16 Temmuz 2024 Salı

T24 "KÖŞEBAŞI" -16 Temmuz 2024-

 

Kocaları ölmüş kadınlara reva görülen toplu konut modeli bu olmamalı! -Candan Yıldız-

Van'da inşa edilen Kuveyt Evleri'nde yaşayan kadınlar markete gitmek için 15 dakika yürüyor, dağ başında bir hayat sürüyor

Kuveyt Evleri 2014 yılında tamamlandı

Van şehir merkezinden 40 dakika uzaklıkta, Hindistan'da yaşamdan yalıtılmış "dul evlerini" çağrıştıran konutlarda eşlerin kaybeden kadınlar kalıyor. 

Adı Kuveyt Evleri… 

2011 Van depreminden üç yıl sonra, merkezi Kuveyt'te bulunan Uluslararası İslami Yardım Teşkilatı (IICO) ile İslami yardım kuruluşu İnsani Yardım Vakfı (İHH) 4 blok 300 haneden oluşan evler yaptı. 

Evlere farklı nedenlerle kocasını kaybetmiş kadınlar çocuklarıyla birlikte yerleştirildi. 

Buraya kadar her şey normal. 

Şehrin ücra bir noktasında yaşayan kadınların sorunları sadece barınma ihtiyacının karşılanmasıyla bitmiş olamaz. 

Nitekim de öyle olmamış. 

Her şeyden önce "kocalarını kaybetmiş kadınlar" için özel olarak yapılmış bir yerin bir tür işaretleme, mimleme olduğu açık. 

"Dul kadın" kavramının, erkek egemenliğinin ve geleneksel ilişkilerin güçlü olduğu bir toplumda nasıl bir ayrımcılık yarattığını biliyoruz. 

Bu evlerin yaşamdan kopuk hâli buna hizmet eder nitelikte. 

Bu evlerde yaşayan kadınlar, çocuklar ve gençler belediye otobüsü ya da minibüse ulaşmak için 15 dakika yürümek zorunda. 

Gündelik ihtiyaçları gidermek için en yakın market yine benzer uzaklıkta. 

Kuveyt Evleri'nde kalan bir kadınla görüştüm. Yaptığı tanımlama şu: Dağın başı…

Oysa kocası ölmüş bir kadını toplumsal yaşama katacak bir kentsel planlama olması şart değil mi? 

Anlatılandan anlaşılıyor ki Kuveyt Evleri'nde kadınların sosyalleşebilecekleri, birlikte zaman geçirebilecekleri bir sosyal alan yok. 

İHH'dan görüştüğüm kişi de, kocaları ölen kadınlara tapu tahsis belgelerinin verildiğini, dört bloktan oluşan yerleşkede bir binanın çocukların Kur'an eğitimine tahsis edildiğini, bir dairenin de kadınların buluşması için ayrıldığını söyledi. 

"Ablalarımız el işi, mutfak atölyeleri düzenliyor" dedi. 

Kuveyt Evleri'nin kadını ev ve aile içinde konumlandıran bir anlayışla inşa edildiği anlaşılıyor. 

Edremit Belediyesi Eş Başkanı Rabia Başak Koç

Edremit Belediye Eş Başkanı Rabia Başak Koç da o binalarda yaşayan kadınlarla ilgili şu bilgileri verdi:

"Şehir merkezine yaklaşık 40 dakika uzak bir mesafede. Yakınlarda market bile yok. Etrafı komple boş. Tedirgin yaşıyorlar. Örneğin seçim çalışması kapsamında bir evde toplantı yapmak için gitmiştik. Şoför arkadaşlarımız aşağıda binanın dışında bizi bekliyorlardı. Bütün site toplanıp 'Neden geldiniz, niçin geldiniz' diye sorgulamış. Korkuyorlar çünkü. Bazen de bindikleri toplum ulaşım aracında ‘Kuveyt Evleri' demekten kaçınıyorlarmışZira diğer yolculardan onlara gülenler olmuş. Kreş olmadığı için kadınlar çocuklarını bırakıp çalışamıyor da… Okulu bırakmak zorunda kalan çocuklar var. Burayı terk eden ama ekonomik zorluklardan dolayı geri gelen kadınlar da var."

Eşi ölen bir kadın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma (SYD) Vakfı'na başvurduğunda iki ayda bir 2 bin TL yardım alıyor. Bu da herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabii olmamak şartıyla… 

Kuveyt Evleri'nde yaşayanların apartman masrafı (Ortak giderler, temizlik gideri vs.) ayda 400 TL'yi buluyormuş. 

Kaymakamlık her yıl kömür yardımı yapıyor ama kışın en büyük sorunları ısınamamak. 

Zira yine konuştuğum aynı kadınşunları söyledi:

"Doğalgaz için çok başvuru yaptık ama bir gelişme yok. Burası dağ başı, rüzgârlı. Kömür yardımı yapılıyor ama ısıtmıyor. Merkezi sistem olduğu için üşüyoruz, soba da kuramıyoruz. Burada evlere tıkanmış bir haldeyiz. Güvenlik olsa çok iyi olur. Çevre düzenlemesi olsa dışarı çıkarız, kadınlar birlikte oturup sohbet eder çay içeriz. Rahat bir alanımız yok. Çevre sıkıntı…" sözleriyle anlattı içinde bulundukları durumu ve ekledi "35 yaşında dul kaldım. Yetimlere bakmak çok zor. Gençliğimi, hayatımı onlara verdim, ölünceye kadar da seve seve vereceğim. Allah kimseyi kocasız bırakmasın." 

Gitmesek de görmesek de Van'ın Edremit ilçesinde kocaları ölen bir grup kadın hayattan izole edilmiş bir halde hayatla baş etmek zorunda bırakılmış. 

Başlarını koyabilecekleri bir evleri var ama ev bir hayat demek değil. 

O kadınları güçlendirecek, dışarıyla, hayatla bağını kuracak, kadın odaklı bir sosyal hizmete ihtiyaçları olduğu aşikâr.

                                                      /././

Bir ülkeyi geleceğe hazırlamak: TSMC, Tayvan, Vietnam, Türkiye -Ercan Uygur-

Vietnam hükümeti, TSMC'den deneyim ve teknolojji desteği almak için Tayvan hükümeti ile görüşmelerini sürdürüyor. TSMC'nin Japonya'da yaptığı, ABD ve Almanya'da yapmakta olduğu yatırımların benzerini Vietnam da istiyor.

Dr. Richard Lawton Thurston ve Vietnam Planlama ve Yatırım Bakanı Nguyen Chi Dung

Yaklaşık iki hafta önce Vietnam'ın Planlama ve Yatırım Bakanı Nguyen Chi Dung, Dr. Richard Lawton Thurston ile özel ve uzun bir görüşme yaptı. Vietnam'ı geleceğe hazırlamak üzere yapılan çok sayıda temastan, çalışmadan birisiydi.   

Bu görüşme Vietnam basınında geniş yer aldı. Nedeni şu: Vietnam 1990'lardan bu yana teknoloji ve elektronik temelli sektörler ve bunlar için gereken eğitim ile geleceğe hazırlanıyor.

Bu konuların temel taşları olan yarı-iletken üretimi ve son dönemde yapay zekâ konularında yoğun çaba harcıyor. Bunlar birbirini besleyen iki konu. Dr. Lawton bu konudaki çalışmalara ve çabalara önemli katkı yapar diye düşünülüyor.  

Vietnam'ın hedefe varmak için yürüdüğü yol, bir başka Doğu Asya ülkesi Tayvan'dan da geçiyor. Daha doğrusu Tayvan daha erkenden, 1980'ler sonundan bu yana geleceğini hazırlarken benzer çalışmalar yapıyor. Önceliği de çağdaş iyi eğitim.

Vietnam Tayvan'ın deneyimlerinden yararlanmak istiyor, işbirliği olanakları arıyor. Başlıkta adı geçen TSMC şirketi ve Dr. Thurston, aşağıda açıkladığım gibi, bu bağlamda kritik önemde görülüyorlar.

(Belirteyim; Tayvan'ın resmi, devlet adı Çin Cumhuriyetidir. Ancak Çin Halk Cumhuriyeti Tayvan'ı ayrı bir devlet, ayrı bir ülke olarak tanımıyor.) 

Bu yazıda amacım, Tayvan ve Vietnam'ı yeni teknolojiler, elektronik üretim ve bunlara yönelik eğitim bağlamında ele almak. Böylece bu iki ülkenin geleceğe nasıl hazırlandığına da bakmış oluyorum.

Yazının sonunda Türkiye değerlendirmesi de yapıyorum. Türkiye'yi yönetenler ülkeyi geleceğe nasıl hazırlıyor, nasıl bir çaba içindeler? Bu sorunun yanıtı maalesef çok acıklı; ülkeyi geleceğe hazırlamıyorlar, geçmişe sürüklüyorlar.

Aslında bu yazıyı T24'e dört gün önce gönderdim. Ancak dikkatli editörümüz Aylin Kaplan yazı dosyasında birkaç kaynaktan İngilizce cümleler kalmış olduğunu söyledi. Kendisine çok teşekkür ederim. Yazıyı düzeltip geri göndermem uzun sürdü. 

İyi ki de uzun sürmüş. Çünkü bu arada 11 Temmuz'da yapılmış olan TÜSİAD YİK (Yüksek İstişare Konseyi) toplantısında yapılmış konuşmaları okuyabildim. Bu konuşmalarda "ülkemizi geleceğe hazırlamak" sözü aynen vardı. Yazının sonunda bu konuşmalara da kısaca değineceğim.

Tayvan ve TSMC

Önce sözünü ettiğim Dr. Thurston kim, sorusuna yanıt vereyim. Kendisi, uzun yıllar boyunca önce ABD'li TI (Texas Instruments), sonra Tayvanlı TSMC (Taiwan Semiconductor Manufacturing Company) şirketlerinde üst düzey yöneticilik yapmış.

Dr. Thurston bir iş hukukçusu, planlayıcı ve örgütleyici.

TSMC'den ayrılmadan önceki son görevi kıdemli yönetim kurulu başkan yardımcısı. Mühendis değil ama elektronik, yarı-iletken ve entegre-devre üretimi ve organizasyonu konusunda önde gelen bir uzman. Bu konuda üniversitelerde ders vermiş. TSMC'yi Japoya'da temsil etmiş, oradaki yatırımı denetlemiş.

Dr. Thurston'un görev yaptığı TSMC ve TI şirketleri, yarı-iletken, mini-yonga (micro-chip) ve entegre-devre sektöründe önde gelen üreticiler. İlerlemeden, kısaca kavramları açıklamam yararlı olacak.

Yarı-iletkenler; mini-yonga ve entegre-devre yapımında kullanılan, elektrik akımlarını sağlayan çok hassas ve temel malzemeler. Genellikle silikon gibi maddelerden yapılıyorlar. Giderek daha çok silikon kullanılıyor.

Mini-yongalar ve entegre-devreler ise yarı-iletkenlerin belli bir tasarımı ile bilgisayar, cep telefonu, televizyon başta olmak üzere her elektronik alette ve makinalarda kullanılan vazgeçilemez parçalar. Bunlar benzeşiyor, ama kullanım yerleri farklı.

Hatırlayalım, Covid-19 salgını sırasında bu parçalar yeterince bulunamadığı için örneğin ulaşım araçları üretiminde büyük aksamalar oldu.

TSMC, yarı-iletken, mini-yonga ve entegre-devrenin genellikle sipariş üzerine  üretimini yapıyor. Asıl ürettiği, en temel malzeme olan yarı-iletkendir. ABD'li Nvidia ve AMD gibi şirketler sadece tasarım yapıyorlar. Bunlar TSMC gibi şirketlere sipariş verip, yarı-iletken üretimi yaptırıyorlar.

Diğer yandan G. Koreli Samsung, ABD'li Intel ve TI gibi şirketler hem tasarım, hem üretim yapıyorlar. Bu bakımdan daha geniş faaliyet alanları var.

Örneğin Samsung, kendi ürettiği cep telefonu, bilgisayar ve diğer elektronik ürünler için yarı-iletken, mini-yonga ve entegre devre tasarlıyor ve üretiyor. Bu nedenle bu sektörde toplam satışları en yüksek şirketlerden biridir.

TSMC yarı-iletken yapımında ve sipariş üzerine üretim yapan şirketler içinde dünyanın en büyüğü. Diğer üretici (tasarımcı olmayan) şirketlerin de büyük çoğunluğu Tayvan, G. Kore ve Çin'de bulunuyor.

ABD'deki büyük şirketlerin daha çok tasarım yapıyor olmaları ve üretim için Doğu Asya ülkelerine sipariş vermeleri, ABD yönetimini mutsuz ediyor.

Yönetim, Trump ile daha vurgulanan bir yaklaşımla, arz güvenliği endişesiyle de, yarı-iletken, mini-yonga ve entegre devre üretiminin ABD'de artmasını ve talebin çoğunu karşılamasını istiyor. Bu amaçla önemli üretim teşvikleri veriyor.

ABD yönetimi, TSMC'nin ABD'de üretim tesisi açmasını bu nedenle istedi, şirkette en büyük paya sahip Tayvan hükümeti üzerinden TSMC'yi zorladı. Hükümet bu konuda "TSMC'yi ABD'ye hediye etti" şeklinde büyük eleştirirler aldı. ABD yatırımının 2025'te bitmesi bekleniyor. The Economist (6 Mart 2023).

2023'te Tayvan'ın toplam ihracatı 432,4 milyar dolar idi, bunun yaklaşık yüzde 40'ı ülkedeki yarı-iletken sektörünün ihracatından geldi. Sektör ihracatının yüzde 84'ünü de TSMC yaptı. (Ministry of Finance, Republic of China, 2024 ve Trend Force, 2023 ve 2024 sayıları). Sektör aynı yılda GSYH'ya da yüzde 15 katkı yaptı.

Dikkat çeken bir gelişme, TSMC'nin piyasa değerinin iki hafta önce Temmuz başında 1 trilyon doları aşması oldu. Bloomberg (8 Temmuz 2024). Bir süre önce de sektörün diğer bir büyüğü Nvidia'nın piyasa değeri 3 trilyon doları aşmıştı. 

TSMC nasıl dünya lideri bir teknoloji şirketi oldu, nasıl kuruldu? Şöyle: 1986'da Tayvan hükümeti bir Endüstriyel Teknoloji Araştırma Enstitüsü kurulmasına karar veriyor. Enstitü başkanlığına Morris Chang getiriliyor.

Chang'dan, hükümetin tam desteği ile, bir yarı-iletken ve mini-yonga üretim sanayisi kurması da isteniyor. "Ülkeyi geleceğe hazırlamalıyız." Chang; Intel, Philips ve TI gibi sektördeki birçok yabancı şirketten pay karşılığında sermaye katkısı istiyor. Ancak katkı alamıyor. TSMC (2024).

Bunun üzerine hükümet, başlangıç sermayesinin yüzde 48'ini vermek yanında ülkenin sanayicilerinden bu projeye katkı yapmalarını istiyor. Bazıları gönülsüzdür ama katkı geliyor. Hükümet ayrıca yeni şirkete vergi kolaylıkları da sağlıyor.

Hükümetin önemli bir katkısı şudur; yeni oluşacak şirkete ve sektöre iyi eğitilmiş uzmanlar ve işgücü sağlama garantisi vermiştir. TSMC üretime başladıktan sonra bazı aksamalar olduysa da kâr edeceği anlaşılmıştır.

Dr. Thurston, TSMC'de 2002-2014 döneminde değişik üst düzey görevler yapmış, şirketin uluslararası piyasalara çıkması için önemli destek vermiştir.

Vietnam, yarı-iletkenler ve yapay zekâ

Vietnam Planlama ve Yatırım Bakanı Dung, toplantıda Dr. Thurston'a şu bilgileri veriyor: Vietnam'ın yarı-iletken sanayiini geliştirmek için her türlü devlet desteği verilecektir, bu bağlamda bir eğitim seferberliği de başlatılmıştır.

Bu seferberlikle 2030 yılına kadar 50 bin yarı-iletken uzmanı ve tasarım mühendisi eğitileceğini, bu konularda gerekirse ABD eğitim sisteminden yarar sağlanacağını açıklıyor. Vietnam Investment Review (6 Temmuz 2024)

Ek olarak, 18 standart yarı-iletken laboratuarı ile ulusal düzeyde paylaşıma açık 4  adet uzmanlara yönelik yarı-iletken laboratuarı oluşturulmakta olduğunu açıklıyor. Bu oluşumlar için kurumsal yapının da düzenlendiğini belirtiyor.

Yarı-iletken ve AI sektörlerinin dış teknolojik destek almak için hazır olduğunu belirtiyor. Ardından, Dr. Thurston'dan TSMC ile teknolojik ilişkilerin geliştirilmesi için yardım etmesini istiyor. Vietnam Investment Review (6 Temmuz 2024).

Bakan Dung, Dr. Thurston'dan bu konuda Vietnam'a danışmanlık yapmasını istiyor. Bu isteğe olumlu yaklaştığı anlaşılan Dr. Thurston, Vietnam'ın AI geliştirme konusunda değişik teknolojik aşamaları geçmesi gerektiğini açıklıyor.

Bakana, algılama (sensor) teknolojisi, hafıza teknolojisi, büyük veri derleme ve veri işleme teknolojilerinden birisine veya ikisine yoğunlaşmasını öneriyor.  

Vietnam bu sektörleri geliştirme konusunda iki konuya vurgulama yapıyor. Birincisi teknoloji için gereken insan gücünün iyi bir eğitimle sağlanması. İkincisi teknoloji konusunda her nereden olursa yardım ve destek almaya hazır olunması. 

Vietnam hükümeti, TSMC'den deneyim ve teknolojji desteği almak için Tayvan hükümeti ile de görüşmelerini sürdürüyor. TSMC'nin Japonya'da yaptığı, ABD ve Almanya'da yapmakta olduğu yatırımların benzerini Vietnam da istiyor.

Geçmişe sürüklenen Türkiye

Türkiye'de iktidar ülkeyi geleceğe nasıl hazırlıyor? Hazırlama yöntemi şöyle: Örneğin eğitim sisteminin öncelikli derdi "müfredat" değişikliği adı altında genç beyinlere daha çok ezberleme malzemesi vermek, hem de anlamadığı Arapça dilinde.

"Müfredat", matematiği kısmış, fen bilimlerinde bazı konuları çıkarmış, teknoloji zaten yok. Ezberlemek için dinî metinler var. Daha önce de belirtmiştim, medreselerden ve ÇEDES projesiyle medreseye dönüştürülen bazı okullardan gençleri geleceğe hazırlamayı bırakalım, geçmişe götürmeye çalışıyorlar.

Bu okullardan yazan gençler diyor ki, dünya ve yeni teknolojiler konusunda soru sorduğumuzda şu yanıtı alıyoruz: "Soru sormayın, ezberleyin."

Türkiye'nin nereye sürüklendiği bellidir. Bu sürüklenmeye iktidarda görev alanların ve iktidarla iş tutup alış-verişte bulunanların itiraz etmemesi ayrı bir acıdır. Yatırımlar mı dediniz? Büyük bölümü gayrimenkule, betona, üstüne pasaport da verilerek geliyor.   

Ülkenin geleceğe hazırlanmadığını, zorla geçmişe ve karanlığa sürüklendiğini  elbette büyük çoğunluk görüyor. Örneğin, TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras (11 Temmuz 2024) şöyle diyor:

"Türk sanayi ve hizmet sektörlerinin dünyada rekabet edebilmesi için siyasi görüş ve inanç bazlı eğitime değil, bilim ve bilgi bazlı eğitilmiş, çağa uygun becerilere sahip işgücüne ihtiyaç var."

"Bu açıdan baktığımızda, Mayıs ayında açıklanan yeni Maarif modelini maalesef ülkemizi geleceğe hazırlama kapasitesinde görmüyoruz." Bu model, "geri bildirimleri dikkate alma konusunda da sınıfta kalmıştır."

TÜSİAD YK Başkanı Orhan Turan (11 Temmuz 2024) açıklıyor: "Cumhuriyet değerlerine, bilimselliğe ve çağdaş eğitim normlarına uygunluk konusundaki eleştiriler giderilmeden uygulamaya alınacak bir müfredatın, çocuklarımızın geleceğine ve kalkınma hedeflerimize katkı sağlamayacağına inanıyoruz."


Kaynaklar

Aras, Ömer TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı (11 Temmuz 2024) TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı Açılış Konuşması

Bloomberg (8 Temmuz 2024) TSMC Hits dolar 1 Trillion in Market Value on Relentless AI Rally

Ministry of Finance, Republic of China (2024) Statistics, Foreign Trade

The Economist (6 Mart 2023) "Taiwan's dominance of the chip industry makes it more important" 

Trend Force (2023 ve 2024 sayıları) 

TSMC (2024)  

Turan, Orhan, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı (11 Temmuz 2024) TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı Açılış Konuşması

Vietnam Investment Review (6 Temmuz 2024) 

                                                                           /././

Ücretliler için yapılması gerekenler (I): Vergi dilimi hususu -Murat Batı-

İster vergi dilimi değişsin isterse de ücretten önce asgari ücret tutarı düşülüp vergi dilimine öyle tabi tutulsun, iki durum da şu an uygulanan yöntem ve dilime göre daha avantajlı konumdadır. Hatta her seviyede ücret için daha avantajlıdır.

Sosyal medya ve görsel basında vergi dilimleri hususu yine konuşulmaya başlandı. Gerçekten de dilimler artırılsa sorun çözülecek, gelir dağılımında ve vergide adalet sağlanacak mı sorularının cevabını beraber bulmaya çalışalım.

Çalışanların elde ettikleri ücret gelirleri üzerinden işveren tarafından vergi stopajı yapılır ve kesilen bu tutar (stopaj yapılan) gelir (ücret) vergisi olarak vergi idaresine ödenir. Çalışanların maaşları artan oranlı bir tarifeye tabi tutulmakta -halk arasında vergi dilimi denilmekteve gelir arttıkça daha yüksek bir orandan vergilendirilmektedir.

Bu dilimli tarife sadece ücret geliri elde edenlere değil gerçek kişilerin -beyana tabiavukatlık, doktorluk vb. serbest meslek faaliyetinden, ticari faaliyetten, ev alım-satımından, kira gelirinden vs'den elde ettikleri hemen hemen tüm gelirlere uygulanmaktadır. Yani bu dilim mevzu sadece ücretliler için değil, gerçek kişilerin hemen hemen tüm gelirlerini ilgilendirmektedir.

Televizyonlarda, basında, sosyal medyada birçok kişi bu vergi diliminin sadece ücretlere uygulandığını ve değişiklik yapılırsa sadece ücretlilerin refaha kavuşacağını sanıyor gibi konuşuyor. Oysa durum öyle değil. 

Şu an ücretlilere uygulanan dilim yani vergi tarifesi aşağıdaki gibidir.

Örneğin Ocak 2024'ten itibaren aylık brüt 23 bin 530 TL maaş alan bir çalışanın bu maaşından yüzde 14 SGK ile yüzde 1 işsizlik fonu kesilir. Kalan tutar (buna matrah diyeceğiz) 20 bin TL'dir ve bu tutar, yukarıdaki tarifede gördüğünüz 110 bin TL'lik ilk dilimi aşmadığından (Ocak ayı için) yüzde 15 vergi uygulanır. Her ay toplanarak (kümülatif) dilime tabi tutulur. Örneğin yılın yedinci ayı olan Temmuz'da aylık matrahı yine 20 bin TL olacak ama yedinci aya kadar (20 bin x7) toplam matrahı 140 bin TL olacağından temmuz ayı matrahı (20 bin TL) 110 bin TL'yi aştığı için yüzde 20'lik vergi dilimine girecektir. Dolayısıyla da önceki aylara nazaran daha fazla vergi hesaplanacak ve eline daha az ücret geçecek.

Ödenen vergi

Yukarıda görüldüğü üzere çalışanların aylık ücretlerinden yüzde 14 SGK ve yüzde 1 işçi işsizlik fonu kesintisi yapıldıktan sonra kalan tutar yukarıdaki tarifeye tabi tutulur ve gelir vergisi hesaplanır. Bir de asgari ücrete kadar gelir ve damga vergisi istisnası var. Bu da hesaplanan gelir vergisinden düşülür. Yani hesaplanan gelir vergisinden asgari ücret istisnasına denk gelen tutar düşülür.

1 Ocak 2022'den itibaren net asgari ücrete kadar olan ücretler gelir vergisindenbrüt asgari ücret tutarı ise damga vergisinden istisna edilmişti. Yani asgari ücretten ne gelir ne de damga vergisi alınmaktadır. Asgari ücrete kadar olan gelir ve damga vergisi istisnasından dolayı Hazinenin "kaybı" 2024 yılı için 590 milyar TL'dir.

Asgari ücretten fazla ücret alanlar ise asgari ücrete kadar olan ücretleri için ne gelir ne de damga vergisi öderler, asgari ücreti aşan kısmı için ise hem gelir hem de damga vergisi ödemektedirler.

Aşağıdaki tabloda farklı brüt maaş alanların ellerine geçecek tutarlar görülmektedir. Tüm hesaplamalarda rakam kargaşası olmasın diye küsuratları geriye ya da ileriye doğru yuvarladım.

Görüldüğü üzere aylık 40 bin TL brüt maaş alan birinin eline damga vergisi dahil yıllık 353 bin TL geçecek yani ortalama net aylığı yaklaşık 29 bin TL olacaktır. 

Vergi dilimi değişseydi ne olacaktı?

Birçok yerde vergi dilimi 2000 yılından bu yana yeniden değerleme oranı kadar artırılsaydı dilimler şu kadar olacaktı diye ifadeler kullanılıyor. Çok da haksız sayılmazlar, çok önemli bir konu çünkü.

Vergi dilimi 2000 yılından bu yana yeniden değerleme oranı kadar artırılsaydı bugün ilk dilim 110 bin lira değil 288 bin lira, ikinci dilim 230 bin lira değil 721 bin lira olacaktı. Üçüncü dilim ise 3 milyon liradan fazla bir tutar olacaktı. Bunların küsuratları ve devamı da var ama sayılara boğmamak adına yazmadım.

Zaten asgari ücretin ortalama ücret olduğu şu günlerde sanıyorum çok az bir kesim yıllık milyon liralık ücret geliri elde ediyordur.

Buna göre olur da 2000 yılından bugüne kadar vergi dilimleri/basamakları yeniden değerleme oranı kadar kümülatif şekilde hesaplanıp 2024 yılında uygulanmaya başlansaydı çalışanların alternatif ücretlerde damga vergisi dahil ellerine geçecek tutar aşağıda bulunan tablodaki gibi olacaktı.

 Önce asgari ücret istisnası uygulansaydı ne olacaktı?

Asgari ücrete kadar olan ücretler 1 Ocak 2022'den itibaren gelir ve damga vergisinden istisna edildi.

GVK m.23/18'de yer alan "Şu kadar ki, istisnayı aşan ücret gelirinin vergilendirilmesinde verginin hesaplanacağı gelir dilim tutarları ve oranları, istisna kapsamındaki tutarlar da dikkate alınarak belirlenir." şeklindeki fıkra uyarınca asgari ücrete kadar olan kısım için istisna uygulanmaktadır.

Şöyle ki asgari ücretten fazla olan ücretler önce vergi dilimine tabi tutulup sonra asgari ücret istisnası uygulanmaktadır. Yani ücretler asgari ücret istisnası yokmuş gibi vergi dilimine tabi tutulmakta ve dolayısıyla da daha erken yüksek vergi dilimine girmekte.

Aşağıdaki tabloda brüt ücretten yüzde 14 SGK ve yüzde 1 işçi işsizlik fonu kesintisini düştükten sonra kalan tutarı vergi dilimine sokmadan önce net asgari ücret tutarını indirip kalan tutarı vergi dilimine tabi tuttuğumuzda damga vergisi dahil ele geçen yıllık tutar görülmektedir.

Şayet ücretler vergi dilimine sokulmadan önce asgari ücret istisnası uygulanmış olsaydı aşağıdaki tablonun son sütununda görüldüğü üzere çalışanın eline yıllık daha fazla geçecekti.

 

Vergi dilim değişikliği ile yöntem değişikliğinin karşılaştırılması

Kafaları fazlaca karıştırmadan şu ana kadar yaptığım hesapları görebileceğiniz toplu bir tablo hazırladım.

Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere ister vergi dilimi değişsin isterse de ücretten önce asgari ücret tutarı düşülüp vergi dilimine öyle tabi tutulsun, iki durum da şu an uygulanan yöntem ve dilime göre daha avantajlı konumdadır. Hatta her seviyede ücret için daha avantajlıdır.

Ancak (e) sütunundaki gibi vergi dilimi şu anki gibi olmasına rağmen ücretten SGK ve işsizlik fonu kesildikten sonra net asgari ücreti de düşüp kalan tutarı vergi dilimine tabi tutsaydık ortalama brüt aylığı 40-45 bin TL'ye kadar olanlar için vergi dilimi değişikliğine nazaran daha avantajlı bir uygulama olacaktı.

Ortalama brüt aylığı 45-50 bin TL ve üstünde olanlar için ise vergi dilimlerinin yukarıda söylediğim şeklinde değişmesi daha avantajlı sonuç doğuracaktır.

Sonuç itibariyle

Vergi dilimleri, geçmişe yönelik olarak yeniden değerleme oranı ölçüsünde artırılması/değiştirilmesi Cumhurbaşkanının yetkisinde değildir. Bu bir torba yasayla değiştirilebilir ki buna pek ihtimal vermiyorum.

Ayrıca vergi dilim basamaklarının artırılması sadece ücretlilere özgü olmayacak, kuyumcu, galerici gibi ticari kazanç sahiplerine, kira geliri sahiplerine, avukat, doktor gibi serbest meslek erbaplarına da uygulanacak. O nedenle sadece ücretlilere özgü vergi matrah tespitinin düzeltilmesi amaca hizmet eder mahiyette olacaktır.

Şöyle ki, yaklaşık üç yıllık geçmişe sahip olan GVK m.23/18'in yani asgari ücrete kadar olan ücretlere uygulanan gelir vergisi istisnasını değiştirmek çok daha kolay ve rasyonel olacaktır.

Yani değişmesi gereken GVK m.23/18'deki "istisnayı aşan ücret gelirinin vergilendirilmesinde verginin hesaplanacağı gelir dilim tutarları ve oranları, istisna kapsamındaki tutarlar da dikkate alınarak belirlenir." fıkradır.

Çünkü bu yöntemin değişmesinin altında yatan temel gerçeklik ülkemiz ortalama ücretinin asgari ücret ve asgari ücrete yakın ücretlerden (civar ücretlerden) ibaret olduğu gerçeğidir. Kaç kişi var bu aralıkta bilemiyorum ama çok fazla kişi olduğunu söylesem yanlış olmamış olur.

                                                           /././

15 Temmuz'un "kritik ismi" ilk kez konuştu: "2015'teki YAŞ atamaları büyük hataydı" -Tolga Şardan-

"15 Temmuz'da yapılmasının sebebi YAŞ Kararları'nın geliyor olmasından dolayıdır. İzmir'de casusluk soruşturması vardı. Onunla ilgili gözaltılar yapıldı. Bizim KPSS analizlerinden bazı KPSS sanıklarının eşlerinin önemli yerlerde bulunduklarını tespit ettik. Bunlarla ilgili araştırma yapılmasını ve gerekiyorsa YAŞ kararlarıyla emekli olunmasını istedik. Belli mevzilerde elemanları deşifre olmaya başlandı ve gideceklerdi. Acil operasyon yapılması gerekiyordu. Planlı ameliyattan acil ameliyata girdik. Örgütün 15 Temmuz operasyonu, yoğun bakım operasyonudur"

"Darbe girişimini engellemek mümkündü"

T24 Yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Türk siyasi yaşamının kritik dönemlerinden birisi olarak değerlendirilebilecek 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin yıldönümünü anlatan yazısının başlığını böyle koydu, dünkü yazısında.

Yılmaz yazısında; süreci, öncesi ve sonrasıyla ilgili ortaya çıkarılan veriler ışığında altı ana başlık altında topladı. Ve sonuçta Fetullah Gülen cemaatince organize edildiği anlaşılan darbe girişiminin önlenebilir olduğunu ortaya koydu.

Yılmaz'ın yazısının linkini buraya bıraktım. Okunmasını gerektiği kanaatindeyim.

Yılmaz'ın yazısında yer verdiği isimler arasında ikisi öne çıkıyor kuşkusuz. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile MİT Başkanı Hakan Fidan.

Her ne kadar şimdilerde her ikisi de siyasetin içinde olmakla beraber Akar ve Fidan sürecin kilit isimlerindendi.

Şunu da belirtmeden geçmek olmaz: Akar, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen darbe soruşturmasında bir kez savcıya ifade verdi. Kısa süre öncesine kadar Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olan Ahmet Akça'ya…  Akça, henüz savcıyken, olayın sıcaklığını koruyan günlerde kısa bir ifade verdi. Ancak genişletilen soruşturmada ifade vermedi.

Dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan ise, bildiklerini TBMM'deki araştırma komisyonu çalışmaları bir yana savcılığa da anlatmadı.

Bu bilgiyi bir kenara koyup devam edeyim.

Kritik isim anlatıyor: "15 Temmuz operasyonu örgütün yoğun bakım operasyonudur"


Necip Cem İşçimen Afyon Kocatepe Üniversitesi'nde (11 Temmuz 2024)

Aynı günlerin bir kritik ismi daha vardı kuşkusuz. O isim, sürecin adliye boyutunda görevliydi.

Ankara Adliyesi'ndeki hem FETÖ çatı davası hem de Genelkurmay çatı davası başta olmak üzere 15'e yakın darbe girişimi soruşturmasını savcılarla birlikte yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen

Harun Kodalak'ın dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olmasıyla beraber, o zamanki adıyla Anayasal Suçlarla Mücadele Bürosu'ndan sorumlu başsavcı vekili olarak atanan İşçimen, 15 Temmuz süreciyle ilgili ilk kez kamuoyuna geniş bilgi verdi.

İşçimen, geçtiğimiz hafta Afyonkarahisar'da bir grup üniversite öğrencisine yönelik özel konferansa konuşmacı olarak davetliydi.

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) ve Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi (AFSÜ)'nün işbirliği ile düzenlenen "15 Temmuz'un 5N1K'sı" konulu konferansta yaşadıklarından kesitleri izleyicilere aktardı.

YAŞ'taki atamalar hatalı

Başsavcı vekili olarak yürüttüğü FETÖ - darbe girişimi soruşturmalarıyla ilgili özetle şu bilgileri verdi İşçimen:

"(...) 2015 yılında Milli İstihbarat Teşkilatı'nca (MİT) YAŞ Kararları öncesi yapılan çalışmalar var. MİT, ataması yapılan 138 generalin 100 tanesinin paralel yapıdan olduğunu söylüyor. Ne hikmetse bunların general atamaları yapılıyor. Darbede tutuklanan Adem Huduti ve Akın Öztürk olmak üzere iki orgeneral tutuklanıyor. 100'e yakın tuğgeneral var.  Bunların ataması yapılmış. Bunlar hata.

Çok dikkatli olunması gerekiyor. 15 Temmuz'da yapılmasının sebebi YAŞ Kararları'nın geliyor olmasından dolayıdır. İzmir'de casusluk soruşturması vardı. Onunla ilgili gözaltılar yapıldı. Bizim KPSS analizlerinden bazı KPSS sanıklarının eşlerinin önemli yerlerde bulunduklarını tespit ettik. Bunlarla ilgili araştırma yapılmasını ve gerekiyorsa YAŞ Kararları'yla emekli olunmasını istedik. Belli mevzilerde elemanları deşifre olmaya başlandı ve gideceklerdi. Acil operasyon yapılması gerekiyordu. Planlı ameliyattan acil ameliyata girdik. Örgütün 15 Temmuz operasyonu, yoğun bakım operasyonudur."

Örgütün felsefesi

"FETÖ örgüt mensuplarına sınav soruları veriliyor. Sınav soruları verilerek suç işlemeleri sağlanıyor. Suç işleyen örgüt üyesi aynı zamanda kamuda işe giriyor. Para kazanıyor, geçimini sağlıyor. Daha ileri giderek evlenmeye aracılık etme şeklinde bir işlem yapıyor. Bu evlendirmeler sayesinde örgüt üyeleri hem birbirleriyle bağlantı kuruyor hem de örgüt üyelerinin kontrolü sağlanıyor.

Klasik suç örgütlerinde de yeni giren üyeye silah verilip suç işlemesi sağlanır. Suç işler, yağma ve gasp yapar ki o an ve o tarihten itibaren örgüt üyesi hiçbir şekilde o suç örgütünden çıkamaz ve bir aidiyet duyar. FETÖ suç örgütünde de örgüt kendisine aidiyet sağlanmasını istiyor. Bunu 13 ve 14 yaşındaki çocukların temel eğitimlerini sağlamakla hedefliyor. 13-14 yaşındaki çocukları özel derslerle, dershanelerle özellikle fakir aile çocuklarını ellerinin içine alarak istedikleri gibi yönlendiriyorlar ve bu şekilde gün geçtikçe güç kazanıyorlar.

1980'li yıllarda örgüt mensubunun Hava Harp Okulu öğrencileri ile yaptığı bir sohbet toplantısında; ‘bizim işimiz uzun soluklu bir iş; askeriyede acele etmeyin, kendinizi belli etmeyin. Maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız. Bu en az 20-30 sene olacak. Sonra harekete geçtiğimiz zaman kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten. İçki içebilirsiniz, amirlerinizin bütün işlerini halledin ki sizden vazgeçmesin' ifadeleri kullanılmıştır."

Kara para aklama

"Özbekistan, Türkmenistan, Suriye ve Arnavutluk gibi her yerde yapılanıyor. Yapamadığı tek yer Rusya. Çünkü Putin bunları anlıyor. İstihbaratı faaliyette bulunuyor. Oradaki okullarda görev yapan öğretmenleri mafyanın parasını aklıyor. Maaşlar yüksek. Bunlar Türkiye'ye havale ediliyor. Türkiye'de örgüt, komisyonunu alıyor. Kalanını Rus mafyasına veriyor. Uluslararası çapta kara para aklıyor. Rusya aleyhine Türkiye ile ilişkileri bozabilecek faaliyetlerde bulunduklarını görünce bu okulları kapatıyor."

ABD'nin ilgisi

"Parçaları birleştirdiğinizde; yapacak olan belli, talimatı veren belli, eylemin arkasında bulunan kozmik güç de belli. O tarihlerde Amerika Hukuk Müşavirleri çok sık benimle temas etmek istiyor. Ben de Adalet Bakanlığına yönlendiriyorum. Adalet Bakanlığının uluslararası ilişkiler biriminde görevli bir hakim arkadaşımızın katıldığı uluslararası toplantılarda ABD'li müşavirlerle görüşmeler yapılıyor ve tüm görüşmeler tutanak altına alınıyordu. Bu o kadar sık oldu ki artık işkillenmeye başladım. Ben bir başsavcı vekiliyim. Bize niye ve neden geldiklerini 15 Temmuz gecesi anladım."

Darbe girişimi neden 21.00'de yapıldı?

"Darbe bildirisinin orijinalini ele geçirdik. Darbe atama emrinde planlanan saat gece 03.00'tür. Fakat bir binbaşı geliyor ve bilgi veriyor. Verdiği bilgide darbenin yapılacağını söylüyor. Darbeyi tahlil ve analiz ettiğinizde büyük bir silahlı kalkışma hareketi olduğunu anlıyorsunuz.

Genelkurmay Başkanı, Kara Havacılık Okulu'na Kara Kuvvetleri Komutanı'nı gönderiyor ve bunlar panik oluyor. Panik olduğu görüntülerde yer alıyor, aynı zamanda cep telefonlarına da mesaj geliyor. Sonuçta bunlar apar topar kalkıyor. Bilginin sızdığını düşünüyorlar ve tutuklamaların başlayacağını ön görüyorlar.

Kara Kuvvetleri Komutanı, ilk Kara Havacılık'a giderken adli müşavirlerden birini yanına alıyor. Adli müşavirlerden birini yanına almasıyla gözaltılar yapılacağını düşünüyorlar. Bu sebepten dolayı bunlar darbe saatini öne alıyor. Kendilerinin güçlü olduklarını düşünüyorlar. Harekatı olumlu sonuçlandıracaklarını düşünüyorlar. Başarısızlığı asla düşünmüyorlar. Erkene alma emrinin Adil Öksüz'den geldiğini düşünüyoruz. Adil Öksüz, 00.00'dan sonra Akıncı Üssüne gidiyor." (...)

İşçimen'in konuşmasının metnini yayımlayan yerel Medya03.com sitesinin linki meraklısı için burada.

15 Temmuz'dan sonra neler oldu?

Dönemin Başsavcı Vekili İşçimen, 2017'de görevden alındı! Yargıtay'a düz savcı yapıldı.

Görevden alındığı dönemde, görevden alınma gerekçesinin "Akar ve Fidan'ı ifadeye çağırmak" olduğu o günlerde adliye ve yargı kulislerine yansımıştı.

Bildiğim kadarıyla halen bu göreve devam ediyor. Böylesi bir görevden sonra ülke genelinden gelen yargı dosyalarına tebliğname yazarak mesaisine devam ediyor.

Peki sonrasında neler oldu? Neler olmadı ki!

Yaşananların siyasi boyutu bir yana;

15 Temmuz gecesi, nereden temin edildiği halen karanlıkta olan namlulu silahlarıyla donanmış adamlarıyla TRT'ye davet edilen, Ankara'da uyuşturucu ticareti yaptığı iddia edilen bir kişi, aradan geçen yedi yıl sonunda Ankara'nın en büyük organize suç örgütü lideri olarak tutuklandı ve yargılanmaya başlandı!

Aynı kişinin, birçok yargı mensubu, avukat, bürokrat, polis ve siyasetçi ile gerek parasal bağlantıları gerekse siyasi güç devşirdiği yönünde bilgiler ve belgeler ortalığa saçıldı!

"Torbacı" olarak adı çıkmış bu kişiyi TRT'ye davet ettiği iddia edilen iktidar siyasetçisi İçişleri Bakanı oldu! Hakkında onlarca iddia ortaya atıldı, kriminal isimlerle çektirdiği fotoğraflar sürekli gündeme geldi.

Şimdilerde 15 Temmuz konusunda medyaya açıklama yaparak "FETÖ'cü generale silah sıkmayı planladığı" gibi dikkat çekici bir görüşü gündeme getiren aynı eski bakan, kripto olarak adlandırılan birçok FETÖ'cü mülki idare amiri ve polisin atanma ve terfi evrakına imza koydu!

FETÖ'nün kamu kurumlarından tasfiyesi sonrasında boşalan kadrolara, toplumun renklerini oluşturan kişiler yerine Menzil başta olmak üzere pek çok farklı dini grup ve cemaat mensubu atandı!

İktidar partisi içinde kimi siyasetçilerin isimleri, FETÖ'ye mali kaynak yarattıkları gerekçesiyle haklarında başlatılan adli işlemlerden kurtulmak isteyen FETÖ'cülerden para alınması yani FETÖ Borsası iddialarına karıştı!

FETÖ Borsası iddialarına isimleri karışanlar arasında yargı mensupları ve polislerin de bulunduğu ortaya çıktı!

FETÖ'yle bir dönem direkt ya da dolaylı olarak irtibatları bulunan bazı isimler, siyasette ve bürokrasinin üst katmanlarında görev almaya başladı!

Aradan geçen sekiz yıla karşın karşılık halen FETÖ operasyonları yapılıyor!

15 Temmuz'daki adli soruşturmaların Ankara'daki ayağından duyulan siyasi rahatsızlık sonrasında Ankara Adliyesi'nde yapılan kadro değişimleriyle, "FETÖ mücadelesine devam edilmesi" yaklaşımı yerine adliye üst yönetiminden kimi isimlerin, organize suç örgütü lideriyle bağlantıları gündeme geldi!

FETÖ'cü olmanın göstergesi olarak kabul edilen Bylock adlı özel haberleşme sistemi kendi adına kayıtlı telefondan çıkan iş insanı, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı seçildi!

FETÖ'yle bağı tespit edilmesine karşın kimi spor insanları, hayatlarında FETÖ hiç olmamış gibi yaşamaya devam ettiler, halen de ediyorlar!

Cumhur İttifakı'nın küçük ortağı ve FETÖ'yle mücadelede taviz vermeyen siyasi partinin son iki genel seçimdeki milletvekili adayı, FETÖ'den tutuklandı!

Hakkında FETÖ dosyası bulunduğu ortaya çıkan üst düzey askeri personel, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en kritik birimlerinden birisinin başına getirildi! Olayın ortaya çıkmasıyla yaşanan skandal, örtbas edilmeye çalışıldı!

Emniyet teşkilatında üst düzey görev yapan kimi isimlerin hakkında FETÖ'nün, bir dönem cemaat içinde yer almalarını ve sonrasında ayrıldıklarını gösteren "DA" kodlu fişleme yaptığı iddiası ortaya atıldı! İçişleri Bakanlığı veya Emniyet Genel Müdürlüğü, söz konusu iddiaya yönelik hiç bir açıklama yapamadı!

* * *

Bunlara benzer pek çok olay var kuşkusuz. Aklıma ilk gelenler bunlar.

Bakalım, 15 Temmuz 2025'e kadar daha neler yaşanacak bu topraklarda?

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder