13 Mayıs 2024 Pazartesi

Evrensel KÖŞEBAŞI-Ya Türkiye üniversitelerinden tasfiye edilen akademisyenler? + Soma’da ak ve kara (13 Mayıs 2024)

Ya Türkiye üniversitelerinden tasfiye edilen akademisyenler?(Fatih Polat)

“Dünyanın dört bir tarafında şu anda siyonizmin baskılarıyla işini bırakmak zorunda kalan öğretim üyelerinin, akademisyenlerinin tamamına çağrıda bulunuyoruz. Dünya üniversitelerinde siyonist baskılar yüzünden işinden atılan insanlara Türkiye üniversitelerinin kapıları açıktır.”

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Meksika ve Küba programları dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada söyledi bu sözleri. Aynı açıklamada şu ifadelere de yer verdi: “Atatürk zamanında, Almanya'da Nazilerin zulmünden kaçan Yahudi bilim adamları Türkiye'ye gelmiştir ve Türkiye'de bilimsel hayatın gelişmesine önemli katkıları olmuştur.”

Kelimenin tam anlamıyla, algı yönetimi ve riya konusunda rekordan rekora koşan bir iktidar. Örnek verirken Nazilere giden Kurtulmuş, dönüp kendi dönemlerine baksa daha azını görmez. Türkiye üniversitelerinin tarihindeki en büyük akademisyen tasfiyesi AKP döneminde yaşandı.

AKP’nin tek başına iktidar olmasına yetecek oyu alamadığı 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından ülke yangın yerine döndü. 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta IŞİD’in intihar saldırısında 33 genç hayatını kaybetti; 104 kişi yaralandı. 10 Ekim 2015’te Ankara Garı’nda düzenlenen barış mitingine yapılan saldırıda 109 kişi hayatını kaybetti; 500’ün üzerinde kişi yaralandı.

‘Hendekler’ sürecinde, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde ilan edilen OHAL altında, ölümün kol gezdiği, çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiği bir dönem yaşandı.

Barıştan yana akademisyenler, ülkenin sürüklendiği bu karanlık tablo karşısında, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalayarak, çatışmaların sonlandırılması ve barış masasına geri dönülmesi çağrısında bulundular. 1128 akademisyenin imzasını taşıyan bildiri, 11 Ocak 2016’da kamuoyuna sunuldu. Ertesi sabah bir grup Alman turist, Sultanahmet meydanında IŞİD saldırısının hedefi oldu; 14 kişi yaşamını yitirdi, 9 kişi yaralandı. Erdoğan, bu konuyu kısaca geçiştirirken, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metne imza atan akademisyenler için, “Siz aydın değil, karanlıksınız”, “vatan haini”, “müstemleke aydınları” ifadelerini kullandı. Hemen ertesi günü işten atılan akademisyenler oldu.

Öte yandan, Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra, 1000’den fazla akademisyen daha imza verince, metni imzalayan akademisyen sayısı 2212’ye ulaştı.

Barış Akademisyenlerinin karşı karşıya kaldıkları baskılar üzerine, 10 Mart 2016’da Eğitim-Sen’de yapılan basın açıklamasında, basın metnini okuyan dört Barış Akademisyeni -Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya, Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı- tutuklanarak cezaevine konuldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirilen 15 Temmuz 2016 tarihli “darbe girişimi” gerekçe gösterilerek OHAL ilan edilmesi ve ardından çıkarılan kararnameler, Barış Akademisyenlerinin tasfiyesinin dayanağı yapıldı. 1 Eylül 2016 tarihinde çıkarılan KHK ile Kocaeli Üniversitesindeki imzacı akademisyenlerin hemen hepsi görevlerinden ihraç edilirken, bunu diğer ihraçlar izledi. Ardından çıkarılan KHK’lerle birlikte 406 Barış Akademisyeni çalıştığı üniversitelerden ihraç edildi.

5 Aralık 2017 tarihinden itibaren bu kez 822 Barış Akademisyenine teröre destekten dava açıldı; Prof. Füsun Üstel ve Prof. Tuna Altınel hapis yattı.

Barış Akademisyeni Mehmet Fatih Traş’ın 25 Şubat 2017 günü yaşamına son vermesi, bu sürecin en sarsıcı sonuçlarından biriydi.

Bu dönemde, yurt dışına çıkmak durumunda kalan akademisyenlerden çeşitli üniversitelerde iş bulabilenler dersler vermeye orada devam ederken, bu süreci ağır bir travma yüküyle yaşadılar.  

Barış Akademisyenlerinin Türkiye’de muhalefet partilerinin yönettiği belediyelerde çeşitli projelerde çalışmaları bile mercek altına alındı. İktidar medyası hem akademisyenler hem de onlara alan açan belediye yönetimlerine karşı kriminalizasyon kampanyası yürüttü.

Numan Kurtulmuş, Kürt sorununda barış talebini dile getiren bu ülkenin akademisyenlerine bunları yaşatan iktidarın mensubu olarak, bu yazının girişinde aktardığımız o çağrıyı hangi yüzle yapıyor?

Siz, Kürt halkının demokratik taleplerine sahip çıkan bu ülkenin akademisyenlerine, ideolojik bir manipülasyonla “teröre destek” suçlaması adı altında kelimenin gerçek anlamıyla kan kusturdunuz. Türkiye üniversitelerinde sizin döneminizde gerçekleştirilen tasfiyenin dünyada kaç örneği var?

Tarih sizi, kendi ülkesinin akademisyenleri için, Nazi dönemiyle benzer uygulamalara imza atan bir iktidar olarak yazacak.

                                                         /././

Soma’da ak ve kara (Suat Başar ÇAĞLAN)

Soma’nın geçmişi değişmeyecek. Marshall Planı’yla ivmelenen madencilik, 1952’deki “Beş maden amelesi parçalanarak ölmüştür” haberinden bugüne çok can aldı. Ama gelecek değişebilir...
                                                           
Görsel temsilidir-Görsel: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel

Soma Türkiye’nin kolektif futbol hafızasına 1988’deki unutulmaz Galatasaray-Neuchâtel Xamax rövanşında Ali Sami Yen’i süsleyen “Soma kömür diyarından şanlı Galatasaray’ımıza başarılar” pankartıyla girdi. Aynı günlerde “Soma Fener’e tapıyor” da Sarı-Lacivertlilerin Ege deplasmanlarının vazgeçilmeziydi.

MADEN İLE SAHA ARASINDA

Madenci kentleri futbolu hep sevdi. Fransa’da Lens, renklerini kömürün kıymetini gösteren altın sarısından ve madencilerin kanını simgeleyen kırmızıdan aldı. Almanya’da Schalke stadının çıkış tüneli, maden galerisi şeklinde yapıldı. Türkiye’de yaşı kemale erenler Zonguldakspor’un, orta yaşlılar Karabükspor’un iyi günlerini yakaladı.

Bu kentlerde madenci çocukları babalarından farklı bir kariyer için topa sarıldı. Haksız değildiler. İki meslekte ücretler başlarda çok uzak değildi ve bir ocakta/kulüpte işi biten başka şehre göçüyordu. Ama bir yanda topçuluğun cazibesi, diğer yanda en ağır şartlarda yapılmasına rağmen değer görmeyen madencilik vardı. (“Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin” sözleri öylesine söylenmemişti. Yıllarca Soma’da madenci taşıyan otobüslerin koltukları kirlenmesin diye tahtadandı.) Yine de farklı memleketlerden insanların buluştuğu madenci kentleri futbol sayesinde kaynaşmayı sürdürdü. Bazılarında işçilerin bağışlarıyla yerel kulüplere aidiyet pekişti.

1950’lerden beri birçok kulüp, üst düzey oyuncu ve teknik direktör çıkarmış Soma, oyundaki görünürlüğünü bu dinamizme borçluydu. 1988 sadece ünlü pankartın değil, Soma’daki ilk madenci eyleminin de yılıydı.

BAKIŞSIZ BİR İLÇE KARA

’90’ların ortasında ilçenin iki odak noktası sahada da rekabet içindeydi. Soma Linyitspor ile Soma Sotesspor (Soma Termik Santrali Spor Kulübü) üçüncü kümede kapıştı, Linyitspor 2. Lig’e (bugünkü 1. Lig’e) yükseldi.

Aynı günlerde bir yükseliş daha vardı. Siyasal İslam bir koluna dönemin kıymetlisi, sonranın terör örgütü cemaate ait kolej ve dershaneleri, öbür koluna neoliberal politikaları takıp Kırkağaç yolundan Soma’ya sapmıştı. 12 Eylül sonrası özelleştirme veya kamu işletmelerindeki rödovans ve taşeronluk gibi yöntemlerle, madenler ve santral özel sektör ile devletin paslaştığı arpalıklara dönüşecekti. Siyasal İslam rant paylaşımında yer kapıp, ideolojik bindirmeyle birlikte geleceğini garanti altına almaya gelmişti.

Başardı da. Soma yeni milenyuma tuhaf bir kararma ve kapanmayla girdi. Tesettürden bahsetmiyorum. İç Ege’de muhafazakar damar hep vardı. Ama civar ilçelerdeki öğretmen okulları, tatil yerleri ve göç kaynaklı çeşitlilik sayesinde dışarıya açık, merkez sağ ile merkez sol arasında gidip gelen Soma ketum, yüzüne bakınca bakışlarını indiren, hep bir şeyler saklıyormuş hissi veren bir yere dönüştü.

Herkes için değil. Merkezdeki ev ve otomobiller artık daha gösterişliydi. İlginç başarı hikayeleri dolaşıyor; eskinin bazı hayta çocuklarının yeni arabaları, yazlıkları, mevkileri konuşuluyordu.

Ama çoğunluk en iyi ihtimalle yerinde sayıyor, tarım politikalarıyla topraktan kopan köylüyse tütünü bostanı bırakıp madene iniyordu. Maden işletmecileri bu talebi sevdi; ücret ve çalışma şartlarında iyileştirmeye gerek kalmıyordu. “Partili” olmak madene girmenin ön koşulu haline geldikçe hükümetin de yüzü gülüyordu.

Doyumsuzluk futbola da yansıdı. Yerel iktidarı tek elde toplama ısrarının en görünür tezahürlerinden olan yeni kulüp furyasından Soma da nasibini aldı. Sahadan silinen Linyitspor ve Sotesspor’un yerine 2006’da Somaspor kuruldu. Logosundaki “1985” aslında Soma Kömür İşletmelerinin kuruluş yılıydı. Tarihi baştan yazma adeti buraya da bulaşmış, iyi niyetli futbol insanları da alet edilmişti.

Bütün Türkiye’de olduğu gibi göreli bolluk dönemi yeni doğan sınıfı besleyerek heba edildi. 2010’larda paralar suyunu çekmeye başlayıp cemaat ile hükümetin arasına kara kedi girince, yeni sınıfın tövbekar talebeleri en tepeye çıkarken, pastadan pay alamaz hale gelenlerin kimi batmış, kimi hapse girmiş, kiminin peşine mafya düşmüştü. Bütün ülke iktidarın dağıttığı kömürleri konuşurken Somalılar Kısrakdere kömürünün başka linyitlerle tağşiş edilmiş versiyonunu kullanıyordu.

TOPLU UMUT

“Soma” isminin kaynağı meçhul. Homeros Yunancada bu sözcüğü, “Bedenin ruh ayrıldıktan sonraki hali, ceset” anlamında kullanıyor. 2000’lerden itibaren ismiyle müsemma bir yer haline gelen Soma, 13 Mayıs 2014 günü son darbeyi aldı.

301 kişinin öldüğü katliam yetkililerin madencilere bakışını kanıtladı. İhmallerle faciayı çağıranlar, ocaktan çıkarılan cesetleri yaşıyormuş gibi göstermek için cansız işçilere maske taktı. Enerji Bakanı Taner Yıldız fazla mesai yaptığını, gömlek değiştiremediğini, simit yediğini anlatıp nazlandı; cesetleri Kırkağaç’taki soğuk hava deposunda başarıyla teslim etmekle övündü. Başbakanla birlikte ilçeye gelen Danışman Yusuf Yerkel bir madenciyi yerde tekmeleyip terfi aldı. Yıkılmış halka psikolojik danışman diye imamlar yollandı. Yorgun Soma iyice içe kapandı. Uyuştu.

Madenci yakınları hukuk mücadelesini sürdürerek bir süre tek nabız olarak attı. Ve en büyük acılarda bile durmayan tarih, Soma’da da durmadı. On yıllık ölüm uykusunun ardından Soma halkı 28 Mart yerel seçimiyle yirmi yıllık AKP yönetiminden kurtuldu. Elbette hepimiz CHP’ye umut bağlayamayacak kadar uzun süredir bu ülkede yaşıyoruz. Yine de uyanış arzusunun ilçeye yayıldığını görmek önemliydi.

Soma’nın geçmişi değişmeyecek. II. Dünya Savaşı sonrası Marshall Planı’yla ivmelenen madencilik, 1952’deki “Beş maden amelesi parçalanarak ölmüştür” haberinden bugüne çok can aldı. Şimdi filtresiz, dev santral bacasının karşısındaki Belediye Mezarlığının içinde, siyasal İslam’ın en büyük icraatı olan 301 Madenci Şehitliği duruyor.

Ama gelecek değişebilir. Katliam sonrası bölge kulüplerinin ekipman sağladığı çocuklar, velilerin ve futbol emekçilerinin çabasıyla 2016’da Soma 301 Karaelmas Spor çatısı altında toplandı. Tarih gibi futbol topu da hiç durmaz. Bir bakmışsınız, “Soma kömür diyarı” futbolu ve hayatı yine sevmeye başlamış, kendi yetiştirdiği çocuklarla şampiyonluğa koşuyor.

(EVRENSEL)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder