Eski Bursa Ülkü Ocakları Başkanı Cahit Özdemir: Sinan Ateş cinayeti Ülkücülerin ‘Kerbela'sıdır; ocaklar kuşatma altında (Candan Yıldız)
“Sinan, Ahmet Yiğit Yıldırım’ın Türkiye’yi karıştırmak istediğini söylemiş”
Eski Ülkü Ocakları Başkanı ve akademisyen Sinan Ateş neden öldürüldü? Tutuklanan ve ortaya çıkan deliller adres olarak MHP ve Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı’nı işaret etse de cinayetin gerçek nedeni müphem…
Cumhur İttifakı’nın stratejik ortağı MHP, iddialarla ilgili havaya bakıp ıslık çalsa da cinayetin Ülkücü hareket tarihinde bir kırılma yarattığı açık.
Tartışma yaratan iddianamenin kabul edilmesinden sonra Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, ablası Selma Ateş ve yakın arkadaşları daha açık konuşmaya başladı.
Ateş’le lise döneminde tanışan, ilişkileri hiç kopmayan, politik olarak benzer düşünen, Ateş’in genel başkan olduğu dönemde Bursa Ülkü Ocakları Başkanı olarak atanan, onun görevden almasının ardından görevden alınan Cahit Özdemir’le, cinayete giden süreci daha iyi anlayabilmek için konuşmak önemliydi.
Cahit Özdemir’le Bursa’da buluştuk. İmalat sanayinde kullanılan robotlar ithal ediyor. Siyasetle arasına şimdilik mesafe koymuş görünüyor; Sinan Ateş cinayeti hariç…
Anlatımlarından ana mesaj şu; İstanbul’un MHP Genel Merkezi’ndeki ağırlığıyla birlikte işler değişmeye başlıyor.
Peki hangi isimle birlikte işler değişiyor?
İzzet Ulvi Yönter’in MHP’deki ağırlığıyla ilgili hangi ismin adı konuşuluyor?
Bahçeli neden sessiz kalıyor?
Ülkücülerin ‘Kerbelası’ derken neyi kastediyor?
Sinan Ateş kim için “Türkiye’yi karıştırmak istiyorlar” dedi?
Yanıtlar için buyurun söyleşiye…
“Sinan Ateş’i hep rakip gördüler, itibarsızlaştırmaları lazımdı, FETÖ iftirası atmak istediler ama tutmaz”
Dostluğunuz ne zaman başladı Sinan Ateş’le?
Sinan Ateş’le lise çağlarında tanıştık. Ben Ali Osman Sönmez lisesinde okuyordum, o da öğretmen lisesinde okuyordu. Lisenin okul teşkilat başkanı oldum. Sinan da öğretmen lisesinin başkanı oldu. Dostluğumuzun başladığı yer Ülkü Ocakları… Daha sonra ben üniversiteyi Bursa Uludağ’a gittim. O ise Ankara Gazi’ye gitti. Ankara’da okulu bitirdikten sonra burada (Bursa’da) MHP milletvekili İsmet Büyükataman’ın danışmanı olarak görev yapmaya başladı. Doçent oldu. Ülkü Ocakları Genel Başkanı olunca Bursa’ya beni atadı. Biz de onunla birlikte görev yaptık. Kendisinin akademisyen olması öğretmen olması Ülkü Ocakları’na bir seviye atlattı. Yani Ülkü Ocakları tarihinde yapılmamış organizasyonları, eğitimleri yaptı. Üniversitelerde konferanslar düzenledi, kitaplar bastı. Çocukların seviyesine uygun Nutuk’u çıkardı. Birlikte çocuklar için tiyatrolar, sokak şenlikleri düzenledik.
Bursa Ülkü Ocakları Başkanlığı göreviniz ne kadar sürdü, neden bıraktınız ya da bırakmak zorunda kaldınız?
Bursa Ülkü Ocakları Başkanlığı görevini yaklaşık 15-16 ay sürdürdüm. Sinan Ateş görevden alındıktan sonra yeni gelen arkadaşlar çalışmak istemediler. Asıl sebebi benim Sinan’ın yakın dostu ve arkadaşı olmam. Sinan Bursa’ya geldiğinde onunla görüşürdüm. Sosyal medya paylaşımlarını beğenirdim. Bunlar hep problem oldu. Bunlar bizim teşkilatlarımızda doğaldır. Her gelen kendi ekibiyle birlikte çalışmak ister. Zaten böyle bir şey bekliyorduk. Sinan görevden alındıktan sonra belli bir süre sonra Ankara'ya çağırdılar. Dediler ki, “Seninle çalışmak istemiyoruz.”
Sadece bunu mu söylediler; “Çalışmak istemiyoruz”?
Detaylar bize kalsın.
Bir insanın paylaşımlarını beğenmeniz, paylaşmanız neden sorun olur ki?
Oldu işte. Biz de tamam dedik.
Şöyle sorayım paylaşımlarınızı beğendiğiniz kişi Sinan Ateş olmasaydı da böyle olur muydu, Sinan Ateş’e özel bir durum var mıydı sizce?
Sinan Ateş’in özelinde bir şey. Çünkü Sinan Ateş’i hep rakip gördüler kendilerine. Sinan’ın popüler olması, onun yapmış olduğu çalışmalar ya da onun seviyesine yükselememeleri… Sinan öyle bir iz bıraktı ki hiçbiri silinemedi. Ocaklara level (seviye) atlattı. O çıtayı yükseltti. Ülkücülük bir mirastır. Bugün görev yapanlar bu mirastan yediler. Kendi önlerinin açılması için Sinan’ı itibarsızlaştırmaları lazımdı. Sinan Ateş adını silmemiz lazım diye düşündüler. Bununla alakalı bir sürü iftira attılar.
“Saldırı bekliyorduk ama böyle bir adilik yapacaklarını aklımızdan geçirmiyorduk”
FETÖ ile ilişkilendirme açıklamalarından söz ediyorsunuz…
FETÖ iftirası atmak istediler ama tutmaz… İnsanları tek tek arayıp neden Sinan Ateş’in paylaşımlarını beğeniyorsun, retweet ediyorsun dediklerini biliyorum. İnsanların iradelerini engellemeye çalıştılar. Sinan farklı toplum kesimleri tarafından da sevilen bir insandı. Aşiret liderleriyle görüşürdü. Onlar tarafından sevilirdi…
Sinan Ateş için geçen yıl Bursa’da lokma dağıtımında sizinle konuşmak istemiştim ama o zaman “Hazır değilim” demiştiniz. Neden şimdi konuşuyorsunuz? İddianameyi mi beklediniz?
Olay çok sıcaktı. Acımız vardı. İddianameyi de bekledik. Yanlış yönlendirme yapmamak, yanlış bilgi vermemek için… Neyin ne olduğunu açıkça tam bilemedik. Evet tehditler vardı, bir saldırı bekliyorduk ama böylesini asla… Döverler vs. diye bekliyorduk. Ölümle sonuçlanmaz diyorduk. Ama böyle bir adilik yapacaklarını aklımızın ucundan bile geçirmiyorduk. Ve yıllarca hizmet etmişiz bu davaya…. Sinan sonuna kadar “Liderime (Bahçeli) bağlıyım” demişti. Devlet Bey’in “Bu cinayete kim bulaştıysa partiyi ve Ülkü Ocakları’nı terk etsin” demesini beklerdik ama olmadı.
Biz cenaze namazını kılarken, tabutun başında defnedilmesini beklerken, bütün kurum ve kuruluşlar (MHP ve Ülkü Ocakları) yeni yıl kutlaması yaptılar. Bu bizim çok zorumuza ve ağırımıza gitti. Sinan’ın babası Musa Amca’mız bu davada gazi olmuş biri… Aile de bu davaya gönül vermiş. Sinan’ın ablası Selma Ateş, lise çağlarında İsmet Büyükataman’ın (MHP Genel Sekreteri) için canla başla çalıştı. Bunu hazmetmek kolay değil.
“Herkes bilir ki İzzet Ulvi Yönter, Bahçeli sonrası için hazırlık yapıyor”
Bahçeli’nin sessizliğine geleceğiz… Siz bir yayında açık olarak MHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter’in adını verdiniz bu cinayetle ilgili olarak… Neden doğrudan onun adını söylediniz?
Çünkü camia içerisindeki herkes bilir ki İzzet Ulvi Yönter, Bahçeli sonrası için hazırlık yapıyor. Yani şöyle söyleyeyim, bu durum Semih Yalçın'ın oğlunun (Ankara Kalesi surlarından düştüğü açıklanmıştı) vefat ettiği döneme kadar gidiyor. O dönemlerde parti içerisinde bir kutuplaşma vardı; Semih Yalçın, İzzet Ulvi Yönter ve Olcay Kılavuz (Eski MHP Milletvekili) bir ekipti… İsmet Büyükataman’a karşı bir cephe almıştı bu ekip. Hatta Semih Yalçın oğlunun vefatıyla ilgili isim isim herkese teşekkür etmişti gazete ilanında. Orada adını geçirmediği tek kişi İsmet Büyükataman’dı.
İsmet Büyükataman o dönemde partinin genel sekreteri miydi?
Evet… Onun daha öncesine gidersek. Biliyorsunuz Devlet Bey hastalandı bir dönem, hastanedeyken, bütün herkes, teşkilat mensupları buna üzülürken, Devlet Bey’in iyileşmesini beklerken, İzzet Ulvi Yönter delege avına çıktı. Hatta Eskişehir’de kendisini koskocaman bir pankartla genel başkan gibi karşılattı. Pankartta “Hoş geldiniz Genel Başkanımız’ yazıyordu. Herkes Devlet Bey’in, iyileştikten sonra, Semih Yalçın ve İzzet Ulvi Yönter’i partiden göndereceğini konuşuyordu ama göndermedi.
Neden olmadı sizce?
Bilmiyorum. Demek ki biz yanlış düşünmüşüz ya da Devlet Bey sahip çıktı onlara.
“Parti içindeki iktidar savaşı, Ateş’in harcanmasındaki sebeplerden biri”
Parti içindeki iktidar savaşını biraz daha anlatır mısınız?
Rahmetli Sinan Ateş’in harcanmasındaki sebeplerden biri buydu. Parti içindeki iktidar savaşı. Sinan Ateş, ocakların başında kaldığı sürece rahat edemeyeceklerdi. İstedikleri kişileri istedikleri konuma getiremiyorlardı. Tahminim bu yönde. Sinan Ateş, Devlet Bey’den başka kimseden talimat almazdı kesinlikle. Yani şu başkan yardımcısı vs. dinlemezdi. Bahçeli’yle doğrudan bağlantısı vardı.
Devlet Bey hastayken bir ses kaydından bahsettiler. İşte güya Sinan Ateş’e sormuşlar “Devlet Bey vefat ederse ne olacak” diye. Sinan da “İsmet Büyükataman genel sekreter olduğu için süreci o devam ettirecek, kongreye götürecek” demiş. Yanlış bir şey dememiş ki, sonuçta partinin genel sekreterinin görevi bu. Bu ses kaydı var mı bilmiyorum ama dallandırıp budaklandırdılar, yaydılar.
Sinan Ateş’in aleyhine mi kullandılar?
Aleyhine kullandılar. Devlet Bey’e “Sizin arkanızdan iş çeviriyor” demeye getirdiler.
İzzet Ulvi Yönter diyor ki “İçimize ve dışımıza yuva yapan çakallara karşı Elif gibi dimdik duracağız. Şayet boyun eğersek hem vallahi hem billahi gök girsin kızıl çıksın.” Bunun bir anlamı var mı?
Hiç bilmiyorum… Kendisine sormak lazım…
Bu kadar delil varken, plakalar, o plakaya ait seyir kayıtları… Devlet Bahçeli neden bu kadar koruyucu?
Biz aslında Çağrı Ünel olayında bekledik. Devlet Bey’in bu tür olaylardaki tutumunu herkes bilir. Devlet Bey bu tarzdaki olaylara bulaşanları partiden gönderir ve kovardı, ihraç ederdi. Biz görev yaparken konuşmalarımıza, tavrımıza her şeyimize dikkat ederdik.
Devlet Bahçeli Genel Başkan olduğu zaman "Ülkücüler tespih kullanmasın, hilal bıyık bırakmasın, beyaz çorap giymesin" diye bir genelge yayınlamıştı hatırlıyorum…
Yani bir Ülkücü sokakta kavga etse, “Bunu gönderin, partimizle, Ülkü Ocakları’mızla bağlantısı yoktur” diye talimat verirdi Bahçeli. Çağrı Ünel’e Adana ve Kadirli Ülkü Ocakları’ndan giden ekibin saldırması sonucu bir Türk evladı vefat etti. Çağrı Ünel’e 10 kişi saldırdı. Görüntüleri var. Kendisini korumak için yaptı. O da Sinan Ateş’i destekleyen biriydi. Yaptığı olay da nefsi müdafaadır. O gün kendini savunmasaydı Çağrı Ünel de vefat edecekti. Bu olayda bir kişi vefat etti. (Emrullah Kaplan-CY). Devlet Bey’in “Bu işin sorumluları kimse ortaya çıksın demesini” bekledik. O zaman da yapamadı.
Ayhan Bora Kaplan ve Sinan Ateş dosyaları üzerinden Ankara’da ciddi bir karışıklık var. Yargıtay seçimleri ile Emniyet’teki gelişmeleri takip ediyorsunuzdur. Bir yandan da MHP yönetimi ve Bahçeli’nin “surda gedik açtırmak istemediği” yönünde yorumlar var…
Surda gedik açıldı ki… Sinan Ateş dosyasında tutuklu olan Serdar Öktem, Tolgahan Demirbaş ve Emre Yüksel, bunlar Ülkü Ocakları genel başkan yardımcıları… Bunları herkes biliyor. Parayı eşi üzerinden gönderen şahıs Ufuk Göktürk, o da İstanbul il yöneticisi…
“Ateş’in Çağrı Ünel’e öldürüleceğini söylediğini savcıya anlattım”
İddianamede ifadeniz yer almadı, ne demiştiniz ifadenizde?
Sinan Ateş’in Çağrı Ünel’e, “Bursa’da da bana saldırı yapılacağı, kendisine de Ankara’da saldırı yapılacağı hatta öldürüleceği” ile ilgili söylediklerini anlattım savcı beye…
Sinan Ateş öldürüleceğini biliyordu değil mi?
Evet biliyordu. Sadece son zamanlarda ortaya çıkan WhatsApp yazışmaları değil. Bir sürü insan bana, Sinan Ateş ile “Abi dikkat et, öldürecekler seni” yazışmalarını gönderiyor. Bir iki tane değil…
Hiç önlem almaya çalıştı mı Sinan Ateş?
Sinan Ateş hiçbir zaman için mücadelesinden geri durmadı. Kendisi ideolojisi olan bir insandı. Hiçbir zaman geri adım atmadı. Bir söylenti var o dönem için. İşte Makedonya’ya kaçtı falan. Sinan kaçmadı. Makedonya’ya Vizyon Üniversitesi’nde bir konferansa katılmak için gitmişti. Aylar öncesinden planlanan bir konferanstı. O da Çağrı Ünel’e saldırıyla aynı günlere denk geliyor. Zaten uzun kalmadı. Üç dört gün sonra döndü Türkiye’ye.
“İsmet Büyükataman’a defalarca söyledi”
Sinan Ateş’in öldürüleceğine dair bu kadar işaret varken bunun Bahçeli’nin kulağına gitmemesi mümkün mü?
Mümkün olabiliyor demek ki… Sinan, bu konuyla alakalı görüşmek için birkaç kez aradı Bahçeli’yi özel kalem müdürü Murat Çelik vasıtasıyla… Bahçeli’ye durumu izah edecekti. İşte bunlar, bu haber sitesi vs., bu arkadaşlar bunlarla görüşmüşler, Çağrı Ünel’e saldırı oldu vs… Bunları anlatacaktı. Ama görüşemedi. Ya gerçekten Devlet Bey müsait değildi ya da Devlet Bey görüşmek istemedi ya da Murat Bey iletmedi… Bunları bilemiyoruz. Ama “Git İsmet Abi’ne (İsmet Büyükataman) anlat” dediklerini iyi biliyoruz.
Daha önce de Bursa’da görev yapmış, 80 öncesi Ülkücülerden Efendi Barutçu, Devlet Bey’e ulaşmaya çalıştı bu meselelerle ilgili. Sosyal medyasından Devlet Bey’e ‘Akacak bu kanı durdurun’ diye açık mektup yazdı. Onu da hedef aldılar. Sinan Ateş de Efendi Barutçu’ya ‘Abi yazma böyle şeyler zarar veriyor’ demişti.
İsmet Büyükataman’a söyledi mi Sinan Ateş?
Defalarca söyledi. Ben biliyorum. Ama İsmet Bey, “Sessiz kal, kitap falan çıkartma, sağa sola gitme, resim atma, sosyal medya hesaplarını kapat…” devamlı bunları söylerdi.
Sinan Ateş’e “Görünmez ol” demiş aslında…
Sinan akademisyen, bir ideolojisi var. Bu adam nasıl gezmesin, nasıl kitap çıkartmasın…
Ayşe Ateş açıklamıştı, Sinan Ateş’e siyaseti bırakması için ne isterse verileceğinin teklif edildiğini söylemişti. Sizin böyle bir duyumunuz var mı?
Ben öyle bir şey duymadım. Tabii ki Ayşe Hanım ailesidir. Özel paylaşımları vardır, daha çok bilgiye hakimdir bu konuda.
Sinan Ateş’i siyasetten geri tutmak mümkün müydü gerçekten?
Mümkün değildi. Sinan Ateş Milliyetçi Hareket Partisi dışında başka bir yerde siyaset yapmazdı. MHP’de olmasaydı Türk gençliğine yönelik, Türklük şuuruna, İslam ahlak ve faziletine yönelik nesiller yetiştirmek için çaba sarfederdi.
Sinan Ateş, sosyal alanda siyasete devam etseydi bu da rahatsızlık yaratır mıydı?
Yaratıyordu işte zaten. Sinan Ateş’in Milliyetçi Hareket Partisi üyeliği bile yoktu. Ülkü Ocakları bir vakıf. Ama tabii ki Milliyetçi Hareket’e bağlı olduğu için Devlet Bey’e direkt bağlıdır. Devlet Bey atamasını yapar oradaki arkadaşın. O arkadaş da kendi ekibini kurar. Süreç bu şekilde ilerler.
Sinan Ateş’in Ülkü Ocakları Başkanlığı’nı kendisi bırakmak istediği yönünde bir bilgi var mı sizde?
Bende öyle bir bilgi yok. Bildiğim kadarıyla Devlet Bey’le birlikte konuşuyorlar. İşte “Akademik kariyerine devam et, profesörlüğünü al” gibi bir konuşma olmuş sağdan soldan duyduğumuz kadarıyla. Sinan Ateş bir şey söylemedi bu konuda bize. Sonra bir yazıyla başkanlıktan ayrıldığını sosyal medyadaki paylaşımıyla öğrendik. “Ses kaydı var” demeleri, Yönter ekibinin çalışmaları, görevden alınmasında etkili oldu.
Tetikçi Eray Özyağcı’nın Ankara’dan İstanbul’a kaçırıldığı aracın görüntüsüne T24 ulaşmıştı.
Görüntüde, Tolgahan Demirbaş ile Emre Yüksel’in kullandığı aracın “çakarlı” olduğu görülüyor
“Ülkü Ocakları’nın makam arabası bir tetikçiyi kaçıramaz, katil oturamaz; töreyi bozdular”
Dediniz ki Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Genel Sekreteri Necdet Ada, Sinan Ateş’e Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı teklifiyle gelmiş. Bu nasıl oldu?
Sinan’ın hoca arkadaşları da bana ulaştı ve bu bilgiyi paylaştı. Hatta Sinan’ın Cumhurbaşkanlığına Türk gençliğine yönelik hazırlamış olduğu bir raporu da vardı. Tahminim şöyle; genel seçimler yaklaşıyordu, Cumhurbaşkanlığı'nın Türk gençliğine yönelik yapacağı, atacağı adımlarla ilgili olabilir.
AKP cephesinde Sinan Ateş’in bir prestiji varmış bunun anlıyorum.
Sinan Ateş bununla ilgili Devlet Bey’le görüşmeden kabul etmem demiş herkese. Kabul de etmemiş.
Bahçeli’den belki izin çıkmadı…
Muhtemelen ya da görüşemedi Devlet Bey’le…
Orhun Haber’in Sinan Ateş’i FETÖ ile ilişkilendiren paylaşımının teşkilatlar tarafından paylaşılması istenmiş. Şunu anlamaya çalışıyorum, bunlara hiç direnç gösterilmez mi?
Ülkü Ocakları hiyerarşik bir yapıyla yönetilir. Emir komuta zinciri vardır. Ülkü Ocakları’nda üst makamlarda oturan kişiler bir şey söylediği zaman bu emir telakki edilir. Orada oturan insan Ülkü Ocakları’nın kurumsal kimliğini iyi yönde de kullanabilir, bu arkadaşlar gibi kötü yönde de…
Hiç sorgulayan olmaz mı emirleri?
Rahmetli Sinan Ateş’in bir sözü vardır; okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, tefekkür etmeyen bu cephenin gerisinde su bile taşıyamayacaktır. Yani ne olursa olsun Türk genci okumalı, araştırmalı, sorgulamalı ve tefekkür etmelidir diyor. Çünkü devir değişti.
Sinan Ateş’in Ülkü Ocaklarıyla ilgili öyle plan ve projeleri vardı ki bırakmasaydı ilk kez bir bayanı il ocak başkanı atayacaktı. Bunun çalışmaları içerisindeydi.
Bizim için o makamlar kutsal makamdır. Ama o makamda şu anda oturan insanlar yanlış insanlar. Ülkü Ocakları’nın makam arabası bir tetikçiyi kaçıramaz, o araca bir katil oturamaz. Katil, uyuşturucu, torbacı… Ne ararsanız var. Bu arkadaşlar töreyi bozdular.
“Orhun Haber, Ahmet Yiğit Yıldırım’a ait; geçmişte cemaatlerde bulunduğuna dair söylentiler var”
Orhun Haber Sinan Ateş’in aleyhine yayınlar yaptı. Sitenin sahibi olduğu söylenen Kadir Ejder savcıyla ilgili haberler nedeniyle gözaltına alındı, tutuklandı ve tahliye oldu. Bu siteyle ilgili neler diyeceksiniz?
Ahmet Yiğit Yıldırım İstanbul’dan Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı’na atanınca bu arkadaşlar yardımcılığını yapan kişiler. Herkes bilir ki Orhun Haber, Ahmet Yiğit Yıldırım’a ait.
Ahmet Yiğit Yıldırım’ın siyasi geçmişi ile ilgili ne biliyorsunuz?
İstanbul'dan… İstanbul'da da Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış kendisi. “Geçmişinde cemaatlerde bulunduğuna” dair söylentiler var. Bilmiyorum artık. Bir zamanlar yediği içtiği ayrı gitmeyen ama sonrasında ters düşen arkadaşların dile getirdikleri şeyler bunlar. Sosyal medyada bu ekibin “cemaatçi” olduğuna dair paylaşımlar var.
İzzet Ulvi Yönter’le ilgili de A Haber’de Kanal Türk’ün kapatılmasıyla ilgili protesto gösterisine katıldığı yönünde iddia ortaya atılmıştı…
Biliyorum o süreci. Yönter’i partiye Şenkal Atasagun’un getirdiğini biliyorum. Belki yanlış biliyorum ama söylentiler böyle bizim camiamızda…
"Tehdit yok, korku falan da geçti. Biz zaten canımızı 30 Aralık’ta Sinan’la beraber toprağa gömdük"
Davanın siyasi bir cinayet davası olarak görüleceğine inanıyor musunuz?
Bu cinayette planlayanlar ve finans kaynakları önemli. Ve bu ekip İstanbul ekibi olduğu için torbacılar da İstanbul’dan. Düşünün bir kişiyi öldürmekten 22 kişi tutuklu. Bunun içinde siyasetçisi var, MİT’çisi var, özel harekatçısı var, torbacısı var, iş adamı var. Bunlar bilinenler. Bilinmeyen daha kaç kişi çıkacak.
Sinan Ateş 15 Temmuz sonrası MHP bünyesindeki FETÖ komisyonunun başındaydı. Sizce o komisyonun başında olması Ateş’in tehdit edilmesinin bir gerekçesi olabilir mi? Belki başka bilgilere ulaştı…
Zannetmiyorum. O süreci gerçekten Sinan Ateş çok iyi yönetti. O konuyla alakalı herkesin de takdirini almıştır.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Afşin Hatipoğlu’nun “Bence, CHP’nin bu davayı, ‘siyasi cinayet’ başlığı ile uluslararası kuruluşlara taşıması gerekir. Zira, sağ siyasete ve siyasetçilere güvenerek hiçbir adım atılamaz. Siz Ülkücülerin bu davaya sahip çıktığını düşünüyor musunuz?
Gerçek Ülkücülerin bu davaya sahip çıktığını düşünüyorum. Bakın bazı evraklar sızdı. Bizim şerefli polisimizin üniformasını giyen şerefli insanlarımız var. Bir de bu şerefe nail olmayan şerefsizler var. Samimi Ülkücüler mutlaka bu davaya sahip çıkar. Bu davaya müdahil olmak isteyen çok avukatımız var. Bununla ilgili karar mercii Ayşe Hanım ve Selma Hanım'dır.
“Bu cinayet Ülkücü hareketin Kerbela’sıdır, çatır çatır adam öldürebilen gözleri dönmüş insanlar”
Geçen yıl Bursa’ya geldiğimde, Sinan Ateş’in lokmasının dağıtıldığı gün insanlarla konuştum. Ülkücü isimlerle konuştum ve şu yorumu yapmıştım: Bu cinayet Ülkücü harekette bir kırılma yaratacak. Bir kırılma olduğunu siz gözlemliyor musunuz? İleri bir yorum mu sizce?
Bu cinayet Ülkücü hareketin Kerbela’sıdır.
MHP güçlü ama hâlâ…
Güçlüler… Artık devlet içinde devletleştiler mi, ne oldu bilmiyorum ama görüyorsunuz bir insanı öldürmek için 22 kişiyi bir araya getirebiliyorlar. Bunun içerisine istihbaratçıyı koyuyor, özel harekatçısını koyuyor. Cinayet dosyasını soruşturan komiser bile daha önce bunlara bilgi aktaran kişi çıkıyor. Düşünün artık… Azmettirenler bilinmesine rağmen bunlar elini kolunu sallayarak geziyorlar.
Siz istifa ettiniz mi MHP’den…
İlk ben istifa ettim. Biz taziye mesajı beklerken herkesin yeni yıl kutlaması çok zorumuza, ağırımıza gitti ve sessiz kalınması… Yıllarca ne için emek vermişiz. Davamız için verdik ve vermeye de devam edeceğiz. Ama çok zorumuza gitti bu insanların böyle davranmaları. Kırılma çok insan da var.
Siz tehdit almaya devam ediyor musunuz, korkuyor musunuz?
Tehdit yok, korku falan da geçti. Biz zaten canımızı 30 Aralık’ta Sinan’la beraber toprağa gömdük.
Hâlâ kendinizi MHP’li olarak tarif ediyor musunuz?
Güzel bir soru. Şu anda kendimi MHP’li olarak tarif etmiyorum.
Kırgın mısınız?
Hem de çok. Kırgınlığımı tarif edecek bir kelime yok. İdeolojimizden sapma olmaz. Ülkücüyüm tabii. Şu anda Ülkü Ocakları bir kuşatma altında. Ülkücü olmayan şahıslarca kuşatma altında. Bu insanlar hem devlet nezdinde hem de parti içerisinde güçlüler. Bizim bu insanlarla mücadele etme gibi bir şansımız yok artık. Çatır çatır adam öldürebilen gözleri dönmüş insanlar. Biz kalemimizle, fikrimizle, düşüncelerimizle mücadele veren insanlarız. Biz onlar gibi değiliz. O yüzden eski Ülkü Ocaklara Başkanı Ali Metin Toktemir’in bir sözü vardı; bazen Ülkücülük evinin bir köşesinde oturup beklemektir diye. Biz de şu an onu yapıyoruz. Peki evinizin köşesinde oturup bekliyorsunuz. Ve bir gün evim dediğiniz yerde oturanlar taşınırsa…
Ne zaman ki Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları bağırsaklarındaki pisliklerden temizlenir, arınır, sadece ben değil benim gibi yüzlerce insan dönecektir.
“Sinan Ateş’in ’Ahmet’ dediği kişi Ülkü Ocakları Genel Başkanı”
Sinan Ateş’in 13 yıl danışmanlığını yaptığı MHP Genel Sekreteri İsmail Büyükataman’ın sessizliğini nasıl açıklayacaksınız?
Makam çarptı herhalde. Bırakın tweet atmayı baş sağlığı bile dilemedi. Herkes bilir ki Sinan Ateş’in çocukları İsmail Büyükataman’a “Dede” derdi. Sinan Ateş, “Babam gibi severim” derdi. Bu kadar vefasızlık, bu kadar vicdansızlık, bu kadar ahlaksızlık olmaz.
Dileseydi ne olurdu görevden mi alınırdı?
Valla bizimle, ailesiyle, dava arkadaşlarıyla görüştükleri için görevden alınanlar oldu. Mesela sosyal medya paylaşımınızı beğenen bir arkadaşı hemen arıyorlar. Niye beğendin diye… Tek tek bunlara bakıyorlar. Çok acayip gerçekten. Sinan o kadar güçlü, büyük birisiymiş ki isminden korkuyorlar. Mümkünse adını silmek istiyorlar.
Bugün ismini zikrettiğim arkadaşlar bir gün gelecek mutlaka yargılanacaklar. Yani bundan kaçma gibi bir olasılıkları yok. Bu arkadaşlar şimdi “vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı seviyoruz” diyorlar ya. Görev süreleri bittikten sonra “vatan millet bayrak” diyenler yurt dışına kaçmasın. Ama adım gibi eminim hepsi kaçacak.
Daha önce gazetecilere siyasilere yönelik saldırılara karışanların yolu Ülkü Ocakları ile kesişmişti. Siz o dönemde de bunları eleştirmiş miydiniz?
Ben size Sinan Ateş’in bir yazışmasını göstereyim. Tarih 16 Mart 2022… Çağrı Ünel’e saldırının ertesi günü… Sinan Ateş şöyle yazmış:
“Beni öldürmeye karar vermiş arkadaşlar. Ocaklara talimat vermişler. Peşime katiller takmışlar. Çok haber veren oldu. Sen de tanıştığın kişileri ikaz et. Ahmet’in bu tavrı Türkiye’yi karıştırmaya yönelik de.”
“Ahmet” dediği kişi Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım… Bizim tek amacımız idealimiz var. Bu davanın çözülmesi… Rabbimiz canımızı katillerin yakalanmasını görmeden almasın. Ne olursa olsun Türk devleti adaletine güvenmeye devam edeceğiz. Elimizden geleni de her zaman için yapacağız. Bu kadar delile rağmen bu cinayet örtbas ediliyorsa, edilecekse bitmişiz demektir.
En başta sormak yerine tabloyu biraz anlaşılır kıldıktan sonra, sonda sormak istedim. Sinan Ateş neden öldürüldü?
Sinan Ateş gelecek vadettiği için öldürüldü. Sinan Ateş başarılı bir insan olduğu için öldürüldü. Sinan Ateş kıskanıldığı için öldürüldü, popüler olduğu için öldürüldü.
/././
KYK yurtlarında kalacak emeklilerden konaklama vergisi alınacak (mı?) (Murat Batı)
“Yok artık” dediğinizi duyar gibiyim ama öyle…
Geçen gün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan emekli yurttaşlarımız için çok önemli müjdeler(!) açıkladı. Bunlardan biri de “Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) bünyesinde yaz aylarında uygun olan yurtlar, bir aylık dönemde emeklilerin ücretsiz kullanımına açılacak” cümlesi idi.
Bu haberin heyecan vericiliğini bir tarafa bırakıp konuya farklı bir açıdan daha bakmamız gerekiyor, o da bu ücretsiz konaklamadan dolayı ödenmesi gereken konaklama vergisidir. Yanlış duymadınız, KYK yurtlarında ücretsiz bir şekilde kalınması nedeniyle KYK İdaresi, konaklama vergisi hesaplayıp ödemek zorunda. Belki de ödenecek bu vergi, emeklilerden istenecek.
Yok artık” dediğinizi duyar gibiyim ama öyle…
Gelin önce konaklama vergisini sonrasında da olası ihtimalleri irdelemeye çalışalım.
Nedir bu konaklama vergisi?
2019 yılında Gider Vergileri Kanunu’nun 34’üncü maddesi Konaklama Vergisi olarak düzenlendi ve bu vergi 1 Ocak 2023’te yürürlüğe girdi.
Gider Vergileri Kanunu m.34 uyarınca konaklama vergisinin konusunu, otel, motel, tatil köyü, pansiyon, apart otel, misafirhane, kamping, dağ evi, yayla evi gibi konaklama tesislerinde verilen geceleme hizmeti ile bu hizmetle birlikte satılmak suretiyle konaklama tesisi bünyesinde sunulan diğer tüm hizmetler (yeme, içme, aktivite, eğlence hizmetleri ve havuz, spor, termal ve benzeri alanların kullanımı gibi) oluşturur.
Kanun maddesinde yer alan anahtar kelime geceleme hizmetidir. Geceleme hizmeti yoksa konaklama vergisi de olmayacak. Geceleme hizmetiyle birlikte olma şartıyla tesis bünyesinde sunulan hizmetler konaklama vergisine tabi olacak. Örneğin bir ya da üç öğün yeme-içme gibi.
Ücretsiz de olsa geceleme hizmetleri konaklama vergisine tabidir
Konaklama vergisinde vergiyi doğuran olay, verginin konusuna giren hizmetlerin sunulması ile oluşur. Bedelin bir kısmının veya tamamının hizmetin sunumundan önce veya sonra tahsil edilmesinin ya da hiç tahsil edilmemesinin vergiyi doğuran olaya etkisi yoktur. Böylece KYK yurtlarında kalacak şanslı emeklilere sunulacak ücretsiz geceleme/konaklama hizmetinden konaklama vergisi alınacaktır.
İyi de öğrenci yurtları istisna değil mi?
Evet istisna, Kanun bazı yerlerde sunulan hizmetleri konaklama vergisinden istisna etmiştir. Örneğin, öğrenci yurtları, pansiyonları ve kamplarında öğrencilere verilen hizmetler konaklama vergisinden istisna edilmiştir. Ancak bu gibi yerlerde öğrenci olmayanlara sunulan hizmetler vergiye tabidir.
Hatta Konaklama Vergisi Uygulama Genel Tebliği’nin İstisnalar başlıklı bölümünde “Gider Vergileri Kanunu m.34/7.fıkra-a bendine göre, öğrenci yurtları, pansiyonları ve kamplarında öğrencilere verilen hizmetler vergiden müstesnadır. Yukarıda sayılan yerlerde arızi olarak öğrenci olmayanlara verginin konusuna giren hizmetlerin sunulması durumunda, söz konusu satışlar için istisna uygulanmaz. Vergiye tabi bu işlemler sadece işlemin gerçekleştiği dönemler için verilecek Konaklama Vergisi Beyannamesi ile beyan edilir.” şeklinde izah da mevcuttur.
Buna göre KYK yurtlarında öğrenciler kalırsa konaklama vergisinden istisnadır ama bu yurtlarda öğrenci olmayanlar örneğin emekliler kalırsa maalesef bu istisna uygulanmayacak ve dolayısıyla da konaklama vergisi alınacak.
Ne kadar konaklama vergisi alınacak?
KYK yurtlarında verilecek ücretsiz geceleme ve yeme-içme hizmetlerinin emsal bedeli dikkate alınarak bir tutar belirlenecek ve bu tutar KDV hariç tutar üzerinden yüzde 2 olarak hesaplanacak. Örneğin, geceleme ile birlikte yeme-içme hizmetinin bir günlük KDV hariç bedelinin bin TL olduğunu varsayarsak bu tutar üzerinden yüzde 2 yani kişi başı günlük 20 lira konaklama vergisi hesaplanacak.
Dikkat ettiyseniz geceleme hizmeti ile birlikte yeme-içme hizmeti de varsa onu da dahil ettim. Çünkü konaklama vergisinin matrahı, verginin konusuna giren hizmetler karşılığında, KDV hariç, her ne suretle olursa olsun alınan veya bu hizmetler için borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamıdır. Yeme-içme hizmeti hariç sadece gidin uyuyun denilirse o zaman yeme-içme hariç tutar üzerinden hesaplanacaktır.
Olayın detayları ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacağından o zaman konuyu bu minvalde daha detaylı izah etmiş olacağım.
Gelelim hayati soruya…
Bu vergiyi kim ödeyecek?
Konaklama vergisinin mükellefi verginin konusuna giren hizmetleri sunanlardır yani KYK İdaresidir. KYK İdaresi sunduğu geceleme ve yeme-içme hizmetinin emsal bedeli üzerinden yüzde 2 oranında konaklama vergisi hesaplayıp vergi idaresine beyan edip ödemek zorundadır. Ancak uygulamada örneğin Antalya-Kaş’ta bir otelde hesaplanan konaklama vergisi faturada gösterilip müşteriden alınmaktadır. Buna verginin yansıtılması denilmektedir.
Bu durumda KYK İdaresi, yararlanılan toplam geceleme ile yeme-içme hizmetinin emsal bedeli üzerinden hesapladığı konaklama vergisini -tıpkı diğer oteller gibi- müşterisinden yani emeklilerden isteyebilir. Buna da hazırlıklı olmak lazım.
Ezcümle şu anki mevzuat bu şekilde. Mevzuat değişikliği yapılır ve kanun maddesine bu yönde bir istisna hükmü konulursa o zaman konuyu bir daha değerlendiririm ama şu anki mevzuata göre durum bu şekildedir.
/././
15 Mayıs 2024: “Devlet içinde devlet kurmaya” ilk adım (Yalçın Doğan)
Bir vakıf ki, Dışişleri Bakanlığı yerine geçiyor, ayrıca “devlet içinde devlet kurma” niteliğinde. AKP iktidarı FETÖ’nün faaliyetlerini “paralel yapı kuruluyor” diye çok eleştiriyor. Şimdi kendisi paralel yapı kurma hazırlığına girişiyor.
AKP Milletvekilli Mustafa Canbey ve Zeynep Yıldız’ın ilk imzasını taşıyan “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi” TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçti
-Sanki Merkez Bankası...
İç borçlanma senedi çıkarmak, Hazine Bonosu alıp satmak, hisse senedi alıp satmak.
-Sanki Milli Eğitim Bakanlığı ya da YÖK...
Yeni üniversite kurmak.
-Sanki Maliye Bakanlığı...
İktisadi işletme kurmak.
-Sanki Şehircilik Bakanlığı ya da TOKİ...
Yurt içinde ve dışında emlakçılık ve inşaat yapmak.
-Sanki Ticaret Bakanlığı...
Ticari faaliyette bulunmak, şirket kurmak, taşınmaz mal alıp satmak, kiralamak.
-Sayıştay denetimi dışında.
TBMM Bütçe Plan Komisyon tutanaklarını okuyorum, “vay canına” demekten kendimi alamıyorum.
Örneği olmayan bir vakıf
Bu faaliyetleri kim yürütecek?.. Kime karşı sorumlu?..
Dışişleri Bakanlığı’na bağlı yeni bir kurum oluşturuluyor.
“Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı.”
Bir vakıf ki, Dışişleri Bakanlığı yerine geçiyor, ayrıca “devlet içinde devlet kurma” niteliğinde.
AKP iktidarı FETÖ’nün faaliyetlerini “paralel yapı kuruluyor” diye çok eleştiriyor. Şimdi kendisi paralel yapı kurma hazırlığına girişiyor.
Hazin bir itiraf
Vakfın kurulmasıyla ilgili yasa önerisi Dışişleri ve Anayasa Komisyonunda görüşülmüyor, doğrudan Bütçe Plan Komisyonu’na geliyor. “Neden” sorusuna, AKP’li komisyon başkanı “bilmiyorum” diyor!..
Neden böyle bir vakıf?..
Önerinin birinci maddesinde amaç şöyle:
“Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi ile personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi ve bu yasa kapsamında belirlenen faaliyetlerin icrası...”
Dışişleri Bakanlığı’nın faaliyetleri yetersiz ki, şimdi “o faaliyetler güçlendirmek” isteniyor.
Hazin bir itiraf!...
Ayrıca, meslekten diplomatları “monşer”, işe yaramaz görmenin ötesinde, son yıllarda atananların kimliğini açığa çıkartan ifadeler var.
“Dışişleri personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesi...”
Demek ki, diplomatların temsil yeteneği yüksek değil, donanımlı da değil.
Adı yolsuzluk iddialarına karışan, yabancı dil bilmeyen, sadece AKP zihniyetine bağlı, diplomasiyle zerre kadar ilgisi olmayan insanlar son yıllarda büyükelçi atanmıyor mu?..
“Diplomasi Akademi Başkanlığı”
Madem diplomat yetiştirilecek...
“Tek adam rejimine” geçildikten sonra...
1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı KHK’sının 149. maddesinde...
“Diplomat yetiştirmek için Diplomasi Akademi Başkanlığı kurulması” öngörülüyor.
Buna rağmen, şimdi bu vakfın “diplomat yetiştirmek amacıyla yeni bir üniversite kurmasının” anlamı ne?..
Her yere üniversite kurdunuz, kaçı gerçek işleve sahip?.. Kaçında bilim var, kim, ne öğreniyor, mezunlar ne işe yarıyor?..
Kaldı ki üniversite kurmak Dışişleri’nin işi mi?..
Mütevelli Heyeti
Vakıfta “Mütevelli Heyeti” var.
Başkanı Dışişleri Bakanı. Akademisyenlerden, emekli büyükelçilerden ve iş dünyasından dokuz üye seçiyor.
Şuraya bakın:
-Üyelere huzur hakkı ödeniyor.
-Üyeler ticaret yapabiliyor, mal ve hizmet satın alabiliyor.
-Mütevelli Heyeti vakfın denetleme organını seçiyor. Denetleme organı kendisini seçen Mütevelli Heyetini denetliyor!..
“Tasarruf Tedbirleri” güme gitti
Zaten çok tartışmalı, “Tasarruf Tedbirleri” anında deliniyor.
“Kamuda yeni kurumlar kurulmasının önüne geçilecek” diyorsunuz.
E, işte kuruyorsunuz!..
Üstelik taşıt alımı, kiralama vs. gibi kamuda tasarruf kapsamında ne varsa, hepsinin tersini yapıyorsunuz!..
Özbudun: En tehlikeli madde
Vakıf önerisi 15 Mayıs 2024 günü Plan Bütçe Komisyonu’nda ele alınıyor.
Görüşmelerde Rahmi Aşkın Türeli, Ümit Özlale, Veli Ağbaba, Selim Temurci, Cavit Arı ve diğer muhalif milletvekilleri yerinde eleştiriler yöneltiyor.
O eleştirilerden biri de Anayasa profesörü Serap Yazıcı Özbudun’a ait, önerinin amacını anlatıyor:
“Bu yasa önerisinin en tehlikeli maddesi birinci madde. Dışişleri Bakanlığı faaliyetlerini güçlendirmek üzere vakıf kuruluyor.
Böylelikle bütün Bakanlıkların yanına bir vakıf kurarak, ikinci bir Bakanlık kurabilirsiniz, devlet içinde devlet oluşturabilirsiniz.
Hatta, aynı şeyi Cumhurbaşkanlığı için de yapabilirsiniz.
Devlet içinde devlet yaratırsınız.
Bunun devlet hayatında nasıl bir ikileşmeye yol açacağını düşünün.
Bu yasa önerisi Anayasa’nın çeşitli maddelerine aykırıdır.”
AKP uyarılara, her zamanki gibi kulak tıkıyor, öneri 15 Mayıs’ta komisyonda kabul ediliyor.
Bizim Dışişleri dünyada 261 diplomatik misyona sahip, dünyada en geniş üçüncü ağ.
O ağ şimdi “devlet içinde devlet kurma” girişiminin öncülüğünü üstleniyor.
(T24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder