2 Mayıs 2024 Perşembe

T24 KÖŞEBAŞI - 2 Mayıs 2024 -

 

Tasarruf araçlarında vergi yükü artıyor, KKM'de "0" stopaja devam (Binhan Elif Yılmaz)

Olan şu; ekonomik istikrar, gelir dağılımında adalete tercih ediliyor

Bundan 6 yıl önce 30.8.2018 tarihli 53 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile TL mevduat ve katılım bankalarının katılma hesapları karşılığında ödenen kâr paylarına uygulanan stopaj oranlarında 3 ay süreyle sınırlı indirim başlarken DTH'da (döviz tevdiat hesapları) vergi yükü artmıştı.

2018 Ağustos'undaki düzenlemeyle 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli TL mevduat hesaplarında faiz gelirinden yüzde 15'lik gelir vergisi stopajı yüzde 5'e, 1 yıla kadar (1 yıl dahil) vadeli TL mevduat hesaplarında yüzde 12'den yüzde 3'e inerken, 1 yıldan uzun vadeli hesaplarda ise yüzde 10'dan yüzde 0'a inmişti. Ayrıca katılım bankalarının katılma hesapları karşılığı ödediği kâr paylarına vadesine göre uygulanacak stopaj oranları TL mevduattakiyle aynı olmuştu. DTH'da ise vadesine göre yüzde 20'ye kadar yükselmişti.

Çünkü 2018 yaz döneminde kur atakları yaşanıyordu, dolarizasyon hız kazanmıştı. O günden sonra bazen aylık çoğunlukla üç aylık aralıklarla stopaj indirimlerinde süre uzatımı devam etti.

2021 sonbaharında başlayan politika faizinin düşürülme sürecinde TL'den kaçış başladı, dolarizasyon zirve yaptı. Liralaşma stratejisi kapsamında TL mevduat faiz gelirleri ve diğerlerinde indirimli stopaj oranları uygulanmaya devam etti. Ardından KKM enstrümanı yaratıldı ve stopaj oranı "0" olarak ilan edildi.

Ekonomi modeli denemesinde TL'nin değersiz halinin ortaya çıkardığı maliyetlerin, tasarruf araçlarına sunulan indirim/avantaj ile vergi gelirlerinden yapılacak fedakârlıktan çok daha yüksek olduğu anlaşılmış oldu.

Stopaj oranındaki indirimler ile söz konusu tasarruf araçlarında dolaylı yoldan faiz geliri artarken, kur riskinin önüne geçilmesi beklendi. Tam olarak beklendiği gibi olmadı. KKM'nin çözülme süreci zorlayıcılığını korudu.

Söz konusu tasarruf araçlarındaki vergisel düzenlemelere bir yenisi eklendi. 30 Nisan 2024 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 8434 sayılı CB Kararıyla GVK Geçici Madde 67'de yer alan tevkifat (stopaj) oranlarında değişiklik yapıldı. Bazı gelirlerdeki stopaj oranlarında süre uzatımına gidilirken, bazı gelirlerde oranlar yükseltildi.

31 Temmuz 2024'e kadar geçerli olacak düzenlemeler şöyle;

a) Mevduat (TL) faizleri ve katılım bankalarınca TL cinsi katılma hesabı karşılığı ödenen kâr paylarında;

- Vadesiz ve ihbarlı hesaplar ile 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli hesaplarda yüzde 7,5 (önceki yüzde 5),

- 1 yıla kadar (1 yıl dahil) vadeli hesaplarda yüzde 5 (önceki yüzde 3),

- 1 yıldan uzun vadeli hesaplarda yüzde 2,5 (önceki yüzde 0) oldu.

- Enflasyon oranına bağlı olarak değişken faiz oranı uygulanan 1 yıldan uzun vadeli hesaplarda yüzde 0 devam etti.

Bir örnek vereyim; 100.000 TL'lik mevduata 6 aylık yüzde 40 faiz oranıyla, brüt faiz geliri 20.109 TL, yüzde 7,5 stopaj oranı ile ödenecek vergi 1.508 TL ve vergi sonrası net faiz geliri 18.601 TL olacak. Altı yıldır devam eden stopaj indirimi yüzde 5 olarak devam etseydi ödenecek gelir vergisi 503 TL daha düşük olacak, net faiz geliri bu tutar kadar artacaktı.

Bu basit hesaplamanın anlamı, TL mevduatta stopaj oranının yükseltilmesi "dolaylı faiz indirimi"dir. Bankaların maliyetine girmeyen, vergi oranı artışıyla ortaya çıkan bir faiz indirimidir bu.

- KKM'de stopajın yüzde 0 olmasına devam edildi.

Zaten KKM (döviz, altın dönüşümlü), yaratıldıkları 21 Aralık 2021 gününden bu yana hep vergi dışı kaldı. Üstelik TL'den KKM'ye dönenlerin getirileri bütçeden, döviz dönüşümlülerinki merkez bankasından ödendi. Ağustos 2023'ten itibaren hepsinin ödemesi merkez bankasında ve merkez bankasının nisan ayında açıklanan zararında KKM'nin payı çok büyük. 

b) 1.5.2024 – 31.7.2024 tarihleri arasında iktisap edilen (öncekiler hariç), bankaların ihraç ettiği tahvil/bono gelirleri ile kira sertifikalarından elde edilen gelir ve kazançlara uygulanacak stopaj oranları da yine yukarıdaki mevduat ve kâr payları için uygulanan stopaj oranları ile aynı oldu.

c) Ek olarak bu enstrümanların elde çıkarılmasıyla ilgili uygulanacak stopaj oranları ise şöyle oldu:

- 6 aydan az süreyle (6 ay dahil) elde tutanların elden çıkarılmasından doğan kazançlardan yüzde 7,5,

- 1 yıldan az süreyle (1 yıl dahil) elde tutanların elden çıkarılmasından doğan kazançlardan yüzde 5,

- 1 yıldan uzun süre elde tutanların elden çıkarılmasından doğan kazançlardan yüzde 2,5.

Böylelikle TL mevduat ile para piyasası fonlarının vergi yükleri eşitlendi. Ancak fonlar 1 Mayıs 2024'ten itibaren alınırsa ve belirtilen vadelerde elde çıkarılırsa vergi olacak. Portföyde bulunan ve 30 Nisan 2024 öncesi alınan fonların elden çıkarılmasından elde edilen kazançlar vergiye tabi olmayacak.

Tüm bunların anlamı ne?

Tasarruf araçlarında vergi yükünün artmasıyla TL'yi özendirme çelişmiş durumda. Anlaşılan TCMB izlediği sıkı para politikasıyla kredibilitesinin sağlandığına inanıyor ki artan vergi yüküyle TL getirisinin düşüşüne izin verilmiş durumda.

TCMB'nin son PPK toplantısında şahin açıklamaları olsa da faiz kararını pas geçti. PPK toplantısının ardından zorunlu karşılıklara ödenecek faiz tavanı yükseltilerek bankalardan mevduata örtülü faiz artışı bekleniyor ama bankalar bunu mevduat faizine yansıtmayabiliyor. 

Son düzenleme, TL'ye geçişin özendirilmesini sekteye uğratabilir belki ama sonuçta gelir vergisi hasılatında artış ortaya çıkacak. Gündemden düşen vergi artışları geri geldi. Oysaki maliye politikasının kamuda tasarruf ile sıkılaşması, vergi gelirlerinin de kayıt dışılıkla mücadele ile arttırılacağı planları vardı.

Maliye, vergi gelirlerini besleyip, kamuda tasarrufa ve kayıt dışılıkla mücadeleye yoğun bir şekilde gitmeden bütçe açığını azaltıcı bir yol mu arıyor? Öyleyse ve vergi artışları başlıyorsa, TL'yi tercih etme ve dövize yönelmeyi önleme amaçlı olarak maliyenin bir sonraki adımının BSMV'de artış olacağını düşünüyorum.

Ama tabi dövize yönelmenin vergisel yükü ile TL'de kalmanın vergisel yükü arasında sıkışmanın tezgah altı ve yastık altı sonuçları var.

Aslında olan şu; ekonomik istikrar, gelir dağılımında adalete tercih ediliyor. En başta vergide adaletin sağlanması için ödeme gücüne göre vergileme gerek. Yani faiz, kâr payı gibi getiri elde edip ödeme gücü artanların vergi yükünün artması kadar normal bir durum yok.

Ama gel gelelim enflasyonda kalıcı düşüş gerçekleşmiyor, beklentiler bozuk, dolarizasyon riski yüksek. Enflasyonun bizzat kendisi gelir dağılımında adaleti bozuyor. Son 3 yılın ekonomi politikalarındaki hatalar ile ortaya çıkan enflasyonun önünü kesmek için zaten gelir dağılımında adalet amacından uzaklaşılacağı bilinerek tasarruf araçlarından getiri sağlayanlar düşük vergilendiriliyordu.

Emekçi ücretinden yüzde 40'e varan oranlarda gelir vergisi öderken faiz, kâr payı elde edenin stopaj oranındaki 2,5 puanlık artışın TL'den uzaklaşma ve ekonomik istikrarı tehdit etme riski karşılaştırılmak durumunda kalınıyor.

Umut dünyası. Liralaşırsak, enflasyon beklentileri düzelirse, enflasyon düşerse sıra gelir dağılımında adaleti sağlayacak bir vergi politikasına gelir belki.

                                                        /././

1 Mayıs ve açığa çıkan MGK sırları: Büyük suçlar nasıl cezasız bırakıldı? (Gökçer Tahincioğlu)

1993'ten bu yana failleri bilinen suçlardan söz ediyoruz. Bilinen sırlardan biri değil bu. Belgesiyle, tanıklıklarıyla açığa çıkmış ağır suçlar var ortada. Hem kendi toplumunu manipüle eden ve sonuçları çok ağır konularda karar alarak uygulayan bir yapıyı hem de bu yapıyı yetkilendiren mevzuatı yıllara yayılan haberlerin içerisinde görmek mümkün

Artık arşivine bile ulaşılamayan Radikal Gazetesi'nin o dönemki genel yayın yönetmeni İsmet Berkan, 2007'de önemli bir yazı kaleme aldı ve cesaret edemedikleri için yayımlayamadıkları bir belgeye işaret etti.

"Cesaret edememeleri" Radikal gazetesinin ürkekliğinden değil, yapısal olarak medyanın ortaklaştırdığı zihniyeti ve kırılgan yapısından, bu yapıya karşı aşırı güç uygulayabilme olanağına sahip olanların, bundan zerre çekinmeyeceklerinin bilinmesinden kaynaklıydı.

Gazetenin efsane muhabiri Adnan Keskin, o dönem çok önemli bir belgeyi ele geçirmişti.

Belgede, çeşitli başlıklar, bu başlıkların üzerinde de kutucuklar bulunuyordu.

Misal, hedefin bir partinin kapatılması olması…

Gelinen noktada başarıya ulaşan hedeflerin karşısındaki kutucuk da işaretleniyordu.

Düşünün, milyonlarca insanın oy verdiği bir partinin kapatılması bir hedef olarak belirlenmiş, bunun için çalışmalar yapılmış ve sonuçta, bilançoyu gösteren belgede "başarılı" olunduğu ifade edilmiş.

Sadece parti kapatma değil elbette.

Toplumu yakından ilgilendiren ne kadar olay varsa, belgede izini görmek mümkündü. Milyonları, ülkeyi ilgilendiren olaylar.

Komplo teorilerine zerre itimat etmeyenleri bile şaşırtacak düzeyde çarpıcı bir belge…

* * *

Radikal gazetesi, Keskin'in o dönem ele geçirdiği belgeyi belki basamadı ama sonrasında çok cesur bir habere imza attı.

O dönem, gazeteciler Berkan, Deniz Zeyrek ve Adnan Keskin'in imzasıyla yayımlanan, ilki "İşte gizli yönetmelik" başlığını taşıyan bir dizi haberde, MGK Genel Sekreterliği'ni yetkilendiren yönetmeliğin detayları anlatılıyordu.

O dönemki habere göre, yönetmelik şu yetkileri veriyordu:

- "Milli birlik ve bütünlüğü sağlayıcı her tür psikolojik tedbirlerin alınması..."

- "... devlet çapında her türlü psikolojik harekât ihtiyacını saptar, değerlendirir, psikolojik istihbarat ihtiyacı için ilgili istihbarat organları ile koordinasyonda bulunur..."

- "Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliği ve anayasal rejimin korunması; Türk toplumunun Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkılapları, milli ülkü ve değerler etrafında birleşerek milli hedeflere yönlendirilmesinde gereken milli birlik ve bütünlüğü sağlayıcı her türlü psikolojik tedbirlerin alınması, yurt içi ve dışında bu hususlara karşı oluşan tehdidin bertaraf edilmesi veya etkisiz kılınması..."

* * *

Yönetmeliğe göre, MGK Genel Sekreterliği bünyesinde kurulan Toplumla İlişkiler Başkanlığı, TRT ve AA'dan, özel kurumlara kadar her türlü kurum ve kuruluşu yönlendirme gücüne sahipti. Başkanlık, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ndeki hedeflerin, toplum tarafından benimsenerek uygulanmasını sağlamaya yönelik her türlü tedbiri alabiliyordu.

* * *

10Haber internet sitesinden Masum Gök, tüm bu haberlerin devamı niteliğinde sayılabilecek, önemli bir habere imza attı geçtiğimiz günlerde…

MGK tarafından hazırlanıp, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a sunulan, 1993 tarihli gizli nitelikteki bir rapor, hurdacından çıkmıştı. Gök, bu raporda yer alan, kimi soyut maddeler arasında, jandarmayı görevlendiren bir başlığa dikkati çekiyordu haberinde:

- "Örgüte destek sağladığı bilinen iş adamlarına karşı özel tedbirler uygulamak."

* * *

Tarihler ve açığa çıkan belgeler birbirini tutuyor.

Dönemin başbakanı Tansu Çiller, 4 Kasım 1993'te, İstanbul'da gazetecilere, ellerinde PKK'ya destek veren iş adamlarının listesi olduğunu açıkladıktan kısa bir süre sonra, bu listedeki insanlar öldürülmeye başlandı.

Listedeki bazı isimlerin, öldürülmemek için Susurluk çetesine para verdiğini, öldürülenlerin paralarının da çete üyeleri arasında paylaşıldığını artık bilmeyen yok.

Aynı Çiller, bu açıklamasından 19 yıl sonra kurulan TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'nda bu açıklaması sorulduğunda, şunları söyledi:

"Evet, böyle bir liste geldi önüme. Tahmin ediyorum ki İçişleri Bakanlığı'ndan geldi. MGK'da da bu tarz birtakım iş adamlarının finansman için tehdit edildiği ve zorla para toplandığı ifade edildi. Bu çerçevede o gün, hatta o an önüme gelen bir listeydi. 'Kimse buna boyun eğmesin, biz bunları koruruz. Kim bunu yapıyorsa bunları da önleriz… Bu iş adamları tehdit ediliyorsa korkmasınlar…' Verdiğim mesaj buydu."

Çiller bu mesajı verdiğini söylüyordu ancak iş adamları devletin kontrolündeki güçler tarafından öldürülüyor ve öldürülmekten korkuyorlardı.

* * *

Susurluk çetesinin bu cinayetleri ile ilgili açılan dava, yerel mahkemede beraatle sonuçlandı. İstinaf mahkemesi de 1'e karşı 2 oyla, beraat kararını yerinde buldu. Son sözü Yargıtay söyleyecek. Karşı oy kullanan üye ise, cinayetlerin nasıl işlendiğini anlatırken, "…zamanın Başbakanı Tansu Çiller'in 04.11.1993 tarihinde Holiday Inn otelindeki konuşması sırasında bildirdiği yukarıdaki açıklaması ve bilahare söz konusu listede adları yazılı olduğu iddia edilen bir kısım kişilerin öldürülmesi nedeniyle kamuoyunda listenin öldürülecekler listesi olarak anılmaya başlandığı anlaşılmaktadır" ifadelerini kayda geçti.

* * *

10Haber'de yayımlanan belge ve belgeye ilişkin haber elbette çok önemli.

Ancak aslında 1993'ten bu yana failleri bilinen suçlardan söz ediyoruz. Bilinen sırlardan biri değil bu. Belgesiyle, tanıklıklarıyla açığa çıkmış ağır suçlar var ortada.

Hem kendi toplumunu manipüle eden ve sonuçları çok ağır konularda karar alarak uygulayan bir yapıyı hem de bu yapıyı yetkilendiren mevzuatı yıllara yayılan haberlerin içerisinde görmek mümkün.

Gazeteciler, tuğlaların üzerine tuğla koyarak, yıllar içerisinde olanı biteni aslında ortaya koydular.

* * *

Dün, alışılmış 1 Mayıs görüntülerini izlerken, iktidarla devleti ayırmanın ne büyük bir yanılgı olduğu, iktidarların bir biçimde bu yapının parçası haline geldiği ve oluşturulan, bu topluma faydalı olmadığı da defalarca açığa çıkan bir yapılanma biçimine tüm iktidarların sıkı sıkıya nasıl yapıştığı geçti aklımdan.

Daha bir gün önce iktidarın parti sözcüsü ters kelepçeyi zulüm olarak tanımlayıp, İsrail zulmüne karşı ses çıkartanlara ifade özgürlüğü hakkının verilmesi gerektiğini savunurken, Türkiye'deki görüntülerle ilgili tek bir soru bile gelmedi akredite basın mensuplarından.

Böyle bir yapının içerisinde diğer suçlar bir yana yaşam hakkının ihlali gibi en ağır suçlar bile "bağışlanıyor."

Bağışlanıyor zira bu suçları işleyenlerin bu kadar rahat olmalarının nedeni yetkilendirilmeleri.

Dokunulmaz bir alanda yetkilendirilenler de elbette pervasızlaşıyor.

Uzakta aramaya gerek yok.

Manzara, çok yakından da net biçimde görünüyor.

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder