7 Haziran 2023 Çarşamba

Feodalizm heyulası - Şükrü Aslan / BİRGÜN

 


Cumhuriyetin birinci yüzyılında politik ve kültürel söylemin en güçlü vurgularından birisi feodalizm üzerineydi. Modern terminolojide aydınlanma ve medeniyet olarak ifade edilen ideallerin öteki tarafında ‘feodalizm’ vardı. O kadar ki feodalizm, ilkel ekonomik formların beslediği varsayılan gericilik, medeniyet dışı kalmak, yobazlık, tutuculuk gibi bütün kötü niteliklerin toplandığı bir kap gibiydi. Bu yüzden Türk modernleşmesinin meşhur ifadesiyle ‘çağdaş medeniyeti yakalamak’ için feodalizm tasfiye edilmeliydi. Cumhuriyet rejimi gibi aydınları da yüzyıl boyunca edebiyat, müzik, tiyatro, sinema gibi alanlarda ‘feodalizme’ savaş açmışlardı. Bu çevrenin sanatsal üretimlerine göre feodalizmin ana taşıyıcı sınıfı ağalara karşı mücadele ediliyor ve sonuçta ‘kazanılıyordu.’

***

Türkiye sosyalistlerinin bu yüzyıl içinde feodalizm üzerine geliştirdiği politik dil ve söylem de ilginç biçimde hâkim dil/söylemle paralellikler gösteriyordu. Referansını modernizmden alan bu söylemde ağalar ve onların düzeni olarak feodalizm, ilerlemenin önünde en büyük iktisadi ve toplumsal engeldi. Bundan dolayı tasfiyesi de bir ‘devrimci görev’ idi. Bu görevi pekâlâ burjuvazi de yapabilirdi ki sosyalist literatürde yer alan ‘milli burjuvazinin devrimci tutumu’, genellikle feodalizme karşı geliştirdiği varsayılan bu mücadelelerle ilgiliydi.

Bu yaklaşımların bir neticesi olarak sosyalistler, modern iktidarların ‘feodal bölgelerde’ gerçekleştirdikleri kitlesel kıyımlarını bile göremez olmuşlardı. Zira sosyalist yazında yer aldığı gibi ‘ağalara karşı’ mücadele edilmesi, köylülerin de ‘özgürleşmesini’ getirecekti. Gerçi ‘feodal düzen’ yıkılmamak için direniyordu ama ‘ilerlemeci tarih’ anlatısında formüle edildiği gibi enerjisi boşunaydı. Feodalizm tarihin zorunlu akışından, moda ifadeyle modernizmin çizdiği ‘kader planından’ kurtulamazdı vb.

***

Modern devletin feodalizm karşıtı ‘devrimci’ söylemine uygun bir dizi yasal düzenleme de o süreç içerisinde yapılmıştı. Aşiret olmak bile yasaklanmış, ‘feodal bölgelere’ on binlerce asker gönderilmişti. Reşat Hallı’nın yazdığına göre neredeyse aynı askeri birlikler ‘geniş feodal coğrafyada’ on yıllar boyu yerleşmiş; adeta uzmanlaşmışlardı. On binlerce insanın kırımı, bu söylem içinde görünmez hale gelmiş, hatta ‘normalleşmişti’. Oysa bütün bu feodalizm karşıtı söyleme rağmen, ‘ağaların’ ellerindeki toprakların köylülere dağıtılması gibi bir uygulama hiçbir zaman gerçekleşmemişti. Ne o zaman ne de daha sonra!

İlgili literatür ve söylemde yazıldığı gibi feodalizm, iktisadi formların yanı sıra binyıllar içinde deneyimlenmiş inanç biçimlerini de kapsıyordu. Bu yüzden inançlar da, bu algıda en iyi ihtimalle tasfiye olması gereken bir olgu olarak yer almıştı. Türk modernleşmesinin veciz sözü olan ‘hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ ifadesi gerçekte bu düşünme biçimiyle ilgiliydi. Türkiye’nin sosyalist geleneği de bu modern yaklaşımla paralel şekilde ‘halkın afyonu’ olarak gördüğü inanç alanının zamanla tasfiye olacağını varsaymıştı.

Özetle feodalizm modern zamanların bir ‘heyula’sı olarak kapitalist ve sosyalist cepheden kendisine savaş açılan bir büyük hedefti. Buna her iki çevreden çok sayıda örnek verilebilir. Ama özellikle Cumhuriyet aydınlarının neredeyse tamamının söylemlerinde ‘feodalizm fobisi’ açık biçimde görülebiliyordu.   

***

Bugün Cumhuriyetin ikinci yüzyılına başlarken, bütün bu geçmişin toplumsal maliyetine dair yüzleşme yönünde güçlü bir toplumsal beklenti bulunuyor. Bu beklentinin gerçekleşmesi için her şeyden önce ağır toplumsal maliyetlerin ortaya çıkmasına yol açan zihin dünyasının köklü şekilde değişmesi gerekiyor. Feodalizm o zihin dünyasının ayırıcı bir unsuruydu. Gerçek şu ki ‘feodalizm’ denilen o kapta binlerce yıllık kültürler, kimlikler, inançlar bulunuyordu. Onların taşıyıcılarını kitlesel biçimde kırarak ve kültürlerini de yasaklayarak yok etme hayali geçen yıllarda gerçekleşmedi, gerçekleşemez de. Ama o hayali besleyen feodalizm heyulasının izleri hala duruyor. Bu izlerle ve onun tarihsel zihin dünyası ve deneyimleriyle herhalde en başta Türkiye sosyalistlerinin hesaplaşması beklenir.

Şükrü Aslan / BİRGÜN 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder