20 Ağustos 2024 Salı

T24 "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" + Güzel yüz! -20 Ağustos 2024-

 

Devletin işlevsizliği ve kırılganlığı neden artıyor? -Ercan Uygur-

İktidar ve destek veren diğer siyasi partiler yaptıkları eylemlerle ve icraatlarla devletin kırılganlığını sürekli yükseltiyorlar. Farkındalar mı bilmiyorum. Bunun elbette ekonomik, sosyal ve siyasi etkileri de olacaktır.

AKP Kongre Merkezi’nde düzenlenen törenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, partiye katılan yeni belediye başkanları ve milletvekillerine rozet taktı

Büyük bir sahne; tek sıra halinde dizilmiş onlarca insan... Yaşlısı var, genci var. Kimisi neşeli görünüyor, kimileri ise önüne bakıyor. Merak ediyorum; neden bazıları mahcup önüne bakıyor? Uzunca boylu bir kişi, sırtı izleyenlere dönük, biraz öne eğilerek insanlara bir şeyler söylüyor.

Biraz yakından bakınca, bu kişinin dizilmiş insanlara rozet takmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğu anlaşılıyor. Diğer partilerden veya bağımsızlardan partisine transfer edilen iki milletvekili ve 13 belediye başkanına partisinin rozetini takıyor.

Daha doğrusu takmaya çalışıyor. Anlaşılan rozeti takmak kolay değil, Cumhurbaşkanı zorlanıyor. Aklıma bir sürü soru takılıyor. Ülkenin tüm vatandaşlarının Cumhurbaşkanı olarak neden “Sen artık bizdensin” anlamında şaibeyle transfer edilenlere rozet takıyor? Neden vatandaşları “biz” ve “onlar” diye ayırıyor?

İki gün sonra bu ayrımcılık Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kan akıtacak dereceye varıyor. Cumhurbaşkanının partisinden birisi, kürsüde “Vekilimize büyük haksızlık yapılıyor” duygularıyla konuşan konuşmacının üstüne yürüyüp yere seriyor. Meclis, konuşma değil kavga yeri oluyor.

Aynı günlerde Türkiye’nin 80’den fazla yerinde ormanlar yanıyor. Ormanlarımız yanarken, Cumhurbaşkanından ses çıkmıyor. Önce siyasi transfer hesaplarının, sonra mecliste “kaba kuvvet ile verilen ders”in içine çok dalmış olmalı. Çok meşgul yani.    

Halbuki Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanıdır. Öncelikle, devlete, kurumlarına, orman gibi varlıklarına zarar verebilecek tüm olaylarla yakından ilgilenmesi, çareler düşünmesi ve uygulatması gerekir. Ancak Cumhurbaşkanından bir tepki bile duymuyoruz.

Devleti kırılgan yapan unsurlar

Tepkide ve önlemlerde gecikmeyi 6 Şubat depremlerinde de görmüştük ve binlerce insanımızın yaşamı ile ödemiştik. Devlet ve kurumları nereye evriliyor? Devlet gerçekten böyle tepkisiz ve kırılgan hale mi geldi?

Bu yazıda bu sorulara yanıt vermeye çalışıyorum. Bu bağlamda, “Kırılgan Devletler Endeksi”ne (FSI: Fragile States Index) bakıyorum. Bu endeksi 2 yıl önce de değerlendirmiş ve Türkiye’de devletin kırılganlığının giderek arttığını söylemiştim.  

FSI endeksi, 12 kırılganlık maddesine 0 ile 10 arasında verilen notların toplamı ile oluşturuluyor.  Kırılganlığa çok etki yapan madde 10’a kadar yükselen değerler alabilir. Az katkı yapan madde ise 0’a kadar azalan değerler alabilir. Böylece FSI endeksi en kırılgan devlet için 120, hiç kırılgan olmayan devlet için 0 değerini alabilir.    

Bir ABD sivil kuruluşu olan Barış İçin Fon (FFP, Fund for Peace) tarafından hazırlanan ve notlanan kırılganlık maddeleri kısaca şöyledir;

1) Devlet güvenlik sağlamada zayıf, resmi devlet güçleri yetersiz; organize suç örgütleri, paralel silahlı güçler, özel korumalar varsa 

2) Yönetici gruplar kamplara ayrılmış, birbirlerine ayrımcılık, partizanlık, ötekileştirme yapıyorsa

3) Muhalif gruplara karşı haksızlık, kindarlık var; siyasi lider tüm toplumu temsil etmiyor; uzlaşma yok, gerginlik varsa

4) Büyüme, istihdam, cari açık (enflasyon yok) bakımından ekonomik gerileme varsa

5) Ekonomik bölgesel eşitsizlik belirgin ise (kişisel gelir dağılımı yok)  

6) Dış göç ve dış beyin göçü yoğunsa (devlete ve ekonomiye güvensizlik ve küskünlük var, devletin kapasitesi kısıtlanıyor)

7) Devletin meşruluğu azalıyorsa (yolsuzluk yaygın, devlet kurumlarına güven az, seçimlerde halkın önemli bölümü temsil edilmiyor)

8) Eğitim, sağlık, elektrik, su, internet, çevre temizliği... hizmetleri aksıyorsa, düşük nitelikli ise

9) İnsan hakları ihlali ve adaletsizlik varsa (adalete güven azalmış, bağımsız medya ve demokratik haklar kısıtlanıyor)

10) Nüfus artışının getirdiği baskılar ve yetersizlikler varsa

11) Sığınmacılar ve mülteciler yoğunsa (bunlar devletin etkin işleyişini ve vatandaşlarına kaynak ayırmasını sınırlıyor ve sosyal sorunlar yaratıyor)

12) Dış baskılar çoksa; başka devletlerin ve uluslararası kuruluşların baskıları varsa

Bunlarla devlet kırılganlığı artıyor demektir.

Türkiye’de devletin kırılganlığı artıyor

Önce Türkiye’de devlet için verilen kırılganlık notunun belirlediği devletler sıralamasındaki yerine bakalım. Kırılganlık notları, toplam 180 veya bazı yıllarda 179 devlete veriliyor. Bu devletler içinde Türkiye’nin sıralamadaki yeri Şekil 1’de görülüyor.

Türkiye’nin sıralamadaki yeri 2007’de 91’dir. 90 devletin kırılganlığı Türkiye’ninkinden daha yüksek. Dikkat edelim, daha yüksek not alan ve haliyle daha kırılgan devletler sıralama listesinde daha yukarıdalar. Türkiye 2007-2014 döneminde 180 devlet içinde sıralamada 85 ile 95 arasında, tam ortada yer alıyor. 2015’ten sonra ise en kırılgan 60 devlet arasında yer almaya başlıyor.

Türkiye, 2023 listesinde en kırılgan 52'inci, 2024 listesinde en kırılgan 41'inci devlet konumundadır. Üstelik, kırılganlık sıralamasında en hızlı tırmanan devlettir. Bu saptama birçok değerlendirmede yer alıyor. Parlamentoda yaşanan son kavga kırılganlığı daha da yükseltecektir.

Kaynak: https://fragilestatesindex.org/excel/

2023 listesinde ilk 5 sırayı paylaşan en kırılgan devletler Somali, Yemen, Güney Sudan, Kongo D. C. ve Suriye’dir. 2024 listesinde de, bir değişiklik dışında, aynı ülkeler yer alıyor; bu listede Yemen’in yerini Sudan alıyor.

2023 yılında en az kırılgan devletler Norveç, İzlanda, Finlandiya, Yeni Zelanda ve İsviçre’dir. 2024 yılı listesinde bir değişiklik olmuş, İsviçre’nin yerine Danimarka girmiştir.

İlginç bir noktayı da vurgulamam gerekir; bu en az kırılgan ülkelerin tümünde koalisyon hükümetleri var. Koalisyonlar kırılganlığa ve yönetim etkinliğine olumsuz bir etki yapmıyor. Çünkü demokrasinin kuralları ve kurumları aksamadan işliyor, kararlar parlamentoda tartışılarak alınıyor. Böyle olunca koalisyonlar daha kapsayıcı olarak bile düşünülebilir.

2024 yılı listesinde Türkiye’nin hemen altındaki daha az kırılgan devletler içinde Ekvator Ginesi, İran, Mısır, Rwanda gibi ülkeler var. Türkiye’de devletin böyle çok kırılgan ülkeler arasında olması iktidar için ve biz vatandaşlar için hiç de gurur duyulacak bir durum değil.

Türkiye’de devletin kırılganlığı neden yüksek ve yükseliyor?

Bu soruya yanıt vermek için Türkiye’nin kırılganlık notunu en çok arttıran altı maddeye bakıyorum. Belirteyim, bunlar aynı zamanda 2007’den bu yana değeri en çok yükselen maddelerdir. Bu maddeler ve karşılık gelen kırılganlık notları Tablo 1’de yer alıyor.

Kaynak: https://fragilestatesindex.org/excel/

1).Türkiye’de kırılganlık notu en yüksek madde kısaca “Siyasi Gerginlik” dediğimiz Madde 3. Bu maddede muhalif gruplara karşı kindarlık, haksızlık, uzlaşmazlık var ve siyasi liderlik tüm toplumu temsil etmiyor. 2007’de daha düşük iken, bu maddede not son yıllarda 9’un altına düşmüyor.

2). İkinci sırada farklı siyasi grupların ve liderlerin birbirlerine ayrımcılık ve ötekileştirme yapmaları bulunuyor. Buna Madde 2’de kısaca “Siyasi Ayrımcılık” dedik. Bu tavrı iktidar son 15 yıldır giderek daha çok gösteriyor ve Cumhurbaşkanlığı siseminin gelmesiyle daha yerleşmiş durumda.

3). Türkiye’de devletin kırılganlığını daha çok arttıran ve en hızlı yükselen 11. Maddedir. Buna kısaca “Sığınmacı” dedik, ama içinde sığınmacılar da mülteciler de var. Sığınmacı yoğunluğu etkin devlet işleyişini ve devletin vatandaşlarına kaynak ayırmasını sınırlıyor. Bunlar da sosyal sorunlar yaratıyor. Ayrıca, bunların sınırlardan kaçak girişleri zaten devletin güvenilirliğini çok zedeliyor.

4). Madde 9’da adaletsizlikler, insan hakları ihlalleri, adalete güvenin azalması, bağımsız medya ve demokratik hakların kısıtlanması var. Bu madde Türkiye’de devlet kırılganlığını arttıran önemli maddelerden birisidir.

5). Ekonomik sorunlar, daha çok da sınırlı büyüme, sınırlı istihdam artışı ve yüksek cari açık Madde 4’te yer alıyor. Bu madde de Türkiye’de devletin kırlganlığını en hızlı arttıran maddelerden birisidir. Üstelik bu maddede enflasyon yoktur; olsa sanırım Türkiye kırılganlıkta basmakalar atlar. Ancak, enflasyon bir noktada büyüme ve istihdamı sınırlayacaktır. 

6). Türkiye’de iktidarın ve dolayısıyla devletin meşruluğu da giderek tartışma konusu oluyor ve Madde 7 kırılganlık yükselten maddelerden birisidir. Bu maddede özellikle yaygın yolsuzluk, TÜİK gibi devlet kurumlarına güvensizlik ve iktidarın daha yeni seçimlerde oy oranının düşmesi önemli etkendir.

Şöyle bitirelim; iktidar ve destek veren diğer siyasi partiler yaptıkları eylemlerle ve icraatlarla devletin kırılganlığını sürekli yükseltiyorlar. Farkındalar mı bilmiyorum. Bunun elbette ekonomik, sosyal ve siyasi etkileri de olacaktır.

                                                               /././

Jandarma'yı sarsan aşk skandalı ve Emniyet'te MHP'siz atamalarla değişen dengeler -Tolga Şardan-

Emniyet kararnamesiyle göreve getirilen isimler arasında özellikle MHP'nin referansı bulunan polis müdürü olmadığını söylemek yanlış olmaz. Aksine söz konusu kararnamenin genelinde kendilerini "Reyhani" ismiyle tanımlayan Erzincan Grubu'nun, Menzilciler'in ve Okuyucular'ın etkinliği görülüyor.

İçişleri Bakanlığı'nın çatısı altındaki üç kolluk gücünün kararnameleri hafta sonunda Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Emniyet, Jandarma ve Sahil Güvenlik teşkilatlarındaki yönetici kadroları yeniden belirleyen kararnamelerde özellikle Emniyet ve Jandarma'daki atamalar fazlasıyla dikkat çekici.

Önce Jandarma'dan başlamak gerekirse; kamuoyuna yansıdığı üzere, yakın dönemde mesleki yaklaşımları nedeniyle eleştiri oklarının hedefindeki mevcut Genel Komutan Arif Çetin, emekli edilmekten kurtulamadı.

Uzun süre birlikte çalıştığı Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gibi, kriminal isimlerle birlikte yer aldığı fotoğraflarının kamuoyuna yansımasından hiçbir rahatsız duymadığı görülen Çetin, kendi teşkilatı içinde kapalı kapılar arkasında eleştirilen isim oldu.

Bundan sonra söz konusu kariyeriyle akıllarda yer edecek kendisi.

Kararnamenin çıktığı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katıldığı jandarma mezuniyet törenindeki sözleri nedeniyle tepki toplayan Çetin'in yerine, aynı zamanda yardımcısı olan Orgeneral Ali Çardakçı, Jandarma Genel Komutanı koltuğuna oturdu.

Daha önce gündeme gelmiş olmasına karşın, yeni atama nedeniyle Çardakçı hakkında "Menzilci" olduğu yönündeki iddiaları hatırlatmak gerekir. Çardakçı'nın kendisiyle ilgili söz konusu iddialara yönelik şimdiye kadar herhangi bir açıklama yapmadığını ekleyeyim.

Çetin'in görev süresinin uzatılmayarak emekli edilmesi sonucunda bir aksilik olmaması halinde kararnameyle önümüzdeki üç Jandarma Genel Komutanı belirlendi. Çardakçı'dan sonra terfisiyle birlikte Orgeneral olan Hüseyin Kurtoğlu, peşinde de yine Aydın'da görevli Jandarma Genel Komutan Yardımcısı Korgeneral Aykut Tanrıverdi'nin genel komutanlık yolu açıldı. Tanrıverdi, teşkilat içinde Çardakçı'nın ekibinden olarak biliniyor.

Kararnamenin bütününe bakıldığında belirli isimlere yönelik tasfiye işleminin gerçekleştiğini söylemek yanlış olmaz. Menzilci oldukları ifade edilen kadroların yanında Nurcu isimlerinde görevlerinde yükseldikleri dikkati çekiyor.

Örneğin, Atatürkçü kimliği ile bilinen Tümgeneral Ferdi Korkmaz emekli edilenlerden. Keza yine herhangi bir tarikata mensubiyeti olmayan Tümgeneral Engin Çırakoğlu da emekli edildi. 15 Temmuz gecesi Jandarma Genel Komutanlığı'nın sembol isimlerinden Balıkesir Jandarma Komutanı Tümgeneral Nurettin Alkan son anda emeklilik furyasının dışında kaldı.

Kararnamede yer alan isimlerden bağımsız olarak, karargâhta yapılan kadro değişikliklerinde Çardakçı ile Kurtoğlu'nun kendi ekiplerine yer verdiklerini söylemek mümkün. Kıta görevine gönderilenlerin yerine gelenlere bakıldığında; Personel Başkanı Tümgeneral Mustafa Erdem, Komutan Yardımcısı Orgeneral Hüseyin Kurtoğlu'nun İstanbul'daki görevi sırasında İstihbarat Şube Müdürü'ydü.

Tunceli Jandarma Komutanı Tümgeneral Nuh Köroğlu ile Bursa Jandarma Komutanı Tümgeneral Tekin Aktemur'un merkeze çekilmesi, kadrolaşma bakımından dikkat çekici.

Ayrıca Muğla Akbelen'de çevre eylemleri gerçekleştiren köylülere karşı uygulanan jandarma şiddetinin emirlerini veren Muğla Jandarma Komutanı Tuğgeneral Ali Gemalmaz, deprem bölgesi olan Kahramanmaraş'a gönderildi.

İl Jandarma Komutanı'nın yasak aşk skandalı

Kararnamenin yayımlanmasıyla beraber İçişleri Bakanlığı kulislerinde ilginç bir olayın değerlendirmesi yapılıyor birkaç gündür.

Olayın tarafları ve içeriği nedeniyle iddiaların odağındaki Jandarma personelinin isimlerini açıklamak istemedim.

Ancak isterlerse İçişleri Bakanlığı açıklama yapabilir!

Aslına bakarsanız Jandarma teşkilatını rahatsız eden tek bir olay değil, aynı isimlerin olduğu olaylar zinciri.

Doğu Anadolu'da orta ölçekli bir kentimizdeki olaylar zincirinin en tepesinde söz konusu kentin il jandarma komutanı ve bir yardımcısı var.

İddiaya göre; daha önce Jandarma Genel Komutanlığı'nda görev yapan tuğgeneral rütbesindeki komutan geçen yıl tayinlerinden söz konusu kente atandı. Evini taşımadı. Bir bakıma bekar olarak görevini yürüttü.

Ancak zaman içinde emrinde ilçe jandarma komutanı olarak görev yapan kadın subayla aralarında yakınlaşma yaşandı. Kadın subayın eşi de aynı kentte ancak başka bir Jandarma birliğinde görevli subaydı.

Bu arada söz konusu komutanın yardımcılarından birisi de Komutan'ın benzeri bir süreç içindeydi. O da emrindeki kadın subaylar ve astsubaylarla gönül ilişkisine girmekten geri durmadı.

Yaşananlar, kısa sürede tüm kentte duyuldu. Hatta ilçe jandarma komutanı kadın subayın, il jandarma komutanından hamile kaldığı iddiası ortaya atıldı.

Bunlar yaşanırken genç kadının eşi, yaklaşık 6 ay önce kent içinde 300 promil alkollü olarak araç kullanırken polise yakalandı. Polise karşı mukavemet gösteren subay hakkında valilik idari, adliye ise adli soruşturma başlattı.

İkinci olayın yaşanmasından sonra, alkollü olarak yakalanan subay, emrindeki kadın personelle birlikte olduğu iddia edilen il jandarma komutan yardımcısını, "elimde görüntüleriniz var" diyerek tehdit etti. Komuta kademesi, görüntülere ulaşabilmek amacıyla valilik nezdinde devreye girip alkollü araç kullanırken yakalanan subayın ceza almasını önlemek amacıyla devreye girdi, fakat başarılı olamadılar.

Aynı dönemde il jandarma komutanından hamile kaldığı iddia edilen kadın subayın eşi, boşanma davası açtı. Hamile kadın subay, görevden ayrılınca yerine yeni atama yapıldı.

Yaşananlar kısa zamanda Ankara'ya yansıdı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya başta olmak üzere Jandarma Genel Komutanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nda duymayan kalmadı.

Yaşananlara sinirlenen Yerlikaya'nın görevden alınması talimatını verdiği il jandarma komutanı emekli edildi. İki yardımcısı da komutanla birlikte emekli edildi.

Bildiğim kadarıyla sürecin araştırılması için jandarmadan herhangi bir müfettiş görevlendirilmedi.

Emniyet'te dikkat çeken kararname

Aynı kararnameler çerçevesinde il emniyet müdürlüklerinde de bir dizi değişiklik yapıldı.

Ancak en dikkat çeken değişiklik Emniyet Genel Müdürü Erol Ayyıldız'ın görevinde bir yılını henüz doldurmuşken görevden alınmasıydı.

Dolayısıyla Emniyet Genel Müdürlüğü gibi önemli bir göreve yapılan atamadaki tercihin ne kadar başarılı olduğunu tartışılır hale dönüştü.

Ayyıldız için bizzat yakın ekibi, "etkisiz eleman" tanımı kullandı bir süredir. İşin ilginci, il emniyet müdürleri kararnamesi için çalışma yapan Ayyıldız, kendisi bir anda kararnameyle görevden alındı.

Hatta Ayyıldız’la ilgili süreci linkini bıraktığım 2 Temmuz tarihli Büyüteç’te aktarmıştım. Bu Büyüteç’te Ayyıldız’ın yerine Marmara veya Güney Anadolu Bölgesi’nden bir valinin getirilme olasılığını duyurdum. Sonuçta Marmara Bölgesi’nden Bursa’nın valisi, Emniyet Genel Müdürü olarak atandı!

Kulislere yansıyan bilgilere göre, Ayyıldız'ın görevden alınmasındaki temel etken, İçişleri Bakanı Yerlikaya ile Emniyet'ten sorumlu İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu ile uyumlu çalışamaması.

Bursa Valisi Mahmut Demirtaş'ın Emniyet Genel Müdürü olarak atanmasıyla aralıkta yaş haddinden emekli olacak İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'ın Emniyet Genel Müdürlüğü'ne getirilmesinin önü kesildi.

Aktaş, Emniyet içindeki gruplar içinde Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Mahmut Çorumlu ve Selami Yıldız'la birlikte hareket ediyor.

MHP referanslarına görev yok!

Emniyet kararnamesiyle göreve getirilen isimler arasında özellikle MHP'nin referansı bulunan polis müdürü olmadığını söylemek yanlış olmaz. Aksine söz konusu kararnamenin genelinde kendilerini "Reyhani" ismiyle tanımlayan Erzincan Grubu'nun, Menzilciler'in ve Okuyucular'ın etkinliği görülüyor.

MHP'ye yakın isimlerin olmamasının hem bürokratik hem de siyasi anlamı var elbette. 

Ayrıca İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın, Ankara Emniyeti'nde patlak veren gizli tanık ve darbe girişimi skandalı sırasında kendisine "dolaylı operasyon" yapmaya çalıştıklarını belirlediği polis müdürlerini görevden al(a)maması kararnamenin dikkat çeken diğer yönü.

Dilekçe verip görevden ayrılan emniyet müdürleri

Emniyet kararnamesinde merkeze alınan bazı emniyet müdürlerinin dilekçe vererek görevden ayrılmayı talep ettikleri biliniyor.

Kaldı ki, Yerlikaya'nın göreve gelmesinden sonra geçen yıl yürürlüğe konulan il emniyet müdürleri kararnamesinde yer alan beşi farklı sebeplerle il emniyet müdürlüğünü bıraktı. Sadece Çanakkale Emniyet Müdürü iken merkeze alınan Selim Arıcı, Özbekistan'a görevlendirildi.

Bu durum, teşkilatı yönetenlere bir uyarı olmalı kanımca. Zira her geçen gün il emniyet müdürü olarak taşrada görev yapmak "idari" olarak zorlaşıyor!

Yurt dışına görevlendirilenler

Yeri gelmişken bir bilgi daha ekleyim; kararnameyle il emniyet müdürlüğüne atanan isimlerden birisi hakkında ilginç bir iddia var.

Şöyle ki; söz konusu emniyet müdürü Güneydoğu'da görev yaptığı dönemde başında bulunduğu KOM Şubesi'nce kentin önde gelen özel hastanesine yönelik naylon fatura soruşturması yürütüldü.

Adliyenin el koyduğu soruşturmada hastane yönetimi temiz çıktı. Ancak kısa süre sonra bu polis müdürünün eşi, aynı hastaneye "müdür" olarak atandı!

Yorumu size bırakıyorum.

İl emniyet müdürleri kararnamesiyle birlikte yurt dışına atanan emniyet müdürleri listesi de Cumhurbaşkanlığı'nca onaylandı.

Emniyet kararnamesinde merkeze alınan il emniyet müdürlerinden Ahmet Selçuk Okumuş, bu kez Kazakistan'a görevlendirildi. Bilindiği üzere; Okumuş, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den "hayır duası" aldığını kişisel sosyal medya hesabından duyurmuştu.

Listeye bakıldığında Önceki İçişleri Bakanı Soylu'nun ekibinde yer alan Antalya Emniyet Müdürü Orhan Çevik'in, Macaristan'a görevlendirilmesi dikkati çekti.

Aynı listede yer alan bir başka isim de, Narkotik Başkan Yardımcısı Soner Yıldırım. Yıldırım, Bataklık dosyasında imzası olan isimlerden. Yıldırım, yurt dışı kararnamesi çerçevesinde son dönemde kara para aklama ve sanal bahis ile kumar organizasyonlarıyla gündeme gelen KKTC'ye görevlendirildi.

                                                                  /././

Güzel yüz! -Umur Talu-

"Güzel yüz"ün öteki yüzü, "kadın düşmanı" değildi ama kadına şiddete meyilliydi; ırkçılığa meyilliydi; toplumsal cinsiyetler açısından ayrımcı ve nefret doluydu. "De Gaullecüyüm" diyordu, bütün merkez sağ liderleri desteklemişti; ama Fransa'nın şu an baş belası olan, Avrupa'daki diğer benzerleriyle "ırkçı, faşizan" bulutları koyulaştıran (eski adıyla) "Milliyetçi Cephe"ye sempati duyuyordu.

Alain Delon

Önce sinema vardı!

Okuma yazma öğrenmeden sinemaya gittik, film izledik. Mutlaka yazlık, açık; sık sık kışlık. John Wayne da Türkçe konuşuyordu, Jean Gabin de.

TV yoktu ve o kadar çok gittik ki sinemaya... Kovboy olduk, asker olduk, gangster olduk, aşık olduk. İlk aşklarımız bir sinema koltuğunda ya da yazlık sinemanın sandalyesinde filizlendi. İlk önce, hiç ulaşamayacaklarımıza aşık olduk.

Alain Delon'un ilk filmlerini izlediğimde, ilkokulda, okuma yazma biliyordum ve belki altyazılıydı ve belki yeni yeni öğrenmeye başladığım Fransızca ile de film başka bir dünyanın kapısı oluyordu.

Kızlar ona aşıktı; biz erkekler ise, fiziği ile baş edemesek dahi, kendimize, kalbimize güvenmeyi de öğreniyorduk.

O zaman sadece "sinema"ydı, oyunculardı, özdeşleştiğimiz her anda bile nihayetinde rollerdi. "Oyuncu"nun gerçeğini bilmiyorduk; bilmek de gerekmiyordu çünkü değerlendirecek donanımımız da yoktu. Ancak, olacaktı!

Filmlerini yine sevdim, olgunlaşan görünüşünü, rollerindeki halini yine sevdim ama adamı sevmedim sonraları.

"Güzel yüz"ün öteki yüzü, "kadın düşmanı" değildi ama kadına şiddete meyilliydi; ırkçılığa meyilliydi; toplumsal cinsiyetler açısından ayrımcı ve nefret doluydu. "De Gaullecüyüm" diyordu, bütün merkez sağ liderleri desteklemişti; ama Fransa'nın şu an baş belası olan, Avrupa'daki diğer benzerleriyle "ırkçı, faşizan" bulutları koyulaştıran (eski adıyla) "Milliyetçi Cephe"ye sempati duyuyordu.

Partinin bugünkü başkanı Marine le Pen'in ekarte ettiği babası Jean-Marie le Pen'le sıkı fıkıydı. (Hoş, Erbakan da bir ara le Pen'le dost olmuştu!) İkisi de "Çin Hindi sömürgecilik savaşı"nda askerdi.

"Soldan" bakınca "güzel yüz" yetmiyordu işte! Esasen, sanatçı bir ailede sevgi dolu büyümüş "burjuva" Belmondo yanında; babasız, sevgisiz büyümüş her işe girip çıkmış "varoş çocuğu" Delon daha sola yatkın olmalıydı ama sağcılık, solculuk otomatik-sınıfsal değil, kültürel-sınıfsal tercihler olabiliyordu.

2019 Cannes Film Festivali'nde, o güne kadar hiç ödül kazanamadığı sinema zirvesinde "Onursal Altın Palmiye" verileceğinde, başta yerli yabancı kadın örgütleri ayaklandı, "Irkçı, homofobik, kadına şiddete meyilli" olmakla suçladı. Biyografisinin yazarına göreyse, "Kadınsı güzelliği gayleri de ona hayran bırakmış, o da endişeyle daha erkek tavırları öne çıkarmıştı!"

"Irkçılık, homofobi vb" ile "maçoluk" hemen birleşiveriyordu işte!

"Leopar"ı izlemiş miydiniz? Müthiş ama kimilerinin de sevmediği bir dönem filmi. Yolu İstanbul'dan, Beyoğlu'nda ikametten geçmiş İtalyan Birliği kurucusu, komutan Garibaldi dönemi. Burt Lancaster, Alain Delon, (sohbetine doyamadığım) Claudia Cardinale ile. "Sağcı ve homofobik" Delon'un yönetmeni "Komünist, gay" Visconti'ydi!

Bunları neden yazdım?

"Eser" ile "müellifi"ni ayıracak mıyız? Nasıl ayıracağız? Ya da hangisi ağır basacak?

Bu soruyu Fransız yazar Louis-Ferdinand Celine için de özellikle sormuştum. Yerli yabancı bu soruyu hak eden çok kişi var elbette. Bu kez sıralama değişmişti. Celine'in "faşist" geçmişini biliyordum ama kitabı okumamıştım. Önce Fransızcası, sonra Sevgili Yiğit Bener'in şahane çeviriyle Türkçesi. "Şaheser" buldum romanı. Birkaç baskısı birden kitaplığıma yerleşti.

"Faşist" Celine'den nefret edip "Yazar" Celine'in kitabını böyle sevmek!

Nasıl yapacağız? Nerede duracağız? Çizgi ne? Sınır ne?

Galiba şöyle: Bir eser (tabii ki onu yazan, yapan, yaratan var), bir film (tabii ki yöneten, oynayan var) kendi içinden bizim içimize uzanan bir yol. O yol mutlu etmişse, o yol içimize işlemişse, o yolda biz de kitabın sayfaları, filmin süresi, bir tablonun gözümüzü aldığı zaman kadar yolculuğa katılmışsak, aklımız, vicdanımız, muhakememizle "güzel" diyorsak; orada sorun yok. İster "oyunculuğu güzel" deyin, ister "yüzü güzel."

Lakin bunun zayıf halkası; yazan, resmeden, çizen, yöneten, oynayan, besteleyen, söyleyen hakkında; kişisel dünyaları bir yana, hayata, topluma, dünyaya, başkalarına ve "ötekiler"e karşı tavrını bilip bilmemek.

Alain Delon, Le Samouraï'da, 1967

Bilmeden sevmek, sorunlu. Bilerek sevmek, başka bir şey! Çünkü "sonradan" öğrenip şaşırabilirsiniz ama kim olduğunu bilerek pekala ürettiği, yarattığı, canlandırdığını "kim olduğunu bilerek" de sevebilir yahut sevmezsiniz. Ve bazen kim olduğu, bazen size nasıl geldiği öne çıkabilir.

Diğeri, sizi tenzih ederim, "cehalet tapınması" olmuyor mu!

Her rolünü değilse de, çok sonra izlediğim ilk filmi, Patricia Highsmith'in Ripley'ini canlandırdığı "Plein Soleil" dahil, Delon'un oynadığı çok filmde oyunculuğunu da filmi de sevdim. Şahsını ise sevmemeyi öğrendim.

Celine'in şahsını sevmiyorken, kim olduğunu bile bile, eserine bayıldım.

Bunlar hayatın ve sanatın çelişkileri. Kendi hayatlarımızın da. Düz değil, dümdüz değil. Hatalar, yanılmalar, yanıltmalar var. O hayatın ve kim olduğumuzun başkalarına zarar verip vermediği meselesi var. Fikirlerimizden öte, eylemlerimizin, ifadelerimizin bu dünyada ne ifade ettiği de var.

Delon da, ödül üzerine protestolar karşısında, "Beni sever ya da sevmezsiniz ama kariyerimi tartışamazsınız" demişti. Bunun farkındaydı demek.

Sadece o değil. Fransa'nın önemli nişanı Legion d'Honneur'ü ona Sosyalist iktidarın Cumhurbaşkanı Mitterrand ve Kültür Bakanı Lang vermişti. Onlar da farkındaydı demek.

İnsanlar eserleriyle mâl olur elbette; biz gerçekte "ne mal" olduklarını bilmezsek de çok eksik olur. Hem onlara da ayıp!

Yine de, ikisi de 88 yaşlarında ölen Belmondo ile Delon'dan birini tercih et deseniz, ilki olur. Siyasi, toplumsal görüşlerini bilmeden de öyleydi zaten; sonra daha da pekişti. Nitekim Belmondo da "Alain'le politika konuşmam. Benim oyum ırkçılığa karşı" demişti. Öldüklerinde ise, ikisi de sağdan sola herkesin kalbinde çoktan yer etmişti!

Onu içtenlikle kayıran biyografi yazarının bile deyişiyle, "Delon'un örnek bir hayatı olmadı." Yine onun sözleriyle, "Aslında aşkı, sevgiyi aradı; yaşlandıkça da ağlamasını öğrendi ve sık sık ağladı."

Gurur duyacak bir kariyerin sonunda bile, ömrünün nihayetinde, hayat ile ölümün mübadelesinde, tüm bir hayat muhasebesinde, "Güzel yüz"ün göz yaşlarına boğulabiliyor işte!     

                                                                  /././
                                             T24 - GÜNDEM 

Aralarında FETÖ soruşturmasında el konulan "Koza" da var: Cumhurbaşkanı kararıyla 12 şirketin bütün hisseleri Türkiye Varlık Fonu'na aktarıldı

koza ipek

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasını taşıyan 20 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete yayımlandı. Buna göre aralarında daha önce FETÖ soruşturması sonucu TMSF'ye devredilen Koza Altın İşletmeleri Anonim Şirketi'nin de bulunduğu 12 şirketin Hazine'ye ait olan hisselerinin tamamı Türkiye Varlık Fonu'na aktarıldı.Hisselerinin tamamı Türkiye Varlık Fonu'na aktarılacak şirketler şöyle:

                                                            ***

Hisselerinin tamamı Türkiye Varlık Fonu'na aktarılacak şirketler şöyle:

                                                              ***

Gönüllüler ve avukatlar, Mamak barınağına girdi: Hasta hayvanlar ölümü bekliyor, yasaklı ırklar küçük ve pis alanlara hapsedilmiş -Ceren Bala Teke-
Gönüllüler ve avukatlar, Ankara Mamak Belediyesi’nin barınağına yaptığı ziyarette padokların ve beslenme düzeninin yönetmeliğe uygun olmadığını, yerlerde dışkı olduğunu ve temizlik şartlarının sağlanmadığını, yasak ırkların küçük kafeslere hapsedildiğini ve hijyen, beslenme şartlarının sağlanmadığını, yönetmelikte olmasına rağmen ziyaretleri sırasında barınakta veteriner hekim bulunmadığını ve hasta köpeklerden bazılarının küçük padoklarda bakımları yapılmadan ölümü beklediğini gözlemledi. (https://t24.com.tr/haber/gonulluler-ve-avukatlar-mamak-barinagina-girdi-hasta-hayvanlar-olumu-bekliyor-yasakli-irklar-kucuk-ve-pis-alanlara-hapsedilmis,118006)

                                                             ***

İstinaf mahkemesi, Masquerade’deki yangın ile ilgili haklarında soruşturma izni verilen 10 belediye personelinin itirazını reddetti -Cengiz Anıl Bölükbaş-

Karar, ceza soruşturması yapılmasına yeterli bilgi ve belgenin mevcut olduğu gerekçesiyle verildi.İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, İstanbul Gayrettepe’de Masquerade adlı gece kulübünün tadilatı sırasında yaşanan ve 29 kişinin hayatını kaybettiği yangınla ilgili İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma izni verdiği, aralarında Beşiktaş Belediye Başkan Yardımcısı Ali Rıza Yılmaz’ın da bulunduğu 10 belediye personelinin itirazı hakkında karar verdi. Belediye personelinin sorumluluğunun tespit edildiği ön inceleme raporunu hatırlatan İstinaf Mahkemesi, dosyada ceza soruşturması için yeterli delil bulunduğu gerekçesiyle itirazı reddetti.(https://t24.com.tr/haber/istinaf-mahkemesi-masquerade-deki-yangin-ile-ilgili-haklarinda-sorusturma-izni-verilen-10-belediye-personelinin-itirazini-reddetti,1180091

                                                                 ***

MHP’nin hedef gösterdiği Suavi’nin konseri karıştı: Saldırı girişimi!

Şarkıcı Suavi’nin İstanbul Beykoz’da düzenlenen konserinde bir grup tarafından saldırımı girişimi düzenlendi. İstanbul’un Beykoz ilçesinde “19 Ağustos Dünya Beykozlular Günü”ne özel kutlama gerçekleşti. Beykoz Belediyesi’nin düzenlediğin kutlamada sanatçı Suavi de sahne aldı. Suavi’nin konseri sırasında bir grup tarafından saldırı girişimi düzenlendi. Grup “Beykoz’da terörist istemiyoruz” sloganı attı. Konser öncesinde MHP Beykoz İlçe Başkanlığı bir açıklama yayımlamış ve şu ifadeleri kullanmıştı: "Millî ve manevî yönü yüksek, vatansever karakteriyle Beykozlu kimliğinden gurur duyan hemşehrilerimizle birlikte bu görüşleri gönülden paylaşarak sormaktayız: Neden Suavi? Selahattin Demirtaş’a selam yollayarak etkinliklerini politik bir propaganda üssüne dönüştüren Suavi’nin, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşı çıkanlarla birlikte hareket ettiği delilleriyle sabittir. Bu kişinin Beykoz’un en önemli ve onurlu gününde sahne alması, millî duyguları yok saymak anlamına gelir ve bu tutum kesinlikle hoş görülemez."

 (T24)                                                            

                                  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder