Fotoğraf: Halil Sağırkaya/AA
“Kabine her ne kadar ‘yeni’ diye anılsa da başta kritik pozisyonlar AKP’nin uzun süredir içinde bulunan siyasetçiler ve birlikte çalışan bürokratlardan oluşuyor.”
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni kabinesi günlerdir iktidar ve medyası tarafından yeni bir hikaye üzerinden propaganda ediliyor. Açıklanan yeni kabine hakikaten yeni bir hikaye vadediyor mu? Türkiye’nin bekleyen sorunları açısından ne vadediyor?
Gelişmeleri İstanbul Bilgi Üniversitesinden Dr. Tuğçe Erçetin ile konuştuk.
Kabinede öne çıkan iki fotoğraf olduğunu ifade ediyor Erçetin ve ilk fotoğrafın ekonomiyle ilgili olduğunu ifade ediyor:
“Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması, partisinin milletvekili seçimlerinde yüzde 7’ye yakın oy kaybetmesinin ana nedenini ekonomideki kötü gidiş olarak okuduğu anlaşılıyor Tayyip Erdoğan’ın. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ önermesinin, ‘yeni ekonomi modeli’ adıyla uygulanan politikanın iflasının da ilanı bu kabineye uzun uğraşlarla hazine ve maliye bakanı olarak Mehmet Şimşek’in getirilişi. Ortodoks ekonomi politikalara geçileceğinin işaretini Şimşek devir teslim töreninde ‘rasyonaliteye dönüş’ olarak da açıkladı zaten. Burada bazı sorular var tabii. Öncelikle ‘rasyonel olunmayan süreçte’ fırlayan enflasyon, artan kurun, Merkez Bankası rezervlerinden Hazinenin üstüne yüklenen ‘kur korumalı mevduata’ ortaya çıkarttığı ağır bedelin sorumluluğunu kimin üstleneceği bir soru olarak düşünülebilir. Bu konularda bir öz eleştiri yapılacak mı? Ayrıca bu durumun özellikle emek kesiminde yarattığı ağır tahribatın nasıl giderileceği belli mi? Bırakın gidermeyi önümüzdeki süreçte ödenecek faturanın yine yoksula-emekliye-işsize çıkmayacağının garantisi verilebilecek mi? Hele dümende neoliberal politikalarla tanınan Mehmet Şimşek varken.”
"NASIL BİR ZAMANLAMA YAPILDIĞI SORGULANMALI"
"Rasyonel duruma dönüş" için nasıl bir zamanlama yapıldığının sorgulanması gerektiğini de ifade ediyor Erçetin:
“Bu süre yerel seçimlere kadar geçecek süreyle mi sınırlı, bunun belirlenmesi gerekir. 2020 yılında Lütfi Elvan göreve gelmişti, ‘daha makul bir yol’ tarifiyle denenmişti ama bir yıl içinde görevden alınmıştı. Rasyonelliği sadece ekonomi kurallarında aramak da başka bir problem. Demokrasi ve hukuk konusunda adım atılmadan, normalleşme sağlanmadan sadece ekonomideki kimi adımlarla düzelme beklemek yanlış olur. Cumhurbaşkanı yardımcılığı görevine getirilen Cevdet Yılmaz’ın da daha önceki bakanlık döneminin ekonomi olduğunu da göz önüne alırsak bu konuda yoğun mesai olacağını anlayabiliyoruz.”
"SORUNLARIN NASIL GİDERİLECEĞİ BELİRSİZ"
Kabinede ikinci görünen önemli hattın güvenlik bürokrasisinin kilit isimlerinin aldığı yeni görevler olduğunu ifade ediyor Erçetin:
“13 yıldır MİT’in başında bulunan, 2016 darbe girişimi sonrası hem başında bulunduğu teşkilatı hem de kişisel olarak kendisini dış operasyonlarda ve ilişkilerde aktif hale getiren Hakan Fidan’ın dışişleri bakanı oluşu. Geçtiğimiz yıl görev süresi bir yıl uzatılan Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in de Milli Savunma Bakanlığına getirilişi. Bir Önceki Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın da böyle bir hat izlediğini düşünürsek neredeyse bir gelenek oluşuyor. MHP’nin desteklediği sık sık dile getirilen Süleyman Soylu’nun içişleri bakanlığından alınması önemli. Kabine her ne kadar ‘yeni’ diye anılsa da başta kritik pozisyondaki bakanlıklar AKP’nin uzun süredir içinde bulunan siyasetçiler ve birlikte çalışan bürokratlardan oluşuyor. Yaratılacak hikayenin ne olacağını izleyeceğiz ancak ‘Zaman ayarlı olduğunu’ yani yerel seçimleri gözettiğini, AKP’nin ağırlıkla ‘kendi insan kaynaklarına’ yöneldiğini, ekonomide rasyonellik aranırken demokrasi ve hukuktaki eksikliklerin nasıl giderileceği konusunda bir hareketlilik olmadığını söyleyebiliriz.”
"KAYBETMENİN ŞARTLARINA GÖRE DEĞERLENDİRME YAPILMALI"
Seçimlerin ardından muhalefet kanadında çeşitli tartışmalar sürerken Erçetin bu konuda da şu yorumları yapıyor:
“Kaybetmenin şartlarına bakarak bir değerlendirme yapılmalı. Türkiye’de literatürde rekabetçi otoriterlik diye tanımlanan bir yapı var. Bu yapıda medya kontrol altında, yargı çoğunlukla iktidarın istediklerini yapıyor, kurumlar değersizleştiriliyor, devlet ile parti arasındaki çizgi silikleşiyor ve eşit/adil olmayan seçim ortamından bahsediliyor. Yaratılan ana duygu ‘Ekonomiden hukuka haklar istenemez, gereken durum ve zamanda iktidar tarafından gerektiği kadar verilir.’ Bu durumun normalleştirilmesi-yerleşmesi bireyi de sivil toplum kuruluşlarını da tepkisiz ve dolayısıyla etkisiz hale getiriyor. Seçimler elbette önemli. Doğal olarak başarısızlıklarda siyasi partiler ve liderleri de eleştirilecek. Ancak sendikalardan sivil toplum kuruluşlarına tabii akademiye yeni siyaset oluşturma-üretme yolunda bir çaba da sergilenmeli. Burada Boğaziçi Üniversitesindeki akademisyenlerin tüm baskılara rağmen özgür-özerk üniversite için verdikleri mücadeleyi önemli bir örnek olarak anmak istiyorum. Şu an muhalefetteki her iki ittifakta da yoğun bir tartışma sürüyor. Bu tartışmanın kaybetmenin nedenlerini anlamaktan çok liderin kalıp-kalmaması, kadroların yenilenmesi noktasında düğümlenmiş olduğu da görülüyor. Toplumsal muhalefetin siyasetin-siyasi partilerin daha önünde bir performans sergilediğini görüyoruz. Önümüzdeki süreçte başta kadın hareketi, daha da öne çıkabileceklerini düşünüyorum.”
"EKONOMİ ÖNEMLİ AMA TEK BELİRLEYİCİ DEĞİL"
Peki muhalefet önümüzdeki yıl yapılacak yerel seçimleri de göz önünde bulundurarak, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde çıkan sonuçlardan nasıl bir ders çıkarmalı? Erçetin bu soruya şu yanıtı veriyor:
“Soruyu ekonomik kriz-seçimler ve genel seçim-yerel seçim ayrımı üzerinden değerlendirmek istiyorum. Mayıs seçimlerinden hemen önce; Prof. Dr. Emre Erdoğan, Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Mustafa Gökcan ile birlikte ‘seçmen ne ister’ adlı bir çalışma yaptık, internet sitesi oluşturup podcast serisi hazırladık. Konularında uzman akademisyenlerle duygulardan kutuplaşmaya dezenformasyondan popülizme seçmenin oy verme davranışındaki temel parametreleri tartıştık. Oy verme davranışında ekonomi elbette önemli bir etken ama tek başına belirleyici değil. Kimlik de yaratılan güvenlik endişesi de hepsi bir bütün. Tehdit ve güvensizlik algısı ile daha olumsuz duygulara başvuran içeriği ayrı tutamayız. Krizlerin veya güvensiz koşulların sebebi olduğu iddia edilen grup ve aktörlerin hatırlatılmasıyla – bu konular üzerinden mesajların verilmesiyle üretilen korku ve öfke tüm bu bağlamın bir parçası. Seçim dönemlerinde pozitif ve negatif duyguların üretilmesi bu açıdan önemini gösteriyor. Bahsettiğimiz bu konuları birbirinden ayrı görmek de sadece biriyle açıklamak da yanlış olur. Yerli ve milli olduğu söylenen savaş gemisini gezmek için saatlerce kuyrukta bekleyenlerin ya da TOGG’a dokunmak için sıraya girenlerin aynı zamanda yaratılan-gösterilen gücün bir parçası olma istekleri de var. Ve tüm bunların nasıl bir “ulusal prestij” yarattığını hatırlatan anlatı da var. Ve o gücün kendilerini ekonomide de er ya da geç destekleyebileceğini düşünüyorlar. Muhalefetin son seçimlerde yaratamadığı duygu ‘yapabilirlik’ ile ‘eldeki az da olsa onu kaybetmeyeceği noktasında inandırıcılık.’”
"MUHALEFET ÖZELEŞTİRİDEN ÇOK SUÇLU ARIYOR"
Yerel seçimler ile genel seçimlerin ise farklı dinamikleri olduğunu söylüyor Erçetin:
“Elbette İstanbul, Ankara gibi gücün simgeleştiği, kaynak dağıtımının önemli hale geldiği, yapılanların partiye, lidere ve seçilen başkana kazandırdığı yerlerde kazanmak önemli. Yerel seçimlerde iktidarla rekabet için bir araya gelen partileri genel seçimlerden daha rahat bir şekilde bir arada görebiliriz. Genel seçimlerde ideoloji, partiler arasındaki farklılıklar daha ön plana çıkarken yerelde elbet bu faktörler tamamen yok sayılmadan ancak bir isim üzerinde uzlaşı daha kolay olabiliyor. Fiilen dağılan Millet İttifakı önünde Haziran ayının sonunda İYİ Parti’nin, bu yıl içinde CHP’nin eğer DEVA ile birleşmezse Kasım’da Gelecek Partisi’nin kurultayları var. Bu kurultaylarda alınacak sonuçlar yerel seçim sürecini etkileyecek. Bunları görmek gerekiyor. Şu ana kadar çıkan tabloda muhalefette özeleştiriden çok suçlu arama, kadro yenileme çalışmalarının olduğu gözüküyor.”
Şerif KARATAŞ/Evrensel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder