4 Haziran 2024 Salı

soL KÖŞEBAŞI (4 Haziran 2024)

 

Rusya ilerliyor, Batı Kiev'e 'Bizim silahlarla vurun' diyor: Harkov cephesi neden kritik?(Can Kuyumcuoğlu)

Rusya, geçtiğimiz ayın başında yeniden açtığı Harkov cephesinde önemli ilerlemeler kaydediyor. NATO ülkeleri bu ilerlemeye karşı Rusya'yı kendi silahlarıyla vurması için Ukrayna'ya onay veriyor.

Rusya’nın geçtiğimiz ayın başında operasyon başlattığı Ukrayna’nın Harkov Oblastı'nda ilerlemeler sağlaması, NATO ülkelerini harekete geçirdi.

ABD ve diğer NATO ülkeleri, Kiev’e askeri yardımlara yönelik kısıtlamaları kademeli olarak hafifletme ve Ukrayna'ya Rus saldırılarına karşı koymada daha fazla esneklik sağlama kararı aldı.

'Yalnızca Harkov'u savunma kaydıyla'

ABD, önceki gün “yalnızca sınırlı sayıda silah kullanma ve Harkov’u savunma” kaydıyla Ukrayna'ya Rus topraklarının derinliklerindeki hedeflere saldırması için yeşil ışık yaktı.

Biden Yönetimi'nden bir temsilci yaptığı açıklamada, "Başkan yakın zamanda ekibine, Ukrayna'nın Harkov bölgesinde karşı ateş amacıyla ABD tarafından sağlanan silahları kullanabilmesini sağlama talimatı verdi" dedi.

Yetkili, bir yandan da Washington'un Rusya içinde ATACMS (Ordu Taktik Füze Sistemi) veya uzun menzilli saldırıların kullanımını yasaklama politikasını değiştirmediğini de söyledi.

ABD'nin füze sistemi ATACMS. Pentagon, geçtiğimiz Nisan ayında ATACMS'lerin Kiev'e teslim edildiğini duyurmuştu. Ukrayna'nın, füze sistemini Kırım’daki bir havaalanını vurmak için kullandığı iddia edilmişti.

Wall Street Journal gazetesinin aktardığına göre, Kiev, Güdümlü Çoklu Fırlatma Roket Sistemi (GMLRS), Yüksek Hareket Kabiliyetli Topçu Roket Sistemi (HIMARS) ve topçu sistemlerini kullanmakla sınırlı olacak.

Gazeteye göre, bu hamleyle Ukrayna'nın, Harkov Oblastı'nda Rusya'nın devam eden saldırısına karşı daha iyi savunma yapması amaçlanıyor. Aynı zamanda, Ukrayna'nın vurabileceği Rus toprakları üzerine getirilen coğrafi sınırlamalarla, Rusya’yla ABD arasında doğrudan bir çatışmayı önlemenin amaçlandığı ifade ediliyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin sözcüsü Sergey Nikiforov, Guardian'a yaptığı açıklamada, ABD'nin Kiev'e, daha önce yasak olan Rusya'daki hedeflere karşı Amerikan silahlarını kullanma izni verdiğini doğruladı.

Diğer NATO ülkeleri de ABD’ye katıldı

ABD’yle birlikte Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna'nın belirli Rus askeri tesislerini hedef alabilmesi gerektiğini savunurken, Polonya ve Danimarka da silahlarının Rus hedeflerine karşı kullanılmasına izin verdi. 

Son olarak Almanya da, Ukrayna'nın Rusya sınırları içindeki hedeflere karşı Alman yapımı silahları kullanmasına izin veren NATO üyesi ülkelerin arasına katıldı. 

Putin’den uyarı: Küresel çatışma mı istiyorlar?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD ve diğer NATO ülkelerinin hamlesine yönelik uyarıda bulundu.

Kiev'in son birkaç ayda, özellikle Belgorod Bölgesi'nde olmak üzere Rus topraklarında çok sayıda saldırı gerçekleştirdiğini ve bunun Rusya'yı Harkov Oblastı'nda bir tampon bölge oluşturmak için sınır ötesi bir operasyon başlatmaya zorladığını söyledi.

Rus lider ayrıca, Kiev'in Batılı destekçilerini, NATO silahlarını kullanarak yapılacak herhangi bir uzun menzilli saldırının çatışmanın tırmanmasını temsil edeceği ve "ciddi sonuçlara" yol açabileceği konusunda uyardı.

Putin, "Avrupa'da bu ciddi sonuçlar ortaya çıkarsa, stratejik silahlar alanındaki eşitliğimizi göz önünde bulundurarak ABD nasıl davranacak? Söylemesi zor. Küresel çatışma mı istiyorlar?" dedi. 

NATO başkanı Jens Stoltenberg’se, ABD'nin Ukrayna'ya Rusya içindeki bölgeleri hedef almak için Amerikan silahlarını kullanma yetkisi vermesinin ardından Moskova’yla Batı arasında gerilimin daha da artacağı ihtimalini yüksek görmediğini ifade etti.

Karşı çıkan NATO üyeleri de var: Macaristan'da 'Rusya'yla gerilime hayır' yürüyüşü

Diğer yandan, Macaristan başkenti Budapeşte'de hükümetin çağrısıyla yüz binlerce kişi, Avrupa Birliği'nin Rusya ile gerginliği tırmandırma politikasını kınayan bir yürüyüş düzenledi.

Tuna Nehri üzerindeki ünlü Zincir Köprü'den Margaret Adası'na yürüyen göstericiler, "Savaş yok" ve "Bize barış ver, Tanrım" yazılı pankartlar taşıdı.

Başbakan Vikor Orban, burada yaptığı konuşmada, "Daha önce hiç bu kadar çok insan barış için sıraya girmemişti. Biz Avrupa'nın en büyük barış gücüyüz. Avrupa'nın savaşa, kendi yıkımına doğru aceleyle yürümesi engellenmeli" dedi.

Ülkesinin Dünya Savaşlarında yaşadığı yıkımdan ders çıkarması gerektiğini söyleyen Orban, “İki dünya savaşında Macarlar 1,5 milyon can kaybetti ve onlarla birlikte gelecekteki çocukları ve torunları da öldü. Brüksel'in anlaması için bunu yavaşça söylüyorum: Savaşa girmeyeceğiz. Üçüncü kez Doğu'ya gitmeyeceğiz, bir daha Rus cephesine gitmeyeceğiz” diye seslendi.

Orban, kalabalığı önümüzdeki hafta yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde iktidardaki Fidesz partisinin “barış yanlısı ve egemenlik yanlısı” gündemini desteklemeye çağırarak, “Ukrayna için Macar kanı dökmek istiyor muyuz? Hayır, istemiyoruz” diye konuştu.

Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonunun başlamasından bu yana Orban, Brüksel'deki AB liderliğini defalarca "Moskova ile tehlikeli bir uçurum oyunu oynamakla"  suçlayarak bloğun tam teşekküllü bir savaşa sürüklenmesine izin vermemesi gerektiği konusunda uyarıyordu.

Ukrayna'ya herhangi bir askeri yardım sağlamayı reddeden Budapeşte, Kiev'e mali yardımı veto etmekle tehdit etmişti. Orban, AB'nin Moskova'ya uyguladığı ekonomik yaptırımları sert bir dille eleştirerek, bloğun ticareti ve kendi enerji tedarikini baltalayarak "kendi ciğerlerine kurşun sıktığını" savunuyordu.

Budapeşte'de Rusya'yla gerilim tırmanmasına karşı düzenlenen büyük yürüyüş böyle görüntülendi. (AFP)

Rusya'yla gerilimin tırmanmasına karşı çıkan bir diğer NATO ülkesiyse İtalya.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, geçtiğimiz hafta NATO Genel Sekreteri'nin Kiev'in sınırlarının ötesindeki hedefleri vurmasına izin vermesini önermesinin ardından, Ukrayna'ya sağlanan silahların Rusya topraklarında kullanılmasına karşı olduğunu vurgulamıştı.

İtalyan televizyonuna konuşan Meloni, "Stoltenberg'in neden böyle bir şey söylediğini bilmiyorum, bence çok dikkatli olmalıyız" demişti.

Başbakan yardımcısı olan Lig partisinin lideri Matteo Salvin dei, Napoli'deki bir seçim mitinginde yaptığı konuşmada, Stoltenberg'in sözlerini sert bir şekilde eleştirerek, "Bu beyefendi ya af diler, ya sözlerini düzeltir ya da istifa eder" demişti.

Dışişleri Bakanı Antonio Tajani de, "İtalya'nın gönderdiği askeri teçhizatın Ukrayna içinde kullanılması gerektiğini" söylemişti.

Rusya üç cephede ilerliyor

Ukrayna'da bu yılın genelinde güçlerinin çoğunu doğuya odaklayan Rusya, bu ayın başında ülkenin kuzeydoğusundaki Harkov Oblastı'nda sürpriz bir saldırı başlatarak Ukrayna'yı işgalinde yeni bir cephe açtı.
Geçtiğimiz ayın başlarında başlayan saldırıda, binlerce Rus askeri kuzey sınırını delerek, Ukrayna'yı bölgedeki mevzileri savunmak için diğer yerlerden asker göndermeye zorladı.

Rusya'nın bölgede kaydettiği ilerlemeler, Ukrayna'nın yetersiz insan gücü, topçu eksikliği, seyrek hava savunması ve yetersiz savunma tahkimatları gibi başlıca zayıflıklarını ortaya koymuş durumda.

Ukrayna'nın ön cephe tugayları, müttefiklerden gelecek mühimmat ve yeni askerleri beklerken, Rusya aylarca dondurulmuş olan cephe hattı boyunca kritik kazanımlar elde etti. Şu anda Harkov sınırlarında çatışmaların şiddetlendiği üç nokta bulunuyor.

Moskova birlikleri, kuzeyde Harkov şehrinin top atışı menziline girmesini hedefliyor. Rus güçler, güney cephesinde de, Ukrayna'nın geçen yılki karşı saldırısında kontrol altına aldığı köyleri geri almak ve Ukrayna topraklarına doğru daha fazla ilerlemek için çabalıyor.

Rus güçlerin savaşın başında da ilk hedef aldığı kentlerden biri Harkov'du. Rusya ordusunun yoğun bombardımanında kentin valilik binası vurulmuştu. Rusya'nın kente yönelik bu dönemki saldırısı büyük oranda başarısız olmuştu.

Harkov cephesi

Sınır ötesi saldırı, Rusların hızla birkaç köyün kontrolünü ele geçirmesini sağladı.

Saldırının başından bu yana Rusya, Vovchansk ve Lypsti'nin kilit yerleşim yerlerini ele geçirmeye çalışırken bölgedeki saldırılarını artırdı.

Harkov’un yaklaşık 30 kilometre kuzeyinde bulunan Lyptsi, yoğun Rus bombardımanı altında. Bu büyük köyü ele geçirmek, Rus birliklerinin topçularını, füze saldırılarına karşı zaten savunmasız olan Ukrayna'nın ikinci büyük şehri olan Harkov şehrinin menziline yerleştirmesine olanak tanıyacak.

Saldırı ayrıca Rusya'nın halihazırda ülke geneline dağılmış olan Ukrayna kaynaklarını diğer cephe hatlarından uzaklaştırmasına ve Ukrayna'nın Rus sınır bölgelerine yönelik saldırılarına karşı bir tampon bölge oluşturmasına olanak sağlıyor. Örneğin, yakınlardaki Rus şehri Belgorod, son aylarda giderek daha fazla Ukrayna saldırısına maruz kalıyordu.

Doğuda Avdiyivka ve Bahmut cephesi

Harkov saldırısından önce Rusya, saldırılarını büyük ölçüde doğuya odaklamıştı. Ukrayna'nın karşı saldırısı geçen yaz başarısızlığa uğramasının ardından Rus güçler, Ekim 2023'ten bu yana bölgede yavaş yavaş ilerliyordu. Ukrayna'nın doğu endüstriyel kalbi Donbass’ı ele geçirmek Kremlin'in önemli bir hedefi olmaya devam ediyor.

Moskova birlikleri, Şubat ayında Avdiyivka kasabasını ele geçirerek bu cephede büyük bir başarı elde etti. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, geri çekilme kararının "askerlerinin hayatlarını kurtarmak" için alındığını belirterek, burada sürekli yoğun bir Rus bombardımanı ve 10’a karşı 1 mermi dezavantajı karşısında kaldıklarını söyledi.

O zamandan bu yana Rus birlikler, Ukrayna için hayati bir askeri merkez görevi gören Pokrovsk yönünde batıya doğru istikrarlı bir ilerleme kaydetti.

Kuzeyde kalan doğu şehri Bahmut da, geçtiğimiz yıl dokuz ay süren zorlu bir savaşın ardından Ruslar tarafından yeniden ele geçirildi. Şimdi, Rusya'nın güçleri batıya doğru Chasiv Yar'a doğru ilerliyor. Kasabanın bulunduğu yüksek arazinin kontrolünü ele geçirmek, Putin'in birliklerini stratejik Kramatorsk şehrine daha da yakınlaştıracak.

Güney cephesi

Ülkenin daha güneyinde, Ukrayna güçleri, geçen yazki karşı saldırıda ufak da olsa başarıya ulaştıkları birkaç bölgeden biri olan Zaporijya'nın güneydoğusunda baskı altına giriyor.

Çeşitli Rus ve Ukraynalı kaynaklar, Ukrayna’nın geçtiğimiz yılki karşı saldırısında yeniden ele geçirdiği topraklarda küçük Rus ilerlemeleri olduğunu bildiriyor.

Artık tamamen yok olmuş küçük bir köy olan Robotyne, savaş sırasında birkaç kez el değiştirdi. Moskova, ilk olarak Mart 2022'nin başlarında Rus güçleri tarafından ele geçirilen köyün kontrolünü bu ayın başlarında tekrar kontrolüne aldığını duyurdu. Ukrayna’ysa Moskova’nın bu iddiasını reddetti.

Ukrayna'nın siyasi haritası. Rusya bugün Ukrayna karşısında üç noktada ilerleme sağlıyor. Rus güçlerin bugün ilerlemeye odaklandığı Harkov Oblastı, ülkenin kuzeybatısında Rusya sınırında kalıyor. Ukrayna, geçtiğimiz yıl Belgorod'a yönelik saldırılarını bu noktadan düzenliyordu. Rusya'nın mevziler kazandığı diğer bölgeler doğuda Donetsk Oblastı, güneyde Zaporijya Oblastı oldu. (freeworldmaps.net)

Harkov cephesi neden kritik?

Harkov, Ukrayna'nın ikinci büyük şehri. Savaş öncesi nüfusu 1,5 milyon olan kent, önemli bir merkez olmaya devam ediyor. Şehir, Rusya sınırına 40 kilometreden daha az bir mesafede. Diğer tarafta, sınırdan yaklaşık aynı mesafede, en yakın büyük Rus şehri olan Belgorod var.

2022'de Rusya’nın operasyonunun başlangıcında, Harkov ateş hattındaki ilk şehirlerden biriydi. İlk birkaç gün içinde Rus ordusu şehre girmeye çalıştı. Bu saldırı başlangıçta yetersiz güçlerle kötü yönetilmişti. Harkov'un kendisi alınamadı, ancak bazı birlikler şehre derinlemesine nüfuz etti.

Harkov Oblastı'nın aynı adlı başkenti ele geçirilmemiş olsa da, Rus birlikleri bölgenin önemli bir bölümünü kontrol altına almıştı. Cephe hattının ufak birlikler tarafından tutulması sonucunda, Eylül 2022'de Ukrayna'nın karşı saldırısı Rus birliklerini doğuya, Lugansk Oblastı'na doğru itti.

O dönemden bu yana, cephe hattı Harkov'un doğusunda kuzey-güney ve Harkov'un kuzeyindeki devlet sınırı boyunca genel bir batı-doğu yönünde uzanıyordu.

Doğuda bir mevzi kuran Ukrayna ordusu, Belgorod ve komşu kasabalara saldırılar düzenlemek için yeni bir konuşlanma gerçekleştirdi. Ukrayna birlikleri birkaç kez Rus topraklarına girmeye çalıştı ve Belgorod şehri ve sınır kasabaları bombalandı.

Ukrayna Belgorod’da askeri noktalardan ziyade sivilleri hedef alıyordu. Belgorod'da en büyük bombardıman şehir merkezine yapıldı. Bir roketin Yeni Yıl Fuarı'na ve çevre ilçelere isabet etmesi sonucu 25 kişi hayatını kaybetmişti. Kente yönelik benzer bombardımanlar düzenli olarak devam etti. Rus hava savunmaları bu bombardımanlara karşı yüzde100 etkili değildi. Belgorod nüfusunun bir kısmı ve sınıra yakın köy ve kasabalardaki insanların çoğu iç bölgelere kaçtı. Bombardımanlar, Rusların 2022'de Ukrayna'nın karşı saldırısında kaybettiği bölgelerden geliyordu.

Geçtiğimiz yılın sonunda Ukrayna'nın Belgorod'a yaptığı saldırının ardından Rus itfaiye ekiplerinin bölgeye müdahalesi.

Ukrayna ordusu, Mart 2024'te, zırhlı araçlara sahip tabur düzeyindeki birliklerle Kozinka köyü yakınlarındaki sınırı geçerek ciddi bir saldırı gerçekleştirmişti. Başarısız saldırının sonucunda Ukrayna kuvvetleri ağır kayıplar verdi. Diğer yandan, birkaç gün süren çatışmalarda Kozinka da haritadan silinmişti.

                                                             /././

Kırşehir'de akademisyenler tacizcinin tehdidi altında: 'Şehrin bazı sokaklarına artık giremiyoruz' (Özkan Öztaş)

Kırşehir'de bir tacizci tarafından sürekli tehdit mesajları aldıklarını belirten iki kadın akademisyen hayatlarının kabusa döndüğünü ifade ediyor: "Her şey ortada, savcılar yetkilerini kullanmalı."

Kırşehir'de Ahi Evran Üniversitesi'nde görev yapan iki kadın akademisyen, Yüksel Gezer adındaki tacizci bir eski öğrenci tarafından sürekli tehdit edildikleri için hayatlarının kabusa döndüğünü ifade ediyor. Şehrin bazı sokaklarına hiç gidemedikleri ifade eden akademisyenler, adli makamların artık bir an önce yetkilerini kullanıp zanlıyı tutuklamalarını talep ediyor.

'Defalarca uzaklaştırma cezasını ihlal etti ama ortada bir yaptırım yok'

Sürekli taciz ve tehdit mesajları alan akademisyenler süreci yargıya taşıdıklarını, verilen uzaklaştırma kararına karşın tehdit ve tacizlerin devam ettiğini belirterek tutuklama kararı çıkarılmasını istiyor.

Uzaklaştırma cezası alan şahsın defalarca bu yasağı delmesine, tehdit mesajları atmasına ve zaman zaman akademisyenlerin evlerine kadar gidip tehdit etmesine rağmen tutuklanmaması süreci akademisyenler için iyice zor bir hale getiriyor.

Şehrin bazı sokaklarına çok uzun zamandır hiç gitmediklerini ifade eden akademisyenler "500 metre sınırı var. Şahısta aynı zamanda bir elektronik kelepçe var. Yanımıza yaklaşırsa uyarı veriyor sistem. Ancak umursadığı falan yok. Daha önce taciz ettiği kişileri benzer şekilde tehdit etmiş ve keserle saldırıp zarar vermişti. Bir yaptırım uygulanması için illa birilerinin başına bir şey gelmesi gerekmiyor. Bunlar yaşanmadan da önlem alınabileceğini düşünüyoruz" diyor. 

Akademisyenler şehri terk etmek istiyor

Yüksel Gezer adlı tacizci hakkında Kırşehir Adliyesi raflarında onlarca şikayet ve soruşturma dosyası yer alıyor. Daha önce akademide birçok kişiyi benzer şekilde taciz ettiği iddia edilen şahıs yüzünden birçok akademisyenin şehri terk etmek istediği ve bu nedenle görev yeri değişikliği talep edenlerin olduğu ifade ediliyor. 

Akademisyenler yaşadıkları sorunları şu sözlerle anlatıyorlar:

"Bu şahıs normalde üniversitede öğrenciydi. Bizim öğrencimiz değildi ama sınav gözetmenliği sırasında denk geldiğimiz biriydi. Sonra sosyal medya hesaplarımızdan bizleri buldu. Önce taciz eden mesajlar attı. Akabinde cevap vermeyince de tehdit mesajları almaya başladık. O kadar fazla taciz etti ki hesaplarını engellesek dahi yeni hesaplar açtı ve farklı mail adreslerinden iletiler yolladı. Hiç olmadı üniversitenin kurumsal hesaplarında yer alan mail adreslerimize ulaştı. Mesela bir telefon alıyoruz yabancı bir numara, açınca bu sapık çıkıyor karşımıza. Akıl alır gibi değil. Sokakta yürürken 'Annemi arayabilir miyim?' diyerek herhangi birinden telefonunu istiyor ve bizi arıyor. Yani öyle telefonu ya da sosyal medya hesabını engelleyince kurtulamıyorsunuz. Ben mesela numaramı değiştirdim. Ama bankanın uygulamasına girmem için şubeye gidemiyorum bu sapık karşıma çıkar mı acaba diye. Bu sorun çözülse de çözülmese de artık bu şehirde kalmak istemiyorum. Psikolojim bozuldu. Sosyal çevrem dağıldı. Nereye gitse buraya gelir mi acaba diye düşünmekten alıkoyamıyor insan kendini." 

'Farklı suçlardan cezaevinde yattı, içerdeyken dahi mektup yolladı'

Farklı suçlardan daha önce altı ay kadar cezaevinde kaldığı belirtilen şahsın içerdeyken dahi taciz ettiği kişilere mektup yolladığını ifade eden akademisyenler hayatlarının kabusa döndüğünü söylüyor. Akademisyenlerin sosyal medya hesapları üzerinden ulaştığı aile bireylerine, akrabalarına ve yakınlarına da mesajlar attığı ifade edilen tacizcinin yolladığı mesajlar ise kaygı verici içeriklerle dolu. İşleyeceği taciz ya da cinayeti nasıl yapacağını ve bundan nasıl keyif alacağını ayrıntılarıyla anlatan tacizcinin bir an önce tutuklanmasını talep eden akademisyenler daha önce mahkemelerde hakimlerin dahi kişiyi duruşmadan çıkarmak zorunda kaldığını, zaman zaman deli taklidi yapsa da "akıl sağlığı yerindedir" raporu verildiğini ifade ediyor. 

'Savcılık başımıza bir şey mi gelmesini bekliyor?'

Savcıların tam yetki kullanarak adım atmasını beklediklerini ifade eden akademisyenler hukuki sürecin eksik ilerlediğini düşünüyor.

"Burada 6284 sayılı kanunun 5. maddesi uzaklaştırma kararlarından söz ediyor. Ancak savcılık ısrarla 5/1-f maddesini devreye sokmuyor. Bu, sosyal medya ve iletişim kanalları üzerinden de tacizi kapsayan madde. Bu şahıs zaten bize sürekli sosyal medya kanalları üzerinden taciz ve tehdit mesajları iletiyor. Kurumsal maillerimize bakmaktan dahi kaygı duyar olduk. 

Çok açık ifadelerle tehdit ediliyoruz. Bizi nasıl öldürmek istediğini, nasıl tecavüz etmek istediğini, öldürürken hangi araçları kullanacağını açık açık yazıyor. Gittiğimiz kafelerin sahiplerini dahi taciz ediyor. Bu sapık yüzünden buradaki sosyal hayatımız dahi etkilendi" sözleriyle süreci anlatan akademisyenler yaşadıkları sorunlara acil bir çözüm talep ediyorlar. 

'Yaşadıklarımız başkalarının başına gelseydi belki de çoktan hayatlarını kaybetmişlerdi'

Akademisyenlerin dikkat çektiği belki de en önemli ayrıntı ise bu yaşananların başkalarının başına geldiği takdirde yaşanabilecek sonuçların vahameti. 

"Biz hadi iyi kötü hukuk biliyoruz. Yine iyi kötü hakkımızı arıyoruz. 

Bakın olay basit sanılıyor olabilir ama öyle değil. Bu sapık eşimize, arkadaşımıza, ailemize, annemize-babamıza, kuzenlerimize dahi mesaj atıyor. İlettiği mesajlarda birçok itham, hakaret ve küfür yer alıyor.

Şimdi şu soruyu sormak istiyorum sizin aracılığınızla. Bu mesajlar bu ülkedeki herhangi bir kadının eşine, babasına, kardeşine iletilmiş olsa yaşanabilecek sorunlar hesaba katılıyor mu?

Bu tacizcinin yapabileceği şeyleri geçtim. Olay aile içinde yaşanacak şeylerden dolayı dahi cinayetle sonuçlanacak bir duruma gelmez mi? Bu ülkede her geçen gün bu içeriklerle işlenmiş kadın cinayetleri haberi almıyor muyuz? Savcılığın bu başlıkta mutlaka bir karar alması gerektiğini ve kişinin bizi taciz ettiği için tutuklanmasını talep ediyoruz. Bu münferit ya da anlık yaşanmış, bir duygu durumuyla iletilen mesajlar değil. Çevremize saldırıyor, arabalara zarar veriyor, gittiğimiz kafelerin sahiplerini tehdit ediyor. Bir sürü şahit var ama kimse şahitlik yapmak istemiyor. Çünkü dava dosyasında adı geçen herkesin kapısına dikiliyor. Burada bir sürü avukat bu şahsın savunmasını yapmaktan imtina etti. Durum basit ya da sıradan bir taciz konusu değil. Yetkililerin bir an önce adım atmasını talep ediyoruz" diyen akademisyenlerin 4 Haziran Salı günü Kırşehir Adliyesi 4. Asliye Mahkemesi'nde saat 14.15'te konuyla ilgili görülecek duruşması var. 

Duruşma için dayanışma çağrısı yapan akademisyenler seslerini duyurmak istiyor ve mesleklerine devam ederken endişe duymak istemediklerini ifade ediyor.

                                                                  /././

Meralar patronlara peşkeş çekiliyor: Köylüyü sütsüz bırakıp süt sağma makinası teklif ettiler (Özkan Öztaş)

Meralar GES projesi için patronlara peşkeş çekilirken, hayvancılıkla uğraşan köylüler mağdur oldu.

Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde verimli mera alanları, Güneş Enerjisi Santrali (GES) projesi için patronlara peşkeş çekildi.

90 hektarlık arazinin çevresindeki köylerde yaşayanlar, hayvanlarını otlatacak tüm alanların sessiz sedasız satılmasına itiraz ediyor. Halk, şirketlerin "sus payı" olarak sunduğu "yatırımlara" da tepkili.   

'Okul yapmak şirketin işi mi?'

Proje alanı AKP'nin gözde müteahhitlerinden Kalyon'un da aralarında olduğu 5 şirket arasında paylaştırılmış durumda. Projenin yapımı devam ederken, şirketler köylüleri ikna etmeye çalışıyor.

soL'a konuşan köylüler, proje karşılığında vaat edilen yatırımların şirketin görevi olmadığını söylüyor:

"Şirketler gelmiş diyor ki eğer bu sürece olur derseniz size okul yaparız, yol yaparız, cami yaparız, süt sağma makinaları hediye ederiz. İyi de size ne okuldan, yoldan. Okul yapmak, yol yapmak devletin işi, belediyenin işi. Siz devlet misiniz? Süt makinası dağıtacaklarmış. Dalga geçiyorlar köylülerle. Burada hayvancılık bittikten sonra bana süt sağma makinası hediye etsen ne olacak etmesen ne olacak. Ben hayvanlarımı meralarda otlatamadıktan sonra nasıl besleyip büyüteceğim?"

Arazinin bir bütünlük arz etmediğini ifade eden köylüler, "Özel tapulu alanları baypas ederek bir proje alanı oluşturmuşlar. Önceliği hayvancılıkla uğraşan köylülere değil firmalara vermişler" diyor.

'Köylünün haberi olmadan sattılar'

Söz konusu alanda hayvancılık yapan birçok köy mevcut. Sorun Viranşehir'e bağlı Göncük ve Dereli mezralarının yanı sıra Kadıköy ve Düzlük mezralarını da kapsıyor.

Araziye güneş panelleri yerleştirmek için çalışmalara başlandığını ifade eden köylüler, projeye daha önce Viranşehir Kaymakamlığı'ndan yapılan toplantılarda itiraz ettiklerini dile getiriyor. 

Hazine malı görünen meralık alanların satışının oldu bittiye getirildiğini aktaran köylüler, süreci şöyle anlatıyor:

"Amaçları buraları şirketlere peşkeş çekmek. Mesela deselerdi ki biz burayı özelleştireceğiz, belki tüm köylüler bir araya gelip buraları satın almayı düşünürdük.  En azından hayvancılığın devam edebilmesi için bir kısmını böyle yapmak istedik. Ama sessiz sedasız köylünün haberinin olmadığı anda satmışlar. İş makinalarını görünce anladık sürecin tamamlandığını.

Meralar olmazsa köylerin boşalacağını söyleyen bölge halkı, "Böyle giderse köylüler hayvanlarını satıp başka bir işe bakacak" diyor.  

Hayvancılık yetersiz derken meraları satıyorlar

Bahsi geçen köyler Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır üçgeninde yer alan Karacadağ bölgesinin verimli arazileri üzerine kurulu. Burada binlerce küçük baş hayvan ve yüzlerce büyükbaş hayvanın üretimi yapılıyor. Bir yandan hayvan ithalatı yapılırken diğer yandan hayvancılığı bitirecek adımlar atıldığına dikkat çeken köylüler, projenin durdurulmasını istiyor:

"Ülke bir yandan Avrupa'dan canlı hayvan satın alıyor bir yandan da buradaki meraları GES projesi için satıyor. Burada nereden baksan 10 bine yakın küçükbaş hayvan vardır. Ben mesela şöyle bir düşünüyorum 5 bin küçükbaş hayvan garanti var şu an. Bu kapasite arttırılabilir. Yüzlerce büyükbaş hayvan vardır. En az 500 tane var. Şimdi bu saatten sonra bu hayvanları otlatacak mera alanlarımız artık yok. Burada resmen hayvancılığı bitirdiler."

                                                               /././

İstanbul’a ve emekçilere dair (Senem Doruk İnam)

Bu kent bitmek bilmeyen bir kavganın, emeğin ve mücadelenin kenti. Bu yüzden buradan umutsuzluk çıkmaz, çıkmamalıdır...

Bir dostumun tavsiyesiyle Orhan Kemal’in İstanbul İstanbul kitabı elime geçti. Kitap yazarın İstanbul’dan Çizgiler kitabına girmeyen öykülerin yer aldığı 34 kısa öyküden oluşuyor. Öykülerin yanı sıra çizimlerle İstanbul resimlerine de yer veren bu kitaptaki öyküler keyifli bir anlatı sunuyor okura. Çok sayıda öykünün bileşiminden oluştuğu için bazı öyküler bir çırpıda bitiveriyor. Henüz daha öykünün içine yeni girmişken biten hikayenin daha derinine inme, hikayedeki karakteri, mekanı, mücadeleyi daha fazla okuma isteği kaplıyor içinizi.

Orhan Kemal’in eserlerinin tamamında emekçilerin yaşamlarını, mücadelelerini, ekmek kavgalarını en sade şekliyle buluruz. Bu öykü kitabında da öyle. İstanbul’a, İstanbul’un yoksullarına, emekçilerine Orhan Kemal’in gözünden bakıyoruz. O sadelik bizi gerçek yaşamla buluşturuyor. Bir yandan İstanbul’un çok sayıdaki semtini ziyaret ederken bir yandan da o semtlerde yaşayan, o semtin sokaklarında, caddelerinde dolaşan, fabrikalarında çalışan insanları, karakterleri tanıyoruz. Öyküler İstanbul’un yoksulları ve emekçilerinin ekmek kavgasının, hayata tutunma mücadelesini konu alıyor. 1950’li yılların Türkiyesi. Beyoğlu, Tepebaşı, Haliç, Cibali öykülerde en çok konusu geçen mekanlar. O yıllarda bu mekanlarda yaşayan ve çalışan işçi sayısı çok fazla. Orhan Kemal iyi bir gözlemci, ustası Nâzım’dan öğreniyor bakmayı, anlamayı, yazmayı ve anlatmayı. Üstelik bir avantajı da var kendisi de uzun yıllar sözü geçen yerlerde yaşıyor. Emekçilerle iç içe, kapı komşusu olarak. Yazdığı kişiler bazen komşusu, bazen kahvede karşılaştığı kişi, bazen de sokağında caddesinde, bindiği dolmuşta gördüğü kişi. Hapisteyken ustasının çalıştığı “İnsan Manzaralarına” bakmayı öğreniyor aslında Orhan Kemal. Öykülerde de bu manzarayı anlatıyor bize. İstanbullu emekçileri. 



Orhan Kemal şöyle söylüyor İstanbul ile ilgili: “İstanbul birtakım suluboya resimlerden ibaret değildir. İstanbul, İstanbul’un sadece adaları, denizi, göğü, Beyoğlu’su, içkisi, motoru, sandalı olamaz. İstanbul’u derinlemesine, fakir semtleri, çalışan irili ufaklı insanlarıyla, onların geçim şartları, ıstıraplarıyla bilmek, tanımak demektir…”



Evet, İstanbul kent yapısıyla, doğasıyla, tarihiyle bu kadar saldırıya maruz kalmasına rağmen hâlâ çok güzel ve büyüleyici bir kent. Ama İstanbul elbette yalnızca bu değil. Geçmişten bugüne İstanbul deyince koskoca bir tarih çıkıyor karşımıza, dünyanın en eski kentlerinden biri, imparatorluklara başkentlik yapmış bir şehir. Fetihler, işgaller… Bir yanda kente sahip olduğunu hissettiren bir zenginlik, diğer yanda bu kentin iliklerine kadar işlemiş yoksulluk. Sömürünün en derininin, kent yağması ve talanının en akıl almaz örneğinin yaşandığı kent İstanbul. 



Orhan Kemal’in İstanbul İstanbul kitabı, üzerinden yıllar geçtikten sonra aynı kentin semtlerine, emekçilerine tekrar bakmamızı sağlıyor. Öykülerde yer alan mekanlar ve karakterlere bugünden bakabiliyoruz. Geçmişi, değişimi, hiç bitmeyen hatta artan sömürüyü izleyebiliyoruz. 


Bir örnekle başlayalım; kitapta sıklıkla yer verdiği Cibali. Bu mahallenin tarihi ve kültürü o mahalleye karakterini veren emekçilerin dışarıya itilmesiyle, sermayenin, iktidar ve yerel yönetimlerin uyguladıkları rant ve yağma planlarıyla yerle bir oluyor. Cibali’de birçok greve, mücadele ve direnişe ev sahipliği yapan Cibali Tütün Fabrikası özelleştirme nedeniyle kapatıldıktan sonra o fabrikada çalışan ve orada yaşayan çok sayıda işçi 90’lı yılların sonuna doğru o bölgeden uzaklaştırılıyor. Bugün sermayenin bir rant alanı olarak gözünü diktiği bölge tarikatların, uyuşturucu çeteleri ve mafyaların hakimiyetinde. Yoksulluk yine hat safhada ama yoksullar dinci gericilik ve uyuşturucu ile çepeçevre sarılmış durumda. 



Bir diğer örnek Beyoğlu. İstanbul İstanbul, 8 yaşında küçük bir kızın Haliç vapurunda çalıştığı bir hikayeyle başlıyor. Okula gitmesi gerekirken çalışmak zorunda kalan çocuklar 1950’li yılların Türkiye'sinde kalmadı. Hâlâ gerçek. En yakıcı örneğini verdiğimiz mücadeleden biliyoruz. Tarlabaşı’nda yakın zamanda açılan TKP Semt Evi sabahtan akşama birçok mahalleli çocuğun geldiği, vakit geçirdiği, atölyelere katıldığı bir merkez haline geldi. Gelen çocuklarla daha yakından tanışıp, sohbet ettikçe öğrendik ki semt evine gelen, atölyelere katılan, enstrüman dersleri alan çocukların büyük kısmı çocuk işçi. Okula gitmesi gereken çocukların kimisi sokakta, kimisi tekstil atölyesinde çalışıyor…  İşte bu İstanbul’un manzarasıdır. Kalabalık sokakları, pahalı restaurant ve otellerle dolu İstanbul’un merkezinin gerçeği budur. 



Bir diğer gerçeğimiz ise, yıllarca alınteri dökerek bu ülkeye emek vermiş emeklilerimizin bu kentte yaşayamaz hale gelmesi. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Planlama Ajansı “İstanbul’da Emekli Olmak 2024” başlıklı bir rapor yayımladı. Rapora göre İstanbul'da bulunan her 6 haneden biri emekli aylığı ile hayatını sürdürüyor ve İstanbul'da neredeyse her 3 emekliden biri resmi olarak çalışmaya devam ediyor. Emekli aylığı açlık sınırının altında olduğuna göre emekli olup çalışan sayısının da resmi olan sayıdan çok daha fazla olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Emeklilere ya çalışın ya ölün diyen bir düzen var.



Daha sıralayacağımız onlarca örnek var. Çünkü sermaye düzeni bu kenti, bu kentin insanlarını, sömürü ile, yoksulluk ve çaresizlikle, tarikatlarla ve uyuşturucu ile çevrelemiş durumda. Öykülerde adı geçmesi gerekmiyor, İstanbul’un birçok mahallesinde yoksulluk, çaresizlik, çıkışsızlık halkımıza nefes aldırmıyor. Bu tablo umutsuz görünüyor olabilir ama ne İstanbul ne de bu ülke bundan ibaret. 



Bu kentin tarihinde direnenler var. Direnmeye devam ediyorlar. Haziran’da milyonlar bu kentin meydanını doldurdular. Fabrikalarda, atölyelerde, işyerlerinde, mahallerde örgütlenmeye çalışan komünistler var. 
Bu kent bitmek bilmeyen bir kavganın, emeğin ve mücadelenin kenti. Bu yüzden buradan umutsuzluk çıkmaz, çıkmamalıdır.

Bu ülkenin aydınları, sanatçıları büyük bir emek ve iddia ile ülkenin emekçilerini anlattılar, o emekçilerin mücadelelerine şahit ettiler bizi. En umutsuz ve çaresiz oldukları zamanda bile. Şimdi sıra bizde. 



2 Haziran Orhan Kemal’in, 3 Haziran Nâzım Hikmet’in ölüm yıldönümü.

Bu kentin emekçilerine umut olmuş ustalara saygıyla…

(soL)                                                       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder