Özel ve güzel Beşiktaş -Zafer Arapkirli-
Hem özel hem de güzel bir gündü Beşiktaş için.
Özeldi çünkü...
Süper Kupa’daki muhteşem şovdan ve ligin ilk haftasındaki deplasman galibiyetinden sonra ilk kez kendi evinde, mabedinde, taraftarının önüne çıkacak ve pek çok taraftar “takımın yeni halini” ilk kez canlı görecekti.
Zaten bu özel günü taçlandıran manzara da, neredeyse 2,5 ay gibi kısa bir süre içinde kazanılan 2 özel kupanın, taraftara sunulmasıydı. Üstelik, kelimenin tam anlamıyla, bu taraftara “saç baş yolduran bir 2023-24 sezonu” sonrasında.
Ama futbol bu. Dün yok, bugün ve yarın var.
O saç baş yolduran takım, bugün burada aynı taraftar tarafından olağanüstü bir coşku ile karşılanıyor.
Geçen senenin şampiyonunu kupa finalinde ağır hezimete uğratmış, yeni transferleriyle de, bu sezonun “en korkulan ekiplerinden biri” olacağının işaretlerini vermiş.
Güzel bir gündü çünkü...
4-2 gibi net bir skorla uğurladı rakibi Antalya’yı.
Hem de hepsi birbirinden güzel 4 gol.
Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü, daha bu kadar kısa bir süre olmasına rağmen, tribün jargonunda “Tabanca gibi” denilen bir takım yaratmış ve bunu maçın her dakikasında, Beşiktaş’ın her mevkiinde görebiliyoruz. Skordan bağımsız söylüyorum. Bu statta maçı kaybetme ihtimalini çok düşük seviyelere indirmiş bir takım var karşımızda.
Geçen birkaç sezonun “yan pas, geri pas, yan pas, geri pas” durağanlığından ve ürkekliğinden tamamen arınmış, topu ayağına aldığında bir an önce rakip kaleyi hedefleyen bir takıma dönüşmüş.
En net ve basit gözlemimi söyleyeyim:
Maçın henüz 23’ncü saniyesinde konuk ekip Antalyaspor Beşiktaş ağlarını havalandırıverdi ya... Geçen yıl ve bir önceki sezon böyle bir şey yaşansa, tribünlerin neredeyse tamamı ve hatta takımın neredeyse yarısı, “Eyvah... Bugün yine sakata geliyoruz galiba?” duygusuna kapılırdı.
Hep oradayım. O stattayım. “İçeriden” biliyorum. Eskiden, haletiruhiye buydu İnönü’de.
Ama bu sezon artık, Basın Tribünü de, stadın her bir köşesi de, sahadaki takım da, “Ziyanı yok, atarız biraz sonra. Hatta devamını da getirir bu maçı alırız” diyebiliyor. Arkasına yaslanıp maçı izliyor. Sahadakiler de “Haydi arkadaşlar, ilk hedefimiz önce skora denge, sonra galibiyet” diye canla başla çalışıyor. Bana Milne’li yılları hatırlatıyor bu duygu.
“Canla başla çalışmak” derken, bir oyuncuyu özellikle mercek altına almazsam haksızlık olur.
Rafael Alexandre Fernandes Ferrera da Silva...
Nasıl? Okurken yoruldunuz değil mi?
Ama adam yorulmuyor.
İzleyenleri ve rakip defansı bitirici deparları ile yoruyor adeta. Böyle bir hırs, böyle bir enerji, böyle bir akıllı futbolu, sadece Beşiktaş değil, Türkiye Ligleri de özlemiştir.
Zaten Süper Kupa’da da Samsun maçında da nasıl “can yaktığını” herkes gördü. Bu sezon çok iş yapar bu çocuk.
Çocuk diyorum, müsaadenizle, çünkü pek çok gence taş çıkartacak bir sürati ve kalitesi var Rafa’nın.
Ama, rakibin de aynı oranda vicdansızca faullerine maruz kalması, üstelik hakem Mehmet Türkmen’in bu çirkinliklere göz yumarak, Rafa’nın neredeyse bacağının kırılmasına yol açabilecek o kırmızı kartlık harekete kadar gözlerini adeta kapalı tutması, tam bir skandaldı.
Neredeyse “uzaydan” bile görülebilecek o kırmızı kartlık harekete önce sarıyı bile çıkarmakta tereddüt etti. VAR’a gittikten sonra sarıyı kırmızı yaptı, lütfen.
Oysa öyle bir hareketti ki, bırakın sezonu kapatmasını, futbol hayatını bitirebilecek bir fauldü Rafa’ya yapılan.
Kimse “Rafa’ya dokunmayın” demiyor. Ama futbolun içinde kalmak suretiyle yapılan faulü de, “Oynatmayayım da, isterse ayağı kırılsın abi. Bana ne” gibilerden faulü de futbolcular da, hakemler de gayet iyi bilir. Bunları önlemek lazım.
Bütün kalitesine ve süratine rağmen Beşiktaş’ın geri kalan kısmını gölgede bırakmıyor Rafa.
Ciro Immobile ile çok uyumlu bir hücum partneri.
Bunlara Semih’in, rakip defansları yoran çabaları da eklenince, geçen yılın “Cenk-Abou-Muleka”lı yürüyen forvet hattının üzerine, tribüne “ilaç gibi geldi” bu çocuklar.
İlaç deyince...
Mustafa Hekimoğlu’nu ve çok büyük işler yapmasını beklediğim en taze transfer Cher Ndour’u bir yere not alın. Bu çocuklar da Kara Kartal’ın bu sezon hem ilacı hem de vitamin takviyesi olacaklar.
Dediydin dersiniz. Yazın bir kenara.
Orta sahada geçen yılki ataletini üzerinden atmış bir yapıya bürünen Beşiktaş’ta Gedson ve Musrati ile daha sağlam durması biraz zaman alabilir. Stoper mevkiinde Colley ve Paulista’nın biraz daha uyum sağlaması gerek. Gelen topları çok fazla ve çok tehlikeli bir tercihle sektiriyorlar hep. Asla sektirmeyeceksin. Daha hızlı ve sürpriz hücum eden takımlara karşı, hâlâ bir takım zaafları var Beşiktaş’ın.
Bu hafta 2 tanıdık isim, Alex De Souza ve Mehmet Aurelio’lu teknik heyeti ile Antalyaspor, geçen hafta da Samsunspor bu kadar fazla top yapabildiyse, bu kadar pozisyon hazırlayabildiyse hele ki Antalya 2 tane çok kolay gol bulabildiyse, Giovanni Van Bronckhorst’ın ev ödevinde bu zaaflar önemli bir yer tutacaktır.
Ancak son 3 maçta (GS, Samsun, Antalya) rakip ağlara toplam (5+2+4=11) gol atan bir hücum gücü, bu Beşiktaş’ın ortasını gerisini affettirecek kadar göz dolduruyor.
Ama, yukarıda da yazdığım gibi, “Futbolda dün yoktur. Bugün ve yarın vardır” şiarını hiç unutmamak lazım.
Pazar gününü unutup, gelecek maçlara odaklanacaktır Kara Kartal.
Beşiktaş’ta malzeme iyi, hava iyi, hırs ve iştah çok yüksek.
Ancak, taraftar içinde nazar inanan varsa “dua” etsin. Yok, gerçeklere inanan varsa, eksiklerin bir an önce tamiri için dilekte bulunsun.
Bu takımın bu sezon önü bir hayli açık diyebiliriz.
Kadro derinliğini sağlamak gibi bir görevi de var yönetimin.
Bazen öyle günler yaşarsınızı ki, en iyi iş yapan futbolcularınız ve hatta hattınız, birer ikişer kart veya sakatlıklarla devre dışı kalabilir.
Kulubenin de güçlendirilmesi gerek.
Ezcümle.
İnönü stadı, Beşiktaş’ın bu görünümü ve temposu ile, şampiyonluk umuduyla, bu sezon her maç “full çeker”.
Benden söylemesi.
/././
Ipswich Town; 22 sene aradan sonra yeniden -Ziya Adnan-
2021’de takımın başına getirdikleri 38 yaşındaki teknik adamla değişti makûs kaderleri. Öncesinde Tottenham Hotspur ve Manchester United’ın alt yapılarında çalışmış Kieran McKenna liderliğinde 2 sezonda 2 küme atlayarak elitler liginde mücadele etmeye hak kazanıyor, yıldızı parlayan hoca Chelsea ve Brighton’un tekliflerini kabul etmeyerek takımın başında kalıyordu. 2024-25 sezonunda 25 kişilik kadronun değeri 91 milyon euro, ligin açık ara en mütevazı kadrosu. Takımın yaş ortalaması 25.7, 12 futbolcusu İngiltere dışında dünyaya geldi, 7 futbolcusu ülkelerinin milli takımlarında forma giyiyor.
Premier Lig’in açılış haftasında, güneşli bir günde Ipswich Town evinde ligin dişli ekibi Liverpool karşısında. Ev sahibi 4-2-3-1 dizilişinde, kalede Walton, savunmada Davis, Greaves, Woolfenden, Tuanzebe, orta sahada Morsy, Luongo, ileri uçta Hutchinson, Chaplin, Burns, önlerinde gol umutları Delap. Misafir Liverpool aynı dizilişte, kalede Alisson, savunmada Alexander-Arnold, Quansah, Van Dijk, Robertson, orta sahada Grevenberch, Mac Allister, ileri uçta Salah, Szoboszlai, Diaz, önlerinde golcüleri Jota. Taraftarının desteğiyle maça iştahlı başlıyor ev sahibi, henüz 6. dakikada Ipswich savunmasında sarı kartı gören Woolfenden. Akabinde 13’te takım arkadaşı Hutchinson sert faulü sonrası sarı kartı gören oyuncu. İlk bölümde güçlü rakibin pas trafiği yaratmasına izin vermiyor Ipswich, Liverpool topa daha çok sahip olmasına rağmen 3. bölgede etkisiz. Ipswich’in başlangıçtaki dirençli oyunu umutlandırıyor sevdalılarını. 4’te Ipswich’te Burns takımın 3. sarı kart gören oyuncusu, akabinde soldan kullandığı iki kornerden sonuç alamıyor Liverpool. İlk devrede rakibin direnci ve enerjisi karşısında pozisyon üretmekte zorlanıyor Liverpool. Liverpool’un topa daha çok sahip olduğu ama pozisyon bulamadığı devre golsüz kapanıyor.
Liverpool tempoyu yükselttiği, geniş alanları etkili kullandığı 2. Yarının ilk bölümünde gole daha yakın takım. 57’de Ipswich Town’da sakatlanan Burns’ün yerini Johnson alıyor. 60’ta aradığı golü buluyor misafir takım, Salah’ın enfes pasında Jota rakip savunmadan önce davranıp yakın mesafeden topu sol köşeden ağlara bırakıyor, pozisyonda Ipswich savunmasının derinliğini kaybetmesi golü getiren etkenlerden. 65’te Ipswich orta sahasında Luongo yerini Taylor’a bırakırken forvet hattında Harness, Chaplin’in yerini alıyor. 65’te fark ikiye çıkıyor, rakip savunma arkasına pasta yakın mesafeden topu ağlara gönderen Salah, Liverpool’un golcüsünün kariyerindeki sezon açılış maçında 9. golü, ligin rekoru... 71’de Szoboszlai’nin enfes pasında ikinci golüne yaklaşıyor 11 numara, Walton köşeden çıkartıyor. 74’te Ipswich’in gol umudu Delap yerini Ali Al-Hamadi’ye bırakıyor. 77’de Liverpool’da Bradley, Alexander-Arnold’un yerini alıyor. Akabinde Jota ve Roberston’un yerlerini Tsimikas ve Gakpo alıyor. 9 dakika uzatılan maçta başka gol olmayınca 30.014 taraftarın şahitliğinde 2 golle 3 puanı kapan Liverpool lige yeni hocasıyla iyi başlıyor. Ipswich’e gelince, ilk devrede gösterdikleri direnci 2. devrede gösteremediler, iki takım arasındaki kalite farkı belirleyici oldu.
Maçın adamı Diogo Jota, bu sezon Arne Slot’un forvet hattının merkezinde ilk tercih olması şaşırtmamalı. Liverpool’un pozisyon üretemediği ilk devrede sessiz kaldı, ancak takımı ikinci devreyi tempoyu artırınca bitiriciliği, ilk goldeki enfes zamanlamasıyla sahneye çıktı. Geçen sezon yaşadığı uzun sakatlıktan bu sezon uzak kalırsa Liverpool’un gol yollarındaki etkili ismi olacaktır, oyun zekâsı, bitiriciliği takdire şayan.
/././
Stagflasyon tartışması yeniden -Hayri Kozanoğlu-
Enflasyon düşüş eğilimine girse bile Türkiye’nin kendi ortalamalarına göre dahi yüksek seyrettiği için, kaçınılmaz biçimde durgunluk ile enflasyon birlikte yaşanır. Kaçınılmaz sonuç da stagflasyondur.
Stagflasyon tartışması yeniden ekonomi gündemimize girdi. Bilindiği gibi stagflasyon yüksek enflasyon ortamında, üretimin ve istihdamın durgunluk göstermesi anlamına geliyor. Enflasyon yüzde 30’un üzerinde kalmayı sürdürürken; işsizliğin %12’yi geçmesini veya iki çeyrek arda arda çeyrekten çeyreğe ekonomik büyümenin eksi çıkmasını pekala stagflasyon olarak adlandırabiliriz.
Uygulanan ekonomi politikaları sonucu varılacak yerin stagflasyon olacağını Mart 2024’te bu sayfalarda belirtmiş, Şimşek ve ekibinin enflasyonu düşüreceğim diye ekonomiyi boğma riskine dikkat çekmiştik. (Stagflasyon giderek yaklaşıyor, BirGün 19.03.2024). Aslında bu durum ekonomi yönetimi için de sürpriz sayılmaz, hatta bilinçli bir tercih olduğu söylenebilir. Çünkü sürekli talebin zayıflatılmasından, dezenflasyon süreci için bunun gereğinden söz ediyorlar. Zaten siz ücretleri enflasyonun altında artırırsanız, yüksek faiz politikası izleyerek borçlanarak harcama yapmayı da zorlaştırırsanız iç talep haliyle düşer. Programın köşe taşlarından biri de kurun reel anlamda değerlenmesi olduğuna göre, ihracatı artırmak için tek koz, asgari ücretin sabit tutulması kalır. Sermayeye yönelik bu destek de ancak şimdiki gibi ihracat gelirlerinin yatay seyretmesini sağlar.
Enflasyon düşüş eğilimine girse bile Türkiye’nin kendi ortalamalarına göre dahi yüksek seyrettiği için, kaçınılmaz biçimde durgunluk ile enflasyon birlikte yaşanır. Zaten üretimin yavaşlaması ile ortaya çıkacak arz sorunu, yüksek faizin bir noktadan sonra maliyeti de artırmasıyla birleşince “stagflasyona” davetiye çıkarır.
Bu gidişatı dile getirdiğinizde bazı piyasa ekonomistleri, “Şimşek’in doğru politikalarına Erdoğan bile ses çıkartmıyor, kimi çatlak sesler oyunbozanlık yapıyor” deme cüreti gösteriyor. Bir daha tekrarlayalım; Erdoğan ve AKP rejimi ekonomide gelinen yerin başlıca sorumlusudur. Nebati’den Şimşek’e tüm aktörler ise bu aygıtın gerektiğinde bir gecede değiştirilen dişlileridir. Bizler baştan beri bu iktidara sizin gibi sadece teknik gerekçelerle değil, politik ekonomi anlayışıyla, emekçiler cephesinden karşı çıktık. Bu muhalif tutumumuzu da sürdüreceğiz.
Şimdi isterseniz güncel ekonomik veriler üzerinden, 10 maddede ekonominin olası keskin soğuma sürecine daha yakından bakalım:
1) En kritik öncü göstergelerden sayılan sanayi üretimi Haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4.6 düştü. Bu oran imalat sanayiinde yüzde 6.9’u buldu. Yılın ikinci çeyreğinde de ilk çeyreğe göre yüzde 3.9 zayıflama gerçekleşti. Kapasite kullanım oranı da 2023’ün aynı ayına kıyasla yüzde 1.3 azalarak 75.9 oldu.
2) İstanbul Sanayi Odası’nın derlediği İmalat Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Temmuz’da (üst üste beşinci ay) azalarak 47.2 düzeyinde geriledi. Yeni alınan siparişlerde son 20 aylık dönemin en sert düşüşü kaydedildi. PMI raporuna göre, izlenen on sektörün tamamında yeni siparişler yavaşladı. Üretimde ise giyim ve deri ürünleri dışındaki tüm sektörlerde daralma yaşandı.
3) Merkez Bankası Enflasyon Raporu’nda zorunlu harcamalar dışında ihtiyari harcamalarda yavaşlamaya işaret ediliyordu. Otomobil satışlarında Temmuzda bir yıl öncesine göre yüzde 14.6 düşüş gerçekleşti. Perakende satış hacim endeksinde yıllık bazda Mayısta yüzde 6.2, Haziranda 8.6 artış söz konusu olsa da son 2 yılda hep çift haneli sıçramalar kaydedildiği için burada da bir yavaşlama seziliyor. Çünkü aylık bazda ise Mayısta yüzde 3.4 daralma, Haziranda yüzde 1.7 artış gerçekleşti. Şimdilik dalgalı bir seyirle karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir.
4) Ekonomik yavaşlama ciro endekslerinde de kendini gösteriyor. Haziran 2024 ciro endeksi yıllık yüzde 58 arttı. Aynı ayın TUİK tüketici enflasyonunun yüzde 71.6 açıklandığını hatırlarsak, bu net bir reel gerilemeye işaret ediyor. Enflasyonda en belirgin katılık gösteren hizmetler endeksi yüzde 76.1 ile sınırlı bir reel artış sergilerken, sanayi ciro endeksi yüzde 41, ticaret ciro endeksi yüzde 58.5 nominal artış ile belirgin bir reel düşüş gösteriyor. Sıçrama gösteren sektör ise, yüzde 103.5 artışla inşaat sektörü.
5) Haziran ayında 95.8 değerini alan ekonomik güven endeksi de, Temmuz’da 1.4 düşüşle 94.4 düzeyine indi. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış verilerle tüketici güven endeksi aynı dönemde aylık bazda yüzde 3.1 azalışla son 8 ayın en düşük noktasına geldi.
Mevsimsellikten arındırılmış reel kesim güven endeksi de bir önceki aya göre 1.8 puan düşüşle 98.7’yi gördü. Sektörel güven endeksleri perakende ticarette 1.7, hizmetlerde 1.3, inşaatta 0.8 azaldı.
6) Ekonomiye hız kestirecek en önemli bir gelişme de kredilerin reel olarak daralması. Merkez Bankası verilerine göre, TL ticari kredilerin 13 haftalık büyüme oranı 26 Temmuz itibarıyla yüzde 11.2, bireysel kredilerin yüzde 28 düzeyiyle sert bir reel daralmaya işaret ediyor. Alt kırılımlarda bu oranlar konut kredilerinde yüzde 4.9, ihtiyaç kredilerinde yüzde 42.8 ve kredi kartlarında yüzde 32.4. Son haftalarda özellikle kredi kartı harcamalarında belirgin bir yavaşlama hissediliyor. Çünkü faizlerin düşüklüğü nedeniyle kredi kartlarının borçlanma olanağından yararlanan tuzu kuru kimseler birer birer minderden çekiliyor. Buna karşın gelirleri harcamalarına yetmeyen dar gelirli kesimler son çare olarak kredi kartlarına başvuruyor.
7) Faizlerin yüksekliği ve talebin daralması bekleneceği üzere kredi riskini artırıyor. Bu nedenle karşılıksız çek, protestolu senet ve tahsili gecikmiş alacaklar segmentlerinin her birinde bozulmalar görülüyor. Protestolu senet sayısında 2024 Ocak-Haziran döneminde yüzde 0.5 sınırlı bir artışa karşın, tutarda yüzde 181.9’luk bir sıçrama gözleniyor. Karşılıksız çeklerde ise durum daha vahim; karşılıksız çeklerin sayısı yılın ilk 6 ayında yüzde 78.7 artarken, tutarları yüzde 254.3’lük bir patlama gösteriyor.
Borcunu ödememiş gerçek kişi sayısı 2024 Ocak-Haziran döneminde tüketici kredilerinde 536 bin, bireysel kredi kartlarında 645 bin, toplamda ise 891 bine ulaşmış durumda. Her iki kulvarda da borç takmış kişiler bulunması nedeniyle toplam sayı daha yüksek değil. Takibe giren alacak oranı genelde yüzde 1.5, bireysel kredi kartlarında yüzde 2.5 olmak üzere düşük bir düzeyde bulunsa da artma eğiliminde. Borcunu ödeyemeyen insanların sayısının TL bazında tahsili gecikmiş alacak oranından daha hızlı artışı ise; dar gelirli, kredi limitleri düşük yurttaşların borç ödeyememe sorununu yaşadığını, önümüzdeki aylarda bu tablonun ağırlaşacağını düşündürüyor.
8) Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı Haziran ayında bir önceki aya göre 0.7 puan artarak yüzde 9.2 düzeyine çıktı. Bu artışın turizm, tarım ve inşaatta istihdamda genişleme beklenen bir ayda gerçekleşmesi dikkat çekici. İşsiz sayısı 234 bin yükselirken, işgücüne katılanların sayısının 107 bin düşüşü, istihdam edilenlerin sayısının 341 bin gerilemesine yol açtı. Böylelikle çalışma yaşındakilerin işbaşı yapabilenlerinin oranı yüzde 49.3’e indi. Tek bir aylık verinin güvenirliliğinin sınırlı olacağını göz önüne alsak da, işgücündeki azalma asgari ücretin sabit tutulması nedeniyle aslında şaşırtıcı değil., “Bu ücretle çalışacağıma emek piyasasından çekilirim” deme eğiliminin baş gösterdiğini düşündürüyor. Diğer önemli bir gösterge, atıl işgücü oranı da yüzde 29.2’ye ulaştı. Böylelikle 3.3 milyonu işsizler, 3.9 milyonu tam zamanlı çalışmak istediği halde eksik zamanlı çalışmak zorunda kalanlar, 4.6 milyonu ise genellikle iş bulmaktan umudun kesmiş olması nedeniyle aktif iş aramayan, ama bir iş olsa çalışırım diyenler olmak üzere 11.8 milyon yurttaşımız atıl işgücünün parçası oldu. Ekonomik soğumayla birlikte kış aylarında işsizlik oranının yüzde 12’yi geçmesi, özellikle 2024 üniversite mezunlarının iş bulmakta zorlanması beklenmeli. 15-24 yaş arasını kapsayan genç işsizliği ise, şimdiden yüzde 17.6 düzeyinde.
9) Haziran ayında cari işlemler dengesi 407 milyon dolar fazla verdi. Net turizm gelirlerinin 4.8 milyar dolar gerçekleştiği bir dönemde sağlanan cari fazla şaşırtıcı değil. Böylelikle 2024’ün ilk 6 ayının cari açığı 16.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ancak bu performansa sevinmeden önce ekonominin yavaşlamasının ödemeler dengesine etkisini de göz önüne almakta yarar var. 2018 kur şokunun ardından hem TL’nin değer kaybının hem de ekonominin yavaşlamasının sonucu olarak, 2019’da 15 milyar dolar cari fazla verildiğini unutmadık. 2024 Ocak-Haziran döneminde ara malları ithalatı yüzde 14.5 azalırken, tüketim malları ithalatı yüzde 19.8 artış göstermiş. Haziran ayında enerji ürünleri ve altın hariç ithalatın bir yıl öncesine göre yüzde 2.7 azalması ekonomik yavaşlamanın etkilerinin ortaya çıktığını; tüketim mallarının ithalatının ise yüzde 5.0 artışı ise, üst gelir grubunun kurun da teşvikiyle talebinin güçlü kaldığını gösteriyor.
10) TL ticari krediler yüzde 59, ihtiyaç kredileri ise yüzde 75 faiz oranıyla öngörülen enflasyonun çok üzerinde seyrediyor. Bu durum özellikle reel sektör şirketlerini dövizlerini bozdurup/dövizle borçlanıp, TL kredi gereksinimlerini karşılamaya/yüksek TL mevduat kredilerinden yararlanmaya teşvik ediyor. Reel sektör şirketlerinin döviz varlıkları Mayıs’ta 4 milyar dolar gerilerken, döviz borçları da 10.5 milyar dolar artmış; dolayısıyla net döviz pozisyonlarında bozulma 14.5 milyar dolara çıkmış. 2023 sonundan Mayıs’a pozisyon açığı 32,7 milyar dolar yükselmiş Bu eğilimin sürmesi halinde, önümüzdeki dönemde olası bir kur sıçramasının reel sektöre ve borç ödemelerinin aksaması nedeniyle dolaylı biçimde finans kesimine zor günler yaşatması riski artar.
/././
Adaleti mülkün temelinden söküp attılar -Gözde Bedeloğlu-
***
Tıpkı iktisatçılar gibi hukukçular da süren davalar, açılan soruşturmalar ve tutuklamalarla ilgili değerlendirmelerde bulunurken meseleyi yasal bir zemine oturtamıyor. Çünkü yaşadıklarımızın hukukla ilgisi yok. Yüksek Seçim Kurulu tarafından 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde aday olmasının önünde hiçbir engel görülmemiş olan ve Türkiye İşçi Partisi Hatay milletvekili seçilen Can Atalay, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hak ihlali kararına rağmen hâlâ hapis tutuluyor. T.C. Anayasası’nın 153. Maddesi gayet açık. AYM kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Nokta. AYM, vekilliği düşürülen ve hakları elinden alınan Can Atalay ile ilgili nihai kararını verdi. Bu doğrultuda derhal serbest bırakılmalı ve Hatay halkının iradesinin temsilcisi olarak Meclis’teki yerini almalı. 30 Ocak 2024’te AKP’li Bekir Bozdağ yönetimindeki Meclis’te, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı okutularak vekilliği düşürülen Can Atalay ile ilgili itirazı değerlendiren AYM’nin, Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesinin ‘yok hükmünde’ olduğuna dair 22 Şubat tarihli tespiti 1 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayımlandı. 16 Ağustos Cuma günü, Can Atalay için olağanüstü ve yine son anda yapılan bir değişiklikle AKP’li Bekir Bozdağ başkanlığında toplanan Meclis’te yapılması gereken AYM kararına uyarak Atalay’a haklarının iade edilmesiydi. Olmadı. İktidar, Türkiye’nin artık Anayasa ve AYM kararlarına uyulmayan bir ülke olmasının yanında; eski topçu Alpay Özalan’ın kürsüde konuşma yapan TİP Milletvekili Ahmet Şık’a yumruklu saldırısıyla da, Meclis’te bile muhalif seslerin şiddetle susturulmaya çalışıldığı bir memleket olduğunu dünyaya ilan etmiş oldu.
***
Can Atalay, tıpkı diğer Gezi Davası tutukluları gibi, içindeki tutarsız ve yetersiz iddiaları görebilmek için hukukçu bile olmaya gerek olmayan bir iddianame ile hapiste. Henüz, bazı partililerin Sinan Ateş suikastıyla ilişkili olduğuna dair şüphe ve şaibelerden kendini kurtaramamış olan MHP, iki kez beraat eden Atalay’ın terörist olduğunu söyleyerek Meclis’teki olağanüstü toplantıya katılmadı. Meclis Başkanı Numan Kurulmuş, ki kendisi AKP’ye katılmadan önce “2023’te kredi kartı borcu dolayısıyla evine icra gelmeyen hiçbir evin kalmadığını duyacağız” demişti, toplantıya başkanlık etmesi için usule aykırı şekilde Bekir Bozdağ’ı görevlendirdi. Bozdağ, zamanında Fethullah Gülen’e gönderdiği gönül dolusu sevgilerle tanınan kıdemli bir AKP’li. AYM kararına ve Anayasa’ya apaçık karşı çıkarak mülkün temelini oyan iktidara yönelik sert ve denk açıklıkta bir konuşma yapan Ahmet Şık’a AKP’nin ‘fedai’ kadrosundaki Alpay Özalan saldırdı. Şık, AKP sıralarına doğru, Soma ve Ermenek’te ölen işçilerin, Aladağ’da ölen çocukların, Çorlu’da ölen yurttaşların hakları için mücadele etmiş Atalay’a terörist diyenlere, kendilerinden olmayan herkesi nasıl da kolaylıkla vatan haini, bölücü, terörist diye yaftaladığını hatırlattı. Yalan mı? Bu ülkede gazeteciler, hak savunucuları, akademisyenler, öğrenciler, farklı düşünen kim varsa terör örgütü üyesi olmak ya da propagandasını yapmak suçlamasıyla hapse atılmadı mı? Erdoğan bu ülkenin milyonlarca yurttaşına “bunlar çürük, bunlar sürtük, bunlar terörist” demedi mi? Dedi. İşte böyle böyle adalet mülkün temelinden söküp çıkarıldı. Can Atalay’ın, AYM kararı tanınmayarak vekilliğinin düşürülmesi, seçmen iradesinin yok sayılması, Meclis’teki kürsü dokunulmazlığının kana bulanması Anayasal düzene karşı bir başkaldırı değil de nedir?
/././
Sıtkı sıyrılan iyi insanlar, lümpenleşen yoksullar -Selçuk Candansayar-
İyi, doğru, dürüst insan olarak yaşama olanağının tükendiği zamanlardayız. Adaletsiz dünyanın “iyi insanların” çabasıyla döndüğü inancı siliniyor. İyi insanlar, bireysel bir çıkar beklentisi olmadan içinde yaşadıkları grup, toplum, insanlık için iyi olanı eylerler ya, artık o seçime göre eylemenin de imkanı kalmıyor.
Diyelim bulvarda yürüyorsunuz, önünüze her halinden yardıma muhtaç olduğu belli biri çıktı. Göğsünde üzerinde kargacık burgacık kör, sağır ve dilsiz yazan kirli bir karton asılı, kaldırıma oturmuş, önünde bir bağış kutusu. Kutuya para bırakıp yürümeye devam ediyorsunuz. Az sonra aynı kişi yanınızdan tabana kuvvet kaçıyor, arkasında zabıtalar. Ne körmüş ne de sağır dilsiz! Kandırılmışsınız! Yardıma muhtaç insanlara yardım etme ilkeniz sizi aptal yerine düşürmüş.
Olağan koşullarda “iyi, doğru ve dürüst” insanlar, “Hay Allah, üçkağıtçıymış, kandırdı beni” der, güler geçer ya da biraz sinirlenirdi. Bir sahtekar tarafından kandırılmış olmak muhtaç insanlara yardım etme ilkesinden vazgeçmesine neden olmazdı. Bir iki kez kandırılmış olsa da sokakta karşılaştığı muhtaç insanlara yardım etmeye devam ederdi. Hadi diyelim, biraz daha ince eleyip sık dokurdu belki ya da artık bağışlarını sadece yardım kuruluşlarına yapardı.
Peki yaptığı tüm bireysel yardımların istismar edilmesine, bağış yaptığı kuruluşların yolsuzlukla çürümesine bir değil on kere, yüz kere maruz kalırsa? Üstelik eve gelen her tamircinin öyle ya da böyle kazıkladığını, yemek getiren kuryenin telefonuna taciz mesajı attığını, aldığı ürünün garanti kapsamının vaat edildiği gibi olmadığını, yardım edeyim derken zarar gördüğünü, dürüst oldukça bırakın sonuç almayı başının belaya girdiğini hayal edin.
Hayal etmeye pek de gerek yok aslında. Misal hukukçusunuz ve hukuk kurallarına uydukça hep dava kaybediyor, görev yeriniz değiştiriliyor, unvanınız düşürülüyor. Doktorsunuz, modern bilimsel tıp uygulaması yaptıkça hastalar sizden uzaklaşıyor, kimi zaman şiddete bile maruz kalıyorsunuz, üstüne geliriniz de düşüyor. Öğretmensiniz, eleştirel düşünme becerisi geliştirmeye çalıştığınız, kopya çekilmesine izin vermediğiniz öğrencileriniz “bizi dövüyor” diye size iftira atıyor; hediye kabul etmediğiniz, çocuklarının iyi eğitim almasına çabaladığınız veliler işlerine gelmeyen bir durumla karşılaştıklarında sizi CİMER’e şikayet ediyor. Üstelik, müdür de şikayet konusunun yalan olduğunu bilmesine rağmen üzerimde baskı var diye size disiplin cezası veriyor.
Diğer taraftasınız. Yardıma muhtaçsınız gerçekten ve herkes size dolandırıcı gözüyle bakıyor. Sonuna kadar haklı olduğunuz hukuki bir davada hakim gözünüzün içine baka baka aleyhinize karar veriyor, dava ettiğiniz kişi yüzünde pişkin bir ifadeyle mahkeme salonundan elini kolunu sallayarak çıkıyor. Hastasınız ve bilimsel bir tanı tedavi istiyorsunuz ama ne mümkün! Hastanelerden randevu alamıyorsunuz, zor bela karşına geçtiğiniz doktor yüzünüze bile bakmadan iki dakikada elinize ya bir reçete ya da bir yıl sonraya randevu verilen bir tahlil tutuşturuyor. Hastalık bu, varınızı yoğunuzu koyup gittiğiniz meşhur doktor, bilmem kaç liraya size bir tedavi uyguluyor, eskisinden kötü oluyorsunuz. Ana babasınız, çocuğunuzun eğitimi için boğazınızdan kıssanız bile ne devlet okulunda ne özel okulda iyi bir eğitim almasını sağlayamıyorsunuz. Öğretmenler gününde pahalı bir hediye almadığınız öğretmenin çocuğunuza sinsice “zorbalık” ettiğini çok sonra fark edebiliyorsunuz. Hesap sormaya gittiğiniz veli toplantısında diğer veliler sizi haksız buluyor ve öğretmenin ne kadar fevkalade bir eğitimci olduğunu, asıl sizin çocuğunuzun sınıfın “düzenini” bozduğunu iddia ediyor.
İMKÂNLAR TÜKENİYOR
Bir değil, iki değil, üç değil. İyi, doğru, dürüst oldukça toplum içinde olma şansınız kalmıyor. Uzak bir Ege köyüne gidip “organik tarım” yapacak birikiminiz de yok! Olsa da, yandaki tarlada olması gerekenin on misli kullanılan tarım ilaçları sizin organik tarlanızı zehir üretim merkezine çeviriyor. Diyelim, üç beş arkadaş metropol dışında bir kooperatif sitesine taşınıp, küçük bir topluluk kurmaya çalıştınız. Bir gecede yapılan imar değişikliğiyle hemen dibinize 30 katlı bir rezidans- ofis- AVM inşaatı başlıyor, kooperatif üyeleri birbirine giriyor, seçtiğiniz başkan usulsüzlük yapıyor vs vs vs.
Yoksulların, göçmenlerin, dezavantajlıların, işçilerin, köylülerin, çiftçilerin hayat koşulları her geçen gün kötüleşirken, kabaca orta sınıftan diyebileceğimiz iyi, doğru, dürüst insanların da bu ilkelerine göre yaşama imkanları tükeniyor.
Ezilen, sömürülenlerle, onlar kadar ezilmeyen öyle ya da böyle hayatlarını idame ettirebilecek iyi, doğru, dürüst insanların birbirlerini bularak, birbirlerinin ortak iyiliği için, bir arada yaşayıp, sömürüye, adaletsizliğe birlikte karşı çıkabilecekleri; velhasıl politika yapabilecekleri imkanlar tıkanıyor. Bu durum iyi insanların sıtkının sıyrılmasına, ezilenlerin ise “lümpenleşmesine” yol açıyor.
Ve ülke, tam da bu halden beslenen, rant elde eden ve gücünü artıran bir grup tarafından yönetiliyor.
Devrim, olmadığında faşizmi doğuran koşullarda bir imkandır ya…
/././
Birgün - GÜNDEM
Merkez Bankası faizi pas geçtiTürkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de tuttu.(https://www.birgun.net/haber/merkez-bankasi-faizi-pas-gecti-553486)
Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyuma karşı 895. nöbet
Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenlerinin nöbetinin 895’inci direnişlerinin 1324’üncü günü geride kaldı. Akademisyenler haftanın her iş günü olduğu gibi dün de saat 12:15’te “Kabul Etmiyoruz Vazgeçmiyoruz diyerek arkalarını 895’inci kez rektörlük binasına döndü. Akademisyenler nöbet boyunca ellerinde “AYM: Cumhurbaşkanının rektör atama yetkisinin KHK ile düzenlenmiş olması anayasaya aykırı”, “Özerk, özgür, demokratik üniversite”, “3 yıldır yılmadık”, “Kabul etmiyoruz”, “Vazgeçmiyoruz” yazan dövizler ile üzerlerinde “Kabul Etmiyoruz Vazgeçmiyoruz” yazan Can Candan, Mohan Ravichandran ve Tolga Sütlü fotoğrafları taşıdı.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder