Yine zor duruma giren kapitalizmimize hazirandan sonra yeni senaryo lazımdı. Taze dolar girişi aranıyor. Şimdi bunun belirsizlikleri içindeyiz. Bir başlık lazımdı: Enflasyonu düşürmek, dediler. Yük kaldıracak takati kalmayan Merkez Bankası’nı merkeze yerleştirdiler.
KAPİTALİZME PARA DAYANMAZ
Dünya tablosunu akılda tutmak lazımdır. Kapitalizm 1970’lerde yavaşladı, durdu. Sonra yeniden kurgulandı, yürüdü, koştu. Hangi motorla? Daha çok “likidite”, daha çok “borç” (yükümlülük) yaratarak. 1980’lerden sonra “dolar” paraların parası oldu. Likidite ile borç birlikte koşarak dünya çapında “dolarlaşma”yı (dolarizasyon) getirdi. Kapitalizmin arzuları daha küçük çapa sığmaz. “Küresellik”ten azı olmaz. 1990’dan sonra herkes bu arzulara ayak uydurdu. Her şey buna göre şekillenecekti. Resmi yakıt dolardı yetmezdi. Büyük hacimde likidite lazımdı. Dolar kadar akışkan (likit) olacak benzerlerini icat etmek, çeşitlendirip çoğaltmak şart oldu. İcatlar finans sermayesinin zengin laboratuvarında doğdu, piyasalara vücut verdi.
Kapitalizm bu dopingle 1990’larda dünya ölçeğine taşındı: “Finansallaşma” dediler. Finans icatlarıyla kabaran likiditesi, sonsuz borç yaratma kapasitesi, durdurulmaz yayılmacılığı ile doludizgin koşacaktır. Koşu dünyada orada burada krizler yaratacak ve sonunda sistemik çöküş alameti göstererek en ağır kalp krizini kendi merkezinde yaşayacaktır. Tarih 2008.
Kuş bakışı şu görülür: 1970’lerden sonra kapitalizmin ana karakteri artık sanayicilik değildir. Sanayinin uzun dönemli bakışıyla oluşan kârları ve birikimi artık kapitalizmin dünyasını şekillendiremez. Yeni “şeyler” aranır. Başat olan artık finansal kârlardır: İcat edilen finansal “varlıklar” ve onların piyasalarda günlük (günlük!) fiyat değişikliklerinden doğan kârlarıdır. Kapitalist birikimin özü değişiyor. Artık sahneye menkul değerler (seküritizasyon), “hedge” fonlar ve türevler geliyor. Repo piyasalarında bunların finansmanı yapılıyor. Kapitalizm artık “efsane sanayici” yaratmaz. Küresel “tedarik zincirleri” yaratır. Dünya çapında emeği ucuz tutarak “zincir”e, yani dünya coğrafyasında kurulan “montaj hattı”na alır. Ford’unkinin günceli, diyebiliriz. Bunlara girmeyelim.
Her şeye “fiyatlandırılabilir finansal varlık” etiketi koydukça yerleşen, hemen her ülkede bu mantığa göre hizmete koşan kişileriyle yeni bir fenomen ortaya çıkıyor. Böylece var edilen “finansal varlıklar”ın fiyatı arttıkça (“varlık enflasyonu” başat oldukça) kapitalizmde bir ana damar oluşuyor. Kuş bakışını biraz daha yukarıya çekelim, bakalım: Kapitalizm yeni bir üretim tasarımına değil, servete doğru koşuyor. Günümüz kapitalizminde “El Dorado” (efsane cennet) servettir! Servet iktisatçı gözüyle yoktan var olmaz. Kaynakların ve tasarrufların el değiştirmesiyle, kapitalist bölüşümün aktarma kanallarıyla oluşur. Tabloyu burada kapatalım.
2008
El Dorado’dan kapitalizmin gerçeğine dönelim. Gerçek, krizlerle ilerleyen bir sistemdir. Bir zayıflık var. Sistem bir “temel çivi”den yoksundur. Finans sermayesi sistemin dokusundan (“Endojen”) yeni finans araçlarını oluşturup bunları krediye dönüştürüyor. Bunu yaparken sistemdeki bir üretken kapasiteden destek almıyor. Krediler (likidite de diyebilirsiniz) coşarak borçları (“yükümlülükler”i) büyütüyor. “Varlık” fiyatları bunlarla kârlar için koşuyor. Çılgın koşu piyasalardan başlayan “finansal dengesizlikler”i tetiklediği zaman dünya ekonomisi rayından çıkıyor. Kurallardan sıyrılıyor, “aşırı derecede esnek” hale geliveriyor (Borio ve Disyatat, BIS, Mayıs 2011). Kısaca, finans sermayesi servet hırsından beslenerek başını alıp gidiyor. Ve 2008’de sistem “krizlerin krizi” ile duvara çarpıyor. Daha önce yazmıştım, yinelemeyelim. Farklı bir noktaya bakalım.
Mitchel Abolafia Amerikalı bir profesör. Alanı iktisat sosyolojisi, organizasyon kuramı ve kamu yönetimidir. 2020’de, geniş ilgi uyandıran bir kitap yazdı. Türkçe başlığı şöyle olabilir: “Piyasanın Kâhyaları, FED Finansal Krizi Nasıl Algılayıp Değerlendirdi” (Stewards of the Market, How Federal Reserve Made Sence of the Financial Crisis). Merkez Bankacılar herhalde okumuşlardır. Ama herkesin ilgisine değer.
Bu iktisat ve finans analizi yapan bir kitap değil. Tablolar, grafikler yok. Abolafia şunu yapmış: Ağır krizin ilk işaretlerini taşıyan tarihten, 2007’nin yaz aylarından, krizin depreme dönüşerek patladığı 2008’in aralık ayına kadar FED’in karar organının toplantı tutanaklarını, üyelerin zaman içindeki görüşlerinin tümünü incelemiş. (Orada bütün görüşmeler tutanağa geçer, düzenlenir ve daha sonra yayımlanır. Bu bizde olmayan şeydir.) Abolafia kapitalizmin kalp atışlarını bulmaya girişmiş, diyebiliriz. Bir Merkez Bankası için ağır sınav, ağır kriz halinde onun kalbidir. O üyeler bu süreci ve krizi nasıl algılıyorlar ki FED 2008 “çöküşü”nden sonraki kararını veriyor? Karar kolektiftir. Ve kapitalizme son 15 yılı getirmiştir. Neye göre, neleri dikkate alarak oluştu? Bir kuyumcu titizliğiyle inceliyor ve sunuyor. Herkesi düşündürmeli, ilgilendirmeli. Hele bizi sarsarak düşündürmeli.
Kitabı okuyunca yaklaşık 16- 17 ay süren bu FED ve Kriz “filmi”ni izleyip yeni şeyler öğreniriz. Özetle, birincisi belki şudur: FED üyeleri krizi gitgide derinden algılayabildikçe ekonomiye bakış tarzlarını değiştiriyorlar. Uzmanların önlerine getirdiği rutinleşmiş, para mekaniğinde betonlaşmış görüşlerden sıyrılıyorlar. Ve büyük bir adımla, kapitalizmin bir “çöküş”le karşı karşıya olduğunu ve onlardan “mekanik çözüm” değil, bir “sistemik bakış” istediğini görüyorlar. İlginçtir, bu üyeler tecrübeli ve kuramsal bilgileriyle o güne kadar “Piyasalar çözer!” görüşü ile özdeşleşmiş kişilerdir. “Piyasalar çözmez, yıkar. Devlet çözer!”e erişiyorlar! İşin özündeki “güç meselesi”ni algılıyorlar. Kapitalizm içinden güç yaratmak zorundadır! Yetki onlarda olacaktır. Abolafia’nın deyişiyle, “Devletin en görünür eli Merkez Bankası’dır ve onun ‘Hiç Çare Kalmadığında başvuracağın ödünç verecek nokta’ oluşudur”.
İkincisi, varılan karar FED’i güçlü bir mertebeye çıkarıyor. Basitleştirelim: “Kapitalizm artık benden sorulur!” İddialı, ama son 15 yılı düşünürsek gerçek payı var. 2008, FED için dönüm noktası, daha güçlü olma mecburiyeti ve tarihi fırsat oluyor. Bunu görmek, kavramak bir ciddi entelektüel kapasite ister ve FED üyeleri bunu kavramışlardır. Müdahaleci olacaklardır. Meslektaşlarımın iyi bildiği “quantitative easing” (yani, “Ey kapitalizmimiz, merak etme seni ucuza fonlayacağım, koruyacağım!”) politikası ile başlayan çizgi FED’i kapitalizmin donanımında yeni işlevlere taşıdı. Hem WallStreet’in “piyasa kurucusu” (market-maker) hem de ABD Federal borcunun güvencesi yaptı. Dünya ölçeğinde etkisine girmeyelim. Meslektaşlarımız en geç iki ayda bir, en büyük merakla FED’in politika faizi açıklamasını beklemiyorlar mı?
PARA GETİRMEK!
Merkez Bankası bilançosunu okuyan uzmanlar 2019’dan sonraki 22 ayda bankanın net rezervlerinde mevcut ile olması gereken tutar arasında 133 milyar dolarlık bir eksiklik olduğunu söylerler. Kayıp rezerv tutarı sonra, biliyoruz, 128 milyar dolar olarak popülerleşti. Bazı uzmanlara göre kayıp daha da fazla. Bu kayıpla eşzamanlı, 2019’la başlayarak banka “swap” (kısa vadeli borçlanma) işlemlerinde “eksi”ye geçiyor ve tutarlar gitgide artıyor. Geçen şubat sonunda eksi 75 milyar doları buluyor. Kendi rezervinden yoksun ve kısa vadeli borçla bunu örtmeyi sürekli kılan bir Merkez Bankası “tarifsiz kederler” kaynağı demektir. 2000’in dönemecinde dolarizasyon ve borçlanma boyutlarına yerleştirilerek sisteme “yeni bir şube” olarak alınan kapitalizmimiz son beş yılda “tarifsiz kederler”i kalıcı yaptı. Dünya tablosuna buradan bakalım.
“128”den sonra ne var? 2021’in güz aylarında başlayan KKM (Bedeli ne olursa olsun döviz mevduatını tutalım, kaçmasın!) ile eşzamanlı sahnelenen enflasyon senaryosu var. Rezervsiz ve “swap”lı TCMB üzerine yüklenen ek bagajdır. “128”in üzerine bu ek bagajı koyarsak şu berraklaşır: 2019’dan 2023’e kadar TCMB kullanılarak bir “quantitative easing allâ Turca” yapıldı. Bazıları “nas” diyorlar! 2023’e varıldığında şirketlerin ve bankaların bilançolarından daha önce görülmemiş kârlar fışkırıyordu. Önce rezervlerden kayan dövizle, sonra enflasyonun yarattığı bize özgü bir “varlık enflasyonu” ile beslenmişlerdi. Böylesini o zamana kadar görmemişlerdi.
Olacak iş değil, ama FED’in son 15 yılı ile TCMB’nin bu öyküsünü bir masaya yatırırsak hepimizi çok düşündürecek bir tablo çıkar. Düşünmeliyiz. Orada FED Amerikan devletinin “görünür eli” olarak kapitalizmin kurtarıcılığına çıktı, burada TCMB son 20 yıllık “siyasal proje”nin görünür eli oldu ve siyasetle sermayenin etle tırnaklığını “bedeli ne olursa olsun” korumaya yönlendi. Orada FED kapitalizmdeki konumunda gitgide güçlendi; adeta kapitalizmin merkezi planlama ofisi oldu. Burada TCMB, net rezervsiz ve “swap” borçlu olarak, bırakalım dünya kapitalizmini, kendi kapitalizmimizdeki konumunda zayıfladı. Dünya sermayesi oradaki FED’in varlığına daha muhtaç noktaya gelirken burada biz dünya sermayesine daha muhtaç noktaya geldik. Artırılabilir. Uzatmayalım. Hele entelektüel kapasite meselesine hiç girmeyelim.
Geçen yıl muhalefetin cumhurbaşkanı adayı partisinin şaşaa ile düzenlediği büyük bir toplantıda konuşurken vaatlerde bulundu, “100 milyar dolar getireceğim!” dedi ve çok alkışlandı. Sonra miktarı biraz daha artırdı. Biraz daha alkışlandı. Para getirmek! Şimdi de neredeyse bir yıl olacak, bugün ekonomi işlerinden sorumlu bakan boyuna dünya finans çevrelerinde dolaşıyor. Sık sık “para getirme” yolunda adımlarını duyuruyor. Kapitalizmimizde siyasetin topluma vereceği “başarı mesajı” oradadır. İktisat politikasının ağırlık merkezi orada oluşuyor: Para getirmek! Yirmi küsur yıl önce “sahne alan” kapitalizmimiz ekonomi uzmanlarından siyaset topluluğuna kadar tutarlı bir doku ördü. Ve başarısına inanıyor.
Bilsay Kuruç / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder