6 Mayıs 2024 Pazartesi

Birgün KÖŞEBAŞI (6 Mayıs 2024)

 

Enflasyon halkın soyulmasıdır!(Aziz Çelik)

Pahalılık en önemli toplumsal sorun. Enflasyon, emme-basma tulumba gibi halktan alıyor zenginlere aktarıyor. Pahalılığın önemli sebeplerinden biri enflasyonun hatalı ölçümüdür. TÜİK hem hatalı enflasyon oranları açıklıyor hem de yargı kararlarına rağmen bilgi saklıyor.

Ülkemizin en önemli sorunu pahalılıktır. Bunun asıl sebebi ise yüksek enflasyondur. Emek gelirlerinin (ücretler, maaşlar, aylıklar) enflasyonun çok gerisinde kalması nedeniyle pahalılık daha da şiddetli bir hâl alıyor. Öte yandan yüksek enflasyonun kendisi fiyatlama davranışını bozuyor ve fırsatçılığa yol açıyor. Sermaye gelirleri veya şirket kârları enflasyondan korunmakla kalmıyor, enflasyonun en önemli sebebi oluyor. Bu durum gelir bölüşümünü daha da bozuyor.

Tanıdığımın en iyi işçi eğitimcilerinden biri olan iktisatçı Tevfik Çavdar (1931-2012) “Enflasyon bir emme basma tulumba gibidir. Halktan alır sermayeye aktarır” derdi. Pahalılık en çok emekçi sınıfları etkiler. Onların gelirleri sabittir, belirli dönemlerde artar. Fiyatlar ise piyasaya serbestçe yükselir. Daha yalın söyleyeyim: Enflasyon halkın soyulmasıdır.

Bu durum önümüzdeki temmuz ayında da devam edecek. Nisan ayı resmi enflasyon oranları açıklandı. Yıllık enflasyon yüzde 70’e, dört aylık enflasyon yüzde 20’ye dayandı. Temmuz 2024’te açıklanacak 6 aylık resmi enflasyon emek gelirleri için büyük önem taşıyor. Asgari ücretin artırılmayacağı söyleniyor. Bu durum diğer ücretlerin de artmayacağı ve alım gücünün eriyeceği anlamına geliyor.

Emekliler ve kamu görevlileri (memurlar) ise açıklanacak resmi enflasyona göre zam alacak. “Enflasyona göre” ifadesi “enflasyon kadar” anlamına bile gelmiyor. Kamu görevlileri ve onların emeklileri yürürlükteki tuhaf toplu sözleşme hükmü gereği resmi enflasyonun yaklaşık yüzde 5 kadar altında zam alacak. Diğer emeklilerin durumu ise meçhul! Enflasyon oranı emeklilerin kök aylıklarına uygulanacağı için 10 bin TL tutarındaki fiili en düşük aylık artırılmazsa emeklilerin bir bölümünün resmi enflasyon kadar bile zam alması mümkün değil.

TÜİK’E GÜVENSİZLİK!

TÜİK tarafından açıklanan enflasyona; tartışmalı yönleri, müdahaleye açık olması ve hakkındaki yaygın şaibe nedeniyle “resmi enflasyon” diyorum. Resmi enflasyon şu veya bu ölçüde hükümet müdahalesiyle yönlendirilmiş bir enflasyon oranıdır. TÜİK özerk ve bilimsel esaslara dayalı şeffaf bir enflasyon oranı açıklamadığı sürece TÜİK enflasyonuna “resmi enflasyon” diyeceğim. Resmi enflasyon halkın enflasyonu değil!

TÜİK verilerine güvensizliğin hem sokakta hem de farklı yaklaşımlara sahip bilim insanları ile sendikalar ve toplumsal örgütler arasında yaygın olduğu görülüyor. TÜİK Türkiye’nin en az güvenilir kamu kurumlarından biri. 2022’de yapılan bir araştırmaya göre TÜİK’e güven oranı yüzde 30 gibi oldukça düşük bir düzeyde kalmıştı. Muhtemelen son iki yılda bu güven daha da düşmüştür.

TÜİK adeta ülkenin en büyük işverenidir. Emek gelirlerinin neredeyse tamamı TÜİK tarafından açıklanan TÜFE oranları esas alınarak saptanıyor. TÜİK’in enflasyonu düşük hesaplaması ve milyonlarca çalışanın ve emeklinin gelirlerinin güdümlü resmi enflasyona göre belirlenmesi yoksullaşmaya yol açıyor.

TÜİK’e yönelik güvensizliğin bir dizi nedeni var. Bunları daha önceki yazılarımda ayrıntıları ile yazmıştım. Ancak TÜİK verilerinin giderek tartışmalı hale gelmesinin nedenlerinden biri, TÜİK’in son zamanlarda yargı kararlarına rağmen veri saklamasıdır. TÜİK Başkanlığı kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamıyor.

TÜİK Ocak 2003 ile 3 Mayıs 2022 arasında kesintisiz biçimde açıkladığı ve enflasyon hesaplamasına esas olan madde fiyat listesini Haziran 2022’den beri gizliyor. 400’ü aşkın maddenin ortalama fiyatını içeren bu listenin gizlenmesi üzerine DİSK bu verilerin yayımlanmasını TÜİK’ten istedi. Ancak TÜİK bu talebi reddetti. Bunun üzerine DİSK TÜİK verilerinin açıklanması için dava açtı. Ankara 6. İdare Mahkemesi, 31 Mart 2023 tarihinde oybirliği ile istenen bilgilerin açıklanmasının TÜİK’in görevi olduğuna hükmetti.

TÜİK’TEN HUKUKSUZLUK

İdare mahkemeleri tarafından verilen kararların derhal uygulanması gerektiği halde TÜİK, yargı kararına uymayı reddetti. TÜİK bir yandan yargı kararlarını uygulamazken öte yandan idare mahkemesi kararına karşı bölge idare mahkemesine itiraz etti. Ancak TÜİK’in bu başvurusu da reddedildi. Böylece idare mahkemesi kararı kesinleşti.

Ancak TÜİK, kesinleşen bu yargı kararının gereğini yapmak yerine hukuka aykırı biçimde Danıştay Başsavcılığı’ndan “kanun yararına bozma” talebinde bulundu. Danıştay Başsavcılığı TÜİK’in bu talebini hukuka aykırı bularak 15 Mart 2024 tarihli kararı ile reddetti. Böylece TÜİK Başkanlığının yargı kararlarını uygulamamak için yaptığı hukuksuz ve eşi benzeri görülmeyen başvurusu da reddedilmiş oldu.

Kısaca TÜİK veri karartmakla kalmadı. Yargı kararları gereği açıklamak zorunda olduğu verileri açıklamamak için bin dereden su getirdi. TÜİK Başkanlığı, Anayasa ve hukuk tanımaz keyfi bir tutum içinde. TÜİK Başkanlığı Anayasa’nın 138. maddesinde yer alan “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmünü ihlal ediyor.

Yargı kararlarını geciktirmek veya uygulamamak ceza hukuku açısından da ciddi bir suçtur. Kararının uygulanmasına engel olanlar kişisel olarak da sorumludur. Bir kamu kurumu olan TÜİK’in mahkemelerin kararlarına karşı ayak diremesi, bunların uygulanmasını geciktirmesi düşünülemez. TÜİK Başkanlığı bir yandan hukuka meydan okumakta öte yandan enflasyon oranlarındaki şaibe nedeniyle halkın ekmeğiyle oynamaktadır.

TÜİK verilenlerindeki tartışmalar nedeniyle alternatif enflasyon hesaplamaları kamuoyunda giderek daha fazla ilgi çekiyor. Alternatif enflasyon ve geçinme endeksleri resmi enflasyonun kontrolü açısından yaşamsal öneme sahip. Dahası alternatif enflasyon veya geçinme endeksleri TÜİK üzerinde bir kamuoyu baskısı da oluşturuyor.

“İKİNCİ TÜİK” İHTİYACI YOK!

Türkiye’de belli başlı alternatif enflasyon ve geçinme endeksleri şunlardır:  İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından uzun yıllardır açıklanan İstanbul geçinme endeksi, Türk-İş tarafından Ankara düzeyinde açıklanan açlık ve yoksulluk sınırı araştırması, DİSK Birleşik Metal-İş sendikası tarafından yapılan açlık ve yoksulluk sınırı araştırması ve 2020’den bu yana Enflasyon Araştırma Grubunun (ENAG) e-TÜFE araştırması.

ENAG 2020 yılında Türkiye çapında web veri kazıma yöntemini kullanarak alternatif bir enflasyon hesaplaması iddiası ile ortaya çıktı. Girişim büyük yankı yarattı ve ses getirdi. Ardından TÜİK hukuksuz biçimde ENAG faaliyetlerini engellemeye çalıştı. ENAG’a dönük baskıları eleştiren yazılar yazdım ve ENAG’ın bilimsel faaliyet hakkını savundum: tinyurl.com/262qmykr

Enflasyon gibi herkesi doğrudan etkileyen bir olgu ile ilgili veri üretmek büyük sorumluluktur. Bu işi öncelikle ve layıkıyla yapması gereken geniş olanaklarla çalışan TÜİK’tir. TÜİK’in, bu önemli kamu hizmetini şeffaf, bilimsel ve kamu yararını önceleyerek yapması ve hükümetten özerk davranması gerekiyor. Ancak TÜİK maalesef özerk bir kurum değil, vesayet altında ve verilerine karşı güvensizlik var. Bu durum alternatif verileri daha da önemli ve cazip kılıyor. Bu veriler muhalefet ve medya tarafından yaygın biçimde benimseniyor, kullanıyor ve popülarite kazanıyor.

Ancak alternatif enflasyon ve geçim endeksleri büyük bir sorumluluk ve özen gerektiriyor. Milyonlarca insanın kaderini etkileyen bu verilerin sağlam bir metaveriye, düzenli serilere ve ayrıntılara dayanması gerekir. Verilerin saygınlığı ve inandırıcılığı böyle sağlanabilir. İTO ve sendikalar tarafından yapılan geçinme endekslerini -çeşitli sınırlılıkları nedeniyle- şimdilik bir yana koyarsak Türkiye çapında TÜİK ve ENAG verilerinin öne çıktığını ve karşılaştırıldığını görüyoruz. Doğal olarak bu kadar öne çıkan iki hesaplama daha fazla dikkat çekiyor ve daha fazla merak söz konusu oluyor. Detaylar merak ediliyor.

TÜİK’e alternatif enflasyon verileri açıklandığında buna ilişkin merakın ve soruların artması doğaldır. Başından beri alternatif enflasyon hesaplamalarını ilgiyle izliyorum. ENAG çalışmaya başladığında da ilgiyle izledim. Baştan itibaren metodoloji ve detay konusunda çeşitli sorularım vardı ancak yaşadıkları baskılar nedeniyle bunları öne çıkarmadım. 2022’den bu yana ise çeşitli yazılarımda ve sosyal medyada ENAG’dan beklentilerimi ve sorularımı yazdım. Bunların sadece benim sorularım ve beklentilerim olmadığının farkındayım.

SORU VE ŞÜPHE OLMADAN BİLİM OLMAZ!

9 Mayıs 2022’de BirGün’de yazdığım yazıda TÜİK’i eleştirdikten sonra “ENAG ne yapmalı?” başlığında şunları yazdım: “TÜİK ile ENAG tarafından açıklanan enflasyon oranları arasındaki büyük fark izaha muhtaçtır. ENAG ve benzeri alternatif enflasyon hesaplamaları kesinlikle gerekli ve yararlıdır. Alternatif hesaplamaların resmi hesapların kontrolünü ve resmî kurumların kendilerine çeki düzen vermesine önemli katkı sağladığı açıktır. ENAG’ın açıkladığı oran TÜİK’ten oldukça yüksektir. ENAG TÜİK ile aynı mal ve hizmet sepetinin fiyatlarını derlediğine göre arada bu denli yüksek fark olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu durumda ya TÜİK’in ya da ENAG’ın derlediği fiyatlarda sorun var demektir. ENAG da kendi metodunun ayrıntılarını ve ayrıntılı fiyat setlerini kamuoyuna açıklamalıdır. ENAG’ın kullandığı metodoloji ve metaverisi oldukça eksik görünüyor. TÜİK ve ENAG enflasyonlarının karşılaştırılabilmesi için ayrıntılı metaveriye ve açık kaynak bilgilerine ihtiyaç var. ENAG vakit geçirmeksizin bunu yapmalıdır.” Ayrıntılar burada: tinyurl.com/2spbbxsy

Bu görüşlerimi zaman zaman yazılarımda ve sosyal medyada açıkladım. Son olarak 3 Mayıs 2024 günü enflasyon verilerinin açıklanmasını takiben TÜİK’e yaptığım gibi ENAG’a da çeşitli sorular sorarak bu görüşlerimi tekrarladım. Daha fazla detay, metaveri ve seri açıklamaları gerektiğini yazdım: tinyurl.com/3yn3op8j

Sorularıma yanıt beklerken inanılmaz bir şey oldu: Gerek ENAG kurumsal hesabı ve gerekse ENAG kurucusu ve yürütücülerinin kişisel hesapları tarafından engellendim. Dahası, gayri ciddi, nahoş ve ad hominem ithamlara maruz kaldım. Onca ağır eleştirilerime ve açtığım davalara rağmen bugüne kadar hiçbir resmi-kurumsal hesap tarafından engellenmedim. Ne TÜİK ne SGK en İŞKUR engelledi ama ENAG engelledi!

Şurası çok net. İkinci bir TÜİK’e ihtiyacımız yok! Zaten TÜİK bilgi vermiyor, şeffaf davranmıyor. TÜİK’ten zaten mustaribiz! Alternatif veri üretme iddiasında olanlar TÜİK’in yapmadığını yapmak zorundadır. Milyonları ilgilendiren veriler açıkladığınızda sorumluluğunuz büyüktür. Sorulara yanıt vereceksiniz, şüpheleri gidereceksiniz ve eleştirileri yaptığınız işi geliştirmenin bir gereği olarak göreceksiniz. Kibre kapılmayacaksınız. Bilim soruyla ve şüpheyle başlar. Eleştiri olmadan bilim yapılmaz. Hatalı veya eksik bilgiyle doğru eleştiri ve muhalefet olmaz. Topluma faydalı iş yapmak için sorulara, eleştirilere açık ve şeffaf olmak gerekir.

Alternatif olma iddiasıyla yola çıkanların soruya, eleştiriye tahammülsüzlüğü ve saygısızlığı ile vardıkları yer hüzün verici. Tevfik Fikret’in Tarihi Kadim şiirindeki dizesi bilimle, sosyal araştırmayla ilgilenen herkesin kulağına küpe olmalıdır: “Şüphe, bir nûra doğru koşmakdır.”

                                                                    /././

Zürih’te 1 Mayıs (Selçuk Candansayar)

1 Mayıs’ta Zürih’teydik. 50’den fazla örgütün 1984 yılından bu yana 1 Mayıs Komitesi olarak düzenlediği 1 Mayıs etkinlikleri haftasına katıldık. Bu yılın teması “Kapitalizm sizi hastalandırıyor”du. İsviçre’deki yol arkadaşlarımız sevgili Hatice ve İbrahim Ağırbaş 2020 yılından bu yana Sol olarak komitedeler. İbrahim, 40 yıldır Zürih’te ve yolculuğu hep sürmüş. 1 Mayıs Komitesi’nde başlangıçtan bu yana var. Onlar hem yoldaşlık hem ev sahipliği yaptılar Zürih’te. Yoldaşlık olunca evin evim, evim evin hissini bir kez daha doyasıya yaşadık.

1 Mayıs sabahı şehrin merkezindeki Volkshaus önüne geldiğimizde binlerce coşkulu insan, kendi örgütleri, yapıları, bileşenlerinin bayrakları, pankartları altında neşe içinde slogan atarak toplanıyorlardı. Kesinlikle bir şenlik ya da karnaval havasında değillerdi, sadece devrimci heyecan, neşe ve gurur doluydular. Onlarca sol grup, İsviçre’nin ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden gelip, meydanı bir arada ve tıkabasa doldurmuşlardı. İstanbul’da polis barikatları Saraçhane’den Taksim’e yürüyecek yığınları biber gazıyla, tekme tokat engellemeye çalışırken, biz marşlar, şarkılar, oyunlar, halaylarla şehrin ana bulvarından, ana meydanına kadar kilometrelerce yürüdük. Evet, tabii ki polis vardı, ama yürüyenlerden çok uzakta bir binanın bahçesinde toplanmış bekliyorlardı. İsviçre Polisi aman ne demokrat diyecek değilim, daha önce Ukrayna-Rusya Savaşı’na karşı düzenlenen barış yürüyüşünde, yürüyenleri uzun namlulu silahlarını doğrultarak tehdit de etmişler. Coplar, dipçiklerle yerlerde sürükleyerek, kaba dayakla engelledikleri yürüyüş girişimleri de olmuş. Yine de 1 Mayıs Emekçi Bayramı’nı gönül rahatlığıyla kutlamak, marşlarla sloganlarla yollara düşmek çok güzeldi.

Yürüyüşün coşkusu kadar 1 Mayıs Komitesi’nin ortak çalışarak ürettiği etkinlik ve eylem programı da heyecan vericiydi. 5 gün boyunca her gün panel, tartışma grubu ve konserlerle geçti. Kapitalizm, sağlık ve hastalık üzerine çok sayıda panel vardı. Küba’nın sağlık devriminden, sağlık çalışanlarının proleterleştirilmesi sürecine kadar kapsamlı tartışmalar yapıldı. Ben “Savaşta hayat ve ruh sağlığı” panelinde görevliydim. Jochi Weil, Shoah’tan (Holokost)  İsrail ve Filistin’e başlıklı bir konuşma yaptı. Irak’lı yönetmen Samir, savaşın medyada temsili ve haberleştirilmesini anlattı. Ben de savaş, insan doğası ve kitlesel kırımların halkları nasıl yaraladığı ve otoriter liderlerin toplumu nasıl olup da peşlerinden sürükleyebildiklerini anlatmaya çalıştım. Jochi, İsviçre’li bir “Yahudi”, barış eylemcisi. Annesi Holokost’tan kıl payı kurtulabilmiş ama kardeşlerini ve yakınlarını kaybetmiş. Jochi’nin hayatı, Holokost’un izleri altında büyüme ve fakat bu izlerden dünyanın tüm ezilenleri için barış eylemcisi kimliği inşa edebilme hikayesi. Tam bir örselenmekten özgürleşme ve hayatını kimse örselenmesin diye mücadeleye adayabilme erdemi. Jochi, Yahudilere karşı Filistinlileri ve Filistinlilere karşı da Yahudileri savunan bir barış bilgesi. Yıllardır bu alanda çalışan bir psikiyatr olarak yanıbaşımda örselenmeyi özgürleşmeye dönüştürebilen devrimci bir bilge ile aynı dertlere dair konuşabilmek çok heyecan vericiydi.

Hatice ve İbrahim’le İsviçre’de eğitim, sağlık, işçi hakları ve demokratik haklar üzerine uzun uzun konuştuk. Zürih, 480 bin nüfuslu bir şehir. Konutların %26’sı sosyalist kooperatif modeline çok benzeyen kooperatiflere ait. Kimse mülk sahibi olamıyor ama kooperatif üyeleri son derece konforlu evlerde ömürleri boyunca düşük kira ile oturabiliyorlar. Eğer iki çocuğunuz varsa kooperatif size ona uygun 4 odalı bir ev veriyor. Çocuklar büyüyüp evden ayrılınca siz artık 2 kişi kaldınız daha küçük bir eve geçin ki bu evi çocuklu üyemize verebilelim diyorlar. Sadece konut ve barınma sistemi bile kapitalizmin bu en müreffeh şehrinde beklenmedik bir kamucu anlayışla yürütülüyor. İki açıklaması var, ilkin hemen her konunun bölgesel ya da genel refaranduma götürülebilmesi ve bu hakkın mücadele ile kazanılmış olması. İkincileyin ise İsviçre’nin refahını sağlayan dünyanın kanı...

(Birgün)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder