6 Ağustos 2024 Salı

Ekonomik kriz mi, bunalım mı, hiçbiri mi?..+ Mülteci Olimpiyat Takımı'nın madalyasına sevinilir mi? (EVRENSEL)

Ekonomik kriz mi, bunalım mı, hiçbiri mi?.-Mustafa Yalçıner- 

Politikacı, gazeteci ve ekonomistler Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz yaşanmakta olduğunda anlaşıyorlar. Kimi kriz, kimi bunalım diyor, ancak hangisiyse “derin” olduğunda fikir birliği halindeler!

Tartışılmaz bir gerçek ki, AKP izlediği ekonomi politikalarıyla ülke ekonomisini kendisini zor toparlayabileceği bir noktaya, emeğiyle geçinenleriyse derin bir sefalete, hatta açlıkla yüzleşmeye sürükledi.

Tarımı neredeyse bitirdi; özellikle küçük üreticiler ekim yapamaz haldeler. Gübre, tohum, mazot, sulama vb. giderleri yükselirken düşük fiyatların dayatıldığı tarım ürünleri maliyetlerini kurtarmıyor. Buğday, çay, fındık… tüm ürünlerde böyle.

Ortalama ücret düzeyine yükselen asgari ücretle geçinmek olanaksız. Kira bir yana karın doyurmaya yetmez halde. Üstelik ulaşım da zamlanıyor. Hele emeklilerin hali sözcüğün gerçek anlamıyla perişan. Temmuz geçti, “Enflasyonu azdırır” denip ücretlere zam yapılmadı ve emeklilerle birlikte işçi ve emekçilerin sırtındaki yük ağırlaştıkça ağırlaşıyor.

Enflasyonu düşürüyoruz” laflarına rağmen fiyat artışları ise sürüyor. Henüz enflasyon artış oranı bile yavaşlamadı! Ücretler dışında zamlanmayan şey yok. Emek-gücü dışında alınır-satılır her şey ateş pahası.

Üstelik faiz artışları kredi kartlarıyla borç çevirerek az-çok geçinmeye çalışmayı da olanaksızlaştırdı.

Bunlar gerçeklerimiz.

Bir diğer gerçeğimizse bankalarla tekelleşmiş şirketlerin kârlarının ve dolar milyonerlerinin sayısının artmakta oluşu.

AKP izlediği ekonomi politikalarıyla tarımdan sanayi ve bankalara, işçi ve emekçilerden sermayedarlara gelir transferini hızlandırdıkça hızlandırıyor. Altta kalanın canı çıksın hesabı! Nereye kadar gider böyle?

Bu durum, ekonomistler içinde olmak üzere hemen herkesçe “ekonomik kriz” ya da “bunalım” olarak nitelendiriliyor! Ekonomi gerçekten krize girdiğinde söyleyecek sözleri kalmayacak ki, gidişat o yönde.

Ekonomik kriz ya da aynı şey demek olan bunalım, bir parti ya da yönetimin izlediği ekonomi politikalarıyla ne gelir ne de gider. Ekonominin kendi yasaları vardır ve ülkeyi yönetenleri izledikleri ekonomi politikalarıyla krize gidişi hızlandırır ya da yavaşlatır ama kriz ya da bunalımı yaratamaz, yoktan var edemez.

Ekonomik kriz, üretimle onun tüketilerek gerçekleşmesi arasındaki dengesizlikten, değişim ilişkilerindeki bozulmadan ürer. Üretim fazlası birikir ve tüketilerek yeniden üretim yapılabilmesi için yatırıma yöneltilemezse kriz ya patlamış ya da kapıda demektir.

Peki Türkiye ekonomisine ilişkin rakamlar ne söylüyor?

IMF’nin temmuzdaki tahmini 2024’te ekonominin yüzde 3.6 büyüyeceği yolunda. Ekonomi geçen yılın son çeyreğinde yüzde 4 büyümüştü. Bu yılın ilk çeyreğinde ise yüzde 5.7 büyüdü.

Büyümenin asıl dinamik unsuru olan sanayi üretimi, kasım 2022’de yüzde 1.8, geçen yıl şubat ve nisan’da yüzde 8.8 ve yüzde 1.2 azalmasının dışında diğer aylarda yıllık olarak sürekli artışta. Geçen yıl temmuzda yüzde 7.4, ağustosta yüzde 3.1, eylülde yüzde 4 artan sanayi üretimi bu yıl oca’ta yüzde 1.1, şubatta yüzde 11.5, martta yüzde 4.3 arttı.

Dolayısıyla şimdiye kadar ekonomik krizden söz edenlerin kuru sıkı attığı kesin.

Ancak!...

Geçen yılın da aynı aylarında azalsa bile, sanayi üretiminin bu yıl nisanda yüzde 0.7, mayıs’taysa yüzde 0.1 azaldığı da bir gerçek.

Üstelik 2023’te konut satışları, bir önceki yıla göre yarı yarıya azaldı. 2024’ün ilk altı ayındaki satışlar ise, 2023’tekinin ¼’ü kadar. Ve 2024 nisan ve mayısında inşaat maliyetleri yüzde 72 arttı. Üretim koşulları zorlaşırken satışlar azalıyor.

Düşüş dış ticarette de yaşanıyor; düşüşünün bir etkeni yüksek faiz ve “sıkı para politikası” olan ihracat mayıs dışında diğer aylarda düştü, önemli ölçüde sanayi üretiminin girdisini sağlayan ithalattaki azalma eğilimi ise genel. İhracat birim değer endeksi de sürekli düşüyor. 2024 haziranında ihracat önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8.3 azaldı, ithalattaki azalma da yüzde 4.4.

Bunlar, bir ekonomik krize gidişin gerçek belirtileri. Sürecek mi geçici mi, göreceğiz; ancak yüksek faiz ve sıkı para politikası sanayi üretimi düşüşünü de pekiştirici etkide bulunuyor. Durgunluk ve TÜİK yüzde 8.4 dese de işsizlik oranı artışı kapıdaki tehlike! Zaten başlamış olan işten atmalar kitlesel hal alabilir. Dikkat!

İşsizlik düşük ücrete benzemez ve sonuçları tahmin edilemez!

                                                            /././

Mülteci Olimpiyat Takımı'nın madalyasına sevinilir mi? -Suat Başar Çağlan-

İngiltere’de yaşayan Kamerunlu Boksör Cindy Winner Djankeu Ngamba pazar günü kadınlar 75 kg’da yarı finale kalarak Mülteci Olimpiyat Takımı'na tarihinin ilk madalyasını getirdi. Ngamba’nın muazzam başarısı her türlü övgüyü hak ediyor ancak dünya için ortada sevinilecek bir durum yok.

YEDİĞİ İLK YUMRUK BU DEĞİL

Mike Tyson, “Yüzünün ortasına yumruğu yiyene kadar herkesin bir planı vardır” sözüyle boksun ve hayatın tozpembe olmadığını veciz bir şekilde anlatmıştı. Ngamba doğduğu günden beri sert yumruklara şerbetli. Afrikalı, siyah, kadın, eşcinsel ve mülteci olarak aynı anda çok sayıda dezavantajlı grubun içinde yer alıyor.

Bu yüzden röportajlarında öz güveni ve güler yüzüyle göze çarpan 25 yaşındaki boksör, ringe çıktığında dünyadan alacağı varmış gibi bir azimle dövüşüyor. Paris 2024’te annesinin ve Mülteci Olimpiyat Takımı'ndan arkadaşlarının da desteğiyle önce favorilerden Kanadalı Tammara Thibeault’yu, pazar günüyse Fransız Davina Michel’i yendi. Boksta yarı final mağluplarına bronz madalya verildiğinden madalyası cepte.

Mücadelenin ardından ev sahibi Fransızlar bile kendi sporcularının kaybetmesine üzülmek yerine Ngamba’ya sevinmiş gibiydi. Maçı anlatan İngiliz spiker, “Madalyayı eve götürmeyi garantiledi!” diye bağırıyordu.

Hangi evine götürecek acaba?

GİDECEK YERİ ÇOK!

11 yaşındayken ayrıldığı memleketine götüremez çünkü Kamerun’da eşcinsellik suç. Altı aydan beş yıla kadar hapisle cezalandırılıyor. Gerçi geçen ay Devlet Başkanı Paul Biya’nın kızı Brenda eşcinsel olduğunu açıkladığından beri tartışmalar alevlendi. Kimilerine göre Brenda’dan sonra Ngamba’nın zaferi ülkede LGBTQ+ topluluğunun tanınması için katkı sağlayabilir. Yine de şimdilik somut bir gelişme yok.

Annesinin çocuklarından ayrı olarak gelip yaşamaya başladığı Paris de iyi bir seçenek gibi görünmüyor. Sol ittifakın taze zaferine rağmen Fransa göçmen karşıtlığının en hararetli olduğu yerlerden biri. Üstelik Fransızlar eski sömürgelerinden gelmiş siyah sporcuların-mesela Ngamba’nın son rakibi Martinik kökenli Michel’in- etinden ve sütünden yeterince yararlanıyor. Yenilerine çok ihtiyaçları yok.

Geriye tek seçenek olarak şu anki evi İngiltere kalıyor. Ama orada da işi kolay değil. Hiçbir zaman da olmadı.

2010 yılında kardeşiyle birlikte Kamerun’dan Bolton’a iltica ettiğinden beri İngilizceyi iyi konuşamadığı için okulda zorbalığa maruz kaldı, evrakı yok diye sığınmacı merkezinde tutuldu, bir ara tutuklu kaldı ve sınır dışı edilmenin eşiğine geldi. Yıllar sonra mülteci statüsüne kavuşabildi ve üç kez İngiltere ulusal amatör boks şampiyonu oldu. Gelgelelim vatandaşlığa layık bulunmadı.

Şu anki durum daha da beter. Ngamba’nın madalya mücadelesine çıktığı saatlerde İngiltere’de göçmen karşıtı neofaşistler sokağa inmiş, “Ülkemi geri istiyorum” diye bağırıyordu. Sığınmacıların kaldığı bir oteli ateşe vermeye kalktılar. Sağcılığın gereği olarak mültecilerin mülteciliğine sebep olanlara değil ülkesinden kaçıp gelmiş garibana saldırıyorlar. Avrupa ve dünya genelinde aşırı sağ altın çağını yaşıyor.

Bu yüzden Ngamba’nın madalyası çeşitliliğin ve kapsayıcılığın zaferi olarak kutlanıyor. Ama bana pek öyle gelmiyor.

EKİP GİDEREK KALABALIKLAŞIYOR

Uluslararası Olimpiyat Komitesinin girişimiyle kurulan Mülteci Olimpiyat Takımı ilk kez Rio 2016’da sahne aldı. Amaç mültecilerin sayılardan ibaret olmadığını göstermekti. Rio’da 10 kişiden oluşan kafilenin mevcudu Tokyo 2020’de 29’a, Paris’te 37’ye çıktı. Seine Nehri’ndeki geçit töreninde ekibin bayrağını taşıyanlardan biri de Ngamba’ydı.

Birleşmiş Milletlere göre şu an dünyada en az 110 milyon insan yerinden edilmiş durumda. Mülteciler artık dikkat çekmeye gerek bırakmayacak kadar büyük ve dünya siyasetini belirleyen bir mesele. Bir sonraki olimpiyatta daha kalabalık bir kafileyle yer almaları kuvvetle muhtemel.

Hal böyle olunca, farkındalık için kurulduğu söylenen takım da giderek bir utanç anıtına ve rezaleti gizlemek için işlevsel bir maskeye dönüşüyor. Batı’nın -veya Küresel Kuzey’in- “Kavramsallaştırarak normalleştirme” pratiğinin yeni bir adımını görüyoruz.

KUTLAYANLAR SEBEP OLANLAR

Halbuki mültecilik uyruk, cinsiyet, cinsel yönelim, etnik köken gibi kimliklerden farklı. Dezavantajlı kimliklerin -sanki normal değilmiş gibi- normalleştirilip herkesle eşit haklara sahip olması gerekirken mültecilik normal sayılmaması, sistem içine dahil edilmemesi ve bir an önce ortadan kaldırılması gereken bir maraz. Bunun için de temel sebepleri olan yoksulluk, şiddet ve iklim değişikliği ortadan kaldırılmalı.

Gelgelelim zengin devletler, holding sahipleri ve onların güdümündeki uluslararası kurum ve kuruluşlar olarak bu üç durumun sebebi siz olunca, kendinizi değiştirmek yerine ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış insanları kapsıyor gibi görünüp size benzemeleri şartıyla başarılı ilan etmek çok daha kullanışlı.

Hepimizin bildiği gibi küresel ısınmaya Kongo’daki sobalar sebep olmuyor. Güney Sudan, Afganistan, Suriye ve İran’daki kargaşa ve yoksulluğun sebebi de ya onlara silah satma ve kaynağını kapma derdindeki süper güçler, ya da aynı güçler tarafından yıllarca sömürülmenin getirdiği ekonomik ve politik bagajlar.

GERİ KALANLAR NE OLACAK?

Ngamba’nın kimliği ve kökeni sebebiyle ayrımcılığa uğrayan milyonlarca insana ilham kaynağı olacağı kesin.

Ancak bu olağanüstü hikaye “Batı rüyası” sosuyla servis edilince bir yıldız parlatılırken gökyüzünün geri kalanı görünmez kılınıyor. Sporda, sanatta, bilimde ekstra becerisi bulunmayan veya gittiği ülkeye yeterince entegre olamayanlara ne olacak? 2100 Yaz Oyunları madalya sıralamasında ilk basamakta Olimpiyat Mülteci Takımı'nın yer alması neyi düzeltecek?

Dünyanın yeni madalyalı mültecilere değil, bu insanların memleketlerinin yaşanacak yerler hale gelmesine ihtiyacı var

(EVRENSEL)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder