18 Mayıs 2024 Cumartesi

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI (18 Mayıs 2024)

Şi-Putin zirvesinin sonuçları (Mehmet Ali Güller)

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Şi Cinping zirvesinden, tarihi önemdeki “Yeni Dönemde Kapsamlı Stratejik İşbirliği Ortaklığının Derinleştirilmesi Ortak Bildirisi” çıktı.

Bugün bu ortak bildiriyi inceleyelim:

TEHDİT: ABD

Bildiri, öncelikle bir tehdit değerlendirmesi yapıyor. Sadece iki ülkeyi değil, tüm dünyayı tehdit eden kuvvetin ABD olduğunu saptıyor.

İki lider, ABD’nin, “askeri üstünlük için stratejik dengeyi bozmaya çalıştığını” belirtiyor. Özellikle ABD’nin bunu “küresel füze savunma sistemi kurma” çabasıyla yerine getirmeye çalıştığına dikkat çekiyor.

ABD özellikle son dönemde Pasifik bölgesini hedef alan askeri hamleler başlatmıştı. Konuyu 13 Nisan 2024’te bu köşede “ABD AsyaPasifik’i askerileştiriyor” başlığı altında işlemiştik: ABD’nin çeşitli ülkelerle ikili askeri işbirlikleri, Japonya’yla “ortak komuta yapısı” kurma adımı, Japonya ve Avustralya ile “ortak hava ve füze savunma ağı” kurma çabası, üçlü askeri tatbikatlar, USARPAC Komutanı Charles Flynn’in “bölgeye orta menzilli füze yerleştireceklerini” açıklaması vb.

Özetle ABD Çin’le hesaplaşmaya hazırlık olarak Pasifik’i askerileştiriyor, silahlandırıyor, cephe inşa ediyor.

KÜRESEL GÜNEY’İN BİRLİĞİ VE GÜCÜ

Ortak bildiri ve liderlerin açıklamaları, bu tehdidin panzehrinin “çok kutupluluk” olduğuna işaret ediyor.

Şi Cinping ortak basın toplantısında, “Dünyanın çok kutupluluğa yönelik genel tarihi eğilimi izlemesi ortak stratejik tercihimiz” diyerek Çin ve Rusya’nın ortak hedefine işaret etti.

Kuşkusuz bunda yeni bir şey yok, iki lider de hem daha önceki ortak bildirilerinde hem de tek tek açıklamalarında bu hedefi defalarca ilan etmişlerdi. Ancak bu seferki yeni ve çok önemli vurgu şu: Şi Cinping, Çin ve Rusya’nın “Küresel Güney’in birliğini ve gücünü tesis edeceğini” ilan etti.

BRICS’İN ROLÜ ARTACAK

Peki zaten inşa olmakta olan “çok kutupluluğa” hangi mekanizmalarla ilerlenecek? Ya da Küresel Güney’in birliği ve gücü hangi mekanizmalarla tesis edilecek?

Putin’in önceki yazımda incelediğim Şinhua söyleşisinde de BRICS’e yeni dönemde özel bir rol verileceğine işaret ediliyordu. Nitekim Şi ve Putin’in ortak bildirisinden de o yönde kararlar çıktı.

- BRICS’in küresel meselelerdeki rolü artırılacak.

- BRICS, küresel gündemin şekillendirilmesine katkıda bulunacak.

- BRICS + platformu geliştirilecek.

- BRICS, küresel ticarette dolar yerine ulusal para birimlerinin kullanımını teşvik edecek.

Ortak bildiriye göre çok kutupluluk hedefine ilerlemede yararlanılacak diğer araçlar ise Avrasya Ekonomik Birliği ile Kuşak ve Yol İnisiyatifi. Ancak daha önemlisi, ortak bildiride bu iki mekanizmanın entegrasyonu hedefleniyor!

IMF’DEN ABD’YE TAVSİYE/UYARI

ABD’nin Çin ve Rusya’nın inşa etmekte olduğu Şi’nin ifadesiyle “yüksek karakterli ortaklık”tan ne kadar rahatsız olduğu ortada. Tam bu süreçte ticaret savaşı kapsamında Çin’e yönelik yeni yaptırım ve tarife yükseltme kararı alması buna işaret ediyor.

Ama daha önemlisi ise IMF’nin bu ABD hamlesine karşı yaptığı açıklamaydı. IMF Sözcüsü Julie Kozack, 1) ABD’nin Çin’den ithal edilen ürünlere tarife artırmasının açık kapı politikasına aykırı olduğunu, 2) ABD’nin açık ticaret politikalarını sürdürmesinin ülkeye daha iyi hizmet edeceğini ve 3) ABD ile Çin’in ticari gerilimleri çözmek için birlikte çalışması gerektiğini “tavsiye” etti.

IMF’den ABD’ye tavsiye/uyarı gelmesi bile dünyanın değişmekte olduğu gerçeğine işaret etmeye tek başına yeter aslında.

                                                               /././

Öğlen normalim, akşam anormal (Miyase İlknur)

Demokratik kurallarla yönetilen dünyada normal olan ne varsa bizde anormal; buna karşılık onların anormali ise bizim normalimiz oldu.

Ne zamandan beri?

2010 referandumunda yargının ele geçirilmesi ve FETÖ’nün önünün açılmasıyla başladı; cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen ucube tek adam rejimine geçişle tamamlandı.

Şu son bir haftada yaşadığımız ne kadar anormallik varsa hepsi bu rejimin eseridir. Sinan Ateş davasının içi kof iddianamesini yeterince tartışamadan Kavala davasında yeniden yargılama talebi jet hızıyla reddedilmesiyle afalladık. Hani siyasette normalleşme olacaktı?

AKP cenahının bu soruya yanıt elbette ki “Ama bağımsız yargı var. Biz yargı kararlarına karışamayız” olacaktır.

He canım he!...

Yargıtay Başkanlığı krizini Saray’dan çözme yöntemine bakmak bile yeterli yargının içler acısı halini anlamak için.

Erdoğan’ın yumuşama sinyallerinden fal açan iyimserler önceki gün Kobani duruşmasında erteleme bekliyordu. Ama mahkeme “Erteleme yok kardeşim” deyip cart diye cezaları yağdırdı. Hem de ne yağdırma. Öyle bir hinlikle cezalar verildi ki bir yandan bırakın HDP’yi DEM’i bile kapatabilecek bir gerekçeye dayandırıldı, öte yandan HDP’nin yönetici kadroları tümüyle siyasetten tasfiye edildi.

Kobani davasını kamuoyu vicdanında kabullendirmek için miting meydanlarında gözyaşlarıyla andıkları Yasin Börü’nün katilleri olarak sunulan HDP yöneticileri bu suçlamadan beraat etti.

Böylece Yasin Börü üzerinden yürütülen kara propaganda çökmüş oldu.

Yasin Börü, sizin anlayacağınız kim vurduya gitmiş.

SENİ TAHLİYE ETTİRMEYECEĞİM

Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi en ağır cezayı, beklenildiği gibi HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a verdi. Demirtaş 42 yıl ağır hapisle cezalandırıldı.

Sen misin Reis’e “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen?

Reis de bu kararla Demirtaş’a “Seni tahliye ettirmeyeceğim” mesajı vermiş oldu. Bu arada dış dünyaya ve kamuoyunda adil bir mahkeme görüntüsü vermek için bazı sanıklar beraat ettirilirken bazıları da içeride yattığı cezalar göz önüne alınarak tahliye edildi.

Yersen.

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk de örgüt üyesi suçlamasıyla 10 yıl ceza aldı. Böylece kayyum atanmasına gerek kalmaksızın bu makamı boşaltmış olacaklar.

Bu kadar cin fikirliliğe şapka çıkarmak lazım.

Kobani davasında verilen cezalar Reis’in normaliydi. Akşam ola hayrola demişler. Gece yarısı Resmi Gazete’de yayımlanan cumhurbaşkanı imzasıyla 28 Şubat davasından tutuklu generallerin de hastalık ve yaş durumu nedeniyle tahliye kararı yayımlandı. Bu da cumhurbaşkanının aslında anormali.

Böylece hem Bahçeli hoşnut kılındı hem CHP lideri Özgür Özel. Zaten Bahçeli ile bir hafta içinde iki kez görüşülmesi hayra alamet değildi.

TURAN’A NAZİK BİR HATIRLATMA

Kobani davası kararının açıklanmasından sonra İçişleri Bakan Yardımısı Bülent Turan, Ekim 2021’de Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı bir konuşmayı paylaştı. Turan, bu paylaşımında, “Hesabı sorulur demiştik!” hatırlatmasında bulundu.

Bizden de İçişleri Bakan Yardımcısı Sayın Turan’a nazik bir hatırlatma. Başta Ergenekon ve Balyoz olmak üzere FETÖ’nün hazırlayıp pişirdiği ve sonunda müebbet hapislerin havada uçuştuğu kumpas davaları sırasında “Gün gelir bunun hesabı sorulur” denmişti.

FETÖ’cü polis, savcı, hâkim ve işin propagandasını üstlenen medyası ile onlara payanda olan liberaller kıs kıs gülüyordu. Sonra işler ters dönünce ağlamaya başladılar.

Gezi, Kobani ve 28 Şubat davalarının siyasi öç alma davaları olduğunu siz bizden daha iyi biliyorsunuz. Yarın işler ters döner, hukuk devleti işlerse o zaman da bu davaların mağdurları sizin için “Hesabı sorulur demiştik!” diyebilir.

                                                  /././

Mahkemeden Terkoğlu’na özel ceza (Murat Ağırel)

Gazeteci dostum Barış Terkoğlu geçen gün yargılandığı bir davanın sonucunu kamuoyu ile paylaştı. Barış, yargılama sonucunda indirimsiz şekilde iki yıl ceza aldı.

Şayet istinaf onaylar ise Terkoğlu tekrar altı ay cezaevine girecek.

Dava konusu ise Terkoğlu’nun Odatv’de haber müdürü olarak görev aldığı zamanda yapılan bir haber. Bugün bakan yardımcısı o gün ise ağır ceza mahkemesi başkanı olan Akın Gürlek hakkında ANKA Haber Ajansı’nın servis ettiği bir haberin Odatv’de yer alması ve Terkoğlu’nun Cumhuriyet gazetesinde yine aynı kişi hakkında yayımlanan yazısı.

Şikâyet eden kişi yok.

“Yok” diyorum çünkü şikâyetçi meçhul biri ve bir e-posta ile ihbar mektubu gönderiyor bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu’nun 17 Mart 2020 tarihinde Odatv’de yapılan haber nedeniyle Terkoğlu hakkında “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstemek” suçunu işlediği iddia edilerek kamu davası açılıyor.

Daha sonra İstanbul Terör Suçları Soruşturma Bürosu 28 Eylül 2021 tarihinde Terkoğlu’nun Cumhuriyet’te yayımlanan yazısı nedeniyle yeni bir iddianame düzenliyor.

“Zincirleme suç” işlediği iddia edilerek “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme” niteliğinde olduğundan bahisle Terörle Mücadele Kanunu 6/1, Türk Ceza Kanunu 53/1 ve Ceza Muhakemeleri Kanunu 325/1 maddeleri gereğince cezalandırılmasını istiyor.

Mahkeme de iki davayı birleştiriyor.

Terkoğlu savunmasında haberin ANKA tarafından servis edildiğini, Odatv’nin basın kanununa göre değil internet siteleri kanununa tabi olduğunu ve bu kanunda da yazıişleri müdürü diye bir kavram olmadığını belirtse de olmuyor.

Mahkeme şöyle kanaat bildirmiş:

“Söz konusu haberin her ne kadar ANKA Haber Ajansı’ndan alıntılanmak suretiyle yapıldığı tespit edilmişse de 5651 sayılı kanunun içerik sağlayıcının sorumluluğu başlığı altında düzenlenen 4/2 maddesi ‘İçerik sağlayıcı, bağlantı sağladığı başkasına ait içerikten sorumlu değildir. Ancak, sunuş biçiminden, bağlantı sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını amaçladığı açıkça belli ise genel hükümlere göre sorumludur’ uyarınca, haberin yapılış tarzı göz önüne alındığında; Odatv haber sitesinin, yapmış olduğu haberi benimsediği yine içerik sağlayıcıya ulaşılabilmesine imkân sağladığı, bu hali ile alıntılamak suretiyle internet haber sitesi üzerinden yayınladığı suça konu haber sebebi ile sorumluluğu bulunduğu tespit edilmiştir.”

Böyle diyerek Terkoğlu hakkında ceza verilmesini istemiş.

Karar neticesinde de Terkoğlu’na asgari sınırdan uzaklaşılmak suretiyle takdiren ve teşdiden iki yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetti.

Kararda dikkat çeken bir ifadede yer aldı:

“Sanığın yargılama aşamasındaki tutum ve davranışları, kişilik özellikleri, işlemiş olduğu suçtan pişmanlık duymaması dikkate alınarak sanık hakkında TCK’nin 62. maddesinin uygulanmasının yer olmadığına...”

Mahkeme adamına göre karar vermiş yani.

Gerekçeli kararı bekledim. Öyle ya mahkemenin ceza vermesine ve cezayı indirimsiz uygulamasına sebep teşkil edecek “kişilik özellikleri” ve “tutum davranışları” nedir diye merak ettim.

Gerekçeli kararda ayrıntısı yok. Terkoğlu ile konuştum. “Hani mahkemede nasıl bir tutum davranış içerisindeydin ki tecavüzcülere, katillere, uyuşturucu kaçakçılarına, hırsızlara kravat taktığı için dahi uygulanan indirim sana uygulanmadı” dedim. O da anlam veremedi.

Kişilik özellikleri nedeniyle ceza alan sanırım ilk kişi Terkoğlu oldu.

Mesela Terkoğlu benim neredeyse 20 yıllık dostumdur. Kişilik özelliklerini az çok bilirim iyi bir babadır, çok tutumludur, inatçıdır, açık sözlüdür, dobradır, çalışkandır, cesurdur, bilgilidir, hakkaniyetlidir.

Mahkeme Terkoğlu’nun bu özelliklerinden acaba hangisini göz önüne aldı ya da mahkeme Terkoğlu’nun halkın yanında olmasını, iktidarda kim olursa ona muhalefet ettiğini mi kastetmek istedi?

Bu cezadan kişisel öfke ve intikam kokusu yükseliyor. Kararın gerekçesi adaletin, hukukun geldiği noktayı da gözlerimizin önüne seriyor.

                                                       /././

Güneşin ışığını kesen kara bulutlar (Şükran Soner)

Haberler içinde sık aralıklarla ülkemizin tüm illeri, bölgelerine ilişkin birkaç günlük öngörüleriyle hava durumlarına ilişkin de bilgilere yer veriliyor. Yakın tarihlere dönük birkaç ilimizde sağanak yağışlar sürerken çoğunluk merkezler için verilen bilgilerden havaların gün gün dereceleri de yükseliyor olarak “güneşli” vurgusu var. Gelin görün ki İstanbul’da yaşayan bizler için de geçerli olduğu üzere, parlayan güneş ışıklarının görünebildiği anlar çok sınırlı.

Araya havanın giderek kirlenmekte olduğunun vurgusu, çöl tozları artışı uyarıları da içinde yer alıyor olarak güneşi görmemizi engelleyen kara bulutların var oluşundan kurtulamıyoruz. Gösterilen ısı dereceleriyle ısınmamıza da engel olan, rüzgârlı kara bulutların varlığı yüzünden sadece üşümekle kalmıyor zararlı sonuçları ile de yüzleşmiş oluyoruz. Ülkemizdeki tüm birbirinden çarpık gelişmelerin, içimizi acıtan, yaşamımızın her alanına dönük olumsuz sonuçları da birbirini kovalarcasına sıralandığında olumsuzlukların karabasanından sıyrılmak zorlaşıyor.

“Sağım solum sobe” dercesine, Saray odaklı, tek adam rejiminin, bir koldan hak hukuku katleden yargı kararları, diğer kollardan iğne ipliğe zam içeriğinde uygulamaların bombardımanı altındayız. Alay edilircesine, üzerimize üzerimize gelinen, sefahat, saltanat düzeninin pervasız yeni uygulamaları ile yüzleşiyoruz. Artık yandaş medyanın çok büyük ağırlıklı olmasının bile işlevi, eski olumsuz gücünün etkisi pek kalmadı. İğneden ipliğe gelen dudak uçuklatan zamların haberlerini yok sayabilecek halleri kalmadı.

Mikrofon uzatılan üretici, esnaf, başlarına gelenlerden yakınmanın ötesinde, yarına dönük nasıl yaşayıp ayakta kalabileceklerinin yollarını sorgualamanın ötesinde söylenebilecek söz bulamamanın derdindeler.

                                                     ***

Seçimlerde, yaşamlarımızın karabasanında, dipten gelen dalganın sonuçlarının moral değerlerimizi yükselten boyutları ile başımızı kaldırıp bir nefes alabilmenin kısacık bayram günleri çok çabuk geçti. Güncel yaşamımızdaki karabasan acı reçetelerin üst üste bindirmesinde, yeniden zorlanılan bir yol ayrımındayız. Güneşimizin önünü kesen karabulutlara karşı hiç değilse kalın bir şeylerle örtünüp korunabilmek, kirli tozlardan kaçınabilmek yollarımız var.

Bir günde sayısız örnekleri ile yüzleşmekte olduğumuz, birbirinden daha ağır yumruk darbeleri, kötülüklere karşı, canlarımızı, yaşamlarımızı nasıl koruyacağız? Can havli, çığlıkla çıkardığımız sesler, yakınmaların olumlu sonuç getirebilecek işlevleri, olsa olsa bir pire ısırığı kadar etkili olabilir. Güçlü, caydırıcı duruşların, direnişlerin, hak aramaların yollarını, yanıla deneye bulmak, üretmek zorunluluğumuz, toplumsal sorumluluklarımız olmalı değil mi?

Yaşam deneyimlerimiz, geçmişten bugünlere ulaşmış, toplumsal duruşlarda dile getirilmiş, sloganlaşmış ne kadar da çok toplumsal söylemimiz var değil mi? Toplumsal eylemlerimizde çok habercilik yapmış olarak ilk aklıma gelenlerden bir iki örnek: “Direne direne kazanacağız”“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz”.

(Cumhuriyet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder