24 Şubat 2024 Cumartesi

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 24 ŞUBAT 2024 -

 

Çünkü örgüt değil belediye belirleyici!(Mehmet Ali Güller)

Batı tipi liberal demokrasi, halkçılık ve halk demokrasisi yanında güdük bir demokrasidir. Çünkü seçilenleri seçenler, gerçekte halk değil, seçicilerdir.

Bu durum tam anlamıyla en çok ABD’de böyledir ama gittikçe bizimki gibi ülkelerde de öyle olmaya başladı. Adayları önseçimle parti tabanı değil, yukarıdaki seçiciler belirliyor; bu bazen parti meclisleri, bazen merkez yürütme organları oluyor, hatta bazen de doğrudan genel başkanlar.

Haliyle seçilme kriteri de değişiyor. İşin içine finans giriyor. Öyle olunca da sıradan parti üyelerinin, alt sınıf temsilcilerinin seçilme şansı iyice azalıyor.

10 AY ÖNCE TBMM, 10 AY SONRA BELEDİYE

Partilerin belediye başkanı adayları netleşti. Aday belirlemede önseçim mumla arandı.

Daha vahimi de şu oldu: Bir dönemdir, iki dönemdir, hatta üç dönemdir belediye başkanı olanların bazıları, yeniden aday gösterilmedikleri için kızdılar, partilerinden istifa ettiler, başka partilere geçip kendi partilerine rakip oldular. Üç dönem belediye başkanlığı yaptıktan sonra dördüncü dönem aday gösterilmediği için partisinden istifa eden biri daha ne istiyor olabilir? Anlaşılır gibi değil!

TBMM üyesi tam 26 milletvekili belediye başkanı oldu! Oysa daha 10 ay önce milletvekili olabilmek için kıran kırana mücadele ediyorlardı. Demek hedefleri milletvekili olmaktan çok, oradan belediye başkanlığına sıçramakmış.

Tablo şöyle: İYİP 7, CHP 5, SP 5, AKP 4, HÜDA PAR 2, TİP 1, DEM 1, DEVA 1 milletvekilini belediye başkanı adayı yaptı.

Daha 10 ay önce milletvekili olmuş biri 10 ay sonra neden belediye başkanı olmak ister ki? Bir ilde, ilçede belediye başkanı olmak, TBMM’de milletvekili olmaktan daha mı önemli?

Daha 10 ay önce CHP’nin listesinden kaçar milletvekili göstereceklerinin kavgasını yapan altılı masa üyelerinin, kazandıkları sayılı milletvekillerinin bir kısmını belediye başkanı yapmaya çalışması nasıl değerlendirilmeli?

CHP’nin genel başkan yardımcısı, grup başkanvekili düzeyindeki milletvekillerini belediye başkanı adayı göstermesi nasıl değerlendirilmeli?

Seçilmiş dört milletvekilinden biri anayasaya aykırı şekilde hapiste rehin tutulan ve muhalefetin önemli bir kısmının o milletvekilini TBMM’deki koltuğuna oturtabilmek için mücadele ettiği TİP’in, TBMM’deki üç milletvekilinden birini, üstelik genel başkanını ilçe belediye başkanı adayı göstermesi nasıl değerlendirilmeli?

PARTİYİ BELEDİYE ŞEKİLLENDİRİYOR

Açık ki belediyecilik, TBMM’de milletvekili olmaktan daha önemli görülüyor. Kuşkusuz bunda önemli nedenlerden biri, AKP’nin anayasayı değiştirerek başkanlık sistemi adı altında parlamenter sistemi yıkması oldu. Milletvekilleri, eski sistemde çok daha etkindiler, soru soran, bakanlar kurulunu denetleyebilen, hesap sorabilen makamdaydılar. Bu önemli oranda değişti ama elbette sıfırlanmadı, elbette TBMM halen çok önemli bir mücadele alanı.

Tabii bu da 10 ay önce milletvekili seçilen birinin 10 ay sonra belediye başkanı olmak istemesini tam açıklamıyor. Çünkü mesele vekilliğin önemsizliğiyse, 10 ay önce oraya aday olunmayabilirdi!

Yanıtı örneğin CHP üzerinden şu iki olguda inceleyelim:

1) CHP’de genel başkanlığın değiştiği kurultaydan önceki en önemli il kongresinde, gerçekte iki belediye çarpıştı: İstanbul Büyükşehir ile Ataşehir Belediyesi. Haliyle bu sonuç, kurultaya da damgasını vurdu.

2) Parti yöneticilerini belirlemede etken olan adres artık örgüt değil, belediye. CHP’de il başkanları değil, belediye başkanları belirleyici hale geldi.

Sonuç olarak şunu söylemeliyim: Partiyi örgütlerin değil, belediyelerin şekillendirdiği durumda, iktidar olunamaz, ana muhalefete demir atılır.

                                                            /././

Hafter’in petrolünü mü satıyoruz? (Miyase İlknur)

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır Devlet Başkanı Sisi gibi darbeci ilan ettiği bir diğer kişi Libaya’nın doğusundaki güçlerin lideri General Hafter’di. Hatta darbeci ilan ettiği General Hafter için hızını alamayıp “Darbeci Hafter’in Libya halkının hakkı olan petrolü kaçak yollardan satma girişimlerini engellemek için elimizden geleni yapacağız” bile demişti.

Geçen yılın aralık ayında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunan Gemi Yakıt İkmalciler Derneği (GYİD) başkanı ve temmuz ayında konkordato talep eden CYE Denizcilik AŞ’nin CEO’su Ali Deniz Eraydın, Türkiye’de faaliyet gösteren bazı şirketlerin Hafter’in bölgesinden gelen petrolün Malta’dan ithal edilmiş gibi sahte evraklar düzenleyerek Türkiye’de satıldığına öne sürdü.

Ne yani Erdoğan’ın “Libya halkının hakkı olan petrolü kaçak yollardan satma girişimlerini engellemek için elimizden gelen her şeyi yapacağız” demesine rağmen Hafter’in petrolü kaçak yollardan hem de Türkiye’de mi satılıyor?

Eski GYİD Başkanı Ali Deniz Eraydın’ın iddialarına göre öyle. Eraydın, bu konuda suçladığı şirketlerin başında eski ortakları CORAL Enerji de var.

İstanbul Anadolu Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’na ifade veren Ali Deniz Eraydın’ın iddiaları yenilir yutulur cinsten değil. Bu iddiaları kısaca şöyle özetlemek mümkün:

“Poliport Kimya Sanayi AŞ, Polisan Holding AŞ, Alkagesta Ltd. Şti., Coral Enerji DMCC, Coral Enerji PTE, MADDOX DMCC ve MADDOX SA isimli şirketlerin İstanbul’da bulunan boğaz trafiğindeki gemilere yakıt veriyor görüntüsü altında dolaşıma yasak Libya ve Rus petrolünü sahte evraklar düzenleyip Türkmen ve Malta menşeili göstererek sisteme sokuyor, buradan kazandıkları para ile Hafter ve Wagner silahlı gruplarını finanse ediyorlar. Çünkü getirmiş oldukları petrol, Hafter ve Wagner silahlı gruplarının hâkimiyeti altındaki bölgelerden geliyor. Libya’da çıkartılan petrolün Türkiye’de dolaşıma sokulması yasaktır. Ayrıca Libya hükümeti ve BM de bu konuda yasak kararı almıştır.”

KAÇAK PETROL YURDA BÖYLE SOKULMUŞ

İhbarcı Ali Deniz Eraydın, petrolün nasıl kaçak yollarla Türkiye’de dolaşıma sokulduğunun yöntemlerini de şöyle ifşa ediyor:

“Yukarıda ismini verdiğim şirketler, kiraladıkları gemileri, Malta’dan ‘Mazot alacağız’ diyerek yola çıkartıyor. Girit Adası’nın güney tarafında AIS (uydu yoluyla takip sistemi) sistemini kapatarak Libya’ya yönlendiriyor. Libya’da Hafter ve Wagner gruplarının hâkimiyetinde bulunan Bingazi Limanı bölgesinden satışı yasak olan mazotu bu gemilere yükletiyor. Bu limanlardan gemilere yükleme yapıldığına dair BM raporlarını daha sonra sunacağım. Gemiler Girit Adası’nın güneyinde AIS uydu sistemini iki gün sonra tekrar açıyor ve Malta’dan geliyormuş gibi Mersin ve Gebze limanlarına yanaşarak gümrüğe kaçak mazotu sanki Malta açıklarından OPL (denizde gemiden gemiye nakledilen petrol ürününün yükleme adı) sistemi ile aldıklarını beyan ediyor. Sonrasında Poliport Kimya AŞ’nin ve Marmara Ereğlisi’nde bulunan OPET’in (A tipi antrepo), Alkagesta Ltd. Şti. MADDOX SA isimli şirketlere kiraladıkları depolara malı indiriyorlar. Buradan sağladıkları paraları da Dubai’deki hesaplarına yatırmaları isteniyor. Dubai’den aldıkları paralarla da Wagner ve Hafter gruplarına silah alıyorlar.

Bu şirketlerin Libya’dan getirttiği tankerlerin listesi Yarımca 110555 Gümrük Müdürlüğü’ne sorulup evrakların doğruluğu kontrol edilebilir. Zaten bu hususta bir araştırma yapıldığında 20’ye yakın kargonun anlattığım usulsüz yöntemlerle Türkiye’ye getirildiği ve çeşitli firmalara satıldığı tespit edilebilir.”

Savcılığa yapılan suç duyurusunda savcılık sanıklar hakkında CMK 153/2’den soruşturma açılmasını ve sulh ceza hâkimliğinden dosya hakkında gizlilik kararı talep etti.

Dava henüz görülmedi ve Ali Deniz Eraydın’ın savları şimdilik bir iddia. Ama Coral Enerji şirketinin eski ortağı CYE Denizcilik CEO’su bunu söylüyorsa bu iddiaları ciddiye almak lazım.

Dosyada somut delillere de yer veriliyor. Ama yerimiz bitti. Arkası yarın diyelim o zaman.

                                                  /././

Afyon Belediyesi’nin şahane işleri! (Murat Ağırel)

Başlığa bakıp yanılmayın. İroni yapıyorum.

Çünkü Sayıştay’ın Afyon Belediyesi raporunda çok ilginç durumlar var.

Kanuna göre 2022 yılı bütçesine konulan ödeneklerin, yüzde 10’unu aşan doğrudan alımlarda Kamu İhale Kurulu’nun uygunluk görüşü alınması gerekir.

Afyon Belediyesi’ne tahsis edilen ödenek: 263 milyon TL. Yüzde 10’unu alırsak 26.3 milyon TL.

Ancak belediye toplam 40 milyon TL doğrudan alım yapmış. Tabii bunu kafasına göre yapamaz; Kamu İhale Kurumu’ndan izin alması lazım. Almış mı. Hayır.

Sadece bunlar için izin almazlık yapmamış. Mesela atlı spor kompleksi ve sosyal tesis yapım işi yaptırılmış. İşi yapan kişi aynı zamanda tesisi 20 yıl süre ile işletecek ve belediyeye kira verecek.

Sözleşme yapılıyor ve sözleşmede deniyor ki şartlardan birinin ihlal edilmesi durumunda sözleşme feshedilir. Keşke biri ihlal edilse...

Spor alanlarına yapılacak yapılar yönetmelikte belirlenmiş. Bu alanlarda yapılacak ticari ünitelerin, seyirci ve sporcuların ihtiyaçlarına yönelik olması gerektiği açıkça ifade edilmiş. Emlak ve istimlak müdürlüğü denetçileri tesisi denetlemeye gidince şok olmuş...

Sözleşmeye göre 486 metrekare teraslı restoran yerine; 1800 metrekare kapalı ve yaklaşık 4 bin metrekare de açık alan olmak üzere toplamda 5 bin 800 metrekare kongre ve balo salonu inşa edilmiş.

Kapalı manej (atların eğitildiği alan) için öngörülen 1500 metrekare yerine 931 metrekare, teraslı kafeterya için ise 534 metrekare yerine 463 metrekare açık manej yapıldığı görülmüş. 2 bin 100 metrekare yerine de 933 metrekare at gezinti alanı inşa edilmiş. Bu kırpma küçültme operasyonu yetmemiş, müştemilatın da 1519 metrekare yerine 135 metrekare inşa edildiği belirlenmiş. Ne sözleşmeye uygun ne de ihaleye uygun yani...

Dahası kongre ve balo salonunun çalışma ruhsatının bile olmadığı ortaya çıkmış. Haliyle “yıkın burayı” demişler ve 60 gün de süre vermişler.

AYNI İSİM: MURAT AĞCABAĞ

Devam edelim...

Afyon’da otopark için ihale yapmışlar. Otoparkı yapan aynı zamanda 25 yıl süreyle işletecek ve belediyeye de kira verecek. Kamu idaresine ait yaklaşık 10 bin metrekare yüzölçümlü taşınmazın 1664 metrekarelik kısmına zemin kat açık otopark ile bodrum kat kapalı otopark yapılmak istenmiş. 25 yıl işletilmek üzere açık teklif usulü ile kiralama yapılmış. Otoparkın şartname ekinde yer alan projeye uygun olacağı ve bunun dışında herhangi bir kullanıma ve imalata izin verilmeyeceği açık açık belirtilmiş.

Peki, ne olmuş?

Yapılan incelemede, kamu idaresine ait söz konusu taşınmazın üzerinde kapalı otopark yerine yüzme havuzu, SPA ve fitness salonu inşa edilip işletildiği belirlenmiş. Yapması gereken 1664 metrekare açık otoparkın 1356 metrekaresi yapılmış. Emlak ve istimlak müdürlüğünce tutanak tutulmuş ve 60 gün süre verilmiş. Sanırım Afyon Belediyesi’nin yapmış olduğu bu tarz kiralama usulü işlerin tamamında sıkıntı var.

Neresinden tutsanız kalıyor yani...

İhalenin konusu, teleferik ve sosyal tesislerin yapımı ve işletilmesi olmasına rağmen yapılanı Sayıştay bir türlü anlamamış. “Bu bedelin işin tamamına yönelik bir tahmin edilen bedel olarak değerlendirilmesi mümkün değildir” diye raporunda da belirtmiş.

Acaba bu ihaleyi kim aldı... HalkTV’den Hava Asal’ın haberini gördüm. 27 Nisan’da yapılan ihalede yıllık 140 bin yolcu garantisi verilmiş. Yani teleferiği ayda 11 bin 666 kişinin, günde ise en az 388 kişinin kullanması gerekiyor. İhaleyi Valter Asansör adlı firma almış. Valter Asansör adını duyunca ben bu firmayı nereden tanıyorum diye düşündüm. 

PARSEL PARSEL isimli kitabımda yazmıştım. Hatta Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bu şirketin de yer aldığı “ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma” suçlaması ile suç duyurusunda bulunmuştu. Bahse konu suç duyurusu “Hayvanat Bahçesi ve Tema Park Teleferik Yapım İşi İhalesi” ile ilgili. Sözleşme bedeli önce 93 milyon TL açıklanmış, artışlara karşın 2018 sonlarına gelindiğinde iş halen tamamlanamamış. Daha sonra da sahada bırakılan inşaat malzemeleri çürümeye terk edilmiş. En başta söyleyeceğimi en sonda anlatayım. 

Valter Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ağcabağ. AKP Ankara İl Başkanlığı Yönetim Kurulu Üyeliği, Önder İmam Hatipliler Derneği, MÜSİAD üyeliklerinin yanı sıra Ankaragücü yönetiminde de bulunuyor.

Yani düzenini kuranlar o düzeni ne kadar başarısız da olsalar kanunlara uymadan işletmeye devam ediyor. 

Hep diyorum burası anayasası, kanunları olmayan bir ülke diye. O kadar çok örnek verebilirim ki sayfalar yetmez...

                                                    /././

Eskişehir’in kültür, sanat, tarih merkezi olarak dayanılmaz çekiciliği (Şükran Soner)

Elbette Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in öncülüğünde, her alanın uzman, gönüllüler ordusu eşliğindeki katkılarıyla... 21 Şubat tarihli Yerel Yönetimler ekinin üçüncü sayfasında yine hocamızın özetlediği sosyal belediyecilik ilkeleri içinde yapılmış, yapılacak olan çalışmalara nokta konulmaması koşuluyla... 

Sevgili hocamız, lise çağları yaşlarında bile aynı zamanda gazeteci, bilim, kültür, tarih, sanatın her dalında uzanan elleri, yorulmayı bilemeyen kişiliği ile, Cumhuriyet Vakfı’nın kurucuları Berin Nadi ile İlhan Selçuk’a da el vermişti.

Vakfımızın danışma kurulu üyesi olarak da emeğini esirgememenin ötesinde, Cumhuriyet yazarlarını Eskişehir’e kültürel etkinliklere taşımada yardımlarını eksik etmemişti. Eskişehirlilerin sosyal yaşama coşkuyla katılmalarını sağlayan kültürel ağları içinde, yok yok olmayınca, yapılan kültürel etkinliklerin dinamiği de yükseldikçe yükseliyordu. Toplumsal acılar, tepkiler buluşmaları da aynı yoğunluklarla yaşandığından Uğur Mumcu’nun katledilmesinin ardından yapılmış ilk önemli meydan mitingini de anımsatabilirim.

Yeri gelmişken ülke belediyeciliğinde, sosyal belediyeciliğin yeşermesinden bugünlere uzanan güçlü bağlarına kadar Büyükerşen’in enerjisi, organizasyonlarındaki öncülüğünü de atlamamamız gerek. Uzun yıllardır kendisinden sonrası Eskişehir de içinde, sosyal belediyecilikte dip dalgaların yükselişinde yapılması gerekenler üzerinden de çok yol alınması için çabaları atlamamak gerek. Hani her iş için önümüze çıkarılan para engeli var ya... Adım adım dışarıdan kolay gözlenemeyen çabalarına tanıklık etmiş olabilmek galiba çok daha değerli.

Öğreticilikteki en değerli incelikler arasında, gelen her konuğunu, ne yapıp edip sözde ekonomik ev sahipliği yapma adına, belediyenin üretim merkezlerine götürmesi ağırlamasının altını çizmeliyim. Her türden tarım üretimine ayrılmış geniş alanlar. İçlerinde fidanlıklar, çiçekler, sebze tarlaları arasında, hayvancılık, balık üretimine kadar uzanan yokun yok olmadığı çabalar. Yokluk içinden varlık yaratmanın iğne oyası gibi örülmüş çalışmalar. Aynı zamanda ne kadar çoklu insanın iş, ekmek kapıları...

                                                  ***

Eskişehir’in Cumhuriyet tarihi içindeki çok önemli üretim merkezlerinin müzecilik inceliğinde restorasyonları ile ortaya çıkmış kültürel alanların güzelliklerine ne demeli? Ülke çapında en etkin yaygın eğitimi sağlayan Eskişehir Üniversitesi çatısı altında toplanmış kültür, bilim, sanat alanlarında en verimli işlerle ülkemiz eğitimindeki lokomotif, örnek katkılar? 1980’lerden günümüze çok daha hızlandırılmış yüksek eğitimi bilim yuvası olmaktan çıkaran, birbirine eklemlenmiş olumsuz katkıların ürkütücülüğü bile yok etmede yeterince başarılı olamadı.

Uzaktan, sevgi, saygıyla izlemeye çalıştığım bu enerjik, zincirleme çabaların en değerlisini sorgularsak; geleceğe yönelik genç, yeni kadrolarla, yaşamın her alanına dönük, enerjileri çok yüksek, çok çalışkan, erdemli kişiliklerden oluşan bir ordu yetiştirme çabalarına verilmiş önceliği gösterebilirim. Üyesi, uzun zamanlar yönetiminde olduğum TGS’nin de güçlü, örgütlü çalışan bir şubesi vardı. Emeğin, gazeteciliğin önünün açılmasındaki birebir seçimlerin değerli sonuçları üzerinden de tanıklıklarım oldu.

Hocamız, gelecekten söz ederken bu güçlü enerjisi, üretim gücü ile elini hiçbir işten çekmeye niyetli olmadığını da anlatmış oluyor. Son nefesine kadar katkı yapmak üzerinden, şimdilerde kendisini galiba daha özgür, üstelik seçici olabilmede ayrıcalıklıymış gibi duruyor. Gözleri ışıl ışıl, çevresine hep gülerek bakıyor.

(Cumhuriyet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder