HRW raporu: 6 Şubat depreminde çöken binalarla ilgili hakkında soruşturma izni verilen kamu görevlisi sayısı üç!(Candan Yıldız)
Fotoğraf: Uğur Yıldırım
Adalet arayışının en önemli ayaklarından biri süre giden davalar… İmar iznini veren belediyeler, yapım sırasında denetlemeyi yapması gereken yerel yönetimler ve tabii ki müteahhitler bu davaların muhatabı.
Devlet ve vatandaş ilişkisinin bir kez daha sınandığı 6 Şubat depremlerinde resmi rakamlara göre 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti. Yaralananlar, uzvunu kaybedenler, depremin ağır yükünü adalet arayışıyla birlikte sırtlanmak zorunda kalanlar ise toparlanmaya çalışıyor, ne kadar mümkünse…
Adalet arayışının en önemli ayaklarından biri süre giden davalar… İmar iznini veren belediyeler, yapım sırasında denetlemeyi yapması gereken yerel yönetimler ve tabii ki müteahhitler bu davaların muhatabı. Human Rights Watch (İnsan Hakları Örgütü) ve Yurttaşlık Derneği süren davalarla ilgili bir rapor hazırladı. Rapordan çıkan ana sonuç şu: Deprem ölümlerinde yetkililerin yargılanması geciktiriliyor.
Zamana oynayan bir yargılama süreci Türkiye’ye yabancı değil. Zaman aşımına uğrayan JİTEM, Musa Anter, firari üç sanığın yargılandığı Sivas Katliamı davalarını hatırlayacaksınız.
Rapordan da anlaşılacağı üzere depremde çöken binaların güvenli olmasından sorumlu olan kamu görevlilerin yargılanmasında süreç ağır işliyor. Şu ana kadar hakkında soruşturma izni verilen kamu görevlisi sayısı sadece üç…
Bir kamu görevlisinin görevi sırasında işlediği suçlardan dolayı soruşturulması ve kovuşturulması için hükümet ve devlet makamlarından önceden idari izin alınması gerekiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’u eleştirmiş, mağdurların etkili hukuk yollarına erişimini engellediğini belirtmişti.
HRW’nin raporundan devam edelim:
Bilirkişi raporlarında müteahhit ve inşaatçılarla birlikte belediye yetkilileri de sorumlu tutuluyor.
Yurttaşlık Derneği, İçişleri Bakanlığı, depremden etkilenen 11 ilin valilikleri ve 46 kaymakamlığa bilgi edinme başvurusunda bulundu. Sadece dört vakada valilikler ve bir kaymakamlık soruşturma izni sürecinin devam ettiğini söyledi.
Gaziantep-Islahiye’de üç kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verildiğini, soruşturma izinlerinden 2’sine itiraz edildiği bilgisi paylaşıldı.
Vakaların çoğunda yetkililer bu tür bilgilerin bilgi edinme hakkı kapsamı dışında kaldığını veya talebin gizlilik içeren bilgilerle ilgili olduğunu iddia etti ve bilgi paylaşmadı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Kahramanmaraş'ta çökerek içinde yaşayanların çoğunun ölümüne neden olan büyük apartmanlarla ilgili 14 bilirkişi raporu ile diğer illerdeki binalarla ilgili altı raporu daha inceledi.
13 bilirkişi raporu: Belediyeler kusurlu projelere ruhsat verdi
Raporda, “üniversitelerin inşaat mühendisliği bölümlerine hazırlatılan 14 rapordan biri hariç hepsi, inşaatçıların yürürlükteki teknik standartlara uyma konusunda ciddi kusurları olduğuna işaret ediyor; belediyelerin imar müdürlüğü yetkililerinin ise kusurlu projeler için inşaat ruhsatı verdikleri, söz konusu inşaatlar tamamlandıktan sonra da bunlara ilgili mevzuat kapsamında gerekli izinleri vererek binaların kusurlu ve güvensiz olduğunu görmezden geldikleri anlaşılıyor” denildi.
Depremden etkilenen 8 ildeki savcılıkların verdiği rakamlara göre, çöken binalardaki ölümlerle bağlantılı olarak yargılanan müteahhit, inşaatçı ve teknik personel sayısı 883.
HRW, depremden en çok etkilenen illerden olan Kahramanmaraş özelinde, dava süreçleriyle ilgili aralarında bir savcı, ölenlerin yakınları, avukatlar, bir mimar, inşaat mühendisleri, bir jeoloji mühendisi ve şehir plancılarının da bulunduğu 30 kişiyle görüştü. Savcıların görevlendirdiği üniversitelerin inşaat mühendisliği bölümlerinin bilirkişi raporlarını inceledi.
Rapora göre, görüşülen kişilerin çoğu, özel sektör müteahhitleri ile diğer özel aktörlere yönelik soruşturmaların önemine dikkat çekerken belediye yetkilileri ile diğer kamu görevlilerinden hesap sormak konusunda gözle görülür bir ilerleme kaydedilmediğine dikkati çekti.
Ebrar Sitesi davasında kamu görevlileri hakkında başlatılmış soruşturma yok
Kahramanmaraş'ta tek bir sitede en fazla ölüm Onikişubat'ta Ebrar Sitesi olarak bilinen bir konut projesinde meydana geldi. Söz konusu sitede 2000 ile 2011 yılları civarında inşa edilmiş, 8 ile 11 kat arasında değişen 22 bloktan 18'inin çökmesi sonucu en az 1400 kişi hayatını kaybetti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre, Ebrar Sitesi’ndeki ölümlerle ilgili özel sektör müteahhitleri ve inşaatçılar hakkında devam eden beş dava var. Ancak bu beş davada kamu görevlileri hakkında başlatılmış herhangi bir soruşturma veya kovuşturma yok.
Kahramanmaraş savcılığının talebi üzerine Karadeniz Teknik Üniversitesi mühendislik bölümü tarafından Ebrar Sitesi bloklarıyla ilgili hazırlanan altı bilirkişi raporunu inceleyen HRW, “Söz konusu raporlar, savcılığın müteahhitlere ve inşaat ekiplerine karşı açtığı davanın temelini oluşturuyor. Bilirkişi raporları, müteahhit ve inşaatçıların inşaat sırasında geçerli olan yapı standartlarına uymadıklarını, inşaata başlamadan önce gerekli zemin etütlerinin yapıldığını gösteren raporların bulunmadığını veya yetersiz olduğunu ve belediyenin yapı ruhsatlarının verilmesinden ve yapı kontrolünden sorumlu biriminin projeleri etkin bir şekilde denetlemediğini ortaya koyuyor” tespitini yapıyor.
Onikişubat ve Dulkadiroğlu ilçelerinin çeşitli yerlerinde çöken ve yüzlerce kişinin ölümüne yol açan çok katlı binalar ve çok bloklu sitelerle ilgili, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün de gördüğü yedi bilirkişi raporunda belediye personeline tali kusur atfediliyor.
“Ruhsatsız tadilatlar binaları kusurlu hale getirdi”
HRW, söz konusu bilirkişi raporlarında bazı binaların zemin katlarında yapılan tadilatlar sırasında taşıyıcı kolon ve perde duvarlarının kaldırılması ve asma kat ilavelerinin binalardaki kusurları daha da artığına dikkat çekildiğini belirtiyor.
Bu tür tadilatların ruhsat ve onay alınarak yapılmasını sağlamaktan belediyelerin imar müdürlükleri sorumlu. 2011 yılından itibaren özel yapı denetim şirketlerinde çalışan yapı denetçileri de binalarda yapılan değişikliklerin ilgili yönetmeliklere uygunluğunun denetlenmesinde görev almaya başladı.
Çöken Fazilet Apartmanı’nda ruhsatsız tadilat
Onikişubat ilçesindeki Fazilet Apartmanı A Blok'taki yıkımda yakınlarını kaybedenlerin bina zemin katında bir fırın sahiplerinin ruhsatsız tadilat yaparak binanın yapısal bütünlüğüne kökten zarar verdiğini anlattığını raporuna taşıyan HRW, müteahhidin yanı sıra fırın sahipleri hakkında da iddianame hazırlandığını, ancak fırın sahiplerinin ‘kaçak’ durumda olduğunu belirtiyor.
Bilirkişi raporlarında da belediye yetkilileri ile özel sektör aktörlerinin binanın çökmesinde ortak kusurlu olduğu görüşüne yer veriliyor.
Raporda, 35 kişinin hayatını kaybettiği Ezgi Apartmanı, 115 kişinin ölümüne neden olan Penta Park’ta çöken iki apartman ve Sait Bey Apartmanı’yla ilgili bölüm de şöyle: “Ezgi Apartmanı’nın zemin katındaki bir restoran kafenin sahiplerinin belediye ruhsatı olmadan tadilat çalışması yürüttükleri sırada önemli bir taşıyıcı kolonu ve perde duvarının bir kısmını kaldırdıklarına dair kanıtlar bulunmuş. Ayrıca, apartman yöneticisinin 2021 yılında belediyeye yaptığı şikayetin herhangi bir işlemle sonuçlanmadığını ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı il müdürlüğünün, taşıyıcıların kaldırılmasına rağmen tadilat işinde herhangi bir usulsüzlük bulmadığını tespit etmiş. Haklarında dava açılan kafe sahiplerinin şu anda nerede oldukları bilinmiyor."
Ziraat Bankası da ruhsatsız tadilat yapmış!
Penta Park'ta çöken ve 115 kişinin ölümüne neden olan iki apartman bloğundan biri ile ilgili olarak hazırlanan bilirkişi raporuna göre, sorun sadece binanın yapı standartlarına uygun olarak inşa edilmemiş olması değil, aynı zamanda binanın zemin katının da Ziraat Bankası tarafından ruhsatsız olarak tadil edilmiş olması. Belediye ne binanın standartlara uygun olarak inşa edilmesini sağlamış, ne de ruhsatsız tadilatı engellemiş.
Sait Bey apartmanı yapı ruhsatı verilmeden yükselmiş
Nispeten daha yakın zamanda inşa edilen ve Ocak 2011'den beri yürürlükte olan özel sektör yapı denetimi sistemiyle birlikte belediyelerin de denetimine tabi olan bazı bloklar da çöktüler. 2016 yılında inşa edilen Sait Bey apartmanı da bunların arasında.
Sait Bey apartmanının katları, daha belediye yapı ruhsatı vermeden ve inşaat faaliyetleri denetlenmeden yükselmeye başlamış. Belediye'nin imar komisyonu kaçak inşaatın yıkılması yönünde karar almak yerine, müteahhidin inşaata devam etmesine göz yummuş.
/././
Seçil Erzan ile ilgili BDDK Raporu’ndaki çarpıcı detaylar ve yeni raporun ipuçları: 5 yıl kuralına rağmen neden 11 yıl kaldı, Fatih Terim şüphesi neden oluşmadı?(Gökçer Tahincioğlu)
Skandalın açığa çıkmasından hemen sonra hazırlanan raporun bir bölümü kamuoyuna yansıdı. Ancak bütününde bugüne ışık tutan önemli saptamalar, savunmalar, sorular var. 50 bin doların üzerindeki işlemlerin inceleme gerektirmesine rağmen harekete herkes açısından geçilmemesi, Erzan’ın söz konusu şubede tam 11 yıl tutulması, banka yöneticilerinin baskı yaptığı iddiası...
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), Denizbank Şube Müdürü Seçil Erzan’ın bir numaralı sanık olduğu “yüksek karlı gizli fon” davasında, yeni bir rapor hazırlayacak.
BDDK, bu kararı, nedense dava açıldığında değil, duruşmalar başladıktan, dosyaya çok sayıda bilirkişi raporu girdikten sonra verdi.
Oysa ikisi tutuklu 7 sanığın yargılandığı davanın açılmasıyla birlikte yüzlerce telefon konuşması, yüzlerce mesajlaşma dosyaya zaten girmiş ve her bir telefon konuşmasıyla ilgili bilirkişi raporları talep edilmişti.
Şimdi, Seçil Erzan’ın kurtarılan telefonundaki yazışmalar dahil, sanıkların telefonlarından çıkan yazışmalar ve arama kayıtları BDDK tarafından diğer kanıtlarla ve ilk raporla birlikte değerlendirilecek.
Muhtemel ki Denizbank’tan yeniden savunma istenecek. Bu soruşturmanın sonucunda verilecek karar, Denizbank açısından ayrıca önem taşıyor. Bankayı da Seçil Erzan Fonu konusunda bağlayacak bir görüş çıkması durumunda, alacağı olanlara adres olarak banka gösterilebilir.
BDDK, ilk raporunda bankayı doğrudan sorumlu tutmadı ancak olanı biteni anlamak açısından bu rapor önemli bilgiler içeriyor. Skandalın açığa çıkmasından hemen sonra hazırlanan raporun bir bölümü kamuoyuna yansıdı. Ancak bütününde bugüne ışık tutan önemli saptamalar, savunmalar, sorular var. 50 bin doların üzerindeki işlemlerin inceleme gerektirmesine rağmen harekete herkes açısından geçilmemesi, Erzan’ın söz konusu şubede tam 11 yıl tutulması, banka yöneticilerinin baskı yaptığı iddiası… İlk raporun detaylarını şöyle aktarabiliriz:
Seçil Erzan-Fatih Terim
BDDK, skandalın açığa çıkmasının ardından Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’na bir yazı göndererek, Seçil Erzan dosyasında yer alan şüpheli ve müşteki beyanlarını talep etti. O tarihte neden daha geniş çaplı bir inceleme yapılmadığı belirsiz. Rapor, 16 Haziran 2023 tarihli. Olayların açığa çıkmasından kısa süre sonra hazırlanmış.
BDDK’nın yaptığı araştırma, Seçil Erzan’ın, bankacılık zimmet suçunu işleyip işlemediğine odaklanmış ve raporun sonuç bölümünde sadece Seçil Erzan’ın imza yetkisinin kaldırılması kararının verildiği belirtiliyor.
Savcılık yazısı
Savcılıktan BDDK’ya gelen talep yazısında, olayla ilgili suç duyurusunda bulunanlar, futbolcular Selçuk İnan, Emrah Çolak, Emre Çolak ve Mert Çetin olarak sıralandı.
Şikâyet edilenlerin ise Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, Mehmet Aydoğdu ve Seçil Erzan adlı banka çalışanları olduğu vurgulandı. Bu üç ismin bir fon kurdukları, kişilerden para aldıkları, gerçekte böyle bir fon olmadığı iddia edildi.
“İyi niyetli müşterilerin işlemleri bankayı bağlar”
BDDK’nın ilgili dairesinin yazısında, “Zimmet suçunun oluşabilmesi için bankanın koruma ve gözetim yükümlülüğü olan para, para yerine geçen evrak veya senetler ile diğer malların zimmete geçirilmesi gerektiği… Malın zilyetliğinin kişisel güven nedeni ile yapılmış olması halinde, zimmet suçunun oluşmayacağı değerlendirilmektedir… Bu şekilde bankacılık zimmeti oluşmaz. … Banka şube müdürünün yetkileri iç ilişkide sınırlandırılmış olsa bile bu yetkinin aşılması halinde iyi niyetli müşteriler ile yapılan işlemler bankayı bağlayacaktır… Bu nedenle banka şube müdürünün sahip olduğu temsil yetkisi kapsamının da değerlendirilmesi gerekmekte olup…” ifadeleri kullanıldı. Rapordaki tespitler önemli:
Teftiş ve sorgulama yapılmadı
- “Banka şube müdürünün banka üst düzey yöneticileri tarafından oluşturulan yüksek getirili fon olduğundan bahisle söz konusu fona yatırmak amacıyla müştekilerden para topladığına,
- - Banka şube müdürünce para toplama işleminin bir kısmının şube içerisinde gerçekleşmiş olduğuna,
- - Toplanan paraların karşılığında bir kısım müştekilere banka görevlilerinin ıslak imzaları ile bankanın kaşesini ihtiva eden belgelerin verildiğine,
- - Gerek banka içi gerek banka dışı para tesliminin bankaya ve banka şube müdürünün yetkili kişi olmasına dayanılarak yapıldığına yönelik ifadelerin bulunduğuna,
- - Şüpheli şube müdürünün… evrakları bankada sistemde düzenlediği, bankadan çekilen yüksek meblağlara ilişkin gereken teftiş ve sorgulamaların yapılmadığı, bankanın durumdan haberdar olduğu yönünde beyanlarının bulunduğu,”
5 yıl kuralı Erzan’a uygulanmadı
Raporda, Denizbank’ın müfettişlerin sorularına verdiği yanıtlar da var. Sorular ve yanıtları ilginç. Bankanın yanıtları şöyle:
Soru: Seçil Erzan’ın 2011 yılında Florya Şubesi’ne müdür olarak atandığı, bu görevi 11 yıl sürdürdüğü anlaşılmıştır. Şube müdürünün anılan sürelerde aynı yerde ve görevde kalması olağan mıdır? Böyle başka personel mevcut mudur?
Yanıt:
- Şube yöneticilerinin fon yönetme, aracılık etme, fon pazarlama görev ve sorumluluğu bulunmamaktadır. Müşteri tespit etme, yönlendirme ve koordine etme görevleri bulunmaktadır.
-Bankamız düzenlemelerinde şube müdürü ve operasyon yöneticilerinin birlikte aynı şubede 5 yıldan uzun süre birlikte çalışılmaması kuralı getirilmiş olup, bu kurala uyulmaktadır. Bu kural uygulamasında operasyon merkezi hale getirilmiş ve şubelerdeki işlemlerin online ve gerçek zamanlı denetim ve kontrolü sağlanmıştır… Buna ilave olarak şube yöneticilerinin 5. yılın sonunda rotasyona tabi tutulması uygulaması da mevcuttur. Şube yöneticisinin bulunduğu piyasayı tanıması, ihtisas şubelerindeki know-how’un kaybolmaması ve rotasyon için bir şube imkanı o an için bulunmayan ve piyasalarında önemli tecrübeye sahip başarılı şube yöneticilerinin rotasyonu 5 yıldan uzun sürebilmektedir. Bu durumda… ilgili şube operasyon yönetmeni mutlaka değiştirilmektedir. Şube müdürlerimizin aynı şubede çalışma süresi ortalaması 3 yıldır.
- 5 yılı geçmiş ve rotasyona tabi tutulmamış müdür sayımız 664 şubede, 6’sı İstanbul olmak üzere 26’dır.
- Seçil Erzan açısından da durum farklılık göstermemektedir. Florya şubede bu sürede üç operasyon yönetmeni değişikliği olmuştur. Şube bu dönemde 5 kez olağan teftiş, 6 kez olağan iç kontrol incelemesinden geçmiştir.
- Soruşturmaya konu işlemlerin büyük bölümünün son bir yıl içinde gerçekleştiğini göstermektedir.
- Seçil Erzan 1 Haziran 2022’den itibaren Levent Büyükdere Şubesi’nde müdür olarak çalışıyor olması, tayinin eylemlere doğrudan etkisinin bulunmadığını göstermektedir.
- İç denetimlerde hiçbir usulsüzlüğe rastlanmadığı, şube çalışanlarının tanık olmadığı, Seçil Erzan’ın 2012-2020 yılları arasında denetim puanının ise olumlu değil, “kabul edilebilir” sınırda olmasına rağmen şubede tutulduğu...
Soru: Yüksek tutarlı nakit çekiliş hareketleri gerçekleştiğinde bankanız sisteminde nasıl bir uyarı ortaya çıkmaktadır. Seçil Erzan’a teslim edilen paranın kaynağını oluşturan nakit çekişleri bağlamında söz konusu uyarı ve prosedürler nasıl işlemiştir?
- İlgili şubemizin bankamızın diğer ilgili birimleriyle yürüyen sürece söz konusu bölüm tarafından yanıt verilecektir. İddia sahiplerinden Bülent Çeviker’in KKM’sinin vadesine bir gün kala bozulup, parayı nakit çekme isteğinin iletilmesi üzerine müşteriyle yüz yüze temasa geçilmiş, kendisi bir yatırım fırsatı bulduğu için parasını çektiğini ifade etmiştir. Bununla yetinilmemiş, Yatırım Danışmanı müşteriden randevu alıp evinde ziyaret etmiş, kendisine sosyal mühendislik veya benzeri dış dolandırıcılık girişiminde bulunulup bulunulmadığı yönünde sorular sorularak, müşterinin kendi rızası ile parayı çekip çekmediği araştırılmıştır. Müşteri, ev alacağını beyan etmiştir. Diğer müşteriler, bizzat şubeye gelerek paralarını nakit olarak çekmek istediklerini bildirmişlerdir. Mevduatın çekilmesi engellenemeyeceğinden ödemeler yapılmıştır.
Denizbank’ta Fatih Terim faktörü nedeniyle şüphe oluşmamış
- Nur Erkasap ve Volkan Bahçekapılı tarafından yapılan nakit çekimleri ve para yatırma işlemleri bu kişilerin geliri ile orantılı olmamakla birlikte, bu kişilerin Fatih Terim ile olan ilişkileri ve akrabalıkları bilindiği için yapılan işlemlerle ilgili şüphe oluşmamıştır.
BDDK’nın bu yanıtlardan sonra yaptığı tespitler de şöyle:
- 7 Nisan 2023’te, İnci Çeviker adlı şahsın, genel müdürlüğe gelerek, bir dilekçe ile Levent Büyükdere Caddesi Şubesi Müdiresi Seçil Erzan’ı şikâyet etmiştir. Çeviker, Erzan’ın eskiye dayanan dostlukları bulunmakta, Erzan, yeni kurulan ve 24 gün vade yapısında, USD bazında yüzde 30 kar vaat eden bir fona davet etmiştir. Çeviker, bankadan nakden çektiği yüksek miktarlı parayı Erzan’ın yönlendirdiği kişiye tevdi etmiş ve bir evrak almıştır. Paranın tevdi edildiği günden geri ödemenin yapılacağı belirtilen güne kadar bekleyen şikayetçi parasını alamamıştır. İlk şikâyetten sonra daha fazla müştekinin bankaya ulaştığı, bir kısmının şifahen bir kısmının dilekçeler vasıtasıyla şikâyet ilettiği anlaşılmıştır. İlerleyen süreçte bazı müştekiler adli makamlara suç duyurusunda bulunmuş, bir kısmı ise bankaya ihtarname çekmiştir. Erzan tarafından Nisan ayının ilk haftasının fonun vadesi olarak lanse edilmesi sonucunda şikayetlerin bu zaman diliminde yoğunlaştığı müşahade olunmaktadır.
- 7 Nisan’dan bugüne, banka teftiş kurulu muhtelif raporlar düzenlemiştir.
- Erzan, 9 Nisan’da bankaya yazılı beyanda bulunmuş, “2011’de bir yakınımdan aldığım borç bakiyesinin hisse senedi işleminden zarar etmesi ile daha sonra bu zarar bakiyesini karşılayabilmek için aslında hiçbir getiriş olmayan bu sistemden yüksek getiri olduğunu belirterek, banka dışında kişilerden ödemeler alarak, bu ödemeleri yine aynı getiriyi söylediğim diğer kişilere ödeme yaptım. Bu nakit alışverişi tamamen banka dışında yapılmıştır. Sisteme giren paraların tamamı sistemdeki diğer kişilere ödenmiştir. Borçlanan tamamen bendim. Şahsi borç senedimi verdim hatta Bozcaada ve Çorlu’daki taşınmazlarımı bu kişiler lehine ipotek verdim. Sistemdeki bazı kişilere bu sistemin artık bir getirisi olmadığını söylememe rağmen bana inanmadılar. Sistemin devam etmesini talep ettiler ve bu yönde bana baskı yaptılar. Sistemdeki açık, yüksek getiri farkından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak bir menfaat elde etmedim.”
“Banka yöneticileri yönlendirdi ve baskı yaptı”
- 8 Nisan 2023’te Banka’nın Avrupa 1. Bölge Müdürü Sermin Tekin, Erzan ile bağlantı kurmuş, ertesi gün Erzan, banka genel müdürlüğüne götürülmüştür. Burada banka yöneticileri, Erzan’ı, işlemlerin banka dışında yapıldığını söylemesi için yönlendirmişlerdir. Banka yöneticileri aynı süreçte olayın zimmet olmadığı minvalinde sözler söyleyip Erzan’a baskı yapmışlardır.
- Aynı günün akşamı Erzan, evinde bulunan ajandasını ve notlarını Sermin Tekin’e teslim etmiştir. Bu süreçte Tekin, Erzan’dan bir ses kaydı temin etmiştir.
- 9 Nisan 2023 ve 10 Nisan 2023’te banka genel müdürlüğünde Erzan para aldığı ve geri ödediği kişilerin bilgisini vermiştir. Erzan’ın ikametgahında ele geçirilen liste, bu bilgiler kullanılarak banka yöneticilerinin düzenlediği listedir.
“Yörük, paralardan kesinti yaptı”
- Erzan, Ali Yörük adlı şahıstan, fon adı altında para almamıştır. Yörük, zaman zaman tefeciler dahil başka kaynaklardan Erzan’a para getirmiş, bu paraları faizleri ile beraber fazlasıyla geri almıştır. Erzan, Yörük’e boş senet imzalamış hatta zorla ipotek vermiştir. Erzan’ın fon vaat ettiği kişilerden temin ettiği paraları alıp getiren Yörük, bu paralardan isteği doğrultusunda kesintiler yapmıştır. Erzan, 2021-2022’de Yörük’e çok miktarda para vermiştir.
• İbrahim Çağlar: 2 milyon 800 dolar şube dışında alındı. Banka kaşeli ve ıslak imzalı kağıt verildi. • Mojtaba Hakani, (Erzan’ın arkadaşının eşi) Para verdi ve fazlasıyla geri aldı. Süleyman Aslan’dan alınan 1 milyon 350 bin dolar, geri ödemede kullanıldı. Aslan da daha sonra 2 milyon 650 bin dolar olarak parasını geri aldı. • Mert Zeydanlı, Erzan’a şubedeki odasında 2 milyon 200 bin dolar verdi ve 400 bin dolarını geri alabildi. • Erzan, Nur Erkasap’a fon vaadinde bulundu. Erkasap’ın yeterli parası olmadığı için borçlusu Erkasap, kefili Erzan olan senet düzenlendi. Erkasap’tan hiç para almadığını söyledi. • Muslera, 1 milyon 200 bin dolar yatırdı, 700 bin dolar geri alabildi. Erzan’a para odasında verildi. • Selçuk İnan, 3 milyon dolara yakın para verdi, 1 milyon 650 bin dolar alabildi. • Arda Turan, parçalar halinde 13 milyon 900 bin dolar almış ve 6 milyon 400 bin dolarlık kısmını geri ödememiştir. • Erzan, Atilla Baltaş’tan yüzde 50 faiz ile para almış, fon vaadi ile para aldığı kişilere ödeme yapmış, parayı faiziyle geri ödemiştir. Baltaş, Erzan’dan baskı ile senet almış, Erzan’ı paralarla beraber yurtdışına kaçırmak istemiştir. • Erzan, Ayhan Akman isimli şahıstan faizle para almış ve fazlasıyla geri ödemiştir. Erzan’ın yüklü alacağı vardır. • Semih Kaya’dan 3 milyon 200 bin dolar almış. 5 milyon 700 bin dolar geri ödemesine rağmen Kaya hala alacağı olduğunu söylemiş, ödenen fazla tutarın Arda Turan ve Emre Belezoğlu’ndan alınan paralandan karşıladığını belirtmiştir. Alınan paranın 300 bin doları fon, 2 milyon 900 bin dolarlık kısmı faiz ödemesi karşılığında alınan paradır. • Emre Belezoğlu, parçalar halinde 4 milyon 200 bin dolar ödemiş ve geri alamamıştır. • Emre Çolak da 3 milyon 200 bin dolar vermiştir. Geri alamamıştır. • Erzan, fon vaadi ile Fatih Terim’den para almamıştır. 2012 yılından beri Terim’in bankacılık işlemleri ile ilgilenmiş, finansal danışmanlık yapmıştır. Terim’in işlemlerinde hukuka aykırılık ve usulsüzlük mevcut değildir. |
Şube müdürü de imzaladı
- Fon vaat edilen kişilere el yazısıyla oluşturulmuş kağıt verilmiş, üzeri imzalanmıştır. Bu belgelerin bazılarında bankanın şube müdür yardımcısı Asiye Öztürk’ün de imzası mevcuttur. Erzan, gelişen süreçte Öztürk’ün şüphelendiğini, buna rağmen belgelere imza attığını, şubeye insanlar geldiğinde Öztürk’ün de olduğunu ancak kendisini ihbar etmediğini söylemiştir.
- Para getiren şahıslara yüksek getirili fondan bahsedilmiş, bu fonda Hakan Ateş, Fatih Terim gibi kişilerin yatırımcı oldukları, fonun 30-45 gün gibi vadelerle yüzde 20-30-40 gibi paralar kazandırdıkları beyan edilmiştir.
“Bankanın başından beri haberdar olması gerekir”
- Log kayıtları banka sistemine düşmektedir. Erzan tarafından verilen tüm evrak bankada sistemde düzenlenmiştir. Başından beri banka olaylardan haberdar, en azından haberdar olmaları gereklidir. Kamera kayıtları, yazıcılar banka hafızasında yer almaktadır. 12 yıl Florya Şubesi olmasına rağmen banka buna göz yummuştur. Hiçbir şeyden haberdar olmadıklarını söyleyerek kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır.
“50 bin dolar üzeri teftişe tabi”
- 50 bin dolar ve üstü nakit döviz çekişleri teftişe tabidir. Bankanın bu durumu atlaması imkansızdır. Banka hiçbir zaman bu hususu sorgulamamıştır. Her efektif işlemde işlem açıklaması dekontun arkasına yazılmalıdır. Aksi halde kara para aklama hususları gündeme gelmektedir. Banka da bu durumu bilmektedir.
Olayların karakteristik özellikleri
- Erzan’ın müştekilerin büyük kısmı ile uzun yıllara dayanan tanışıklığı, dostluğunun bulunduğu, akrabalık ilişkisinin olduğu,
- Erzan’ın Galatasaray’a yakın kişilerle yakın temas kurduğu,
- Tevdiatların bir kısmı Erzan’ın şubedeki odasında gerçekleşmiştir. Bazı müştekilerin belge bile talep etmedikleri görülmüştür.
- Arda Turan, verdiği paraların dışında bankadan 33 milyon lira kredi çekerek Erzan’a vermiştir.
- Banka incelemesine göre, Ali Yörük ve Semih Kaya arasında parasal ilişki vardır.
(BDDK raporunda yer alan, 39 kişilik alacak-verecek tablosu)
Gözümüz aydın: Süper zengin sayısındaki artışta dünya birincisiyiz!(Mustafa Durmuş)
Derin yoksulluğun nedeni derin zenginlik. Hani hepimiz aynı gemideydik?
Ekonomi ciddi krizde, gerçek enflasyon yüzde 130’a dayadı. Döviz kurlarındaki artışı yavaşlatabilmek için MB, yılbaşından bu yana yaklaşık 28 milyar dolar civarında dövizi piyasaya verdi ve bunun sonucunda swaplar hariç net rezervleri eksi 65 milyar dolara kadar düştü. Buna rağmen döviz kuru yükselmeye devam ediyor. Bu yüzden de MB politika faiz oranı artırılarak yüzde 50’ye yükseltildi.
Madalyonun diğer yüzünde ise yoksullukla, işsizlikle ve hayat pahalılığı ile boğuşan on milyonlarca insan var. Emekçiler, emekliler, küçük esnaf, gençler, kadınlar, öğrenciler açlık sınırının altında bir gelirle yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Ülkenin bir zamanlar orta sınıfını temsil eden memurlar, akademisyenler, öğretmenler, doktorlar, mühendisler ve esnaf ancak yoksulluk sınırının altında gelir elde edebiliyor.
Özellikle de yaşlı emeklilerin yoksullaşması çok belirgin ve bunu TÜİK dahi gizleyemiyor. Öyle ki 65 yaş üstü nüfustaki yoksulluk oranı 2021 yılında yüzde 11,4 iken 2023 yılında yüzde 21,7’ye çıktı. (1)
Bu yıl 11 trilyon doların üzerine çıkan devlet bütçesi ise asıl olarak, faize, aşırı güvenlik harcamalarına, otoyol, hava limanı ve şehir hastaneleri gibi KÖİ ile yapılan işlerin finansmanına, sosyal güvenlik açıklarının kapatılmasına, devlet memurlarının maaşlarına ve primlerine harcanıyor.
Buna karşılık hem Cumhurbaşkanı hem de Maliye Bakanı, yüksek enflasyon ve ağır vergiler nedeniyle eriyen ücretlerine zam isteyen, durumlarının iyileştirilmesini talep eden emekçilere ve emeklilere verecek ilave 5 kuruş paralarını olmadığını söylüyorlar ve Cumhurbaşkanı sözde ücret iyileştirmeleri için Temmuz ayını işaret ediyor. Yerel seçimlere ramak kala bir tür sopa havuç siyaseti güdüyor.
Diğer yandan ülkede birilerinin de inanılmaz bir biçimde zenginleştiğini, hem açıklanan mal varlıklarından hem de uluslararası raporlardan görebiliyoruz.
Altınok’un dudak uçuklatan serveti
Örnek olarak, Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanlığı için AKP-MHP adayı olarak gösterilen Turgut Altınok mal varlığını açıkladığında, deyim yerindeyse dudak uçuklatan bir servete sahip olduğu ortaya çıktı.
Meğer Ankara’nın arsaları, arazileri, konutları, dükkânları içinde kimseye nasip olmayan büyüklükte bir paya sahipmiş T. Altınok. Nasıl olmuşsa Ankara’nın bir ilçesinin belediye başkanlığı sırasında Karun kadar zenginleşmiş başkan. Üstelik serveti bununla da sınırlı değilmiş. Öyle ki Antalya’da da 600 dairesinin olduğu iddia ediliyor. (2)
Şimdi eğer bu iddialar doğru ise, “Mevla’m yürü ya kulum dedi, dini bütün, alnı secdeden kalkmayan, aynı zamanda da en sıkı Türk milliyetçisi olan, bir eliyle bozkurt, diğeriyle Rabia işareti yapan Altınok yürüdü” mü diyelim? Yoksa “çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz” atasözünü mü hatırlatalım?
Üstelik bunlar gün yüzüne çıkanlar, bir de yeni zenginlerin, iktidarın nimetlerinden fazlasıyla yararlanan sermaye çevrelerinin içerde ve dışarıdaki bilinemeyen servetlerini dikkate alınca, işte o zaman aşağıda özetlediğimiz raporun hiç de abartılı olmadığı anlaşılıyor.
Hani hepimiz aynı gemideydik?
Çünkü bu rapora göre (3), Türkiye olarak geçen yıl dünyada serveti en fazla artan ülkeler sıralamasında yüzde 10’luk bir artışla birinci sıraya yerleşmişiz. Demek ki iktidardaki oligarşi, “ülke ekonomisinin durumu iyi, dünyanın refahı en yüksek ülkeleri arasına girmekteyiz” derken, kendilerini, etrafındaki zenginleri ve bunların servetlerindeki büyümeyi kast ediyormuş.
Raporda, “ultra servet zenginleri” (UHNWI); “net servetlerinin değeri 30 milyon dolar ve üstünde olan zengin bireyler” olarak tanımlanıyor. Böylece, dünya genelinde UHNWI sayısı bir önceki yıl 601.300’den, 2023 yılında yüzde 4,2’lik bir artışla 626.619’a yükseldi. Bölgesel düzeyde servet artışına Kuzey Amerika (yüzde 7,2) ve Orta Doğu (yüzde 6,2) öncülük ederken, Latin Amerika varlıklı birey nüfusunun azaldığı tek bölge oldu. Türkiye’nin 30 milyon dolar (1 milyar TL) ve üzerinde serveti olan ultra zengin sayısının ise 1,932 olduğu belirtiliyor.
Ultra servet zengini artışında ilk sıradayız!
Özetle, ultra zengin sayısındaki küresel çaptaki bu artışta en yüksek performansa sahip ülke Türkiye oldu zira yaklaşık yüzde 10’luk bir artışla (yüzde 9,7) sıralamada başı çekiyor. Dünyanın en fazla dolar milyarderinin yer aldığı ABD bile onun gerisinde kaldı (yüzde 8).
Bu raporun bulgularını en doğru biçimde, Marksist sınıf analizi ile yapabiliriz. Çünkü bu analize göre, temelde işçi ve sermaye sınıfı olarak, uzlaşmaz çelişkilerle birbirinden sınıfsal olarak ayrışmış kapitalist toplumlarda, madalyonun bir yüzünde aşırı zenginleşme varsa, diğer yüzünde mutlaka aşırı yoksullaşma vardır.
Derin yoksulluğun nedeni derin zenginlik
“Yoksulu değil zengini inceleyelim, Bırakın yoksullar kendilerini araştırsınlar. Aslında onlar hayatlarında nelerin ters gittiğini hali hazırda biliyorlar. Eğer onlara gerçekten yardımcı olmak istiyorsak, yapacağımız en doğru şey onlara, onları sömürenlerin neler yaptıklarını, gelecekte bizim ne yapmamız gerektiğini açık bir şekilde anlatmaktır.”
(Susan George How the Other Half Dies?, 1974).
Yani yoksulluğun nedeni bizzat zenginliktir. Aynı şekilde zenginlerin ortaya çıkmasının nedeni de ülkedeki geniş yığınların yoksullaşmasıdır ki bunlar genelde üretim araçlarından yoksul emekçilerdir, küçük üreticilerdir, yoksul köylülerdir. Üstelik ekonomik kriz dönemlerinde dahi bu kural değişmez, hatta aradaki uçurum daha da derinleşir.
Nitekim UBS tarafından hazırlanan bir rapora göre, dünyanın gelişkin ve yükselen 39 ekonomisinde 2022 yılında, kişi başı ortalama brüt servet miktarı 84,718 dolar. Türkiye’de ise ortalama kişi başı brüt servet 17,578 dolar. Bu yüzden servet sıralamasında Türkiye 39 ülke içinde en altlarda, 36’ncı sırada yer alabiliyor. (4)
Eşit olmayan gelir ve servet dağılımı
Bu durum kuşkusuz, ülkedeki gelir ve servetin ciddi biçimde eşitsiz bölüşülmesinden kaynaklanıyor. Öyle ki onlarca milyon insan hızla yoksullaşırken, çok az sayıda insan hızla zenginleşebiliyor ve ülke ultra zengin sayısının artışında yüzde 10’luk bir artış hızıyla ilk sıraya oturabiliyor.
Bu durum da ülke insanı olarak, kolektif bir biçimde neden dünyanın en mutsuz insanları arasında olduğumuzu da açıklıyor. Çünkü ülkede azınlık sayılan farklı cinsiyetlere, ulusal kimliklere ve inançlara karşı ayırımcılık, kutuplaştırma, kadına şiddet, sosyal adaletin ortadan kalkması, insan hakları ihlalleri, savaşçı ve militarist uygulamalar gibi temel sorunların yanı sıra, ülkedeki gelir ve servet eşitsizliğinin ulaştığı boyutlar insanımızı mutsuz ediyor.
Sosyal eşitsizlikler kaygıyı ve mutsuzluğu tetikliyor
Eşitsizlik (statü, sosyal sınıf, kimlik, cinsiyet biçimindeki) üstünlük ya da aşağılık duygularını artırır. Bazı insanların ya da kimliklerin diğerlerinden daha değerli olduğu görüşü, diğerlerinin kendilerine olan güvenlerini ve saygılarını azaltır. Başkalarının bizi nasıl gördüğü konusunda endişelenmek aynı zamanda güçlü bir stres faktörüdür.
Kronik stresin ölüm oranı üzerinde iyi belgelenmiş etkileri vardır, öyle ki ölüm oranlarını iki katına çıkarabilir. Sağlıkla ilgili davranışlar da stresten etkilenir. Diyet, egzersiz ve sigara kullanımı sosyal farklılıklar gösterir ancak insanların stresli hissettiklerinde sağlıklı yaşam tarzlarını benimsemeleri pek olası değildir. (5)
Mutsuzluğumuz artarak devam ediyor
Birleşmiş Milletler tarafından 12 yıl önce ilan edilen Uluslararası Mutluluk Günü’nde (20 Mart) yayımlanan Dünya Mutluluk Raporu’nun 2024 versiyonu yakınlarda yayımlandı.
Bu rapor, Gallup, Oxford Wellbeing Araştırma Merkezi, BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı ve Dünya Mutluluk Raporu Yayın Kurulu ortaklığıyla her yıl yayınlanan ciddi bir rapor. Bu rapora esas teşkil eden Gallup Dünya Anketi ise toplam 143 ülkede ve neredeyse her ülkeden yaklaşık 1.000 katılımcıyla çeşitli konularda yapılan anketlerden oluşuyor. Anketlerde insanların mevcut yaşamlarının mutluluk açısından değerlemesinin 0 ila 10 puan arasında yapılması isteniyor (0 puan en mutsuz, 10 puan en mutlu olma durumunu anlatıyor). (6)
Kuşkusuz mutluluk tıpkı aşk ve sevgi gibi, belki de insan hayatında en az anlaşılabilen ama en çok aranan duygu ve deneyimlerden biri. Bireysel mutluluğa nasıl erişilebileceği konusunda pek çok materyalist ya da metafizik ilham verici öğreti mevcut olsa da, kolektif ölçekte tüm ülkelerin toplumlarının ne kadar mutlu olduğunu ortaya koyabilmek de önemli.
Bunun için nesnel ölçütler bulmak zor olsa da, imkânsız değil. Nitekim bu rapor bu tür ölçütler geliştirmiş. Böylece rapor, yıllık mutluluk sıralamalarını sunmaktan daha fazlasını yapmaya - insanların yaşamları ve yaşamlarında olup bitenler hakkında nasıl hissettiklerini yakalamaya çalışıyor.
Kuşkusuz mutluluk gibi soyutluk da içeren bir kavramı, üstelik ülkeler arasında kıyaslamalarda kullanmak için ölçmek fazlasıyla iddialı. Nitekim Gallup’un bu mutluluk ölçme biçimi birçok açıdan eleştiriliyor.
Örneğin, Birleşik Krallık’ta bir grup sosyal bilimcinin yaptığı bir saha araştırmasının sonuçlarına göre, mutluluk ve refahı bu şekilde ölçerek elde ettiğimiz sonuçlar, bu kavramları hayatlarımızda gerçekte nasıl tanımladığımızla uyumlu olmayabilir. Zira ölçümde kullanılan merdiven metaforu (Cantril Merdiveni) insanların mutluluğu, önyargılı bir biçimde, daha ziyade güç ve zenginlikle ilişkilendirmesine neden oluyor. (7)
“Bu merdiven, basamakları en altta 0’dan en üstte 10’a kadar numaralandırılmış bir merdiven ve tepesi sizin için mümkün olan en iyi hayatı, en alt basamağı ise en kötü hayatı temsil ediyor. Şu anda kişisel olarak merdivenin hangi basamağında duruyorsunuz? Merdivenin tepesi metaforu size neyi düşündürüyor ve sizin için neyi temsil ediyor? Mutluluk içinde aşk, para, aileniz ya da başka bir şey mi?”
Oysa sözü edilen araştırma, bir grup bireyin merdiven metaforunun insanların güç ve zenginlik hakkında daha fazla; aile, arkadaşlar ve ruh sağlığı hakkında ise daha az düşünmesine neden olduğunu ortaya koyuyor. Merdiven metaforu kaldırıldığında, insanlar hala para hakkında düşünmeye devam ediyorlar ancak “zenginlik”, “zengin” veya “üst sınıf” gibi terimlerden ziyade “finansal güvenlik” açısından daha fazla düşünüyorlar. Diğer bazı bireylerden oluşan gruplarsa, diğer gruplara kıyasla, güç ve zenginlik hakkında daha az; ilişkiler, iş-yaşam dengesi ve ruh sağlığı gibi daha geniş refah biçimleri hakkında daha fazla düşünüyorlar. Bu da Gallup’un sıralamasının daha geniş bir tanım yerine dar, zenginlik ve güç odaklı bir mutluluk biçimine dayanması riski taşıdığını gösteriyor. (8)
Özetle, araştırmalar, insanların mutluluğu tanımlarken zenginlik ve statüden daha az bahsettiklerini gösteriyor. Paranın refahla ilişkili olduğu iyi biliniyor ancak para etkisi, kaliteli sosyal ilişkilerin en güçlü etkiye sahip olduğu diğer birçok mutluluk faktöründen daha zayıf.
Rapora göre, Finlandiya (7.74 puan), Danimarka (7.58) ve İzlanda (7.53) ile en memnun sakinlere sahip ülkeler olurken, en düşük üç puan Lesotho (3.19), Lübnan (2.71) ve Afganistan (1.72) sakinleri arasında bulunuyor.
Mutsuz insanlar ülkesiyiz!
Türkiye’ye gelince; Türkiye 143 ülke arasında 4,97 puan ile 98’nci sırada yer alıyor. Mutluluk sıralamasında Senegal, İran, Azerbaycan, Nijerya, Filistin, Kamerun gibi ülkelerle yan yanayız. Yani insanımız mutluluk açısından gelişkin ekonomilerde yaşayan insanlarla kıyaslanabilecek bir konumda değil.
Nitekim raporda Türkiye Merkez Asya ve Orta Doğu Bölgesinde yer alıyor. Ama bu bölgenin de ortalama değerinin altında bir puana sahip. Öyle ki Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Irak, Gürcistan, Ermenistan, İsrail, S. Arabistan, BAE, Bahreyn’de yaşayanlar Türkiye’den daha mutlular.
Ülkemiz insanının 30 yaş altında olanlarında bu mutsuzluk daha da belirgin zira bu açıdan üç sıra daha düşüyor ve 101’nci sıraya geriliyoruz. Bu da gelecek kaygısı taşıyan gençlerin mutsuzluğunun bir yansıması.
Sonuç olarak
Daha eşitlikçi toplumların, diğerleriyle kıyaslandığında, insanın ve doğanın korunmasını ekonomik büyümeye daha fazla tercih ettikleri, aynı zamanda Küresel Barış Endeksi’nde daha barışçıl ülkeler sınıflamasında yer aldıkları bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış bir gerçek.
Buradan hareketle, her ne kadar ekonomik eşitsizliğin azaltılması sağlık, sosyal ve çevresel sorunlar için her derde deva bir çözüm olmasa da, tüm bu sorunların çözümünde merkezi bir öneme sahip. Bu yüzden de bu sorunlar ele alınırken eşitsizliklerin azaltılması bir ön koşul olarak kabul edilmelidir.
Bazılarının söylediği gibi, “ülkede her şey güllük gülistanlık” değil ve işin kötüsü durum daha da kötüye gidiyor. Ülkede sosyal adaletin, hukukun üstünlüğünün, barışın ve demokrasinin inşa edilmesi kadar, adil bir gelir bölüşümünün de sağlanması çok acil bir ihtiyaç.
“Parayla saadet olmuyor” belki ama parasız da hiç saadet olmuyor zira bir zamanların mücahitlerinin ultra zengin müteahhitlere dönüştüğü bu ülkede her şey paraya endekslenmiş durumda. Son 40 yıldır, özellikle de son 22 yıldır ülke para kazanmanın kutsal sayıldığı, paraya adeta tapılan bir ülke haline geldi. Maddi, manevi bütün değerler paraya endeksli ve sözüm ona maneviyatı ön planda tutan siyasal İslamcılar paraya tapınma işinin liderliğini yapıyorlar.
Bu yüzden de kimse mutsuz on milyonlarca emekçiden ve emekliden, kadınlardan ve gençlerden daha fazla fedakârlık beklememelidir. Bu sadece onların yoksulluğundan değil, aynı zamanda insan yerine konulmamasından, devlete bir yük olarak (dipsiz kuyu) tanımlanmasından da kaynaklanıyor. Yani bu ülkede hem parasal (gelir ve servet gibi) hem de parasal olmayan (sosyal içerilme, aile, eşit yurttaşlık gibi) göstergeler bağlamında insanımız mutsuz.
Ülkede barışı ve huzuru sağlamak da, emekçilerin durumunu iyileştirmek de, toplumu mutlu etmek de ülkeyi yöneten siyasetçilerin başta gelen görevi ve sorumluluğu olmalıdır.
Onlar isterlerse savaşçı, militarist, otoriter güvenlikçi, rantçı, talancı, emek ve doğa düşmanı ve israfçı politikalarına son verip, böylece kaynak tasarrufu sağlayabilirler. Keza iktidarlarını korumak kaygısıyla bir süredir hayata geçirdikleri ötekileştirici, kutuplaştırıcı siyasetlerini de sonlandırabilirler.
Yine isterlerse bütçe gelirlerini insanlarımızı mutlu etmek için kullanabilirler. Zira ekonomide de, devlet bütçesinde de yönelebilecekleri, döviz, altın, borsa ve devlet tahvili zenginleri, mevduat zenginleri ve gayrimenkul zenginleri konumunda hatırı sayılır bir büyüklükte süper zengin kitle var.
“Terörle mücadele ediyoruz” gerekçesiyle onlarca milyar doları harcayabilenler, her yıl KÖİ projelerine bütçeden onlarca milyar TL aktaranlar, emekçiler ve emeklilerin mutsuzluğuna son vermek için mevcut ekonomik teröre karşı neden mücadele etmezler de, onu halkları ezmek ve kendilerine biat ettirmek için kullanırlar?
Oysa emekten yana bir iktidar altında, kolayca, artan oranlı vergilerle, daha varlıklı bireylerin ortalamadan daha yüksek oranlarda vergilendirilmesini sağlayabilmek mümkündür.
Böylece, bu süper zenginlerin normal ihtiyaçlarının üzerindeki gelirlerini ve servetlerini vergilendirerek elde edeceğimiz gelirleri yoksullukla mücadele de kullanabiliriz. Zira kişi ne kadar zengin olursa, temel ihtiyaçlarının karşılanmasından sonra o denli az paraya ihtiyaç duyar. Oysa bu para yoksullar tarafından kullanıldığında toplumsal fayda artar.
Artan oranlı vergilendirme ayrıca servet eşitsizliğinin kontrolden çıkmasını önler ve yukarıya doğru emilen paranın aşağıya doğru yeniden dağıtılmasına yardımcı olur. Oysa zengin elitler daha az vergi ödediğinde, etkin bir şekilde halktan çalmış olurlar.
Böylece, somut bir öneride bulunabiliriz: Bankada 1 milyon dolar ve üzerinde net nakit serveti olandan yüzde 5 oranında vergi almak ve servetin miktarı arttıkça bunu yüzde 10’a kadar yükseltmek, kısaca kalıcı artan oranlı bir servet vergisi hayata geçirmek.
Özetle, kamu harcamalarının gereksiz, verimsiz, topluma ve doğaya karşı olanlarına son verirken, aynı zamanda acilen artan oranlı bir servet vergisi uygulamasını başlatmak ve buradan sağlanan vergi gelirleriyle de yoksulların yaralarını sarmak gerekiyor.
Ardından nitelikli, kalıcı ve toplum yararına olan kamusal istihdam yaratarak işsizlerin onurlu bir yaşanabilir gelire sahip olmalarını sağlamak ve başta eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, toplu ulaşım ve barınma olmak üzere kamusal hizmetleri iyileştirmek ve bunları halka ücretsiz sunmak gerekiyor.
Diğer yandan, 31 Mart seçimlerinde iktidar blokunun hedefi halktan ve doğadan çaldıklarını zenginlere ve artık büyük sermaye haline gelmiş olan siyasal İslamcı cemaatlere aktarmayı sürdürmektir.
Yapılacak iş belli
Pazar günü 22 yıldır bu ülkeyi yöneten ve ülkeyi başta yoksulluk, enflasyon, işsizlik, yolsuzluk, devasa kamu borcu, hukuksuzluk ve adaletsizlik ve savaşlar olmak üzere çok ciddi bir ekonomik ve sosyal çöküşün eşiğine getirenlere bir ders vermemiz gerekiyor.
Ayrıca, unutmayalım ki, yerel yönetimleri kazanmak hızla kurumsallaşmakta olan faşizmin önüne de set çekmektir ve bu seçimler bu açıdan muhtemelen son şanstır. Yani demokrasi, barış, sosyal adalet ve huzur istiyorsak, yoksulluğa ve eşitsizliğe son vermek istiyorsak, 31 Mart seçimlerini AKP-MHP iktidar blokunu geriletmek ve gerçek bir halk demokrasisini kurmak için bir fırsat olarak görmeliyiz ve halklarının yanında, dürüst, şeffaf, devrimci, demokrat ve yurtsever adayları desteklemeliyiz.
Anahtar sözcükler: Artan oranlı servet vergisi, Dünya Mutluluk Endeksi (Raporu), Eşitsizlik, Sosyal adalet, The Knight Frank Wealth Report, Ultra servet zenginleri.
Dip notlar:
(1) TÜİK, İstatistiklerle Yaşlılar, 2023, https://data.tuik.gov.tr (27 Mart 2024).
(2)https://t24.com.tr/haber/murat-agirel-altinok-un-antalya-da-600-dairesi-daha-oldugu-iddia-edildi (20 Mart 2024).
(3) The Knight Frank Wealth Report (18th edition), 2024.
(4) https://www.visualcapitalist.com/visualizing-top-countries-by-wealth-per-person (17 October 2023).
(5) Richard G. Wilkinson & Kate E. Pickett, “Why the world cannot afford the rich”, https://www.nature.com/articles/d41586-024-00723-3 (22 Mart 2024).
(6) https://www.gallup.com/analytics/349487/gallup-global-happiness-center.aspx? (20 March 2024).
(7) https://theconversation.com/finland-is-the-happiest-country-in-the-world-but-our-research-suggests-the-rankings-are-wealth-and-status-oriented ((27 March 2024).
(8) Agm.
(T24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder