Ekonomiden seçime, seçimden ekonomiye savrulmalar (II)-Binhan Elif Yılmaz
Madem ki önümüzde seçimsiz dört yıl olduğu ifade ediliyor, öyleyse Türkiye'nin vergi sisteminden hukuka, sosyal güvenlik sisteminden eğitime kadar çok geniş bir yelpazede yapısal reformları gerçekleştirebilmesi için önünde ideal bir zaman dilimi var. Bu reformlara hâlâ başlanmaz ve kısır tartışmalarla zaman kaybedilirse, bu tren de kaçar ve yine ekonomiden seçime, seçimden ekonomiye savrulup dururuz
Dünkü yazımda yerel seçim sonrasında enflasyon ve enflasyonla mücadele açısından para ve maliye politikalarında nelerin değişebileceğini ve olası çözüm arayışları için neler yapılabileceğini değerlendirdim.
Bugün kaldığım yerden devam ediyorum; bu kez değerlendirmelerim cari açık, döviz kuru ve yabancı sermaye üzerine.
Dış ticaret, cari açık ne olacak?
Enflasyonla mücadelede ne kadar kararlı olunursa, kur atağının yaşanmaması çabası o kadar önemli hale geliyor. Ancak tek sorun enflasyon değil, cari açık ve döviz ihtiyacı da devam ediyor. Döviz ihtiyacı, kurun baskılandığı dönem uzadıkça rezerv kullanılarak karşılanıyor.
Türkiye'nin kronik bir dış ticaret açığı sorunu hep vardı. İhracat artış oranı, ithalat artış oranının gerisinde kalıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2023 yılı ocak-aralık döneminde yüzde 68,5 olarak gerçekleşti. Bu oran, bir önceki yıldan daha da düşük.
Sıkı para politikasıyla TL'deki değer kaybı enflasyon oranının altında kalmaya başladı. Değerli TL içeride enflasyonu kontrol altında tutma olanağı sağlıyor ama ihracatçı açısından dezavantaj olarak görülüyor. TL'nin değer kaybı ihracat ve turizm sektörlerini rekabetçi hale getirip hem sektörde kârlılık hem de vergi gelirlerinde artış yaratır ama enflasyon da kaçınılmaz olur.
Ancak ihracat artışı sadece kura bağlı değil. Türkiye'nin ihracatının çok önemli bir kısmını gerçekleştirdiği Avrupa'nın ekonomik görünümündeki bozulma, yakın çevremizde devam eden jeo-politik faktörler de etkili.
Cari açığın önemli belirleyicileri, enerji ve altın ithalatı olsa da, kış dönemi geride kalırken enerji ithalatı düşecek. Ayrıca altın ithalatında kısıtlamalar devam ediyor. O nedenle enerji ve altın ithalatı yerel seçim öncesinde gerilemeye başlamıştı.
İç talep düşüşünü, bu açıkları küçülten faktör olarak görebiliriz, ancak büyümenin itici gücü söz konusu talep ve büyümeden taviz verileceğine ilişkin bir belirti yok. Öte yandan cari açığın çok önemli bir kısmını seçimler öncesinde net hata noksan finanse ediyordu. O nedenle finansman tarafını gözden kaçırmamak gerek. Yine de dış ticaret dengesi, güçlü rezerv ve tasarruf sağlanamadığı sürece kalıcı cari dengeye ulaşmak mümkün görünmüyor.
Döviz kurunda beklenti ne?
Rekabetçi kur üzerinden ihracatın teşvik edilmesi ve büyümenin bu yolla sağlanmasına ilişkin Türkiye ekonomi modeli denemesinin ortaya çıkardığı makroekonomik dengesizliklerle hâlâ mücadele ediliyor. İhracat ya da turizm temsilcileri seçim öncesinde olduğu gibi rekabetçi kur taleplerini yinelerlerse, bu sektörlerin sağlayacağı döviz girişi tercih edilirse mevcut ekonomi politikasının tam tersinin uygulanması gerekir.
Yine de mevcut para politikası kararlılığının devam edeceğini, enflasyonda düşüş sağlanmadan politika değişikliğine gidilmeyeceğini, uzun zamandır devam ettiği şekilde TL'de günlük değer kaybına izin verileceğini düşünüyorum. Güven ortamı ve öngörülebilirliğin var olması koşuluyla.
Mayıs 2023 seçimleri öncesinde TL'nin değersizleşeceği beklentisi ile döviz talebindeki artış, yerel seçim öncesinde de kendini gösterdi. CDS yükseldi, uygulamadaki ekonomi politikasına güveni toparlamak için bürokratlar ardı ardına açıklamalarda bulundular. Ama olan, TCMB rezervlerine oldu.
O nedenle Merkez Bankasının müdahalelerine rağmen kurdaki artışın sınırlanması için Türkiye'nin sıcak parayı çekebilmesi, onun için de TL'ye güven gerekli. Bu da finansal istikrarı sağlayacak şekilde atılan para politikası adımlarına, öngörülebilirliğe ve güven ortamına bağlı. Değerli TL ve düşük kur ortamında sıcak para girişi sağlanmadığı, cari açık yükseldiği sürece döviz ihtiyacı artıyor ve kur artışını kontrol etme zorunluluğu devam ediyor.
Yabancı gelir mi?
Uygulamadaki ekonomi programının başarı şansı dış sermaye girişine bağlı. Politika faizinin attırılmasıyla sıcak para girişi hedefleniyor. O nedenle yeniden gevşek para politikası ve düşük faiz ortamında artan kredi arzı ile büyüme, şu anda sürdürülen para politikasından vazgeçilmesi ve eskiye dönüş anlamına gelir. Böyle bir ortam ekonomi politikasına güvensizliğe, ülke risk priminde yükselişe ve yabancı sermaye çıkışına neden olur.
Gelişmiş ülke merkez bankaları enflasyonla mücadelelerini tamamlama aşamasındalar. 2024 yılı içinde para politikalarını gevşettikleri dönem geldiğinde, gelişmekte olan ülkelere yabancı sermaye akımı hızlanacak. O dönemde Türkiye'nin yabancı sermayeyi kendisine çekecek bir “hikâye”ye sahip olması gerekir ki bu durum kur ataklarının önüne geçilmesini de sağlar.
Elbette Türkiye'nin doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını kendisine çekmesi, sıcak paradan daha önemli. Ayrıca yabancı sermaye girişlerine bağlı ekonomik toparlanma sürecinin bazı başka riskleri de var, o da giren sıcak paranın hızla ülkeyi terk ettiği senaryoda ortaya çıkar. 1994 ve 2001 krizlerinde yaşamıştık, tekrarlanmamasını dileriz.
Madem ki önümüzde seçimsiz dört yıl olduğu ifade ediliyor, öyleyse Türkiye'nin vergi sisteminden hukuka, sosyal güvenlik sisteminden eğitime kadar çok geniş bir yelpazede yapısal reformları gerçekleştirebilmesi için önünde ideal bir zaman dilimi var.
Bu reformlara hâlâ başlanmaz ve kısır tartışmalarla zaman kaybedilirse, bu tren de kaçar ve yine ekonomiden seçime, seçimden ekonomiye savrulup dururuz.
/././
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder