Yorma planı tepti (İbrahim Varlı) Zelenski, azalan desteği canlandırmak için bu hafta ABD’ye gidecek. (Fotoğraf: AA)
Kiev’de yaşayan gazeteci-yazar Deniz Berktay, Ukrayna’daki savaşı ve Batı’daki çatlağı değerlendirdi. Savaşın başından bu yana Kiev’de olan Berktay’ın “Ukrayna: Dünyanın Siyasi Fay Hattı” kitabı geçtiğimiz aylarda raflardaki yerini almıştı.
"Ukrayna: Dünyanın Siyasi Fay Hattı" başlıklı kitabınıza referansla “fay hatlarında” ne tür bir sarsıntı/kırılma yaşanıyor?
Ukrayna, geçiş yolları üzerinde yer alan, bu nedenle de hem Batı’nın hem de Rusya’nın göz diktiği bir bölge. Rusya’nın Ukrayna’yı kendi nüfuzu altında bulundurmak istemesinin ayrıca tarihten gelen, milli ve dini nedenleri var. Bu özellikleri nedeniyle Ukrayna, Rusya ile Batı arasında bir çatışma bölgesi. Bunun dışında, Ukrayna, hem Doğu ile Batı arasında kalmış olması, hem de tarih boyunca farklı ülkelerin yönetiminde bulunmuş olması nedeniyle, Doğu ile Batı’nın bir buluşma noktası idi. Ukrayna’da Rusya ve Batı arasındaki fay hattı, eskiden, Galiçya’yı ayıran Zbruç Nehri’nden geçiyordu. Ukrayna’da Rus kültüründen ve etkisinden arınmaya yönelik politikaların da sonucunda bu fay hattı, giderek doğuya kaymaya başladı. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan bu savaşta bazı çevrelerin, bu ortamdan yararlanarak Ukrayna toplumunun tamamen Rusya karşıtı bir topluma dönüştürme çabasında olduğunu görüyoruz. Böylelikle, eğer Biden ve çevresindekilerin istediği olursa Ukrayna, Batı’nın bir ileri karakolu haline gelecek ve Batı ile Rusya arasındaki fay hattı, Ukrayna-Rusya sınırından geçecek.
Savaşın gidişatına dair neler konuşuluyor, ne tür tartışmalar yaşanıyor?
Rusya, şu ana kadar bu savaşta istediğini elde edemedi. Fakat işler, Ukrayna’nın istediği gibi de gitmiyor. Ukrayna, 4 Haziran’da Rusların işgalindeki bölgeleri geri almaya yönelik karşı taarruza başladı. Ne var ki, aradan altı aydan fazla zaman geçmesine rağmen, Ukrayna’nın kazanımları çok sınırlı kaldı. Savaşın tıkandığını bizzat Ukrayna Başkomutanı Valeri Zalujni söylüyor. Ayrıca, Rusya, bazı bölgelere yığınak yaparak yeni bir taarruza girişti ve yavaş yavaş, tekrar inisiyatif ele geçirmeye başladı. İleriki aylarda durum nasıl olur bilinmez. Fakat şu an için Ukrayna açısından durum iç açıcı değil. Ukrayna’da gazeteciler, uzmanlar, “Nerede hata yapıldı?” sorusuna yanıt arıyorlar. Bu şartlarda, Ukrayna’da beklentilerin daha mütevazı hale geldiğini söyleyebiliriz.
Washington ve Batı’nın “savaş uzun sürecek” söyleminden “sonsuz savaş olmayacak” söylemine dönüş neden? ABD ve Batı’nın yardım ve destekleri azaltma açıklamaları neyin işareti?
ABD’de Biden yönetimi ve İngiltere, hem Karadeniz ve çevresine egemen olmak, hem de bu savaş vesilesiyle Rusya’yı yıpratmak için, savaşın kısa sürede sona ermemesini, uzun sürmesini arzu ettiler. Bu amaç doğrultusunda, Avrupa’yı da seferber etmeyi başardılar. Ne var ki, Rusya’nın zannedildiği şekilde kısa sürede dize getirilemeyeceği görüldü. Ayrıca Rusya, silah konusunda İran ve Kuzey Kore’den destek almaya başladı. Savaş beklenenden uzun sürünce ve Rusya çökme alametleri göstermeyince, Batı dünyasında yorgunluk belirtileri giderek arttı.
Avrupa ülkelerindeki atmosfer, geçen yılkinden çok farklı. Rusya’ya uygulanan yaptırımların sıkıntısını hissediyor. Batı dünyasında “Ukrayna bir şekilde Rusya’yla anlaşsın” diyenlerin sesleri daha gür çıkmaya başladı. Hele ABD’de bu savaşa mesafeli yaklaşan Cumhuriyetçilerin güçlenmesi, ABD yönetiminin bile Ukrayna’ya desteğini epey zora soktu. Belirsiz bir döneme girilmiş durumda.
Zelenski’nin savaş sebebiyle seçime gitmemesi nasıl karşılandı?
Ukrayna’da muhalifler, seçimlerin bu şartlarda yapılmasını kesinlikle istemiyor. Çünkü devlet aygıtının savaş nedeniyle hükümeti denetimine tabi olduğu şartlarda seçim yapılmasının, Zelenski’ye bir beş yıl daha hediye etmek anlamına geleceğini düşünüyorlar. Batı dünyası da bu şartlarda yapılacak bir seçime sıcak bakmıyor.
/././
Sanayi düştü, işsizlik geriledi (Hayri Kozanoğlu)
Ekim ayında işsizlik yüzde 8,5 olarak açıklandı. Bir önceki aya göre işgücü 83 bin kişi artarken, istihdamdaki insan sayısı da 246 bin yükseldi. Böylelikle işsiz sayısında 163 bin düşüş gözlendi.
İşgücüne katılma oranı yüzde 53,1 olurken, istihdam oranı yani çalışma yaşındaki nüfusun işbaşı yapabilenlere oranı ise yüzde 48,5 düzeyinde gerçekleşti. Bu oran kadınlarda yüzde 31,6. Son 10 yılın en düşük manşet işsizlik oranının yaşandığı ayda dahi çalışma yaşındaki yurttaşlarımızın yarısının bile bir işi bulunmaması, her üç kadından birinin bile çalışmaması yapısal bir işsizlik sorunumuz bulunduğunun en açık örneği.
Böyle bir ayda dahi atıl işgücü oranı yüzde 21,3. Bu gösterge işsizlerin yanı sıra tam zamanlı çalışmak isterken kısmi zamanlı iş bulabilenleri, iş bulmaktan umudunu kesenleri, iş aramadığı halde bir iş olsa çalışırım diyenleri de içeriyor.
İşsizliğin göreceli düşük seyretmesinin bir nedeni de, özel sektörde asgari ücretin norm haline gelmesi ve yüksek enflasyon ortamında zam görmemesi. Şu anda asgari ücret 393 dolara kadar gerilemiş durumda.
Zaten sermaye kesimi asgari ücreti emekçiler karşısında bir sopa olarak kullanıyor. Bunu en son TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın, “Geniş işsizlik oranı diyebileceğimiz atıl işgücü oranı yüzde 22’ler civarında dolaşıyor” ifadesinde gördük. Asgari ücret kayda değer oranda artarsa işsizlik de tırmanır mesajı verilmek isteniyor.
İŞSİZLİK ÜNİVERSİTE MEZUNLARINDA EN YÜKSEK
İşgücü göstergelerinde en dikkat çekici olanlardan biri de, yüksek öğretim görenlerde işsizlik oranının lise altı eğitim görenlerin üzerine çıkmış olması. Üniversite mezunlarının işsizlik düzeyi yüzde 10.7 iken, lise eğitimini bile tamamlayamayanlarda bu oran yüzde 7,3. Bunun üç açıklaması olabilir: 1) Sayıları mantar gibi çoğalan üniversitelerden nitelikli eleman çıkmaması, firmaların verilen diplomaları geçerli kabul etmemesi. 2) Açılan işlerin çoğunlukla hizmet sektöründe kuryelik, garsonluk, tezgahtarlık gibi üniversite mezunlarına uygun, nitelikli pozisyonlar olmaması. 3) Asgari ücretin işgücü piyasasında egemen hale gelmesi, diplomalıların bu ücretlerden çalışmaya rıza göstermemesi.
Bunlardan her biri, ciddi ekonomik ve sosyal sorunlar doğurabilecek vahim bir duruma işaret ediyor. Bu konunun titizlikle araştırılması gerekiyor.
SANAYİDE ZAYIF SİNYALLER
Dün sanayi üretim endeksi de açıklandı. Sanayi üretiminin yıllık bazda yüzde 1,1’lik çok sınırlı bir artış gösterirken, bir önceki aya göre yüzde 0,4 azaldığı görüldü. Sanayinin motor gücü imalat sanayisi ise yıllık yüzde 1,3 artış, aylık yüzde 0,3 gerileme sergiledi.
Sanayinin bu zayıf performansı önümüzdeki aylarda haliyle büyüme ve istihdam verilerini de olumsuz etkileyecek. Nitekim otomotiv sektöründe de yavaşlama belirtileri gözleniyor. Kasım ayında üretim bir önceki yıla göre sadece yüzde 4 artarken, otomotiv ihracatı yüzde 2,8 düşüş gösterdi.
KREDİ KARTI HARCAMALARI PATLADI
Ekonomide talebi bireysel kredi kartı (BKK) harcamalarının ayakta tutması dikkat çekiyor. Tüm krediler yavaşlarken aylık yüzde 3,69 faize karşın BKK bakiyeleri dolu dizgin artıyor. 1 Aralık 2023 itibarıyla BKK kredilerinin haftalık 35 milyar lira sıçramayla 1.079,1 milyar liraya çıktığı anlaşıldı. Bunun 611,5 milyar lirası taksitsiz, 467,5 milyar lirası taksitli kredilerden oluşuyor.
Rakamların ayrıntılarına indiğimizde, Bankalararası Kart Merkezi verilerine göre ülkemizde 114 milyon BKK bulunuyor. Buna göre kart başına borç 9.440 lira civarında. BKK kullanan insan sayısı ise 35 milyon 787 bin. Buradan kişi başına bakiyenin yaklaşık 32 bin lira olduğu söylenebilir. Ancak aktif kart kullananların 27 milyon kişi olduğu söylenebilir. Böyle bakınca aktif kullananlarda bakiye 42 bin 200 liraya, asgari ücretin 3.7 katına kadar çıkıyor.
Bilindiği gibi 25 bin liraya kadar BKK’lerde asgari ödeme oranı yüzde 20, bunun üzerinde ise yüzde 40. Asgari tutarı ödeyip de bunun bir kısmını borca bırakanların toplam yükümlülükleri 120 milyar lira. Buna karşın asgari ödemeyi dahi yapamayanların borcu 80 milyar lira. Bu tutarı 1.079 milyar lira toplam bakiyeyle oranlayınca ise yüzde 7.4 gibi oldukça yüksek bir risk düzeyi ortaya çıkıyor.
Toplam bakiyenin %72.6’sını 100 bin liranın üzerinde limite sahip kartların oluşturduğu görülüyor. Yeni yılda maaş artışları ile birlikte limitler de güncellenecek. Eğer Merkez Bankası politika faizine paralel kredi kartı faizleri de artırılırsa 2024’te ciddi bir borç krizi yaşanabilir.
En son Kasım ayı yıllık enflasyonu yüzde 61.98 olarak açıklandı. Buna karşın gıda enflasyonu yüzde 67.16 idi. İşlenmemiş gıdada yıllık fiyat artışı yüzde 80,85 olurken, kiralar yüzde 105,81, ulaştırma ise yüzde 95,40 artmıştı. Haliyle geliri ihtiyaçlarına yetmeyen yurttaşlar kredi kartlarına dayandılar. Yaygın ifade ile “kredi kartlarına takla attırarak” bugünlere geldiler.
Mehmet Şimşek ekibinin parasal sıkılaştırma politikaları bu ivmeyle sürer, hele bir de asgari ücreti yılda bir kez ayarlama politikası hayata geçerse, dar gelirli yurttaşları çok zor günler bekliyor olacak. İşsizlik oranları artar, ekonomik büyüme duraklarken, kredi kartı ödemelerinde de büyük sorunlar ortaya çıkacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder