7 Temmuz 2024 Pazar

Cumhuriyet "KÖŞEBAŞI" -7 Temmuz 2024-

 

Futbol sadece futbol değildir! -Işıl Özgentürk-

Sevgili okurlarım elektriğe yapılan yüzde 38 zam beni akaryakıt zammı kadar korkuttu. Tamam ütüyü bıraktım, bulaşıklarımı elde yıkıyorum, lambaların ışığını en küçüğe ayarladım, çamaşır makinesini gece yarısı çalıştırıyorum ama gene de elim mahkûm elektrik kullanıyorum. Beni kara bir düşünce aldı. Artık cümleten sokağa çıkıp protestolara başlarız dedim ve ne gördüm milletin meselesi Milli Takım’ın Avusturya’yı 2-1 yenmesi. Ama asıl önemlisi bir Milli Takım oyuncusu Merih Demiral’ın maç sonrası bozkurt işaretiyle milleti selamlaması. Sosyal medya ikiye ayrılmış, kimi Merih’in yanında kimi karşısında!

Dostlarım açıkça söylemeliyim, belki de 10 yaşımda babama ısrar edip beni maça götürmesini istemeseydim bu futbol denen ayak sporunu sevebilirdim ama öyle olmadı, ufak tefek olduğum için kalabalık giriş kapısında babamın korumasına rağmen sıkışıp kaldım, soluk alamadım ve daha sonra da bir topun peşinde koşturan insanların amacının ne olduğunu pek anlayamadım. Kısaca benim futbol ile ilişkim anında bitti, geçen yıla kadar. Geçen yıl ne oldu, hadi anlatayım. Kadıköy Çarşısı’nda dükkân önünde midye yerken slogan atarak ilerleyen fanatik bir Fenerbahçe seyircisi üstüme gelince dükkânın içine kaçtım ve sloganları şöyleydi: “İ...e Beşiktaş, karakola kaç!”

Fenerbahçe taraftarları bana kızmayın, bu denli cinsiyetçi bir sloganı sizler atıyorsunuz!

Neyse şimdi gelelim 1932-1968 yılları arasında Portekiz’i yöneten faşist diktatör  Salazar’ın ünlü sözü 3F’sine. Nedir bu 3F? Diktatöre sormuşlar “Portekiz’i diktatörlükle 36 yıl idare etmeyi nasıl başardınız?” Adam çok net yanıt vermiş: Futbol, fado (Portekiz halk şarkıları) ve Fatima ana (din).

Bu yanıt çok ünlüdür ve hemen hemen tüm diktatörlerin uygulamalarında yeri vardır. Hitler, Salazar’a nazaran daha sofistik kalıyor ama o da ari ırk palavrasını ustalıkla çok entelektüel bir ülkede taraf toplamak için kullanmadı mı? Yani toplumları idare etmenin en etkili yolu, onlara kendilerinde eksik olan bir inanç kaynağı sunmak! Bir gruba dahil etmek!

Devam edelim, bizde eğlence eksik, fado yok. 3F’nin ikisi futbol ve din, kendilerini boşlukta hisseden, önemsiz hisseden insanlara bir gruba dahil olma şansını tanıyor. Futbol bu iş için biçilmiş kaftan! Çünkü taraftar olan kişi giderek fanatikleşiyor ve belli bir süre için kazanılan bir maç, hayatın ta kendisi oluyor. “Elektriğe zam mı gelmiş alıştık artık ama golleri nasıl attık!” “Akaryakıt dört kuruş daha zamlanmış ne yapalım ama nasıl yendik!” “Çocukların anaokulu parası artmış, boş ver, o nasıl muhteşem bir goldü yarabbi? Atana kurban!” Açıkça futbol sadece futbol değildir. Özellikle son yıllarda bu alan adeta bir karapara aklama, vergi kaçırma organizasyonu olarak yaşamımızda oldukça önemli bir rol oynuyor. Örneğin milyon dolarlar ödenerek ülkemize getirilen futbolcular, aldıkları paralara karşılık nasıl bir vergi ödüyorlar ben bilmiyorum. Bu alan gri. “Takımım kazandı!” diye cebinde et parası olmayanların, iki günlüğüne de olsa kendilerini başarılı ve zengin hissetmelerini de pek anlayamıyorum. Ama hissediyorlar! İşte 3F bu!

Taraftar! Açıklaması: Herhangi bir gruba dahil olan! Bu futbol kadar, magazin dünyası ve din için de geçerli. Örneğin tarikatlar, biz de henüz tarikatların insan üzerindeki etkisini etraflıca anlatan “Takva” filminden başka bir film yapılmadı, çok açıklayıcı sosyolojik araştırma da pek yok. Ama dijital kanallarda özellikle Amerikan toplumunda etkin olan tarikatlarla ilgili belgeseller var. İnsanların bir gruba ne olursa olsun kendini adamaları dehşet verici. Tarikat reislerinin her sözü sorgulanmadan yerine getiriliyor. İnsanlar onlar için çalışıyor, çocuklarını onlara sunuyorlar. Ben izledikçe insanoğlunun en büyük açmazının bir grubun içinde varolmak isteği olduğunu düşünmeye başladım. Belki de birey olmak insana ağır bir yük gibi geliyor. Öbürü ise sorgusuz sualsız kolayca varolmak. Bu insanoğluna güven veriyor, onu dertlerini, başarısızlığına unutturuyor.

Ama artık yazarın son sözünü söylemeye geliyorum: Evet, insanoğlu yaşamı boyunca iki ana duygu çatışması yaşar: Biri güven, diğeri merak. Bu iki duygudan merak, insanoğlunun gelişme motorudur. İyi ki var!

Yerim azalıyor. Evet, milli maçın ardından Merih Demiral bozkurt işaretiyle izleyenlere selam yollamış. Bu insanların canını sıkmış, sıkar çünkü ülkemizde bozkurt işareti ne yazık ki Türk mitolojisinden bir alıntı değil, özellikle 12 Eylül öncesi insanları acımızca öldüren faşist grupların birbirlerini selamlama işaretidir.

Son söz: Açık Radyo’nun (95.0) lisansı RTÜK tarafından iptal edilmiş.

RTÜK yeşili, doğayı, denizleri, iyi müziği ve hak arayanları sevmez! O, 3F taraftarıdır! Biz de Açık Radyo taraftarıyız, edeplice söylüyoruz: RTÜK bu iptali hemen düzelt! Bir zahmet sabah programlarına bir el at! Kutsal (!) ailemizin nasıl çöktüğünü gör!

                                                          /././

Mustafa Necati’nin öğretmenlere mektubu -Özdemir İnce-

Yüzünü görmediğim öğretmen meslektaşım İsmail Somuncu 23.02.2009 tarihli mektupla birlikte fotokopisini yaptırdığı 1929 tarihli İlkmektepler Talimatnamesi ile birlikte o dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin öğretmenlere yazdığı, biraz sonra okuyacağınız mektubu göndermişti. Parantez içindeki sözcük güncellemeleri tarafımdan yapılmıştır. 

                                                 ***

Muallim (öğretmen) arkadaş; Muallim mektepleri (öğretmen okulları) bu mezunları tevziatında (dağılımında) senin hissene Antalya Maarif Emirliği mıntıkası dahilindeki Isparta vilayeti (ili) isabet etti. Orası güzel vatanın himmet (gayret) ve irşadına (yol göstermesine) muhtaç feyzli (verimli) bir köşesidir, yeni mezunlarımızın memleket içine dağılmalarının derece ve zaruretini (gerekliliğini) gerek geçen sene mezunları arkadaşlarımızla ve gerekse sizinle münakaşa eylemiş (tartışmış) ve aramızda kararlaştırdığımız neticeyi, ilkmektep muallimleriyle mesleki bir hasbihal (dertleşme) şeklinde bütün meslektaşlarımıza ilan etmiştim.

Burada sana bundan tekrar bahsetmeye lüzum görmüyor ve kemali emniyetle (büyük bir güvenle) senin de aziz vatan ve milletine hizmet edebilmek için, bugünü sabırsızlıkla beklediğine kani (inanmış) bulunuyorum. Harcırahının (yolluğunun) hemen gönderilmesi mahalline (ilgili yere) yazılmıştır. Oraya varır varmaz teçhizat (donatım) bedelini de alacaksın.

Yollarda azami muavenette (en çok yardımda) bulunmaları için maarif (eğitim) idarelerine lazım gelen talimat verilmiş olduğundan iskele, istasyon ve yol uğrağı kasabalarda yakalarında yıldız bulunan bir zat (kişi) sana intizar edecek (seni bekleyecek) ve delalette bulunacaktır (yol gösterecektir). Binaenaleyh (o halde) onların da seni kolaylıkla tanıyabilmeleri için yakana bir yıldız takmalısın. Gideceğin yer, hiç de yabancısı olduğun yer değildir. Orada seni sevinç içinde bekleyen vatan yavruları, senin gibi mektebini ikmal eder etmez (okulunu bitirir bitirmez) vazife (görev) basına koşmuş hanım ve bey muallim (öğretmen) arkadaşların, hasılı vatanın her köşesinde tesadüf ettiğin ve edeceğin yüksek alınlı kardeşlerin vardır.

Artık mektep hayatın nihayete ermiş oluyor ve hakiki mücadele hayatına girmiş bulunuyorsun. Binaenaleyh (o halde) vazifesinin yüksek ve kutsi (kutsal) mahiyetini (nitelik, öz) tamamen idrak etmiş her muallim (anlamının gerçekten bilincine varmış her öğretmen) arkadaşın gibi senin de seni bekleyen yavrularının arasına koşmakta bir dakika teahhur etmeyeceğine (gecikmeyeceğine) eminim. Bilhassa (özellikle) bu sene yeni Türk harflerini tamim (yayma) gibi şerefli bir vazifen daha vardır. Bütün memleket evlatlarını bir an evvel yeni harflerle okutarak Türkiye’de okuma yazma bilmeyen bir fert (insan) bırakmayacak kadar geniş bir azimle (gayretle) çalışmak mecburiyetindesin (zorundasın). Bunun için yeni Türk harflerini çabuk öğren ve hemen herkese öğretmeye başla. Bu hedefe varmak için kürsü, mektep lazım değildir. Her yerde her gördüğüne kadın, erkek, fakir, zengin, çiftçi, tüccar, köylü ve şehirli tefrik etmeyerek (ayrım yapmadan) derhal öğreteceksin. Milletimize yeni bir teali (yükselme) sahası yaratacak olan bu büyük zaferi kısa bir zamanda kazanacağına mutmain (inanmış) olarak vazifelerinde muvaffakiyet diler ve işe mübaşeret haberine intizar eylerim (başlama haberini beklerim) aziz meslektaşım.

Maarif Vekili Mustafa Necati

                                                 ***

Mustafa Necati (d.1894, İzmir-ö.1 Ocak 1929, Ankara) mübadele, imar-iskân, adliye ve milli eğitim bakanı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından başlayan süreçte, başlangıçta Batı Anadolu bölgesinde, daha sonra ise Ankara’da birçok konunun fikir babası ya da uygulayıcısı olmuştur. İşgalden bir gün önce Anadolu matbaasında basılıp dağıtılan ünlü bildiriyi arkadaşları ile birlikte kaleme almıştır.

Milli eğitim bakanı iken Harf Devrimi yapılmış, bu devrimin kısa zamanda kökleşmesi için Millet Mekteplerini kurmuş ve halkın “yeni harfleri” kısa zamanda öğrenmesini sağlamıştır. Ölürken Millet Mekteplerini sayıkladığı söylenir. Ölümü üzerine Atatürk hıçkırarak ağlamış ve “Ah o ne evlattı” demiştir. Onun eserlerini yıkmaya kalkışanlar onun karşısında bir Don Kişot’tan başka bir şey değildir!

(Cumhuriyet)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder