"Yoksulluk ve savaş politikaları derinleştikçe en büyük mağdur kadınlar oluyor"
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde açıklamalarda bulunan İHD ve EŞİK: "Çözüm üretmesi gerekenler fail oluyor. Yasalar ihlal ediliyor. Kadınların kazanımları yok ediliyor"
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) açıklamalarda bulundu.
Bu yıl da binlerce kadının katlediliğini hatırlattığ İHD yaptığı açıklamada, "Kadına yönelik şiddet tüm boyutlarıyla devam ederken bizler insan hakları savunucuları kadınlar olarak bir kez daha 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadın hakları mücadelesine bağlılığımızı dile getiriyoruz. Kadın kurtuluş mücadelesi devam ediyor. Ama dünyanın birçok bölgesinde yaşanan savaşlar da devam ediyor. Erkek egemen ve militarist devlet politikaları maalesef ki kadınlara savaşı dayatıyor. Savaşın en büyük mağdurları da kadınlar oluyor. Bugün dünyanın birçok bölgesinde Rojova’da, Filistin’de, İsrail’de, Libya’da, Suriye’de, Ukrayna’da kadınlar, savaş mağduru oluyorlar" ifadeleri kullanıldı.
Erkek egemen şiddetin kadınlara dayatıldığının altının çizildiği açıklamada İHD, "Coğrafyamızda da yerleşik devlet politikası erkek egemen şiddeti ve feodal değer yargılarını kadınlara dayatmaya devam ediyor. Kadınların kendi mücadeleleri sonucu elde ettikleri en büyük kazanım olan İstanbul Sözleşmesi’nden imza çeken resmi yetkililer, kadınlara maalesef ki ayrımcı politikalar uygulamaya devam ediyorlar. Kadına yönelik şiddet ve kadınlara karşı ayrımcılık konusunda iç hukuk uygulanmadığı gibi altına imza atılan uluslararası sözleşmeler de sürekli ihlal ediliyor. Çözüm üretmesi gerekenler fail oluyor. Yasalar ihlal ediliyor. Kadınların kazanımları yok ediliyor" diye belirtildi.
"DEVLET DİLİ, KADINLARA-LGBTİ'LERE YÖNELİK NEFRET VE ŞİDDET İÇERİYOR"
İktidarın, kadınların hukuk alanındaki kazanımlarını ellerinden alınmaya çalıştığının vurgulandığı açıklamada İHD, "Kadına yönelik şiddeti, resmi politika haline getiren iktidar anlayışı maalesef ki kadınların hukuk alanındaki tüm kazanımlarını da ellerinde almaya çalışıyor. Bugün nafaka konusunda dönen tartışmalar işte bu anlayışın ürünü. Devlet dili kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik maalesef ki şiddet ve nefret üreten bir yaklaşımı sergiliyor. Bu erkek egemen, feodal ve militer anlayış, devletin tüm imkanları kullanılarak, topluma dayatılmaya çalışılıyor" ifadeleri kullanıldı.
Kadınların yaşamın her alanında baskıya ve ayrımcılığa maruz kaldığının belirtildiği açıklamada iHD, "Sokakta şiddete uğruyoruz, evde şiddete uğruyoruz, gözaltında şiddete uğruyoruz, cezaevinde şiddete uğruyoruz ve iş yerlerimizde şiddete uğruyoruz. Yoksulluk ve kriz yükseldikçe savaşçı politikalar daha da derinleşiyor ve bu savaşçı politikaların en büyük mağdurları da kadınlar oluyor. Coğrafyamızda bir yıl önce yaşanan büyük depremin acıları ve sıkıntıları maalesef kadınlar açısından hala devam ediyor. Barınma hakları tamamen yok edilmiş olan kadınlar büyük bir yoksulluk içinde yaşamaya devam ederken, temel ihtiyaçlarına bile ulaşamıyorlar. Devletin kullandığı şiddet dili maalesef ki topluma yayılıyor. Bu şiddet dilinin toplumsallaşması sonucunda kadın cinayetlerinde büyük bir artış var. Son bir ayda 36 kadın, erkekler tarafından katledildi, 17 kadın da şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi. Bu sayılar son derece korkunç olduğu gibi aynı zamanda kadına yönelik şiddetin de büyüklüğünü gösteriyor" diye altı çizildi.
"KADINLAR EYLEMLERDE POLİS TACİZİYLE KARŞILAŞIYOR"
Kadınların ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin baskı altında olduğuna işaret edildiği açıklamada İHD şu şekilde açıklamasına devam etti: "Kadın örgütleri maalesef ki yaptıkları sokak gösterilerinde sürekli polis taciziyle karşılaşıyorlar, işkenceye ve kötü muameleye maruz kalıyorlar. Yine adli ve siyasi nedenle cezaevinde olan kadınlar, çıplak arama dayatmasına maruz kalıyorlar çeşitli işkence ve kötü muamele uygulamalarına maalesef ki maruz kalıyorlar. Geçtiğimiz yıl Kandıra Cezaevi’nde yaşamını yitiren adli mahpus Duygu Koral’ın yaşadığı işkence sonucunda yaşamını yitirmiş olması, cezaevinde kadına yönelik şiddetin en somut örneği idi. Ayrıca cezaevlerinde çok sayıda hasta mahpus kadın bulunmaktadır. Maalesef ki ağır hastalıkları olan kadın mahpuslarla ilgili olarak Adli Tıp Kurumu’nun verdiği tıp etiğinden yoksun raporlar nedeniyle hasta mahpus kadınlar, cezaevinde yaşamaya devam etmektedirler."
"BİRÇOK TRANS KADINLAR ERKEKLER TARAFINDAN KATLEDİLİYOR"
Trans kadınların da büyük baskılara maruz kaldığının ve yaşam haklarının ihlal edildiğine dair vurgu yapılan açıklamada İHD, "Barınma hakları, devlet güçleri tarafından engelleniyor. Örneğin birkaç gün önce İstanbul’da, Beyoğlu Bayram Sokakta yaşayan trans kadınların evleri mühürlendi, birçoğu yaşlı ve hasta olan trans kadınlar, devlet güçleri tarafından maalesef ki sokağa atıldılar" diye belirtildi.
İHD'nin açıklamasında, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayrımcı sığınmacı politikalarından en çok kadınların etkilendiğini ve sığınmacı kadınların, gerek yaşamın içinde gerek sokakta gerekse geri gönderme merkezlerinde şiddete ve nefret diline maruz kaldıkları ifade edildi.
8 MART HAFTASINDA "1 GÜNDE 8 KADIN KATLEDİLDİ" MANŞETLERİ ATILDI
2009 yılından bu yana kadın cinayetleri ile ilgili gerçek verilerin açıklanmadığın belirtildiği açıklamada EŞİK, "Bağımsız örgütlerin kendi olanakları ölçüsünde açıkladıkları veriler gerçeği tam olarak yansıtamadığı halde bütün toplumun dehşete düşmesi, olağan akışı durdurup ne yapmalı diye düşünmesi gerekir. Ama öyle olmuyor. Yoksulların hayatı değersizleştiriliyor, kadınların hayatı hiç umursanmıyor" diye kadın cinayetlerine vurgu yapıldı.
"Sadece 8 Mart’larda, 25 Kasım’larda değil, her zaman “Kadın erkek eşitliği sağlanmadıkça daha çok kadın cinsiyete dayalı şiddete maruz bırakılacak ve şiddetin son eylemi olarak yaşam hakkı elinden alınacak” diye ifadelerin kullanıldığı açıklamada EŞİK, "Bu gerçek bilinmediği için değil, tam tersine bilinip umursanmadığı için bırakalım eşitliği sağlamayı eşitlikten adım adım uzaklaştıran politikalar uygulanıyor, eşitlik karşıtı ve laikliğe aykırı söylemler teşvik ediliyor. Laiklik ve eşitlik karşıtı toplum düzeni yerine şeri hukuka geçilmesini yasalaştırma girişimlerinde 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra son dönemece girildi. “Aileyi koruma” yalanına sığınarak kadınları kimliksizleştirmeye ve eşitsiz güç ilişkilerinin egemen olduğu, adil paylaşımın olmadığı reisli, ataerkil aile modelini kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar" diye belirtti.
"KADINLAR UCUZ VE GÜVENCESİZ İŞGÜCÜ HALİNE GETİRİLİYOR"
EŞİK açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı: "İŞİD ve Taliban uygulamalarındaki gibi kadınların nefes alması bile erkeklerin iznine bağlansın istiyorlar. İktidar, sınırlarını kendisinin belirlediği bir toplum tahayyülünü ve aile modelini hepimize dayatarak, geleneksel cinsiyet rollerini pekiştirerek, cinsiyetçi uygulama ve söylemlerin dozunu artırarak kadınların ve LGBTİ+’ların yaşam hakkını tehdit ediyor. Erkek egemen siyasetin bizi giyim, yaşam tarzı, inanç, kimlik ve benzeri üzerinden etiketleyerek ortak mücadelemizden koparmasına, kutuplaştırmasına izin vermeyeceğiz.Yerel seçimler sürecini, eşitlikçi, kamucu, demokratik yerel yönetim yarışından çıkarıp ırkçılık, rantçılık ve nefret söylemi yarışına dönüştüren, yoksulluğu, 6 Şubat afetinin yaralarını sarmaya çalışan halkların yoksunluklarını hatta ve hatta Filistin’de yaşanan soykırımı bile oy şantajı için kullananlara hatırlatıyoruz; Yönetmeye talip olduğunuz bu şehirlerde nasıl yaşayacağımıza biz karar vereceğiz."
"5 ACİL ŞARTIMIZDAN VEZGEÇMEYECEĞİZ"
Geçmişte kadınların özgürlükleri için yaptıkları mücadelelere değinilen açıkamada EŞİK, "8 Mart 1857’de, insanca çalışma koşulları ve daha iyi ücret için direndikleri fabrikada diri diri yakılan New York’lu dokuma işçisi 129 kadını ve onları unutturmayan, seçme seçilme hakkı için, eşit işe eşit ücret hakkı için, hatta pantolon giyebilme hakkı için sokaklara çıkan tüm kadınları selamlıyoruz. 8 Mart’ın dünya kadınlarının eşitlik ve özgürlük için buluştukları bir gün olması bu mücadele sonucu gerçekleşti. Onların mücadelelerine bu topraklarda devam edeceğiz" ifadeleri kullanıldı.
AKP, Bursa’da bir okulda seçim propagandası yaptı
31 Mart yerel seçimleri öncesinde AKP okulları propaganda alanına çevirmeye devam ediyor.
AKP’li Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş 31 Mart yerel seçimleri öncesi Bursa’da Dr. Ayten Bozkaya İmam Hatip Ortaokulunda ‘Ramazan Günlüğüm’ adlı kitap dağıtılırken kitapta Aktaş’ın seçimlerde kullandığı ‘Bursa İçin Canla Başla’ sloganı yer aldı. Yine aynı okulda ÇEDES projesi adı altında TÜGVA'nın düzenlediği yarışmanın broşürleri mevzuata aykırı şekilde değerler kulübünde olan öğrencilere değil bütün okula dağıtıldı.
"AİLE BİLGİLERİNİN BİR DERNEK İÇİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEN İSTENMESİ”
Yaşanan olayı gündeme getiren TÖB-SEN Bursa İl Temsilcisi Serkan Bebek, “Dr. Ayten Bozkaya İmam Hatip Ortaokulunda, ÇEDES projesi adı altında TÜGVA'nın düzenlediği yarışmanın broşürleri mevzuata aykırı şekilde değerler kulübünde olan öğrencilere değil bütün okula dağıtılmış. Çocuklarla evlere gönderilen yarışma broşürleri üzerinden çocuklardan ailelerinin kimlik bilgileri anne ve baba isimleri istenmiş. Okullarımızda eğitim gören çocuklarımızın aile bilgilerinin bir dernek için çocuklar üzerinden istenmesi aynı zamanda bir suçtur” dedi.
OKULLARDA AKP PROPAGANDASI
Yine aynı okulda Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından okuldaki bütün çocuklara "Ramazan Günlüğüm" isimli kitabın ücretsiz dağıtıldığını vurgulayan Bebek, “Kitabı incelediğimizde belediyenin ücretsiz verdiği kitap görüntüsünden çok bir partinin belediye başkan adayının propagandasını yaparcasına belediye başkan adayının fotoğrafı ve seçim zamanı kullanılan ‘Bursa İçin Canla Başla’ sloganının yazılı olduğu görülüyor. Çocuklarımız üzerinden belediyenin kaynakları kullanılarak yapılan bu seçim propagandasını kınıyoruz” dedi. (Bursa/EVRENSEL)
AKP'li Antep Belediyesi itirazlara rağmen 2 milyon metrekare alanı satışa çıkarıyor
AKP'li Antep Büyükşehir Belediyesi 5. Zırhlı Tugay arazisinden 2 milyon metrekare alanı yargı kararları ve meslek odalarının itirazlarına rağmen imara açtı.
AKP'li Antep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, 2019 yerel seçimleri öncesinde 'Medeniyetler Şehri' adıyla bir proje duyurdu. Proje kapsamında merkeze bağlı Şehitkamil ilçesindeki 11 milyon 500 bin metrekarelik alanın imara açılmasına karar verildi. Proje, 2021’in mart ayında Antep Büyükşehir Belediyesi Meclisi'nden geçerek askıya çıkarıldı.
2 MİLYON METREKARE ALAN SATIŞA HAZIR HALE GETİRİLDİ
ArtıGerçek'ten Sinan Şahin'in haberine göre proje kapsamında ilk etapta parselasyonu yapılan 2 milyon metrekarelik alan (Adliye ve Kalyon Stadyumu arasındaki yolun sol tarafının tamamı) satışa hazır hale getirildi. Ancak kentteki Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) temsilcileri, siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri, projede kamu yararı olmadığı gerekçesiyle karara karşı çıkarak konuyu yargıya taşıdı.
BELEDİYE YARGI KARARLARINI DİNLEMEDİ
Süreç içerisinde Antep 3. İdare Mahkemesi, şehircilik ve planlama ilkelerine ayrılı olduğu gerekçesiyle önce yürütmenin durdurulması ardından da planın iptaline karar verdi. Ancak Antep Büyükşehir Belediyesi her defasında imar planını yeniden revize ederek projeyi devam ettirdi.
İMAR PLANI ÜÇÜNCÜ KEZ YARGIYA TAŞINDI
Antep Büyükşehir Belediyesi, planın yargı tarafından iptal edilmesi ihtimaline karşı yeni imar planı hazırlayarak askıya çıkardı. Bu gelişmenin ardından CHP’li Meclis üyeleri ve meslek odaları, daha önce iki kez yargıdan dönen planın iptali için üçüncü kez mahkeme yoluna başvurdu.
"AKP DIŞINDA BÜTÜN ŞEHİR KARŞI ÇIKIYOR"
Artı Gerçek'e konuşan Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi CHP'li Beyhan Külekçi, "AKP dışında bütün şehir yapılaşma olmasın istiyor. Bunun sebebi de merkezdeki yoğun sıkışıklık. Çünkü şehrin artık biraz etrafa dağıtılması, merkezin rahatlatılması gerekiyor. 11 milyon 500 bin metrekarelik bir alanın zamanla imara açılması ile birlikte nüfus ve trafik yoğunluğu da beraberinde geliyor. İpek yolunda zaten aşırı bir yoğunluk var. Bununla birlikte kent merkezi tam bir keşmekeş haline gelecek."
Eski Antep Barosu Başkanı avukat Bektaş Şarklı da TMMOB adına açtıkları her iki davayı da kazandıklarını hatırlatarak, "Kamuya ilişkin alanların az olması, araç ve trafik yoğunluğunun düşünülmemesi, hastane ve okul gibi kamu kuramlarının bulunmaması nedeniyle şehircilik ve planlama ilkesine aykırı bulunarak iptal edildi. Ama Büyükşehir Belediyesi buraya gözünü dikmiş. Buradaki gelir iştahını kabartıyor ki bu imar değişiklikleri ile kente, yeşile sahip çıkmaya çalışan meslek odalarının ve duyarlı yurttaşların tüm girişmelerini sonuçsuz bırakıyorlar."
"KENTİN BİR DEPREM TOPLANMA ALANI YOK"
Mahkeme kararlarının ısrarla uygulanmadığını dile getiren Şarklı, kentin bir deprem toplanma alanına sahip olmadığını vurgulayarak şöyle konuştu: "Uygulamamasının bir cezai müeyyidesi de yok. Yine davalar açılacak, yine planlar iptal edilecek ama buradaki rant o kadar büyük ki Büyükşehir Belediyesi buradan vazgeçmiyor. Tugay arazisindeki yeşil alan bir kaç yıla kadar muhtemelen yok olacak. Orada yeşil alan bırakmayacaklar. Buna izin vermemeye çalışıyoruz. Toplumun da buna duyarlı olması lazım. Deprem süreci yaşadık. Kentin bir deprem toplanma alanı yokken sürekli çok katlı bina dikme sevdasından maalesef Büyükşehir belediyesi vazgeçmiyor."
AB Uyuşturucu Raporu: Avrupa’ya Türkiye limanları üzerinden geliyor
"AB Uyuşturucu Piyasaları Raporu"nda Afganistan kaynaklı eroinin büyük ölçüde Türkiye’deki limanlar aracılığıyla AB ülkelerine gönderildiği belirtildi.
Avrupa Birliği Polis Teşkilatı uyuşturucu raporunu açıkladı. "AB Uyuşturucu Piyasaları Raporu'na göre, Türkiye merkezli suç şebekelerinin Avrupa'da eroin ticaretindeki hakimiyeti sürüyor. Raporda, Afganistan kaynaklı eroinin büyük ölçüde Türkiye’deki limanlar aracılığıyla AB ülkelerine gönderildiği belirtildi.
Europol ve Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi (EMCDDA) tarafından hazırlanan “AB Uyuşturucu Piyasaları Raporu” Perşembe günü açıklandı.
BBC'den Yusuf Özkan'ın haberine göre, Avrupa Birliği'nin uyuşturucu ticareti üzerine hazırladığı son rapora göre, Avrupa'ya yönelik eroin ticaretinde Türkiye'nin rolü büyük önem taşıyor. Europol tarafından yayımlanan "AB Uyuşturucu Piyasaları Raporu"na göre, Afganistan kaynaklı eroinin Avrupa'ya ulaştırılmasında Türkiye'deki limanlar kilit bir geçiş noktası olarak öne çıkıyor. Raporda, asetik anhidrit gibi eroin üretiminde kullanılan temel kimyasalların da Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşındığı belirtiliyor.
31 MİLYAR AVROLUK PAZAR
Avrupa uyuşturucu pazarının değerinin en az 31 milyar euro olduğu tahmin edilirken, Avrupa'da en yaygın tüketilen uyuşturucunun esrar olduğu, kokainin ise ikinci sırada yer aldığı ifade ediliyor. AB Uyuşturucu Raporu’na göre, amfetamin, metamfetamin, MDMA ve sentetik uyuşturucular ile esrar genellikle Avrupa’da üretiliyor.
Kokain, Avrupa ülkelerine Güney Amerika’dan geliyor. Rapora göre, kokain ticareti özellikle Hollanda, Belçika ve İspanya üzerinden yürütülüyor ve Avrupa'daki limanlar, bu uyuşturucunun dağıtımında ana giriş noktaları olarak kullanılıyor.
Europol, eroin ticaretinde Türkiye merkezli suç örgütlerinin etkinliğinin sürdüğünü ve Türkiye'nin, eroinin Avrupa pazarına girişinde merkezi bir rol oynadığını vurguluyor. Rapora göre, Avrupa Birliği'ne yönelik eroin kaçakçılığı giderek artan oranda deniz yollarına, özellikle de küresel konteyner trafiğine ve Türkiye'den kalkan feribotlara dayanıyor. Europol’e göre “Türk suç örgütleri, Avrupa pazarına yapılan toptan eroin kaçakçılığında hakimiyetini sürdürüyor”.
İçişler Bakanlığı 2023 Uyuşturucu Raporu’nda da, Türkiye'nin Balkan Rotası üzerinde önemli bir konuma sahip olduğu ve eroin yakalamalarında rekor seviyelere ulaşıldığı ifade ediliyor. Bu durum, Türkiye'nin AB pazarlarına eroin girişinin engellenmesi adına kritik bir noktada olduğunu gösteriyor.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Aralık ayında yaptığı açıklamada, koltuktaki 6 ayında 132 bin uyuşturucu operasyonu yapıldığını söylemişti.
(Evrensel)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder