30 Mart 2024 Cumartesi

Birgün KÖŞEBAŞI - 30 MART 2024 -

 

Değinmeler, anımsatmalar (Atilla Aşut)

BEDRİ BAYKAM’IN “GİZEMLİ SIRLAR”I

Ünlü ressamımız Bedri Baykam, yazı yazmayı da seven biri. Çeşitli yayın organlarında köşeyazarı olarak görüyoruz onu. Romanları bile var. Ama yazılarından zaman zaman bu köşeye aktardığım örneklere bakılırsa dilde çok özenli değil. Nitekim bir süre önce elektronik posta kutuma düşen, daha sonra Odatv’de de gördüğüm “Amerikan ‘komşu kızı’ Taylor Swift” başlıklı yazısı da bu kanımızı güçlendiriyor: 

Yazıdan bir tümce:

“Bana, bize veya kim bilir belki dünyada 100 milyonlarca başka insana çok standart ve sıkıcı bir çizgide, basit pop şarkılar olarak gelen bir dalganın sanatçısı hakkında, dünyanın en büyük üniversitesi bir kürsü açabiliyorsa, sempozyumlar düzenlenebiliyorsa, yarattığı ekonomik patlamanın etkilerinden söz edebiliyorsa, olağan insanların algılayabildiğinden öte olağandışı, gizemli sırlar içeriyor olabileceğini düşünüyoruz artık.”

Bu upuzun tümcedeki anlatım karışıklığı bir yana, “gizemli sırlar” nitelemesi de hayli sorunlu. Çünkü “giz, gizem, r” sözcükleri yakın anlamlıdır. Çoğu zaman da birbirinin yerine kullanılır. Dil Derneği’nin sözlüğüne göre “sır”, açığa vurulmak istenmeyen, gizli tutulan şey, yani “giz” demektir. “Gizem” de benzer anlamdadır.  

O nedenle böyle bir tümcede “sır” ve “gizem” sözcüklerinin birlikte kullanılması uygun düşmüyor. Olayın “giz” ya da “gizem” içerdiğini vurgulamak yeterli bence.

∗∗∗

YAPMAK YERİNE “GERÇEKLEŞTİRMEK”

Günümüzün yanlış kullanılan sözcüklerinden biri de “gerçekleştirmek”. Neredeyse her etkinlik bu sözcükle anlatılıyor artık.

Sözgelimi 16 Aralık 2023 tarihli BirGün’ün 8. sayfasında yer alan “Adalet Nöbeti için çağrı” başlıklı haberde, TMMOB’nin yapacağı bir basın toplantısı şöyle duyurulmuş:

“Basın açıklaması, İstanbul Karaköy’de bulunan TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi önünde saat 16.30’da gerçekleştirilecek.”

“Gerçekleştirmek”, ortaya koymak, eski deyişle “tahakkuk ettirmek”tir. Burada gerçekleştirilen, “tahakkuk ettirilen” değil, “yapılan” bir eylem var. Basın toplantısı / basın açıklaması gibi etkinlikler için “gerçekleştirildi” yerine “yapıldı” denmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizelim…

∗∗∗

SÖZÜN ÖZÜ

Sen CHP mitinglerinde “Bir oy Kemal’e, bir oy Meral’e” derken iyiydi de şimdi Özgür Özel İYİ Partililerden oy isteyince “cıvık” mı oldu?

∗∗∗

Saray rejimi, yerel seçim sonrasında yeniden “Kürt açılımı”na gidileceği söylentisini yayarak Kürt seçmeni umut tacirliği ile kandırmaya çalışıyor!

∗∗∗

Erdoğan“Bu benim son seçimim” diyerek İmamoğlu’nun 31 Mart’taki gerçek rakibinin kendisi olduğunu itiraf etti.

∗∗∗

“Mülk Allah’ın” ama tapuları Turgut Altınok’a emanet!

∗∗∗

Son söz: İyilikle kötülüğün çarpıştığı bir dönemeçteyiz. Yarın seçim sandığına giderken herkes aklını ve vicdanını da yanında götürmeli!

HAFTANIN NOTU

Duyarlı bir okurun ardından…

Yüzünü hiç görmemiş, elini sıkmamıştım ama kırk yıllık dost gibi bellemiştim adını. Çünkü o bir Türkçe sevdalısıydı. Yakınlarda ölüm haberini alınca şaşırdım. Bir gece ansızın gidivermiş! Bu dünyanın kötülerine ve kötülüklerine daha fazla dayanamamış duyarlı yüreği…

Ferhat Hançer’den söz ediyorum. Emekli bir yazın öğretmeni, çevre savaşımcısı ve yazardı. Ama hepsinin ötesinde saygın bir devrimci, yiğit bir direnişçi idi. Sinop-Gerze’de termik santral kurulmasına karşı 2009-2015 yılları arasında yürütülen direnişin önderlerindendi. “Direniş Günlüğü / Gerze’de Bir Doğa Mücadelesi” adlı belgesel kitabı NotaBene Yayınları’ndan çıkmıştı…

Ferhat Hançer, BirGün’ün sürekli okurlarındandı. Bize sık sık mektup / ileti gönderir, gazetedeki dil yanlışlarına değinirdi. Yaşarken yer veremediğim son iletisini -onu saygıyla anarak- paylaşmak istiyorum:

“İyi günler Sayın Aşut.

Basında ve yayın dünyasında tanık olduğum dil yanlışları, benim de duyarsız kalmadığım bir konudur. Zamanla dile getiriyorum ve ulaşabildiğim ilgilisine durumu aktarıyorum.

Köşenizde işlenen her ayrıntı, ilgi alanımı kapsadığı için gazeteyi aldığımda ilk okuduğum köşeyazısı oluyor.

Başarı dileklerimle saygılarımı sunuyorum.

Sağlıkla kalın, hoşça kalın…

Ferhat HANÇER

Yıldızlar yoldaşı olsun!

                                                           /././

Böcek olduğumuzu söyleyenler var (Tuğçe Madayanti Şen)

"3 Cisim Problemi” ile Newton fiziği, nano parçacıklı kıyım makineleri, zamanı ve maddeyi manipüle eden zihinler ve bize böcek olduğumuzu söyleyen Netflix tweetleri arasında hızlı bir yolculuğa çıktık.

Çinli bilimkurgu yazarı Liu Cixin’in "3 Cisim Problemi" (3 Body Problem) adlı roman serisinden Netflix için uyarlanan aynı isimli dizi fenomen olma yolunda yükselişte.

Dizinin yaratıcıları arasında Game of Thrones’un David Benioff ve D. B. Weiss ile The Terror, True Blood yapımlarından tanıdığımız Alexander Woo yer alıyor. İzleyicileri Newton fiziği, şok edici cinayetler, nano parçacıklı kıyım makineleri, zamanı ve maddeyi manipüle edebilen zihinler ve bize böcek olduğumuzu söyleyen Netflix tweetleri arasında hızlı bir yolculuğa çıkaran dizinin Netflix'teki ilk gösteriminin üzerinden neredeyse bir hafta geçti. Ve şimdiden daha fazlasına açız. Finali ile bize meselenin bitmediğini vaat eden dizinin 2. sezonunu iştahla beklemedeyiz… Bilim insanları arasında sıra dışı intiharlar, bilimsel keşiflerin aniden durması ve genel bir belirsizlik ortamı içerisinde olayların arkasındaki gizemi çözmeye çalışırlarken, bir bilgisayar oyunuyla karşılaşılıyor. Ve bu oyun, oyuncuları gezegenler arası bir uygarlıktan gelen mesajları çözmekle görevlendiriyor. Yazar Liu Cixin’in dünya genelinde büyük beğeni toplamış olan bu üçleme eseri 2015’te Hugo ödülünü kazanmıştı. En iyi bilimkurgu ve fantezi çalışmalarına 1955’ten itibaren aralıksız olarak her sene verilen Hugo ödülü aslında önemli. Zaten ödülün ismi, öncü bilimkurgu dergisi Amazing Stories'in (1926) kurucusu olan Hugo Gernsback'ten geliyor. Kendisi bilimkurgu edebiyatının önemli figürlerinden biri. Hatta 20. yüzyılın başlarında bilimkurgu edebiyatının tanınmasına ve gelişimine önemli katkılarda bulunmuş olan Hugo Gernsback aynı zamanda, "bilimkurgu" terimini de ilk kez kullanan kişi olarak biliniyor.

BEŞİNCİ BÖLÜMÜ ASLA KAÇIRMAYIN

Dizinin şu ana kadar Netflix’in en pahalı dizisi olduğu ve bölüm başına yaklaşık 20 milyon dolara mal olduğu bildirildi. Sekiz bölümden oluşan bu Netflix yapımı, geniş kapsamlı bilimsel kavramları ve karmaşık felsefi düşünceleri içeren derin bir kurguya sahip. Fazla zeki olup, kendi algoritmasına fazla odaklanarak anlaşılması zor hale gelen dizilerden değil. Çok zor konseptleri seyirciye anlatabilmeyi iyi başarıyor ve seyirciyi farklı bakış açılarıyla düşünmeye teşvik edebiliyor. İzleyicilerin, dizinin yaratıcı fikirlerini ve bilimkurgu türünde getirdiği yenilikleri takdir edeceğine eminim. Ayrıca karakter gelişimlerine odaklanan ve izleyicileri karakterlerin duygusal yolculuğuna da bağlamaya gayret gösteren hikâyesi, dizinin bir yanıyla ana dokusunu derinleştirmesini sağlıyor. Şöyle ki; en yakın arkadaşlarının intiharı ile başlayan ve nükleer bomba kullanmaya kadar ilerleyen bir drama var ortada aslında. Seyirciyi düşündüren ve tartışmaya açık kavramlarla dolu oluşu ilham verici olsa da yoğun fizik teorileri bazı izleyiciler için yorucu olabilir. Veya dizinin tempolu başlangıcının ardından daha yavaş ilerleyen birkaç bölümü bazı seyircilerde ilginin kaybolmasına sebebiyet verebilir. Hatta trend olduğu için bu diziden kaçınmak isteyenler de olacaktır. Şunu söylemek istiyorum, ne yapın edin, dizinin beşinci bölümünü asla kaçırmayın. Bu bölümün hissettirdiği o korkuyu deneyimlemeniz gerek.

TARTIŞMALI KIZIL AĞUSTOS SEKANSI

5 Ağustos 1966'da Pekin Üniversitesi'ne Bağlı Deneysel Lise'nin ilk müdür yardımcısı Bian Zhongyun, Mao’nun harekete geçirdiği Kızıl Muhafızlar tarafından dövülerek öldürülmüş ve Kızıl Muhafızlar tarafından öldürülen ilk eğitim çalışanı olmuştu. Dizi tam da bu trajik ölümü hatırlatan/kurgulayan sert bir sahne ile açılıyor. Dönemin önde gelen bir bilim insanının entelektüel olduğu için kalabalığın önünde utanç içinde vahşice dövülerek öldürüldüğü bu beş dakikalık sekans ana akım bir medya platformunun, yaşanmış korkunç olayı bu şiddette tasvir etmesi açısından oldukça önemliydi. Netflix Çin'de resmi olarak mevcut olmasa da, sanal özel ağlar orada yaşayan insanların platforma erişmesine izin verdiğinden bu sahne Çin sosyal medyası başta olmak üzere izleyicileri hızla ikiye böldü. Kanlı siyasi tarihin bu hikâyesi ile ilk kez karşılaşan gençler şaşkına dönmüştü adeta. Açıkçası benim için de TV’de daha önce hiç bu denlisine şahit olmadığım kadar dramatik, sert ve politik bir açılış sahnesiydi. Siyasi nedenle 10.275 kişinin ölümü ile sonuçlanmış “Kızıl Ağustos” gerçeği ile bu denli etkileyici bir görsel eşliğinde yüzleşmek hiç kolay değildi. Hele bir Çinli için çok ama çok daha zor olmuştur. Çünkü devrimin şiddet dolu yüzünü gösteren bu sembolik olay Çin'in modern tarihindeki önemli olaylardan biri ve toplumsal hafızada bir referans noktası oluşturuyor ve adalet arayışı açısından hâlâ önemli bir rol oynuyor. Sahneyi izler izlemez olacakları tahmin ederek sosyal medyadaki paylaşımlara baktım. Reddit ve X’teki paylaşımlarda "Ailemin başına da geldi”, “Kübalıyım ama bunu hissettim," “SSCB'de doğdum ve ben bunu çok iyi anlıyorum” paylaşımları aklıma kazındı diyebilirim. Çinli izleyicilerin Hollywood'un ülkeyi kötü bir şekilde tasvir ettiğini düşünmesi, bazı Amerikalı muhafazakârların bu sahneyi överek Çin Kültür Devrimi'ni ifade özgürlüğünü yok etmekle suçlaması, "woke"un sol ile karşılaştırılmasına kadar vardı konu. Sonuç olarak, "3 Cisim Problemi" dizisi, bilimsel kavramları ve felsefi düşünceleri derinlemesine işleyen, karakter odaklı bir yapısı olan ve izleyicileri düşündürten bir yapım. Ancak dizinin tartışmalı sahneleri, geniş bir izleyici kitlesi arasında farklı tepkilere yol açmayı sürdürecektir.

                                                              /././

Erdoğan sıkıntılı, Bahçeli hiç yoktu (Yaşar Aydın)

Son 24 saat olağanüstü bir şey yaşanmasa 31 Mart seçimleri iktidarın en sesiz seçimi olarak tarihe geçebilir. Kampanya dili sözü müziği seçmene ezberletilemedi bile. Adaylar neredeyse yok gibi. Hamza Dağ gibi hafif kıpırdayanlar ise parti amblemi bile taşımıyor.

İktidarın mutlak üstünlük kurduğu il ve ilçe sayısı bir önceki yerel seçime göre çok azalmış görünüyor. Ama yine de son karar seçmenin ve bu ancak 31 Mart gecesi öğrenilebilecek.

ERDOĞAN’IN AÇMAZI

Şubat ayı itibarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan ittifak adına sahaya çıktı. Ülkenin önemli tüm kentlerinde mitingler düzenledi. Daha önce gelmesi beklense de dün itibarıyla Erdoğan artık İstanbul’da. İlk kez büyük projelerin, güçlü vaatlerin, şiddetli saldırının olmadığı bir kampanya yürüttü. Bunun bir tercih mi yoksa zorunluluk mu olduğu tartışması çok su kaldırır. Ama gerçek şu ki son derece etkisiz bir kampanya yürüttü.

Tüm seçim boyunca sürekli tekrarladığı tek gündem CHP İstanbul İl Binasını satışı sırası gerçekleştiği anlaşılan beş yıl önceki para sayma görüntüleri. AKP adayları da kurmayları da bu görüntüler üzerine her mitingde kısa da olsa değindi Ama mevzu o kadar etkisizdi ki onlar bile konuşmalarında en çok birkaç cümle yer verebildi.

EMEKLİLER VE FİLİSTİN

AKP adaylarını ve Erdoğan’ı zorlayan en önemli konulardan biri ekonomik kriz oldu. Bu konu içinde emeklilere de ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Tüm muhalefet partilerinin ana gündemi olan yaşlı yoksulluğu” kadar siyasi tarihi boyunca Erdoğan’ı zorlayan bir konu olmadı. Buna 17-25 Aralık operasyonları dahil edebiliriz. Basıncı o kadar kuvvetli yaşadı ki Erdoğan’ın “Kaynağımız yok” açıklamasına rağmen kurmayları son güne kadar ‘müjde’ beklentisini canlı tutmak zorunda kaldı. Geçen hafta gerçekleşen Ankara mitinginde mesele banka promosyonuna kadar geldi.  Ama bu müthiş promosyona rağmen çok açık ki Erdoğan seçim sürecinde emeklilerin gönlünü alamadı. Yaklaşık 15 milyon emekli ile gönül köprüsünde ciddi bir tahribat oluştu. Bu tahribatın ne kadarı sandığa yansıyacağını yaklaşık 24 saat sonra göreceğiz.

Yerel seçimin en tartışılan partisi hiç kuşku yok ki Yeniden Refah oldu. Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın tökezlemesini fırsat bilen fatih Erbakan rüzgârı arkasına alıp yelkenlerini şişirmişe benziyor. Yeniden Refah’ı Erdoğan karşısında güçlü kılan en önemli başlıklarından biri de bugüne Filistin ve bu bağlamda Ortadoğu dış politikası oldu. Bugüne kadar her seçimde Erdoğan’ın ağzında sakız olan meseleye ilişkin Yeniden Refah’ın talepleri karşısında geçiştiren bir dil kullanıldı.

Fatih Erbakan Erdoğan’ın açığını bulduğu her an sinir ucuna şöyle bir dokunmayı çok sevdi. Filistin en açık yara gibi orta yerde duruyor.

BAHÇELİ NEREDE?

Biri büyükşehir olmak üzere 11 il belediyesi Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı MHP’ye ait. Bu seçimde 2 büyükşehir ve 22 ilde kendi adayları ile seçime giren MHP hem ittifak ortaklarından hem de lideri Bahçeli’den çok fazla destek alamadı. Bahçeli şubat ayı içerisinde bir iki miting ve kapalı toplantı dışında kitlenin karşısına çıktığı tek an partinin kurultayı oldu.

Seçim öncesi Erdoğan ile birlikte planlanan mitinglerin hiçbiri gerçekleşmedi. Seçimin hemen ardından en çok konuşulacak konulardan biri de Bahçeli’nin kurultay sonrası neden seçim çalışmalarının parçası olmadığı olacak.

Bahçeli’nin ağrılığını koymaması-koyamaması örgütü de etkilemişe benziyor. Aday çıkardığı illerde hasbelkader durumu idare ederken onun dışında AKP adaylarına son derece mesafeli bir görüntü verdiler.

Ankara kulislerinde bu fotoğrafın arka planında yenilgiye ortak olmama duygusunun olduğu konuşuluyor. İster bu gerekçe ister başka bir gerekçe olsun olası bir yenilgi durumunda Cumhur içi tartışma beklenilenden hızlı ve sert bir şekilde derinleşebilir.

İktidarın kendini tahkim etmesi üzerine kurulan yerel seçim hikayesinin sonuna renksiz, kokusuz ve siyasetsiz bir şekilde gelindi.

Tüm bu keyifsizlik içinde yerel seçim Erdoğan ve rejimin fütursuzluğuna yanıt vermek için bir fırsat sundu. Görünen o ki halk, muhalefetin tüm hataları ve geç kalmışlığına rağmen iktidara bu yanıtı verecek. Bu yanıtın kuvveti iktidarın önümüzdeki döneme nasıl başlayacağını da belirleyecek.

(Birgün)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder