Türkiye Komünist Partisi'nin kurucuları ve önderleri, 103 yıl önce Karadeniz açıklarında katledildiler. Komünistler Anadolu’ya uzanan yola, yurtseverlik görevlerini yerine getirmek için çıkmışlardı.
Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) önderi Mustafa Suphi ve yoldaşları 103 yıl önce 28-29 Ocak 1921 gecesi katledildi. Onbeşler Katliamı olarak da anılan olayda, Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Anadolu’da emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltmek üzere Bakü’den yola çıkmışlar, ancak Karadeniz’de öldürülmüşlerdi.
103 yıl önce katledilen Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Kâzım Ali, Bahaeddin, Emin Şefik, Cemil Nazmi, Kâzım Hulusi, Halitoğlu Mehmet, İsmail Hakkı (Topçu), Hayreddin, Mehmet Ali, Dr. İsmail Hakkı, Maksut, Mustafaoğlu Mehmet ve Çitoğlu Nazmi İsmail, TKP’nin lider kadrosunu oluşturuyordu.
Mustafa Suphi’nin önderlik ettiği mücadele yaşıyor
Mustafa Suphi Giresun'da doğdu. Öğrenimini Kudüs, Şam ve Erzurum'dan sonra Galatasaray Lisesi'nde sürdürdü. Siyaset bilimi okuduğu Paris'te Tanin gazetesinin muhabirliğini yaptı. Türkiye'ye döndüğünde hukuk ve iktisat dersleri verdi, gazeteciliğe yayın yönetmenliğini üstlendiği İfham gazetesinde devam etti. Hükümetin Mahmut Şevket Paşa suikastını bahane ederek muhalefete karşı giriştiği kampanyadan Suphi'nin payına 15 yıllık mahkumiyet düşecekti.
Mustafa Suphi, Sinop'tan Rusya'ya geçti; savaş esiri sayılarak sürgüne yollandı. 1915'te Urallar'da sürgünde Bolşevik Parti'ye katıldı. 1918'de Moskova'da bir Türk sosyalistleri kongresinin toplanmasında görev aldı, Müslüman Halklar Komiserliği'nde çalıştı, Doğu Propaganda Dairesi Türk Seksiyonu'nun başkanlığını yürüttü, Komintern kongresine Türkiye delegesi olarak katıldı.
Oldukça erken bir tarihte, 1919 yılında işgale ve emperyalizme karşı mücadelenin örgütlenmesi için yüzünü Anadolu'ya çevirmiş olan Suphi, emperyalizme karşı mücadelenin ve yurtseverliğin sosyalist iktidarın anahtarı olduğuna inanıyordu.
Parti kuruluş çalışmaları 10 Eylül 1920'de Türkiye Komünist Fırkası'nın Birinci Kongresi ile meyvesini verdi. Genel başkanlığa seçilen Suphi'nin temel perspektifi örgütlenmeyi Anadolu'ya taşımak, komünist hareketin Kurtuluş Savaşı'nda aktif biçimde yerini almasını sağlamaktı. Önderlik ettiği bu devrimci ve yurtsever girişim 28-29 Ocak 1921 gecesi, Trabzon açıklarında kanlı bir katliamda parti yöneticisi yoldaşlarıyla birlikte hayatını vermesiyle son buldu.
Katledilişlerinin 103. yılında, Mustafa Suphi'nin Türkiye emekçilerine yaptığı çağrıyı hatırlatıyor ve Suphi ile TKP'nin kurucularını bir kez daha saygıyla anıyoruz:
Mustafa Suphi’nin Türk Halkına Çağrısı
Türkiye’nin işçi ve yoksul köylüleri! Ancak sermaye ve para tahakkümünün devrilmesi, sosyalist devrimin bütün cihana yayılması sana tam ve sağlam bir hürriyet verecektir. Sen, ancak sermayedarların, zenginlerin, toprak sahiplerinin, paşa ve ağaların etki ve baskısını yıktığın ve bütün kuvvetinle sosyalizm devrimini kendi memleketinde savunduğun ve yaydığın takdirde uluslararası devrimin ilerlemesine yardım etmiş olursun.
Türk, Müslüman, yabancı her kim olursa olsun, sermayedar ve zenginlerle birlik ve ittifak yapma.
Uluslararası harpçilere, emperyalizme elinden geldiği kadar karşı dur! Memleket içinde hiçbir bölük yabancı asker kalmasın!
Fransız, İngiliz, Amerikan emperyalistlerin yapacakları barıştan sakın ve bil ki, onların isteyecekleri tazminat ve eski borçlara dair ortaya koyacakları hesaplar, senin kolunu bükecek ve elinde avucunda ne varsa hepsini kaybettirecek.
Devrim düşmanlarıyla uzlaşmaya razı olan ikiyüzlü hainlere, emperyalist devletlere yanaşmayı kabul eden ve savunan dolandırıcılara el verme. Memleketini yeniden emperyalist savaşa sokmaktan ve ana topraklarını yeniden siperler, hendeklerle donatarak bağrını yırtmaktan sakın!
Sermayedarlar, generaller, papazlar ve tutucu mollalar ile birlikte emekçi halka karşı giden ve Rusya İşçi Halk Cumhuriyeti’ni yıkarak, onun yerine zenginler, sermayedarlar cumhuriyetini veya daha doğrusu çarlar devletini kurmak isteyenlerden kaç! Bunlar, bütün dünyanın emekçi halkını kırıp doğradıktan sonra şimdilik kendilerine meyil gösteren ikiyüzlü sosyalistleri dahi çiğneyip geçecek ve sermayedarların, çiftlik ağalarının toprakları zalim padişahın, kralın, çarın tahtını ensene bindireceklerdir.
Emperyalist hükümetlerin bugün memleketimize ve halkımıza saldıran ordularına karşı savaşa kalk! Emperyalistlerin para ile satın alarak ülkemize yolladıkları bütün alçak kuvvetlere silah çek. Yoksul ve emekçi! İyi bil ki, büyük zenginlerin, zalim paşa ve ağaların keselerinde Fransız ve İngilizlerden, Amerikalılardan aldıkları pek çok çalıntı altınlar vardır. Onlar bu altınlarla sana karşı kuvvet hazırlamaya, seni ezmeye çalışıyorlar.
Yoksul ve mazlum Türk rençperleri, sabrettiğin yeter! Kalk, kendini göster, Türkiye’nin zulüm ve kahır içinde diğer halklarına elini uzat!
Türkiye’nin işçi ve köylüleri! Her zaman aklından bir şeyi çıkarma: Avrupa ve Türkiye’deki bütün sermayedarlar, zenginler, paşalar, ağalar, papazlar, tutucu mollalar Türkiye’de hükmettikçe, sermaye ve para esirliği ortadan kalkmaz ve işçi, köylü, halk kendi devlet ve hükümetine kavuşamaz... (Bu yazı 1919 yılında yazılmıştır.)
Yangınlara fazla bakan gözler yaşarmaz
Alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz
Dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını
Yine fakat bir yıldırım zulmeti yırtsa
Sağır göğün koynundaki çanı haykırtsa
Anıyoruz göğsünüzün son sayhasını
Eski cihan yeni cihan önünde eğil!
Aramızdan birkaç yoldaş ayırmak değil,
Her ne yapsan varacağız emelimize!
Karadeniz bunu duysun derinliklerin:
O ateşli göğüsleri delen hançerin
Kabzasını alacağız biz elimize!
Nazım Hikmet - VaNu (Batum, 1922)
/././
TKP: 28 Kanunisani’yi unutma, Mustafa Suphi ve yoldaşlarını hatırla (soL)TKP, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilişinin 103. yıldönümünde yaptığı açıklamada, ülkenin eşit, bağımsız ve laik geleceği için yurttaşlara çağrıda bulundu.
TKP, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilişinin 103. yıldönümü vesilesiyle bir açıklama yayınladı.
"28 Kanunisani’yi unutma!" başlıklı açıklamada, Suphilerin 103 yıl önce emperyalist işgale karşı Anadolu halkının onurlu mücadelesine katkı sunmak, çürümüş Osmanlı’ya karşı yükselen devrime katılmak için yola çıktıkları ve 28 Ocak’ı 29’una bağlayan gece, Karadeniz açıklarında katledildikleri hatırlatıldı.
Anadolu'daki devrimin, Suphiler olmadan gerçekleştiği anımsatılan açıklamada, sonunda anti-komünizmin Cumhuriyet’in yıkılmasına mâl olmasına karşın, egemenlerin bu topraklardan komünizmi ve komünistleri silemediği vurgulandı.
TKP'nin bu ülkeye ait olduğu ve komünizmin bu toprakların en büyük umudu olduğu belirtilen açıklamada, kalbi ülkenin eşit, bağımsız ve laik geleceği için çarpanlara parti gönüllüsü olma çağrısı yapıldı.
Açıklamanın tamamı şöyle:
"28 Kanunisani’yi unutma!
Mustafa Suphi ve yoldaşlarını hatırla.
103 yıl oldu.
Eski düzenin temelleri sarsılıp yıkılıyor, bir devrim yükseliyordu.
Suphiler emperyalist işgale karşı Anadolu halkının onurlu mücadelesine katkı sunmak, çürümüş Osmanlı’ya karşı yükselen devrime katılmak için yola çıktılar. 28 Ocak’ı 29’una bağlayan gece, Karadeniz açıklarında katledildiler.
Devrim, Suphiler olmadan gerçekleşti.
Eski dünyanın efendileri tarihin çöplüğüne karıştılar.
Kimse kimseyi Tanrı’dan aldığı yetkiyle sömüremezdi artık.
Ve emperyalist cepheye karşı 1917 ve 1923 devrimleri yeni bir cephe açıp müttefik haline gelmekteydi…
Ancak, yeni düzen çok geçmeden yeni efendiler yaratmaya başladı. Sömürü, artık tanrıdan yetki almaya gerek duymaksızın devam etti bu topraklarda ve Bolşevizmin yoksul ve işgal altındaki halklara verdiği ilhamın izleri de günden güne silinmeye çalışıldı.
Suphiler olmadan…
Ve böylece, bir zamanlar kurtuluş için Bolşevizmin kızıl yıldızını kalpağına işleyen Anadolu köylüsü çok geçmeden komünistlerin onun düşmanı olduğuna inandırıldı.
Anti-komünizmin gölgesi altında girdi Amerikan zırhlısı İstanbul Boğazı’na, Anadolu’nun efendisi, patronu, sahibiymiş gibi…
Anti-komünizmin gölgesi altında sömürü hayatın sorgulanamaz bir gerçeğiymiş gibi sunuldu emekçi halka.
Ve tarikatlar-cemaatler anti-komünizmin en önemli araçları olarak palazlandırılıp tepesine çıkarıldı bu halkın.
Bilim ve aydınlanma yoksullardan kaçırıldı, yeni efendiler en çok komünizmden korktuğu için…
Yani 28 Ocak 1921’de bitmedi!
O gecenin karanlığını bu ülkenin üzerine bir gölge gibi düşürmek istediler. Yeter ki yoksullar ayağa kalkmasın, komünizm fikri bu ülkede yerleşmesin…
Sonunda anti-komünizm Cumhuriyet’in yıkılmasına mâl olsa da bu topraklardan komünizmi ve komünistleri silemediler.
Çünkü, Suphilerin bıraktığı mirası omuzlananlar bu ülkenin şairi, gazetecisi, yazarı oldular. Becerikli elleri, aydınlık zihinleri, mücadeleleriyle tüm zenginlikleri yaratan işçileri oldular. Topluma umut veren öğrencileri, gurur veren ve yol gösteren öğretmenleri, hekimleri, mühendisleri, mimarları oldular…
Büyüyerek ve güçlenerek bugüne geldiler. Depremde enkaz altına uzatılan ilk el onlarındı. Eşitsizliğin, sömürünün, haksızlığın karşısında mücadelenin öncüsü; çürümenin karşısında ülkenin aklı ve vicdanı oldular.
TKP bu ülkeye aittir. Komünizm bu toprakların en büyük umududur.
Ve TKP şimdi, 103 yıl sonra, Suphileri bir kez daha selamlarken, kalbi ülkemizin eşit, bağımsız ve laik geleceği için çarpanlara bir çağrıda bulunuyor:
Suphilerin yurtlarına duyduğu güven ve sevgiye ortak ol.
Bu ülkenin Suphilerin, Nâzımların ülkesi olduğunu hiçbir zaman unutma.
Sen de #GücüneGüven!
TKP Gönüllüsü Ol"
/././
Onbeşler hakkında merak edilenler veya bir sır perdesi mi var? (Aydemir Güler-soL /Arşiv)
'Mustafa Suphi amacını açık açık yazmıştı: Emperyalist saldırı altındaki ülkede ulusal kurtuluş saflarında, işçiler ve yoksul köylüler adına yerini alacaktı TKP. Hedef sosyalist devrimdi.'
TKP kurucu lider kadrosuna indirilen ağır darbenin sorumlusu kimdi? Türkiye’de bundan bir süre öncesine kadar sol tarihçiliğin en mühim sorusu bu zannedildi. Bu konuda çeşitli belgeler zamanla açığa çıktı, yayımlandı. Soru baki kaldı…
Mustafa Suphi ve arkadaşları ne yapmak istiyorlardı? Ankara’ya gelmekten maksat neydi? Mustafa Kemal’in lideri olduğu hareketle nasıl bir ilişki kuracaklardı? Mustafa Kemal’e dost muydular düşman mı? Elbette açığa çıkmayı bekleyen ve zamanla çıkan belgeler yine oldu. Ama -insanlık hali- kimi tarihçiler kendilerini tutamayıp Suphi’nin bakan olma rüyası üstüne spekülasyonlar yaptılar. Maceracı mıydı bunlar ne?
Yanlarında önemli miktarda para olduğu da biliniyordu. Hâlâ tam olarak kaynağı bilinmeyen ve belki ileride ortaya çıkacak belgelerle açıklık kazanacak olan bu para Suphilerin Rusya ile akçalı ilişkilerine mi delalet ediyordu?
Kimi “araştırmacılar” -kendilerini tutamayıp- TKP’nin Sovyetler Birliği ile bir tür ajanlık derecesinde bir ilişki kurduğunu iddia edecek kadar alçaldılar. Zaten Suphilerin de yanlarında sandık sandık…
Elbette belgeler çıktı ve Bakü’den başlayan yolculuğa Bolşevik liderlerin itiraz ettiklerini söyleyemesek de hayli temkinli yaklaştıkları kesinlik kazandı. Ama kendilerini tutamayan meraklılar, yoksa diye sorabildiler, hazine 1915 Ermeni soykırımından mı edinilmişti? Tarih aydınlanma değil cinlik miydi yoksa!
Eğilimlerin tam tersine döndüğüne de tanık olundu, TKP’nin ilk günlerinden söz edilirken. Sovyet yönetimi Suphi ve arkadaşlarının öldürülmelerine göz mü yummuştu, yoksa daha ileri de gitmiş olabilir miydi?
'BİZİM İÇİN MUAMMA YOK'
Tarihçilik bir bilimdir ve belgelere ulaşarak, belgelerin şifrelerini çözerek bize gerçeklik hakkında daha fazla veri sunar. Tarih her bilim gibi insanlığın aydınlanmasına hizmet eder.
Ancak “bakan mı olmayı kafaya koymuştu”, “Mustafa Kemal komünist miydi”, “Mustafa Suphi ve diğer komünistler ajan mıydı”, “paranın kaynağı şu muydu bu muydu” tipi sorular bilimin insanları aydınlatmasına yolu döşeyen sorular değil, kafaların karışmasını amaçlayan sayıklamalardır. Sömürü düzeni aydınlığı sevmez, sayıklamalara muhtaçtır. Biz ise akıl açıklığına Nâzım’ın gösterdiği yoldan ilerleriz:
Benim kuvvetim :
bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır.
Dünya ve insanları yüreğimde sır
ilmimde muamma değildirler.
Burjuva tarihçiliği Partimizin kurucu liderlerini bir “katil kim” oyununda oynatmak isteyebilir. Bizim için muamma yok.
Bir kere; Mustafa Suphi amacını açık açık yazmıştı: Emperyalist saldırı altındaki ülkede ulusal kurtuluş saflarında, işçiler ve yoksul köylüler adına yerini alacaktı TKP. Hedef sosyalist devrimdi. Ulusal kurtuluş ancak sosyalizmle kalıcı bir kazanıma dönüşebilirdi.
Öte yandan, olay bu kadar basit değildi elbette ve ilk sosyalist devlet için Türkiye her şeyden önce Kafkasların, Karadeniz’in, Boğazların, sonuç olarak devrimin güvenliği demekti. Emperyalizmin yok etmek istediği Sovyet hükümeti bir de güneyden kuşatılmamalıydı. Türkiye’de sosyalizm mücadelesi dünya sosyalizminin güvenliğini ve geleceğini riske atmamalıydı.
Ankara hükümeti ise emperyalizmi durdurmak için Sovyet desteğine muhtaçtı. Ama Moskova ile arasına güçlü bir solun girmesini kendi varlığı açısından tehdit sayıyordu. Sağa karşı savaşılacaksa bunu kendileri yapmalıydılar ve herkes onlara tabi olmalıydı.
Bir diğer köşede, ulusal mücadelenin liderliği üstünde iddiasını korumak isteyen İttihatçılar, başta Enver Paşa, Ankara-Moskova ittifakından kendilerine nasıl enerji çıkaracaklarına bakıyor, mazlum Doğu’nun kurtuluşu şiarıyla böyle bir kulvara yerleşmek istiyorlardı. Ama genç TKP onlara alan bırakmıyordu.
Ve elbette asıl mücadele padişah ve hilafet yanlılarına, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı veriliyordu…
İşte genç TKP, cüretli ve hülyalı bir kadronun rehberliğinde bütün riskleri göre alarak bu zorlu zemine çıkmayı amaçladı. Alçakça bir saldırıyla neredeyse tasfiyeye uğradık. Ölümlerine, öldürülmemize İttihatçılar çok sevinmiş olmalıdır; hayrını göremediler. Ölümlerinden, öldürülmemizden Ankara’nın çok ürkmüş olması beklenir; başka merkez kaç güçleri hızla baskı altına alarak milli mücadelede liderlik tekelini hızla tesis ettiler…
'YILMADIK YENİDEN KURDUK'
Suphilerden geride kalanlarımız ise; yola devam ettik. İstanbul’da, Eskişehir’de, Adana’da komünist hücreler inşa ettik, emekçiler nerede hak arıyorlarsa orada olmalıydık. Nerede ülkesi için ışıldayan bir beyin varsa, o beyin komünizmle aydınlanmalıydı. Suphilerin yolundan onlarca yıl öncü işçiler yetiştirmeye, aydınları komünist partinin tezgahından geçirmeye uğraştık. Partimizi daha defalarca tasfiye etmeye yeltendiler. Yılmadık yeniden kurduk.
Hikâyenin aslı ve özeti işte budur.
Belgeye, bilgiye ihtiyaç bitmez. Çünkü bilimin ve aydınlanmanın “fazlası” olmaz. Ancak ortada bir sır perdesinin, ilmimizde bir muammanın olduğu da sanılmamalıdır. Nitekim şiirin devamı açıkça söyler yapılması gerekeni:
Ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden,
büyük kavgada
açık ve endişesiz
girdim safıma.
Mustafa Suphileri anmak, Partimizin kurucusunun 100 yıl önce kaleme aldığı ve geçerliliğini koruyan çağrısına uymaktan başka nasıl mümkün olabilir?
(soL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder