Türkiye vergi sıralaması
Vergi konusunu ameliyat etmeden önce bana aktarılan bir anonim fıkrayı tekrarlacağım: Enver Sedat’ı suikast sonucunda öldüren adama hâkim sorar:
Neden öldürdün?
Katil: Çünkü laikti.
Hâkim: Laik ne demek?
Katil: Bilmiyorum!!!
Mısır’ın en iyi yazarlarından, Nobel Ödüllü Necip Mahfuz’u öldürmeye çalışıp başarısız olan sanığa hâkim sorar: Neden vurdun?
Sanık: Sokak Çocuklarının Hayalleri adlı kitabı yazdığı için.
Hâkim: Peki Sokak Çocuklarının Hayalleri’ni okudun mu?
Sanık: Hayır!!!
Hâkim, yazar Faraç Foda’yı öldüren üç teröriste sorar: Neden Faraç Foda’ya suikast düzenleyip öldürdünüz?
Suçlular: Çünkü kâfir.
Hâkim: Onun kâfir olduğunu nereden anladınız?
Suçlular: Onun kitabından.
Hâkim: Hangi kitabından anladınız onun kâfir olduğunu?
Suçlular: Biz okuma yazma bilmiyoruz.
Her kötülüğün anası her dönemde CEHALET olmuştur! Ben de bu konuda iki kitap yazdım: Cehaletin Rönesansı ve Egemenlik Cehaletindir (Kaynak Yayınları).
Geçen yıl toplam vergi gelirinin yarıya yakınını İstanbul tek başına sağlarken Ankara 259.7 milyar liralık tahsilat ve toplamda yüzde 11 payla onu izledi. Geçen yıl 247.7 milyar lira vergi ödeyen İzmir yüzde 10.5 payla üçüncü, kişi başına en çok vergi ödeyen il olan Kocaeli toplam 237 milyar lira ve yüzde 10.1 payla dördüncü, Mersin 59 milyar liralık tahsilat ve yüzde 2.5 payla beşinci sırada yer aldı. Yıllık vergi tahsilatında bu illeri sırasıyla Bursa, Hatay, Antalya, Adana ve Tekirdağ izledi.
1- İstanbul (Vergi gelirinin yarıya yakını, Millet İttifakı)
2- Ankara yüzde 11 (Millet İttifakı)
3- İzmir yüzde 10.5 (Millet İttifakı)
4- Kocaeli yüzde 10.1 (Cumhur İttifakı)
5- Mersin yüzde 2.5 (Millet İttifakı)
6- Bursa (Cumhur İttifakı)
7- Hatay (Millet İttifakı)
8- Antalya (Millet İttifakı)
9- Adana (Millet İttifakı)
10- Tekirdağ (Millet İttifakı)
İlk beşe göre: Millet İttifakı toplam verginin yüzde 74’ünü, Cumhur İttifakı ise yüzde 10.1’ini ödemiş. Benim tahminime göre toplam verginin yüzde 90’ını Millet İttifakı’na oy veren sahil illeri, yüzde 10’unu ise Cumhur İttifakı’na oy verip TBMM’de çoğunluğu sağlayan ve R.T. Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapan Orta Anadolu illeri ödemiş.
R.T. Erdoğan’a ve onun müttefik ve müritlerine göre Millet İttifakı külliyen Allah’sız, dinsiz, kitapsız, vatansız, bayraksız, terörist, ahlaksız, erkek erkeğe evlenen LGBTİ sapıkları... Sahil illerinde yaşayan insanların çok büyük çoğunluğu cumhuriyetçi, laik, Cumhuriyet devrimlerine bağlı, çağdaş, eğitimli, kültürlü insanlar ve bu insanlar kendilerini suçlayanları beslemekteler...
Edebiyat dışı yazarlık hayatım boyunca yazdım: Halk benim için kutsal değildir, ona bağlı eşeğimi bile güvenmem. Şaka değil, pahalılığın, enflasyonun, başımıza gelen her türlü musibetin nedeninin CHP olduğunu sanan ve inanan halkın neresine güveneyim. Erdoğan’ın kıçında kıl olmaya özenen halkı ben ne edeyim?
Halk, henüz toplum, örgütlü bir toplum olamamış, karışık, karmaşık ve şekilsiz bir yığışımdır. Nesnel dünya ile ilişkisinde bilinç yoktur. Neden yoksul olduğunu anlayamaz, bilemez. Öğrenmeden, bilmeden, bir üfürük olarak inandığı dinin Allah’ı öyle ve böyle istemiştir. Katlanırsa, sabrederse öteki dünyada ödüllendirilecektir. Bu “formül”ü kendisine öğretenlerin neden kendisi gibi yoksul olmadığını düşünmez.
R.T. Erdoğan seçimle iktidara gelmiş, seçimle iktidardan gidecek bir siyasetçi değildir onun için. Bir kabile reisidir, Talibiye tarikatının şeyhidir, mucizeler gösteren bir kutsal insandır. Kimi zaman nanla, kimi zaman nazla yığışımı efsunlar.
Gelecek seçimde, demokrasiyi, adaleti, özgürlükleri, eşitliği falan bir yana bırakıp üretim yapmayan, vergi vermeyen ya da veremeyen kitleye, AKP’ye oy vermeyen kentli insanlar olmasa sefaletinin, yoksulluk ve yoksunluğunun iyice katmerleneceği anlatmalı. Bu yığışıma, bu insanlara, AKP’ye, R.T. Erdoğan’a oy vermeyen seçmen vatandaşların kendilerini vergileriyle beslediği ve gerçek velinimetin düşman ve kâfir saydıkları “ötekiler” olduğu mutlaka anlatılmalı. Belki anlarlar!
/././
İki seçim üzerine bir aykırı yorum
İki seçimin sonuçları üzerine yapılan yorumların hiçbirine katılmıyorum: Şöyle olsaymış da böyle olsaymış da seçimin sonucu höyle olurmuş... Olmazdı! Bütün bu işler, araştırmalar, mitingler yapılmasaydı, Kılıçdaroğlu TRT’de Erdoğan kadar yer alsaydı ve seçimler doğrudan hazırlıksız yapılsaydı, seçmen sandık başına doğrudan gitseydi seçimlerin sonucu aynı olurdu. Keşke bunu denemek mümkün olsaydı.
Gazetemizde bu konuda yazmayı, TELE1’deki cumartesi programında bu tezimi açıklamayı düşünürken, bana gereken malzemeyi Barış Terkoğlu kardeşimiz 15 Haziran 2023 günlü Cumhuriyet gazetesinde “CHP’deki yenilgi dersleri” başlıklı yazısıyla verdi:
“Tam da bunları düşünürken, CHP içinde, bir seçim raporu olduğunu öğrendim. Kaynağı, Ekrem İmamoğlu’nun çalıştığı düşünce kuruluşları. İmamoğlu’nun isteğiyle, ‘Neden kaybettik?’ muhasebesi yapıp onun masasına koymuşlar. Raporu okudum, önce ‘Kim kime oy verdi?’ analizi yapılmış. Erdoğan’ın en yüksek oy aldığı seçmen grupları şöyle sıralanmış: Başörtülü kadınlar yüzde 70.1, düşük eğitimliler yüzde 62.3, ‘dindarım’ diyenler yüzde 62, ev kadınları yüzde 61.3, milliyetçiler yüzde 57.7.
Aynı liste Kılıçdaroğlu’nda farklı: Öğrencilerde yüzde 52, üniversite mezunlarında yüzde 57.8, Atatürkçülerde yüzde 58.3. Öte yandan ‘dindarım’ diyenlerde yüzde 33.6’da ve milliyetçilerde yüzde 35’te kalmış.”
Cumhuriyet muhabiri Şehriban Kıraç’ın 21.03.2022 tarihli gazetede yayımlanan haberine göre: “Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 32’si yardımlarla ayakta durabiliyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri ülkedeki yoksulluğu gözler önüne serdi. Yaklaşık 6 milyon hane gıdadan yakacağa, sağlıktan barınmaya kadar birçok kalemde sosyal yardım alıyor. (...) 2021 yılında 27 milyon 189 bin 433 kişi yardım aldı. Geçen yıl 5 milyon 903 bin 515 hane sosyal yardımlardan faydalanırken bu hanelerden 2 milyon 476 bin 457’si düzenli yardım, 5 milyon 276 bin 998’i süreli yardım aldı. 1 milyon 849 bin 940 hane ise hem düzenli hem de süreli yardımlardan faydalandı. 2021’de 2 milyon 830 bin 537 hanede yaşayan 11 milyon 369 bin 761 kişi gıda yardımı aldı. Gıda yardımı alan kişi sayısı 2020’ye göre yüzde 157 artış gösterdi. Gıda yardımı ise Ramazan ve Kurban bayramları olmak üzere yılda sadece iki kere yapılıyor. Geçen yıl ayrıca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından 3.7 milyon haneye patates ve soğan yardımı da yapıldı. (...) Sigortalı bir işte çalışmayan veya herhangi bir kapsamda sosyal güvencesi olmayan kişilerin ortalama aylık gelirlerinin kişi başı asgari ücretin 1/3’ünün altında olan vatandaşların genel sağlık sigortası (GSS) primi genel bütçeden ödeniyor. 2021’de 9 milyon 482 bin 940 kişinin GSS primi devlet tarafından ödendi. 2020’de bu sayı 7 milyon 810 bin 588 kişiydi. Şartlı sağlık yardımları (ŞSY) kapsamında 2021’de 1 milyon 230 bin 12 kişiye 494 milyon TL ödeme yapıldı. 2021’de, engelli aylığı kapsamında toplamda 631 bin 755 kişiye 5 milyar 151 milyon TL, engelli yakını aylığı (18 yaş altı) kapsamında 98 bin 116 kişi için 620 milyon TL ödeme yapıldı. İhtiyaç sahibi olan vatandaşlardan 65 yaşını doldurmuş yaşlılara aylık bağlanıyor. 2021 yılında 836 bin 665 kişi için 7 milyar 458 milyon 919 bin 533 TL ödendi. Şartlı eğitim yardımı (ŞEY) kapsamında 2021’de 2 milyon 128 bin 750 kişiye 898 milyon TL ödendi. ŞEY, sosyal güvencesi olmayan ihtiyaç sahibi ailelere, çocukların örgün eğitime devam etmeleri şartıyla yapılıyor. (…) Dr. Kılıç ve Dr. Demir’e göre, sosyal yardım harcamaları siyasetçilerin cebinden çıkmıyor ve ‘Oy’ tehdidi olarak kullanılıyor. Oysa sosyal yardımlar aslında bir lütuf değil devletin karşılaması gereken yasal bir hak.”
Şimdi iki metni karşılaştırarak düşünün: Barış Terkoğlu’nun yazısındaki nitelik ve sıfatları yazılı vatandaşlarla Şehriban Kıraç’ın haberinde açıklanan vatandaşlar aynı insanlar. Ben bu insanları “geçirimsiz” (impermeable) olarak tanımlıyorum: Her türlü mesaja kapalı insanlar. Kendilerine “Ben kimim”, “Neden yoksulum” gibi sorular sor(a)mayan yığışım. Kim bunlar? Başörtülü kadınlar, düşük eğitimliler, “dindarım” diyenler, ev kadınları... Fanatik ve neden milliyetçi olduklarını bilmeyen milliyetçiler...
Siyaset sosyolojinde bu bütün mesajlara kapalı yığışıma dayanan yönetime Ohlokrasi deniliyor. Bilgisi ve yetkinliği olmayan geniş halk kitlelerinin desteğini alan popülist siyasetçilerin devlet yönetiminde mutlak güç elde etmesiyle oluşan bir yönetim. Yani ohlokratik diktatorya!
Özdemir İnce / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder