(III*)
Ne hazin bir tecellidir ki 1945’lerden itibaren Demokrat Parti’nin peşine takılarak din adamının gölgesine sığınmış olan siyasiler dahi bugün artık din adamından medet ummanın, sadece ülke bakımından değil fakat kendi öz çıkarları bakımından, nasıl bir felaket yaratacağını anlamağa başlamışlardır. Kendilerine taraftar görünen din adamlarının, nasıl bir kaypaklıkla muhalif partilere destek olabileceklerini görür olmuşlardır.
Eğer bu gidişi durdurucu yolları aramaz ve saplandığımız atalet ve umursamazlıktan sıyrılıp halkı din adamının tasallutundan kurtaramazsak ve eğer politikacılarımızı, bilgisizlikten ve hele o iğrenç bencilliklerinden uzaklaştıramazsak, İran modeli “teokrasi” felaketine hazırlanmamız ya da daha büyük bir ihtimalle, miadını doldurmuş milletler kafilesine katılıp yok olmamız muhakkaktır. Din hocalarının ya da din kuruluşlarının tüm yaşantılarımıza baskı yaratmalarına ve çağdaş değer ölçülerimize meydan okumalarına ve çağdışı zihniyet ve verilerle toplumu yoğurmalarına ve kısacası memlekete sahip çıkmalarına biraz daha göz yumacak olursak her şey bitmiş demektir.
Biz aydınlara düşen şey, din adamının ve genellikle şeriatçının kara zihniyetine karşı cesaretle dikilmek, “Şeriat emridir” diye halkın beynine yerleştirdikleri her şeyi akıl ölçeğinden geçirip eleştirmek, halkı özgür düşüncenin ve akılcılığın nimetlerine eriştirmek, böylece sarıklı hocaların (özellikle “doçent”, “profesör” unvanlı “üniversite mollalarının”) saltanat heveslerine son vermek ve daha doğrusu Atatürk’ün vaktiyle söylediklerini ve hele “(Din hocalarına) önem verirseniz ve hele onlardan korktuğunuzu ihsas ederseniz, gerçekten sizi korkuturlar” şeklindeki sözlerini izlemektir.
***
Prof. Dr. İlhan Arsel’in Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları Din Adamları adlı kitabına yazdığı “Giriş”i okuyup bitirdiniz ama işiniz bitmedi; kitabın tamamını okumak ya da okumamak artık sizin işiniz. Ben bu yazılarla uğraşırken Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında “Laiklik için tek yumruk” manşetiyle Figen Atalay kardeşimizin haberi yayımlandı: “22 demokratik kitle örgütü artan saldırılara karşı birleşti.”
Atı alan Üsküdar’ı geçip İran ve Afganistan menzillerine ulaştı; Taliban’la aynı idealin peşinde olduğunu dünyaya ilan etti. İmam hatip okulları laik liselerin yerini aldı; bu okulların verdiği diploma artık liyakat belgesi oldu. Ben AKP iktidarının “Restorasyon Programı”nı partinin kuruluşundan bu yana ihbar etmekteydim. Daha önceki kitapları atlayalım, yenileri sayalım: İmam Hatip Saltanatı ve İmamokrasi; Din İman Masa Kasa; Başyücelik Devleti; Ortak Akılsızlık Halleri. Bu kitapların hiçbiri Prof. Dr. İlhan Arsel’in büyük yapıtının eline su bile dökemez. 2010 yılında vefat eden İlhan Arsel artık gündelik olarak sis çanı olamıyordu ama kitapları vardı. Şimdi harekete geçen “22 demokratik kitle örgütü”, eksik ya da fazla, AKP kurulduğu gün uyanıp iktidara geldiği gün harekete geçmeliydi. En azından Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olduğu gün uyanmalıydı. Çünkü o güne kadar AKP’nin Cumhuriyet karşıtı bütün eylem ve saldırılarını püskürten çok değerli ve örnek hukukçu Ahmet Necdet Sezer artık cumhurbaşkanı değildi. 2000 yılından itibaren 2012’ye kadar yukarıda adını verdiğim kitaplarda yer alan yazıları Hürriyet gazetesinde yazmaktaydım. Hükümet gazeteden atılmam için her gün baskı yapıyordu. Adım “laikçi”ye çıkmıştı. 1 Nisan 2012’de gazeteden atıldım. 6 Nisan 2012 tarihli Radikal gazetesinde “Bir kökten-laik’çiyi gözyaşları ile uğurlarken” başlıklı alaylı bir yazı yayımlayan Cüneyt Özdemir, laik Cumhuriyet düşmanlarına sözcülük yapmaktaydı.
Prof. Dr. İlhan Arsel konusu burada bitmedi. Bir yazı daha var. Ancak bu yazıyı, adını bildiğiniz kitaba yazdığı ithafla bitireceğim:
“Sayıları bilinmez nice Turan Dursun’lar var bu toplumda. Din adamı olmakla beraber kendilerini şeriat zihniyetinin çok üstüne çıkarabilmişler ve çıkarabilmek için de insanlık sevgisi denizine salabilmişlerdir. Atatürkçülüğün ve Atatürk Devrimlerinin kurtarıcı tılsımına sarılabilmişlerdir. Tanrı ve ‘peygamber’ emirleridir diye kendilerine belletilen esasların AKIL rehberliğine yol vermesi ve müspet ahlak verileriyle yer değiştirmesi gereğine inanabilmişlerdir. Bugünkü şeriatçı ortam içerisinde ve Atatürk Devrimleri ve uygarlık düşmanı din adamları arasında kendilerini ‘din adamı’ kılığında görmezler ve gerçeği söylemek gerekirse bu unvanla çağrılmayı da istemezler. Bu kitap, başta Turan Dursun olmak üzere, onlara armağan edilmiştir.”
* İlhan Arsel, Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları Din Adamları, Kaynak Yayınları, s.6.
/././
(IV)
Prof. Dr. İlhan Arsel’in yaşadığı baskıyı dikkate alarak tanıdığım bir yakınından bilgi istedim. Kitaplarından dolayı bir mahkûmiyeti var mıydı, bu nedenle mi ABD’ye göçtü? Ancak aşağıdaki bilgiyi alabildim:
***
Saygıdeğer Özdemir Bey, İlhan Arsel’in din konusunu ele aldığı ilk kitabı Arap Milliyetçiliği ve Türkler’di. Bu kitabın ilk baskısını Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi yaptırmıştı.
Sonra Biz Profesörler kitabını yazdı. Sanırım İnkılap Yayınevi bastı. Bu kitapta akademisyenleri şiddetle eleştirdi. Çok duygusal ve vatanperverdi. Türkiye’nin içinde bulunduğu üzücü duruma akademisyenlerin sessiz kalmalarını kınıyordu. Akabinde bazı profesörler gazetelerde, bilhassa Cumhuriyet gazetesinde ona şiddetle mukabele ettiler. Bu nedenle emekliliğini derhal istedi. Oysa 65 yaşına kadar isterse görevinde kalabilirdi.
O sırada NY Üniversitesi tarafından ABD’ye davet edildi. Giderken bize gelip Şeriat ve Kadın kitabından o zaman bastırttığı 2 bin adedi bırakarak, “Bunları kitapçılara ulaştırın” dedi.
Üç ay sonra Şeriat ve Kadın’ın ikinci baskısı satılıp bitmiş ve 3. baskısı kitapçılarda yer almıştı. Ama Arsel’e dava açıldı. Avukatı kimdi hatırlamıyorum. Bir süre bu dava devam etti. Hâkim, hukuk profesörlerinden bir bilirkişi heyetinin görüşünü almak istedi. Bilirkişi heyeti, bu kitabın bilimsel kaynaklara dayalı bir görüş olduğunu belirtince Arsel beraat etti. Şeriat ve Kadın kitabı için 900 kaynak kullandığını ve hepsini Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınların’dan aldığını söylemişti. Bu nedenle suçlanamadı.
ABD’ye gittikten sonra bu konuda daha başka kitaplar yazmaya karar verdiği için New York’a yerleşti.
Bir süre sonra kendisine tekrar dava açıldı. Hangi kitabı için olduğunu hatırlamıyorum. Bu yeni davada avukatı Muammer Aksoy’du. Zaten Ankara Hukuk’tan arkadaşıydı. Muammer Aksoy öldürüldükten sonra davayı Çetin Özek üstlendi. İkinci davanın konusu olan kitabı hangisidir, bilmiyorum. Bu davanın da beraatla sonuçlandığını öğrenmiştik.
İlhan bu ikinci dava başladıktan sonra Türkiye’ye hiç gelmedi. Yıllar geçti, Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı oldu. İlhan ve eşi Hepsen bir haftalığına Türkiye’ye gelmeye karar verdiler. Yıl 2005 olmalı. Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda Türkiye’ye giriş yaparken “Sizin hakkınızda tutuklama kararı var, sizi böyle alalım” dediler.
Eşi telefonla bizlere haber verdi. Sonra da Ahmet Necdet Sezer’i aradı, konuşamadı ama mesaj bıraktı. Biz önce Çetin Özek’e ulaşmaya çalıştık. Neticede, Çetin Bey’in Alzheimer olduğunu ve konuşamaz durumda olduğunu öğrendik. Oğluna ulaşmaya çalıştık, belki yazıhanesinden dosyasını buldurur diye. Derken bir aile yakınımızın avukatından yardım istedik. Meğerse o avukat İlhan’ın öğrencisiymiş. O da “Sınıf arkadaşım Bakırköy savcısı da hocanın öğrencisidir onu arayacağım” dedi. Bakırköy savcısı, Atatürk Havalimanı Emniyet görevlisine “Sorumluluğu ben alıyorum” diyerek İlhan Arsel’in girişine izin verilmesini yazılı ve imzalı olarak istedi. Biz de izin belgesini ulaştırdık. Ve İlhan 4 saat sonra Türkiye’ye girebildi.
Bu arada Ahmet Necdet Sezer’in ilgilenmesiyle adliyede İlhan Arsel dosyası bulundu. Çetin Özek sağlığında davayı kazanmış. Ama mahkemeden sonuç polise intikal etmemiş. İlhan bir hafta kaldı. Bir gün Ankara’ya gitti. Ahmet Necdet Sezer’le görüştü.
Giderken “Ben bir daha gelmeyeceğim” dedi Özdemir Bey, İlhan Türkiye’ye gelirken kendisine açılan davanın düştüğünü ve beraat ettiğini biliyordu. O nedenle ve vatan hasretiyle gelmeye kalktı. O sırada kendisiyle ilgilenen öğrencisine bu bilgiyi verdiği için Bakırköy savcısı serbest bırakılmasını sağlamıştı.
***
10. Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer de İlhan Arsel’in öğrencisidir. Tahminime göre bu ilişkiden dolayı kendisine haber verilmiş olmalı. İlhan Arsel açılan davada aklandığını biliyor ve bildiği için de iç rahatlığıyla ülkesine geliyor. Havalimanı polisi, “Dur bakalım!” diyor. Sebep? Meğer mahkeme kararını polise ulaştırmamış ya da ulaştırılan belge kendiliğinden yitmiş... Esin kaynağımla ligili yazılarıma şimdilik ara veriyorum. Bitirmeden sevindirici bir haber vereceğim: Kaynak Yayınları, 2023 nisanında, İlhan Arsel’den yeni bir kitap yayımladı: Bitmeyen Cehalet Makaleler II. Derleyen Arzu Toker. Arzu Toker ve yayınevine teşekkür ederim.
Özdemir İnce / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder