4 Haziran 2024 Salı

Birgün KÖŞEBAŞI (4 Haziran 2024)

 

Bizi uzayıp giden bir kötülük bekliyor (Hayri Kozanoğlu)

Tüketici fiyatları Mayıs ayında %3.37 artışla %75.45’e yükseldi. Bu Kasım 2022’den bu yana en yüksek yıllık artışa işaret ediyor. Bilindiği gibi Merkez Bankası’nın 2024 yılı sonu enflasyon tahmini %38. Yılın ilk 5 ayının fiyat artışları %22.72’yi bulduğuna göre bu hedefin tutması için yılın geri kalan bölümünde aylık enflasyonun %1.7 ile sınırlı kalması gerekiyor. Son 7 aydaki %2.0’lik aylık enflasyon bizi %42, %3’lük aylık enflasyon bizi %51’lik yıl sonu rakamlarına götürecek.

Şöyle bir hesaplama da yapabiliriz; yılın ilk 5 ayında enflasyon %22.72 çıktığına göre, 2024%38, 2025 %14 enflasyon hedefi birlikte düşünüldüğünde, bizi önümüzdeki 12 ay %19 civarında bir enflasyon bekliyor demektir. Bu durumda yıllık devlet tahvillerinin %42’lik faiz oranı Hazine’ye dolayısıyla hepimize çok yüksek bir faiz yükü getirir. Zaten Mehmet Şimşek’in sürekli yinelediği TL’deki değer kaybının enflasyonun altında kalacağı vaadiyle bu olgular birleşince, bu cazip fırsatı kaçırmak istemeyen “sıcak para” oluk oluk akıyor. Ancak bu girişler,  gelecek yıllarda ekonomiye çok yüksek bir reel faiz faturası çıkaracak.

Ana harcama grupları temelinde bakıldığında, aylık en fazla artış %9.60’le giyim ve ayakkabıda ve %7.08 ile konutta görüldü. Konuttaki artışa, doğal gazın 2023 seçim vaadi olarak 25m³’e kadarki kısmının parasız verilmesi uygulamasının kaldırılması tek başına %0.66 etki yaptı. Lokanta ve otellerdeki %5.53 artışta turizm sezonunun başlaması da bir etken.

Yıllık bazda bakıldığında eğitim %104.80, konut %93.21, lokanta ve oteller %92.94 en fazla artan gruplar oldu. Dar gelirli yurttaşlar bütçelerini büyük ölçüde üç kaleme, gıda, konut ve ulaştırmaya harcıyorlar. Bu üç grubun fiyat artışlarının sırasıyla %70.14, %93.21 ve %79.10 açıklanması, hissedilen enflasyonun resmi rakamlara göre bile,  manşet enflasyon %75.45’ten neden daha yüksek olduğunu gösteriyor.

En yüksek aylık artış gösteren kalemlere göz attığımızda, kakao %15.51 ile öne çıkıyor. Kahve ise %8.82 oranında zamlanmış. Ekmek fiyatlarının %5.43 yükselmesi “kuru ekmek” yiyenlerin dahi yüksek enflasyona maruz kaldığını gösteriyor. Taze meyveler Mayıs’ta  %6.98 artış gösterirken, tek teselli sebze fiyatlarının %12.14 düşmesi.

Yurt içi üretici fiyatları ise aylık %1.96 artışla yıllık %57.68 olmuş. Bu Mart 2023’ten bu yana gözlemlenen en yüksek yıllık oran. Üretici enflasyonunu en belirleyici sektör imalattaki fiyat artışları %60.31. Bir an için, “neyse, üretici fiyatları tüketici fiyatlarından biraz daha düşük” diye teselli bulunabilir. Ne yazık ki bu çıkarsama da doğru sayılmaz. Çünkü üretici fiyatları tüketici fiyatlarına bire bir olmasa da zaman içinde yansır. Bu üretici enflasyonu düzeyi, 2024 %38, 2025 %14 tüketici fiyatları tahminlerinin de tutturulmasının neredeyse olanaksız olduğunun kanıtı sayılabilir.

Mehmet Şimşek’in ve Merkez Bankası yetkililerinin dilinde sürekli baz etkisiyle enflasyonun düşeceği iddiası var. Gerçekten de 2023’ün Temmuz %9.49, Ağustos %9.09 oranlarının aradan çekilmesiyle manşet enflasyonda bir gerileme görülecek. Burada ekonomi yönetiminin sinsi bir planı da seziliyor. Şöyle ki, elektrik, doğalgaz zamlarını, olası KDV-ÖTV artışlarını yılın ikinci yarısına erteliyorlar. Birincisi, böylece Temmuz enflasyonu görece yüksek gerçekleşse bile, yıllık enflasyon gerileyecek. Belki de daha önemlisi, kamu çalışanlarının ve emeklilerin maaş artışları ilk altı ayın enflasyonuna göre belirleneceği için, görece düşük bir zamdan sonra insanlar bir anda yüksek faturalarla karşılaşacaklar. Ayrıca döviz kurlarının yatay seyrinin enflasyonun bu kanaldan beslenmesini önlediğini de hatırlatalım. Çünkü ileriki aylarda döviz kurundaki olası bir sıçrama, enflasyona da yukarı yönlü bir basınç yapacak. Enflasyonda şimdilik “en kötü geride kalsa da”; bizi yüksek fiyat artışları, halk için hayat pahalılığı, derinleşen yoksulluk, yani uzayıp giden bir kötülük bekliyor.

                                                                /././

Genelge kasıtlı yaptırıma dönüşebilir (Nurcan Gökdemir)

“Yumuşamanın bize yansıması yok” diyen Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Seçer, tasarruf kararının kasıtlı yaptırımlara dönüşmesine dair kaygılı olduğunu söyledi. Seçer, barınak için alan tahsis edilmediğini de belirtti.

İki dönem milletvekilliğinden sonra yerel siyasete geri dönen isimlerden Vahap Seçer. Seçer, 2014 yerel seçimlerinde MHP’den belediye başkanı seçilen daha sonra 2018 yılında İYİ Parti’ye katılan Burhanettin Kocamaz’dan 2019 seçimlerinde yüzde 45 oyla başkanlığı devraldı. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ise 5 yıl önceki oyunu arttırarak yüzde 59.5 oy desteğiyle ikinci kez Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Seçer, 2019’a göre 2024 yerel seçimlerinde oylarını açık ara en çok arttıran başkan oldu.

İlk dönem Belediye Meclisi’nde CHP’nin çoğunluğu olmaması dolayısıyla hem merkezi hükümetin hem de yereldeki iktidar partilerinden seçilen meclis üyelerinin engellemeleriyle karşılaşan Seçer, şimdi hem halk desteği en fazla artan başkan olma, hem ikinci kez seçilme hem de Meclis’te çoğunluğu elde etmenin özgüveni içinde var olan projeleri sürdürme, yenilerini hayata geçirme konusunda tüm ekibiyle çalışıyor.

Seçer’le, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın yeni binasında yeni dönemi ve güncel sorunları konuştuk.

Seçer’in sorularımıza verdiği yanıtlar ana başlıkları ile şöyle:

HİZMETİN KARŞILIĞINI SANDIKTA ALDIK

Ben bu seçimlere mevcut belediye başkanı olarak gittim. Bu şu demektir, biz bu seçimlere beş yıl süreli bir hazırlanma süreci yaşadık. Beş yıl Mersin'e yaptığımız hizmetler aslında bir seçim kampanyası süreci idi. Ne kadar Mersin halkını memnun edici hizmetlerle buluşturursak o kadar çok sandıkta karşılığımızı alacağımızı biliyordum. Nitekim de böyle oldu.

2019’da yönetime geldik. O günün koşullarında kucağımızda bir mali tablo bulduk ve insan kaynağı...  Bu şartları iyileştirmek için bazı önlemler devreye aldık, kendi bakış açımıza, kendi yönetim anlayışımıza göre… Kendi dünya görüşümüz doğrultusunda bir yönetim anlayışıyla Mersin halkına seçim öncesi verdiğimiz sözleri bir bir yerine getirme gayreti içerisinde oldum.

YÜZDE 60’DA HERKESİN OYU VAR

Bizim burada temel ilkemiz CHP'li bir belediye başkanı olduğumu gururla söylüyorum elbette ama başkanlık hizmeti yaparken parti kimliğimizi vatandaşların gözüne sokmamaktı. Bize oy veren, vermeyen, bizim partiye gönül vermiş, vermemiş, mensubu ya da değil, herkesin belediye başkanı olalım, herkesi kucaklayalım, hizmet götürelim istedik. Bence en büyük projemiz buydu. Ve bu da gerçekleşti. Projelerimiz vatandaşta memnuniyet yarattı, bize sempatiyi, güveni arttırdı. Ve sonuçta hangi siyasi görüşten ya da etnik yapıdan, inanç grubundan olursa olsun herkes şunu söyledi: “ Oy veririm vermem ama bu belediyecilikten memnunum. Ben falanca partiliyim ama ben Başkan’a oy vereceğim. Ben ideolojik bir adamım, kendi partim dışında kimseye oy vermem gönlüme, vicdanıma göre bu Başkan iyi bir başkan ve iyi hizmet yapıyor.” Yani bize oy vermediyse bile bu süreçte hiç kimse anti propagandamızı yapmadı.

Milliyetçilerin de sosyal demokratların da DEM Parti’ye gönül verenlerin de oy verdiğini biliyoruz. Bize verilen yüzde 60’ın içinde AK Partililerin de liberallerin de oyu var.

İKTİDARIN ENGELLEMELERİ

Biz burada bir CHP iktidarının modellemesini yaptık, nasıl bir iktidar hedeflediğimizi yerelde gösterdik. Bunu muhalefet belediyesi olarak iktidardan yönelen güçlüklere rağmen yaptığımızı da belirtmek isterim. Özellikle 2023 seçimlerine kadar çok büyük güçler yaşadık. Özellikle büyük yatırımlarda dış finans kullanımıyla ilgili sıkıntılarla karşı karşıya kaldık. En başta gelen projelerimizden olan metro yapımı için dış finans onayı bekledik, uzun zaman. Nihayet 2023 Ağustos ayında nihayet Sayın Şimşek imzaladı. Şimdi ilişkiler açısından çok kötü noktadayız diyemem ama bu iyileşmenin mazisinin çok yeni olduğunu da söylemeliyim.  Bundan iktidarın engellerinin kalktığı sonucu da çıkartılmamalı, hala sığ sularda yüzdürülüyoruz. Çok basit konular, izinlerle ilgili sorunlarla karşı karşıyayız. Basit bir yer tahsisini Hazine yapmıyor,  sebze meyve hali için tahsis bekliyoruz, gelmiyor, hizmet aksıyor doğal olarak. Bunu yaparak aslında bu kente, kentin insanlarına zarar veriyor iktidar.

Bazı konularda yaşadığımız rahatlıklar da yine iktidardan kaynaklanmıyor, bazı uluslararası finans kurumlarının fonlarının kullanımı İller Bankası onayına bağlı değil, o nedenle bunları kullanabiliyoruz.

Yani Ankara’da konuşulan yumuşamanın bize somut yansıması yok. Biz mücadelemiz, kurduğumuz ilişkiler sonucu kaynak aktarımını sağladık. (Erdoğan’ın eli kolu bağlı belediye başkanı modeli) Bu bir gerçek.

TASARRUF GENELGESİ’NİN YANSIMALARI

2021 yılında da bir genelge yayımlandı biliyorsunuz. O genelgeden dolayı yaşadıklarımız hatırlarda. Ona benzer genelge var şimdi. Bununla ilgili özellikle yerelde zorunlu işlerimize ilişkin büyük sıkıntılar yaşayacağımızı biliyoruz.

Ancak şunu söyleyebilirim, biz beş yılı geride bırakmış bir belediyeyiz. Bu süre boyunca hiç israf yapmadık. Bundan sonra tasarruf yapılması bizim için çok geçerli değil. Biz zaten her kuruşun değerini biliyoruz. Ve beş yıllık süre içerisinde yoktan var edip bu hizmetleri yapıp yüzde 60’a yakın bir oy almışsak bu, benim dediklerimi teyit ediyor. Geride kalan beş yılda Belediye Meclisi’nde büyük güçlükler karşılaştık, borçlanma yapamadık. Mevcut yasal gelirlerimizi en akılcı şekilde israf etmeden, ziyan etmeden, akılcı projeler için kullandık. “Bundan sonra tasarruf etme” kavramı bize çok oturmuyor, biz zaten tasarruf yapıyorduk. Aslında hükümet bizim gibi işini yapan, mali disiplini sağlamış, israftan kaçınan belediyelerin dışında diğer bakanlıklarına, kamu kurumlarına baksın. Oralarda israf, şatafat diz boyu. Yeni kazandığımız belediyelerdeki borç yükünü herkes görüyor. Elbet her belediye borçlanır ama bunun bir ölçüsü vardır.

Bu tasarruf kararının kasıtlı yaptırımlara dönüşmesi kaygımız var.

SOKAK HAYVANLARI SORUNU

Bizim temel yaklaşımımız itlaf değil kısırlaştırma. Belki bu zamanınızı alacak ama bu konuya bütçe ayırmak zorundasınız, tüm aktörlerin katılımını sağlamak zorundasınız, hayvanseverlerle, STK’lerle, veteriner odalarıyla işbirliği yapmalısınız. Bir başına belediyelerin üstüne yüklenecek bir olay değil. Merkezi hükümet kaynak sağlamak, katkı vermek zorunda.

Ama iktidarın bu konudaki tutumunun ne olduğunu da biliyoruz. Ben Mersin ölçeğinde bakıyorum. Çok taze bir örnek anlatayım. Mut ilçemizden çok şikâyet geliyor, orada Orman Bakanlığı'nın terk edilmiş bir yeri var. Orman Bakanlığı'ndan orayı istedik bir barınak yapalım diye. Üç yıl önce yaptık bunu. Bize ret yazısı geldi. Şimdi Antep'e istediğini veriyorsun da niye Mersin'e vermiyorsun?

Zaten muhalefet belediyeleri bir hayli güçlük içindeler. Yani bu işi de bir reklamla o güne getirip ondan sonra da işe yine sizin üzerimize bırakacaklarsa bundan çok fazla sonuç alma imkanı olmayacaktır.

GÜNDEM KARARTMA

Bu konunun (Sokak hayvanları) gündem karartma için de kullanıldığını görüyoruz. Örneğin, müfredat değişikliği… En çok bakan değiştiren ve her bakanın da müfredat değiştirdiği bir bakanlık Milli Eğitim Bakanlığı…

Atatürk ilkeleri çerçevesinde bir Milli Eğitim Müfredatı hazırlamak değil amaçları, ülkeyi yöneten iktidarın kendi ideoloji anlayışı doğrultusunda bir müfredatı uygulamaya koyup topluma dayatma anlayışı var. Bu toplumla örtüşmüyor. Veliler ve çocuklar müfredattan memnun değil, Türkiye jenerasyonlar kaybediyor.

Çeyrek asırlık bir iktidarın Avrupa'nın on yıllar önce çözdüğü bir sorunu üstelik de iktidarlarının son günlerine geldiklerini düşünürsek sürekli gündemde sıcak tutma çabasının amacını görüyoruz. Sokak hayvanları sorunu ile de müfredat değişikliğini gölgelemek istediklerini düşünüyorum.

10 TL’YE YEMEK

Mersin, Adana ile birlikte gelir dağılımında makasın en açık olduğu iki ilden biri. Yoksulluk bu iki kentin temel sorunu. 48 mahalle mutfağında üç kap yemeği 10 TL’ye veriyoruz, 5 TL’ye ekmek satıyoruz, sabahları çorba dağıtıyoruz, tenceremiz paylaşım için kaynıyor.  Toplu taşıma öğrenciye 1 TL, LGS ve YKS kurslarında 7 bin 200 öğrenciyi eğittik. Okuma salonları açtık.

YOKSULLUKLA MÜCADELE

İki seçim arasında oylarının yüzde 15 oranında artmasında yoksullukla mücadele politikalarının büyük önemi olduğunu söylüyor, Vahap Seçer. Bu alandaki projelerin diğer birimlerle birlikte yürütücülerinden biri de belediyenin Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanlığı. Gönüllülerin de katkısını alarak çalışmalarını yürüten bu birimin başında bir kadın bulunuyor. Daire Başkanı Şerife Hasoğlu Dokucu, tüm ekibin mesai mefhumu tanımadan çalıştığını anlatıyor.

Dezavantajlı kesimlere öncelik vermenin temel ilkeleri olduğunu vurgulayan Hasoğlu, yoksul yurttaşların tüm sorunlarını çözme gayretlerini sürdürürken temel hareket noktalarının kadının ekonomik yönden güçlenmesi olduğunu anlattı. Bunun için de Mersin’in tüm mahallerde kurduğu üretici kadın stantlarıyla Mersin’in tüm belediyelere örnek olacak bir model geliştirdiğini söyledi.

                                                                   /././

Yoksul halkın boğazını daha fazla sıkacaklar (Oğuz Oyan)

İnsanlar, enflasyonun düştüğünü duyunca fiyatların düştüğünü varsaymak istiyor. Ama aslında enflasyon artış hızında bir yavaşlama olacak. İktidar geçen yıl gaz fiyatlarını sıfır kabul etmişti (25 metreküpe kadar destek veriyordu) ve endekslemeyi öyle geçirdi. Mayıs'ta geçen sene yüzde 0,0 civarında bir enflasyon çıkmıştı. Bu yılın mayısında ise bu olumsuz baz etkisiyle yukarı doğru fırlayacağı biliniyordu.

Asıl zorluklar gelecek sene yaşanacak. Gelecek yıl yüzde 15'lik bir enflasyon hedefinin olma ihtimali yok. Önümüzdeki yıllarda enflasyonda azalış temposunun sürdürülemez gözüktüğü anlaşılıyor. Eğer enflasyonu çok hızlı düşürmek isterseniz o zaman milletin "kemerini değil boğazını" sıkmanız gerekecek.

Yoksulluk derinleşiyor ama iktidar ellerini ovuşturuyor. İnsanlar tepki vermeyince “demek ki program çalışıyor” diyorlar. Milyonlar tepki için sokağa çıkarsa o zaman çekinmeye başlarlar. 15-20 bin kişinin sokağa çıkarak tepki vermesini olumlu görüyorlar.

TÜİK, bir ücretleri ayarlama enstitüsü gibi çalışıyor. TÜFE'nin baskılanması iktidarın işine geliyor, bu yüzden de TÜİK'i çok sıkı denetim altında tutuyorlar. Mahkeme kararına rağmen TÜİK, enflasyon sepetine giren malların fiyatlarını ayrı ayrı açıklamaktan kaçınıyor. TÜİK'in açıklamak zorunda olduğu bir şey vardı. Halkın hissettiği enflasyon yüzde 120 diye bir açıklama yaptı. İki şey kullanıyor: biri diyor ki ben hedeflenen enflasyonu alırım. Memur maaşlarında bunu yaptı ve onu da uygulamadı. Hedeflenen enflasyon nedir? Ben 2024 için yüzde 33 öngörüyorum dedi. Memur sen onun da altında yüzde 15+10’a imza attı. Sarı sendika olunca üyesini değil esas patronu olarak gördüğü cumhurbaşkanı ve etrafına göre belirleme yapıyor.

Eskiden faiz sebep enflasyon netice diyordular. Şimdi ise ücret artışları sebep enflasyon neticeye geldik. Yolsuzluk ekonomisi değiştirilmeden tasarruf yapılması mümkün değil. Bu konuda da doğruyu söylemiyorlar. Yanlış kesimlerin talebini kısıyor ve bu sırada faizleri yükseltiyorsunuz. Bu durum yüksek geliri olanları olumlu etkiliyor.

                                                                      /././

Erdoğan’ın normali Türkiye’nin normali (Yaşar Aydın)

Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış gözaltına alındı ve belediyeye kayyum atandı. Bu gelişme, 31 Mart seçimlerinin üzerinden sadece iki ay geçtikten sonra yaşandı. Bir kez daha AKP iktidarı, Kürt halkının yerel yöneticilerini seçme özgürlüğüne saygı göstermeyeceğini ve bunun için her türlü hukuksuz girişimin altına imza atacağını gösterdi.

Kayyum atama hamlesi, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın partisinin Kızılcahamam kampının kapanış konuşmasında kullandığı “güvenliğimizden taviz vermeyiz” cümlesinden bağımsız düşünülmemesi gereken bir olaydır. Cumhur İttifakı, Kobane davasında verilen karardan sonra Hakkari’ye kayyum atanmasıyla, başta Kürt sorunu olmak üzere ülkenin demokratik alana dair atılması planlanan adımların da sınırlarını çizmiş oldu.

REJİM DURDUKÇA…

Bu gelişmeyle birlikte Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında “Usulde değişiklik olmaz” dediği noktaya geldik. Aslında hiç oradan ayrılmış değildik. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra oluşan ittifak ve 16 Nisan 2016 referandumu ile temelleri atılan rejim, tüm yaşananların tek ve gerçek nedenidir.

Yandaş medyanın yazarları bugünlerde “Mesaj alındı, değişim yolda” başlıklarını atmayı çok seviyor. Kavala her gün serbest kalırken Heybeliada Ruhban Okulu açılıyor, AYM kararları tanınıyor. Erdoğan bir kez daha demokrat lider oluyor. Tam da bunların yazıldığı saatlerde belediyelerin kapısına polis dayanıyor, Meclis’te etki ajanlığı yasallaştırılmaya çalışılıyor, MEB en gerici müfredat için süreci tamamlıyor. Yetmiyor, 1 Mayıs’ta gözaltına alınıp tutuklananlara toplamda 4 yüzyıla yakın ceza isteniyor. Ama Erdoğan mesajı aldı ve değişecek, hatta MHP’yi de ikna edecek, öyle mi? Tüm toplumun, sanki tüm bu yaşananların tek ve mutlak sorumlusu rejim ve o rejimi inşa edenler değilmiş gibi davranması bekleniyor. Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın gözaltına alınıp belediyeye kayyum atanması da göstermiştir ki, rejim durdukça ülkede demokrasinin kırıntısından bile bahsetmek mümkün değil.

NORMALLEŞME Mİ, NEREDE?

Erdoğan 31 Mart seçimlerinde bir kez daha kendisine destek vermeyi reddeden Kürtleri ve onların partisini kendi icadı olan normalleşme parantezinin dışına itti. Yöneticilerine yüzlerce yıl ceza verdi, belediyesine kayyum atadı. Çok açık biçimde en tepeden Kürtlere “size siyaseten yaşam hakkı yok” denildi. İşçinin yoksulun, emeklinin hakkını savunanlara 1 Mayıs göz altılarıyla gözdağı verdi. İşçilerin grevlerine polisle, jandarmayla müdahale edildi. MEB cumhuriyet tarihinin en gerici müfredatını kapalı kapılar arkasında hazırlayıp hayata geçirdi. Ne öğretmenin ne öğrencinin ne de velinin sesini dinledi. Cemaat ve tarikatlardan gelen talimat MEB üzerinde çok daha etkili oldu. Mehmet Şimşek çok açık biçimde ülkedeki milyonlarca emekliyi işçiyi açlığa mahkûm etti. Bütçede tasarruf adı altında yoksulun boğazından geçen son lokmaya da göz dikildi. Ama aynı saatlerde zengin Türklerin son bir yıl içinde yurt dışında 2 milyar dolarlık gayrimenkul satın aldıkları haberleri gazete sayfalarına düştü. Ekonomi büyümeye devam etti. Para sadece milyonlarca dar gelirli ve çalışan için yoktu. Ülkede her şey anormal bir şekilde ilerlerken, yolunda giden tek bir şey yokken sadece siyasetin tepesinde yaşanan “normalleşme” mümkün mü? Bahçeli ve Erdoğan’ın geçen hafta yaptıkları tüm konuşmaların özeti kendilerinin alanını daraltmayacak “makul bir muhalefet” istedikleridir. Böyle bir tercih mümkün tabii. Ama Erdoğan ve Bahçeli’nin çağrısına uyup “makul muhalefet” yolundan gidenleri milletin emekli ettiğini ve şimdilerde Sapanca’da torun baktığını da unutmamak gerekiyor.

(BİRGÜN)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder