten 10 gün boyunca haber alınamadı. Başbakanın telefonlarına da çıkmamıştı. Sonra nedense döndü, 10 Ağustos’a hükümetten istifa etti. Özkan-Derviş ikilisinin kurduğu Yeni Türkiye Partisi’ne (YTP) katılması beklenirken, umulmadık bir hareketle CHP’ye katıldı. Böylece YTP de daha doğmadan Derviş tarafından tasfiye edilmiş oldu. Erken seçim kararının alınmasında, DSP’nin bölünmesinde, Ecevit’in indirilmesinde, YTP’nin tasfiyesinde, ekonominin düzlenmesinde hep Kemal Derviş vardı.
Alan düzlenmişti. 3 Kasım’a doğru yapılan kamuoyu yoklamaları barajı geçecek sadece iki parti olduğunu gösteriyordu; biri Derviş’in seçimi CHP, diğeri Tayyip Erdoğan’ın lideri olduğu AKP’ydi.
1 Mart’tan Suriye’nin işgaline
Hilmi Özkök 3 Kasım seçimlerinden 1 gün sonra ABD’ye gitti. Plan işliyordu. Hükümet 28 Kasım’da güvenoyu aldı. 3 Aralık’ta Wolfowitz ve Grossman hükümetin kapısındaydı, aceleleri vardı. İki ABD’li, Başbakan Gül, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’le görüştü. Görüşmeden sonra Yakış, Irak’ın işgaline hazır olduklarını açıkladı. O kadar hazırlıksız bir açıklamaydı ki, birkaç saat sonra başında bulunduğu bakanlık tarafından tekzip edildi.
Yine de 1 Mart tezkeresi oyunu bozdu, bütün hazırlıklar boşa çıkmıştı. ABD, TSK içinde birilerinin direndiği kanısındaydı, 4 Temmuz’da Süleymaniye’de TSK’nın başına çuval geçirilmesi olayı bunun karşılığıdır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 23 Mart’ta İstanbul’da Harp Akademileri Komutanlığı’nda konferanstaydı. Kurtuluş Savaşı ile kazanılan kalelerden biri daha düşerken, 27 Mart’ta, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu Suriye sınırında incelemelerde bulunuyordu. Irak’ın işgalinde direnen ordu, Suriye’ye müdahalede ikna olmuş vaziyetteydi; çuvalın sonucudur.
Bir kompradorun portresi
Kemal Derviş 1949’da doğdu. Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın 7. kuşaktan torunu. İngiltere'de Londra Ekonomi Okulu’ndan ekonomi alanında lisans ve lisansüstü derecelerini aldıktan sonra ABD'nin Princeton Üniversitesi’nde doktorasını yaptı. 1973-77 yılları arasında ODTÜ ve Princeton Üniversitesi’nde ekonomi alanında ders verdikten sonra, 1977'de Dünya Bankası’na girdi. Bu kurumda 1996 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan sorumlu başkan yardımcılığına yükseldi. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanlığı görevinde bulundu.
Kasım 2000 ve Şubat 2001'de yaşanan iki mali krizin ardından Türkiye'ye davet edildi. 22 yıldır sürdürdüğü Dünya Bankası’ndaki görevinden ayrılarak Bülent Ecevit Hükümeti’nde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlendi. Hükümet adına Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakereleri yürüttü. Bir "kurtarıcı" gibi sunuluyordu ama gerçekte milyonlarca insanın hayatını karartan politikaların mimarıydı. Ülkede insanların acılara ve yoksulluğu dayanıklı olduğunu fark etmişti, sonuna kadar zorlayacaktı. 2002 Ağustos ayında başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli ile görüş ayrılığına düşerek görevinden istifa etti. İsmail Cem, Zeki Eker ve Hüsamettin Özkan ile birlikte YTP'nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Ancak bu partiye katılmayarak CHP'den milletvekili adayı oldu, seçildi. 2005’te milletvekilliğinden istifa ederek Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) başkanlığı görevine geçti. 2009 yılında bu görevinden ayrılarak ABD'nin dış politikaları üzerinde etkili bir kuruluş olan Brookings Enstitüsü'nün Başkan Yardımcılığı ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyeliği görevlerini yürüttü.
Krizi sermaye lehine çevirme planı
Kemal Derviş 2001 krizinde DSP-MHP hükümeti tarafından Türkiye'ye çağrıldıktan sonra Dünya Bankası'ndaki görevini bırakıp ülkeye dönmüş ve "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" adı verilen ekonomi politikalarının mimarı olmuştu. Tipik bir IMF reçetesi olan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, bankalar ve mali sermaye çevrelerini fazlasıyla mutlu ederken, milyonlarca emekçi için daha da büyük bir yoksullaşma, işsizlik ve umutsuzluk anlamına geliyordu. 2001 krizi sonrasında uygulamaya konulan bu politikaların da etkisiyle Türkiye AKP iktidarları dönemine yelken açmış, umutsuz yığınlar çareyi AKP'de aramışlardı.
Birlikleri tasfiye ederek Türk tarımını yok edecek şekilde tohum, gübre, ilaç zincirini kopartan; çiftçiyi destekleyen yasaları ortadan kaldırarak ve Ziraat Bankası'nın çiftçiye destek vermesini engelleyerek çiftçinin finansman sıkıntısı içine girip traktörünün, tarlasının, ineğinin icradan satılmasına yol açan; ürettiği ürününü tefeci tüccarın kucağına düşmeden satın alınmasını sağlayan Toprak Mahsulleri Ofisi’ni kapatan yasaları çıkartan Kemal Derviş'ti.
Çiftçiyi üretimden koparacak yasalarla birlikte, son 18 yılda 7 milyon köylünün köyünü terk etmek zorunda kalıp, büyük şehirlere ucuz iş gücü olarak göçmesinin ve milyonlarca metrekare ekilebilir tarım arazisinin kaybedilmesine yol açan yasaların da müsebbibi Kemal Derviş'ti. Ekonomik programı krizi bir avuç para babası için fırsata çevirmişti. AKP’nin devraldığı ve sınırsız-sorumsuz bir şekilde yürüttüğü ekonominin temelini o attı. Ülkedeki bütün yoksulluğun ve eşitsizliğin müsebbibi oydu.
Derviş öldü yaşasın yeni Dervişler
soL yazarı Turgay Develi onun geçmiş maceralarını şöyle anlatıyor:
“Kemal Derviş'in 1978 yılında Dünya Bankası'nda birlikte çalıştığı Shelma Robinson ile birlikte yazdığı 306 sayfalık 'Foreign Exchange Gap, Growth and Industrial Strategy in Turkey' (Türkiye'de Ödemeler Dengesi Açığı, Büyüme ve Sanayi Stratejisi) başlıklı rapor, planlı kalkınma temelli ithal ikameci modelin terk edilerek dışa açılma ve ticaretin serbestleştirilmesi yaklaşımının benimsenmesine dayanıyordu.
O dönemde Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bu raporun uygulanmasına karşı çıktı. DPT raporu reddedince, zamanın Bülent Ecevit Başkanlığındaki (CHP) Hükümeti de öngörülen modeli benimsemedi. Rapor daha sonra Demirel'in Başbakanlığında, müsteşarı Turgut Özal eliyle uygulamaya konuldu. Kitlesel tepkiler sonucu tam olarak uygulanmasa da 12 Eylül darbesinin ardından sonunda tam anlamıyla hayata geçirildi.
Dolaylı etkisinin yanı sıra Kemal Derviş, 13 Mart 2001 yılında Türkiye'ye gelip 2002 Ağustos'unda istifa edinceye kadar 17 ay ekonominin tek sorumlusu olarak Başbakan Yardımcılığı görevinde de bulundu. O dönem karşılıklı imalarla gündeme gelen Bahçeli-Derviş-Öztrak ilişkisini de atlamamak lazım.
Bahçeli'nin, ortağı olduğu hükümeti erken seçime sürüklemesi bazen basında alenen, bazen de perde arkalarında hep tartışılıp hiç 'anlamlandırılamasa' da, dönemin Hazine Müsteşarı, şimdinin CHP'sinde ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Faik Öztrak'ın Bahçeli ile ilgili, 'Sayın Bahçeli, kendisini Sayın Derviş'in kabineye dışarıdan bakan atanmasını kabul etme ve yine kendisini bu süreçte kendi Bakan arkadaşlarını dahi feda etme noktasına getiren ilişkinin ne olduğunu kamuoyuna açıklama borcu altına girmiştir.' diye konuşmuştu. Bu yenilir yutulur bir laf değildi, ama Bahçeli susmuştu.
Sayın Öztrak'ı bu şekilde konuşturan ise, Devlet Bahçeli'nin, Faik Öztrak ile Kemal Derviş arasında özel bir bağ olduğunu ileri süren şu sözleri olmuştu: 'Faik Öztrak, Kemal Derviş ile ilişkisini kamuoyuyla paylaşırsa iyi olur'.
Kimin kiminle örtülü ne ilişkisi var ve bu bilinirse ne olur hâlâ bilmiyoruz ama bugün aradan 20 yıl geçtiği halde bu üçlünün hâlâ Türkiye'nin kaderini belirleyen bir konumda yer alıyor olması da sanırım bizim 'alın/kara yazımız'.”
Develi’ye göre, iktidarın sürdürdüğü ekonomi politikalarının yaratıcısı Derviş'in felsefesi, aynı zamanda CHP'nin de mevcut yönetiminin ekonomiye ilişkin politika perspektifinin sınırlarını çiziyor. CHP yönetiminin ekonomi politikalarında Derviş'in çizgisinden milim sapma yok. Sunulan metinler, hazırlanan raporlar, yapılan açıklamalar neoliberal ekonomi teorisinin çizdiği çerçevenin dışına taşmıyor, taşamıyor. Diğer birçok yazılı metin gibi, kurultayda duyurulan “İkinci Yüzyıl Beyannamesi” veya “İktidar Perspektifi” açıklamaları bunun açık birer kanıtı.
Amerikancılığı Koç tescilli
2001… Rahmi Koç, Kemal Derviş'in ABD'nin ve IMF'nin istediği, Türkiye'yi yabancı tekellere ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çeken düzenlemeleri yapmak için ABD tarafından memur kılındığını açık ediyor. Koç, Amerikan Maliye Bakanı'nın “Devamlı para veriyoruz, siz parayı çarçur ediyorsunuz” sözlerini hatırlatarak “O bakımdan bu defa daha da ciddi. Kaldı ki artık Türkiye'nin sırtı duvara gelmiştir” diyor. Koç, siyasilerin değişmesi gerektiğine işaret eden bir örnek vererek, başta değişmesi gereken insanlar varken değişim yasalarının çıkarılamayacağını savunuyor. Yani o da “Ecevit gitsin”cilerden biri. Koç, Kemal Derviş'in tam da bu nedenle IMF'nin istediği, halk karşıtı yasaları çıkarmak için gönderildiğini belirterek sözlerini şöyle sürüyor: “Bakın Türk Telekom'u, THY'yi yapmayacaklardı, bankalar kanununu da çıkarmayacaklardı. Ama IMF dedi ki; bunlar bunlar çıkacaktır. Kemal Derviş diye bir arkadaşı gönderdiler buraya ve çatır çatır çıkıyor, isteseler de istemeseler de, çünkü arkasında para var.”
Türkiye’de doğup doğmamasının hiçbir önemi yok. Amerikan sömürge valisi o, gönderdiler, geldi, halkın soyulmasında yol gösterici oldu, çaldı ve gitti. Hizmet ettiği efendileri yine yerli yerinde, işbirlikçileri iktidarda. Onlar düşerse muhalefetteki badem bıyıklı klonları görev bekliyor. Kemal Derviş öldü yaşasın Kemal Derviş!
Orhan Gökdemir / soL-Özel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder