3 Nisan 2024 Çarşamba

T24 KÖŞEBAŞI - 3 NİSAN 2024 -

Ekonomiden seçime, seçimden ekonomiye savrulmalar (I) (Binhan Elif Yılmaz)

Son seçimin de bütçeyi yıprattığını, sadece iki aylık bütçe açığının 300 milyar TL’yi aştığını düşününce maliye politikasında çok dikkatli adımlar atmak gerekecek

Yerel seçimi de geride bıraktık. Mayıs 2023 seçimlerinden farklı olarak son seçime katılım, beklentinin altında kaldı. Seçmenin oy verme davranışını konunun uzmanları tartışıyorlar, dip dalgada hemfikirler, hatta ötesi var, tsunami. Dip dalga emekliler mi, emekçiler mi, gençler mi, esnaf mı diye sorulabilir ama ortak noktaları; ekonomik olarak hırpalanmışlık, geleceğe yönelik beklentilerin kötüleşmesi, bir çıkış yolu bulma çabası.

Türkiye 2021 son çeyrekte, pek de beklenmeyen bir zamanda, içinden çıkılmaz bir kur-enflasyon sarmalının içine sokuldu. Etkileri o kadar geniş alana yayıldı ki 2023 genel seçimlerini de yerel seçimi de etkileyen faktörlerin başında yer aldı. (siyasi, sosyolojik ve bunun gibi nedenler, etkiler saklı kalmak kaydıyla.)

Mayıs 2023 genel seçimlerinin bir yıl kadar öncesinde yüksek enflasyon, cari açık gibi olumsuz makroekonomik göstergelere rağmen düşük faiz ortamının yarattığı para bolluğu vardı. Düşük faiz oranı ihtiyaç, kobi, konut kredilerine cazibeyi arttırıyordu, para ikamesi vardı, kur artışı kısmen KKM kısmen TCMB kontrolü ile baskılanmaya çalışılıyordu. O dönem faiz, ödül gibi oldu.

TÜİK’in enflasyonuna uygun maaş zamları yapılırken asgari ücretli ve emeklinin enflasyona ezdirilmeyeceği söyleniyordu. Ekonomik sıkıntıyı henüz tam olarak hissetmemişti seçmen. Ekonomik istikrarı sağlamak için acı reçeteden bahsediliyordu ama zihinlerde somutlaşmamıştı. Sorunu yaratanın çözebileceği inancı yerleşikti.

Mayıs 2023 seçimlerinin ardından sıkı para politikasına geçildi. Kur gevşetildi, TL, Dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetti. MB kademeli de olsa politika faizini arttırdı. 10 ay içinde yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye kadar çıkardı. Krediye erişim imkansız hale geldi. Sanayi üretimi yavaşlarken geniş tanımlı işsizlik rekor kırdı. O dönem faiz, ceza gibi oldu.

Oysa faiz oranı ne ödül, ne ceza... Ama doğru yerde belirlenmesi koşuluyla.

Dalgalı kontrollü kur sistemi yürürlükteydi. Döviz kurunu tutmanın gerekçesi enflasyonun yükselişini önlemekti, bedeli ise merkez bankası rezervlerinde kayıp. Enflasyon dinamikleri özellikle gıda, ulaşım, sağlıkta alarm veriyordu, sonuçta yerel seçime kadar enflasyonla mücadelede tam anlamıyla yol alınamadığı ortada.

Görüldüğü gibi ekonomik gidişattan seçimlere, seçim sonuçlarından da ekonomik gidişata önemli bir geçiş var. Ama bu geçiş pek de düzenli değil, savrulmayı andırıyor.

Seçim sonrasında enflasyon ne zaman ve nasıl düşer? Sıkı para politikasıyla mı yoksa sıkı mali duruşla mı?

Enflasyon aylık olarak artmaya devam ediyor, haziran ayına kadar yüzde 70-75 aralığında bir seviyeye ulaşacağını öngörüyorum. Ardından baz etkisiyle düşüş trendine girecek.

Yerel seçim sonrasında da bu döneme kadar sıkılaşan para politikasında geri adım atmadan mevcut duruşu sürdürebilmek enflasyonla mücadelede gerekli. Ayrıca enflasyonun düşüş trendine girme beklentisi ve Merkez Bankası'nın faiz indirimlerine geçişi önemli bir zamanlama meselesi.

Dolayısıyla para politikasında gevşeme olacaksa bu ancak mevcut sıkı duruşun enflasyon dinamikleri üzerindeki olumlu etkisinin görülmesiyle mümkün olmalı. Parasal gevşeme büyüme oranındaki düşüş kaygısıyla ilişkilendirilirse enflasyonun tek haneye inmesi 2030’lara kalır.  

Enflasyonun yaz döneminde baz etkisiyle düşmesinin önemli birkaç şartı var ama…

Maliye politikasında özellikle vergi tarafında 2023 yaz dönemindeki gibi bir sıkılaşma olmaması gerek. Çünkü geçen yıl temmuz ve ağustos aylarında yüzde 9’ların üzerindeki enflasyonun ana nedenlerinden biri dolaylı vergilerden hem KDV hem de ÖTV oranlarındaki artışlardı. Buradaki enflasyonist etkinin sönümlenmesi 3 ay aldı.

Eğer bu yaz döneminde de maliye politikasında sıkılaşma olursa, öncelikle dolaylı vergiler üzerinden gelmesi yüksek ihtimal -ki artan vergi oranları/yükü vergi gelirlerini beslerken talep de baskılanır. Ancak enflasyonist etki göz önünde bulundurularak vergi yükü artışının geçen yıla göre sınırlı kalması gerekir.

Maliye politikası sıkılaşacaksa bu kamuda tasarruf ile olmalı. Çünkü tasarruf kamuda başlar.

Tüm bunların öncelikli şartı ise; 2 yıldır alışılagelen Ek Bütçenin bu yıl çıkmaması... Ek Bütçenin gider tarafı ek kamu harcaması anlamına gelir ki kamu kesimi harcamacı oldukça enflasyonist etkiler ortaya çıkar.

Ayrıca Ek Bütçenin gider tarafı büyürken gelir tarafı da büyür. Çünkü 5018 sayılı KMYKK madde 19’a göre Ek Bütçe, karşılığı gelir gösterilmek kaydıyla yapılabilir.

Ek Bütçeye alışınca ve son seçimin de bütçeyi yıprattığını, sadece iki aylık bütçe açığının 300 milyar TL’yi aştığını düşününce maliye politikasında çok dikkatli adımlar atmak gerekecek. Kamuda tasarruf da hem enflasyonla mücadeleyi sağlar hem de Ek Bütçeye ve ek vergi gelirine ihtiyaç azalır.

Mali disiplin sağlanacak mı?

Oy maksimizasyonuna yönelik uygulamalar, bütçe açıklarını doğurur. O nedenle seçim dönemlerinde bütçe açıklarının oluşmasında siyasal karar alma sürecinin katkısı vardır. 15 Nisan’da bütçe gerçekleşmeleri açıklandığında son seçimin bütçedeki izi hemen hemen görünebilir.  

Son seçime giderken kamu kesimi harcamacı yapısını sürdürdü. Yarattığı talep ile mart ayı enflasyonuna katkı sağladığını düşünüyorum. (3 nisanda açıklanacak.)

2023’ün mali disiplinsizliğini 2024 yılında da karşımıza çıkaracak durumlar mevcut: Öncelikle borç faiz giderleri bütçe açıklarının belirleyicisi olmaya devam edecek. Ayrıca personel giderleri bütçe giderlerinin bu yıl da dörtte birini, hatta daha fazlasını oluşturacak. Ertelenen BOTAŞ ödemelerinin yanı sıra kamu kurumlarının bütçelerine konan deprem ödenekleri, artan maliyetler yetersiz kalacak.

Bütçe finansmanında vergilerin payı yüzde 80-85 civarında. Kamu harcamaları gibi toplanan vergilerin de ekonomiye etkileri büyük. 2024 yılında da önceki yıllarda olduğu gibi dolaylı vergilerin vergi hasılatı içindeki payı yüzde 70’e yakın seyredecek. Petrol ürünleri, motorlu taşıtlar ve tütün mamulleri üzerinden alınan ÖTV’nin yükü artarken, KDV ve ÖTV’de bu görünüm vergi adaletsizliğinin seçim sonrasında da devam edeceği anlamına geliyor maalesef.  

Not: Bu yazımda enflasyon ve enflasyonla mücadele açısından para ve maliye politikalarında seçim sonrası neler değişebileceğini ve olası çözüm arayışları için neler yapılabileceğini değerlendirdim. Yarınki yazımda aynı değerlendirmeyi cari açık, döviz kuru ve yabancı sermaye üzerinden yapacağım. Görüşmek üzere...

                                                         /././

29 kişilik kulüp katliamında kimlerin parmak izi var?(Candan Yılmaz)

Gözaltına alınanlardan ve iş yeri ortağı olarak görünen, “kasten insan yaralamadan” suç kaydı olan Şazi Şekergümüş'ün 2013’te verdiği söyleşiden anlıyoruz ki ,gece kulüplerinin güvenliğinden bugünlere gelmiş. Yaklaşık 7 saat geçti ve belediyenin tadilat ruhsatı olup olmadığını netleştirememesi de garip…

29 kişinin öldüğü Masquerade gece kulübünün yangından önce paylaşılan son görüntüsü

Beşiktaş Belediyesi sınırları içerisinde bir eğlence mekânı… Gayrettepe Mahallesi Yıldız Posta Caddesi Gönenoğlu Sokak’ta bir apartmanın zemin katının iki kat aşağısındaki eğlence mekânında öğlen saatlerinde (12:47) yangın çıktı.

Şu ana kadar 29 kişi hayatını kaybetti. Aslında yaşanan bir katliam. Hayatını kaybedenlerin çoğunluğunun mekânda tadilat işinde çalışan işçiler olduğu tahmin ediliyor.  Eski adı Discorium olan mekânın adı, el değiştirdikten sonra, Masquerade oldu…

Bu mekânın ruhsatı 2018 yılında Murat Haznedaroğlu’nun belediye başkanı olduğu dönemde yenilenmiş. Komşuların anlatımına göre cuma ve cumartesi günleri kırmızı halıların döşendiği VİP bir eğlence mekânında çıkan yangında 29 kişi öldü. Sokaktan geçen herkesin gidebileceği bir mekân değil. Ramazan nedeniyle kapalı olan mekânda tadilat işi yapılıyordu. Bu tür mekânların tadilatı nedeniyle belediyeden ruhsat alınması gerekiyor. Zira ilgili birimlerin ( itfaiye) raporları doğrultusunda ruhsat veriliyor.

Tadilat ruhsatı konularında uzman bir isimle konuştum. Verdiği bilgi şöyle:

“Böylesi mekânların tadilatı için mutlaka ruhsat alınmalı. Zira kapsamı ve mekânın özelliği nedeniyle incelemeler yapıldıktan sonra ruhsat verilmeli. Tahminime göre ses yalıtımında kullanılan malzemenin kimyasal ve süper yanıcı olması nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı bu kadar yüksek oldu”  

Olay yerindekiler ise şu bilgiyi paylaştı: “Yangın çıktıktan sonra elektrikler kesiliyor. İki kat aşağıda olan mekân zifiri karanlığa bürünüyor ve orada çalışanlar giriş kapısını bulamıyor.”

İstanbul Valiliği şu ana kadar 6 kişinin gözaltına alındığını söyledi. Gözaltına alınanlar arasında suç kayıtları bulunan işletme muhasebecisi, işletme müdürü, tadilattan sorumlu kişi, mesul müdür ve iş yeri ortakları da var. Gözaltına alınanlardan ve iş yeri ortağı olarak görünen, “kasten insan yaralamadan” suç kaydı olan Şazi Şekergümüş'ün 2013’te Milliyet’e verdiği söyleşiden anlıyoruz ki gece kulüplerinin güvenliğinden bugünlere gelmiş.

Peki bu eğlence ve dans mekânının tadilat ruhsatı var mıydı? Beşiktaş Belediyesi basın birimini aradım ama onlarda konuyu araştırdıklarını söyledi. Yaklaşık 7 saat geçti ve belediyenin tadilat ruhsatı olup olmadığını netleştirememesi de garip… Ölü sayısının bu kadar yüksek olmasını yetkililer nasıl açıklayacak, takip edeceğiz tabii ki… 

Masquarade adlı gece kulübünün haritadaki konumu

                                                               /././

 Tarihsel üstünlükte yoksulluğun payı(Çiğdem Toker)

Yoksulluğa, türlü türlü yolsuzlukla sebep olanın, yoksulluğu tümüyle gidermek gibi bir derdi de olamaz.

CHP, 31 Mart seçimlerinde tarihsel bir sonuç alarak önemli bir politik üstünlük ele geçirdi. Tarihsel ifadesi, sözün gelişi değil.

İktidarı hırpalayan (ve daha vakit varken erken seçime götürmek durumunda kalan) bundan önceki son yerel seçim 35 yıl önceydi. Genç bir muhabir olarak Anadolu Ajansı'nın Türk basınında ilk kez kurduğu bilgisayar sisteminde sabaha kadar çalışarak izlediğim 1989 yerel seçiminde, ANAP iktidarı 20 puan kaybetmişti,

12 Eylül darbecilerinin CHP'yi kapatmasının ardından kurulan SHP (Sosyaldemokrat Halkçı Parti ) aldığı sonuç karşısında, dönemin Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'ya "Üzerimizden silindir geçti" ifadesini kullanmıştı.

* * *

CHP'nin bugünkü başarısı tek yönlü değil. Siyasal düzlemde farklı sahalara dayanıyor: Büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere, yönettiği/yöneteceği yerel yönetim sayısını görülmemiş biçimde arttırması, iktidarın elinde olan bazı belediyeleri "alması", kadın belediye başkanlarındaki sevindirici iddiası, oy oranındaki tırmanış başlıklarıyla sıralanabilecek uzun bir liste görüyoruz.

Sonuç, iktidar politikalarından senelerdir yılmış kitleleri umutlandırdı. Birbirini tanımayan milyonlarca seçmenin, aynı olumlu duyguları hissettiği bir ortam, uzun süredir yaşanmamıştı. (En son 7 Haziran 2015 seçimleri ardından yaşanan sevinç ve umut ortamının ne kadar kısa sürdüğünü ve sebeplerini bilen biliyor. )

Bu umudun sürekliliği, kapsayıcılığı ve uzun ömürlü olması, sadece CHP'nin ve yeni başkanların tutumlarına değil, CHP dışındaki siyasal faktörlere de bağlı. Bunların başında da partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın nasıl bir tutum izleyeceği geliyor.

Yoksulluk ilk faktör

Bu seçim sonuçlarında, iktidar politikalarının yol açtığı ve çaresini sunmadığı yoksulluğun (altı başlıkları ve sebepleri çok çeşitli) bir numaralı sebep olduğunu düşünüyorum.

Yoksulluğa, türlü türlü yolsuzlukla sebep olanın, yoksulluğu tümüyle gidermek gibi bir derdi de olamaz.

Eşyanın tabiatına aykırı olan bu tutum, zaman içinde parti yöneticilerini "halden anlamaz" bir duruma da dönüştürdü. Bunu söylerken, hiçbir şey yapılmadığı iddiasında değilim. Bilakis, AKP iktidarının en hünerli olduğu sahalardan biri, istihdam sorunun çözmek, üretimi arttırmak yerine, yoksulluğu sosyal yardım politikalarını genişleterek yönetmek oldu.

Ama 22 yıl sonra yoksulluğun derinleşip, denizin bittiği bugün, sosyal politikaların dayandırıldığı parasal kaynaklar da tükendi.

Tam da bu nedenle merkezi yönetimin asli görevi olan refahı arttırmak ve geliş eşitsizliğini gidermeye yönelik çözüm yolları, CHP'li belediyelerin gündeminin ilk sırasına oturdu.

Belediyeler, kent yoksulluğunu azaltmak amacıyla güç ve kapasitelerinin çok üzerinde bir sosyal politika seti oluşturdu.

* * *

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, belki yakın çalışma arkadaşları değil ama kamuoyu beklentilerinin çok üzerinde bir sonuç aldı.

Seçim gecesi Orta Sayfa ekibi olarak seçim özel yayını için Now Haber stüdyolarındaydık. İmamoğlu daha önce Doğan Şentürk'e verdiği sözü tutarak geceyarısından sonra dahi olsa, kendisini izleyen Now Haber muhabiri Gülşah İnce ile seçim özel yayınımıza bağlandı.

Yukarıda anlattığım yoksulluk ve yerel yönetim konusun İmamoğlu'na seçim gecesi soru olarak yönelttim. Soruyu ve yanıtı paylaşıyorum:

 İmamoğlu: Sosyal politikalar birinci sırada

- Sorum: Aldığınız bu sonuçta, kreş yurt gibi sosyal politikaların, kent yoksulluğunu azaltmaya yönelik, ekonomiye yönelik politikaların payının ne kadar olduğunu düşünüyorsunuz? İlk sıraya koyar mısınız? 

İmamoğlu: "Kesinlikle çok yüksek ve etkili. Aslında birbirini tamamlayıcı hizmetler. Sosyal desteklerimiz kreş, yurt, anne kart, kent lokantaları bir vicdan oluşturuyor. Metroları yapmamız bence bir heyecan oluşturuyor. Çünkü kalkınma duygusu veriyor insanlara. Bunun gibi yeşil alanları yapmamız , insanların keyif alacağı alanları yapmamız, kültür sanat, İBB miras gibi şehrin ihya edilmesi. İnsanlara ayrıca bir huzur veriyor.

Aslında her biri, birbirini tamamlayan inanılmaz duygu paydaşları. Her birini yan yana koyduğunuzda zaten ahenkli bir yönetimin, ahenkli bir hizmet yönetim insanlarda oluşturduğu bir kabul duygusuna evriliyor. Tek başına bir tanesi yetmeyebilir. Ama bugünün tabii gündemi ekonomi. Ve insanların gerçekten afete dönüşmüş bir yoksulluk meselesi olduğunu bildiğimiz için sizin tahmininizi kabul ederim. Bu söylediğim duygu paydaşlığının birinci sırasına desteklerimiz oturur."

İktidar faktörü ve baskı

CHP'nin yerel seçimlerde elde ettiği tarihsel başarıyı, kamu yararına evrilecek şekilde sürekli kılmasında, bütçe baskısıyla karşılaşıp karşılaşmayacağı büyük önem taşıyor. 2019 sonrasında büyükşehir belediyelerinin bu yönde engel ve kısıtlamalar karşılaştığını biliyoruz. Bu nedenle gelir yaratacak politikalar üretilmesi büyük önem taşıyor. Ama sadece bu da değil elbette. Her belediyenin kapısında davetli ihale ve imar rantı kollayan şebekeler olduğu da herkesin bildiği bir sır. Kamu kaynaklarına göz diken, rant kollayanlara geçit verilmemesi, tüm belediyelerde mali kaynaklar açısından saydam bir yönetim sergilenmesi yeni dönemin nasıl seyredeceği konusunda önemli bir pusula olacaktır.

(T24)                            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder