İhale düzeni, AKP’nin ekonomik ve politik rejiminin temel taşı. Bir tür ‘korporatist’ yapı inşa edildi. Merkezden yereldeki en küçük birime kadar uzanan bu devasa makina tek amaç için işliyor: İğneden ipliğe, yoldan hastaneye, çöp toplamadan peyzaj bitkisi almaya, araç kiralamadan yemek hizmetine her gün ihale yapmak.
AKP’nin iktidara geldiği 2002’den 2011 yılına kadar yapılan ihalelerin toplam parasal değeri 350 milyar 700 milyon lira. 2011’den bugüne kadar yapılan ihaleler ise 3.3 trilyon lira. Nispeten ekonominin istikrarlı göründüğü, iktidarın meşruiyete önem verdiği ilk 10 yıla kıyasla, iktidar biçiminin köklü değişimlere uğradığı ve baskıcı karakterinin ön plana çıktığı ikinci 10 yılda, kamu kaynağı transferi tam 10 kat artmış. Rejimin dayandığı temellere dair güçlü bir gösterge bu. Yozlaşma ve çürümenin baş sebeplerini buralarda aramak lazım. Zira, merkezi yönetim bir tarafa, özerkleşmiş yüzlerce kurum ve kuruluşun etrafındaki çıkar ağlarına kamu kaynağı dağıttığı adeta bir ‘beylik düzeni’ hakim kılınmış.
Medyascope’ta önceki gün bir programa katılan Mersin’in Toroslar İlçesi’nin Belediye Başkanı CHP’li Abdurrahman Yıldız, ihale düzeninin ucunun nerelere vardığını anlatıyor. Yönetimi 5 dönemin ardından MHP’den devralan yeni başkan, Sayıştay’ı aramış; “Bizim iki yıllık denetim raporlarımız kayıp. Yoksa da gelin denetleyin” demiş. Ses çıkmamış tabii. Binlerce dönüm arsa ve arazinin kayıp olduğunu söylüyor. İhalelere ilişkin şöyle bir örnek veriyor: “2022’de çöp toplama işi 7 milyon 200 bin liraya bir şirkete verilmiş. 2024’te bunu yarı fiyatına verdik. Bir başka olay ise şehit cenazesinde dağıtacağız diye 5 ton lokum alınması. Ortada böyle bir ürün yok.” Ve ihale düzeninin yarattığı yeni sistemi çarpıcı şekilde özetliyor Yıldız: “Ne belediyenin kendi içinden, ne de devletin herhangi bir kurumundan kimse çıkıp ‘siz ne yapıyorsunuz' dememiş. Kimse kimseye karışmamış, sormamış. Kafalarına göre yönetmişler.”
320 bin nüfuslu ilçe Toroslar’da yaşananlar bir örnek. Onlarcasını duymuşsunuzdur mutlaka. Manzaranın tamamına bakıldığında, neden ‘beylik’ benzetmesi yapıldığı daha iyi anlaşılıyor.
***
İhale düzeni, AKP’nin ekonomik ve politik rejiminin temel taşı. Bir tür ‘korporatist’ yapı inşa edildi. Merkezden yereldeki en küçük birime kadar uzanan bu devasa makina tek amaç için işliyor: İğneden ipliği, yoldan hastaneye, çöp toplamadan peyzaj bitkisi almaya, araç kiralamadan yemek hizmetine her gün ihale yapmak. Yani her gün yüzlerce kurum bu yolla binlerce şirketi, on binlerce kişiyi merkezi ve yerel bütçeye ortak ediyor.
Sistemi somut rakamlara dökersek, aşağıdaki tablo ortaya çıkıyor. 2010-2024 arasında 45 kurumun yaptığı tamamlanmış ihalelerin sayısı ve sözleşme tutarları şöyle:
Son 10 yılda sadece 45 kurumun düzenlediği 1 milyon 700 bin adet ihaleyle 3.3 trilyon lira kamu kaynağı transfer edildi. Belediyelerin önemi hemen görülüyor zaten. YÖK bile alt yapı işlerinden sorumlu kurumlarla yarışıyor. 5’inci sırada. Şu an yaşanan sorunların çoğunu bu tablo üzerinden de okuyabilirsiniz. Mesela; bunca para harcanırken kamu hizmetlerinin kalitesi ne oldu? Neredeyse ihale konusu olmayan bir alan yok çünkü.
Özetle tepeden aşağıya kamunun kurumları ihale düzeni sayesinde özerk, kimsenin kimseye dokunmadığı, herkesin kendi hakimiyet alanında paylaşımı yürüttüğü birer ‘beyliğe’ dönüştü. Her biri, milyarlarca liralık birer ganimet yığını. Makam ve mevki dağıtımının belli bir zümre arasında paylaşılması maaştan ziyade bununla alakalı.
‘Beylikler’ kendi etraflarında öbek öbek şirketlerden oluşan bir ağın merkezinde yer alıyor. Bunu bir nebze somutlamak için 40 farklı alanda, son 10 yılda kaç şirketin ihalelerden yararlandığını gösteren aşağıdaki tabloyu inceleyelim:
Türkiye’de Kurumlar Vergisi mükellefi sayısının 1 milyon 200 bin civarında olduğu düşünüldüğünde, son 10 yılda 595 bin 956 şirketin kamu ihalelerinden yararlanması ilgi çekici bir veri. İlk bakışta “Ne güzel, ihale tabana yayılıyor” diyen çıkacaktır. Oysa detaylara bakıldığında çoğu şirketin AKP’nin ihale düzeni ile beraber doğduğu hemen fark ediliyor. Örneğin; ihale alan 1533 özel güvenlik şirketinin üçte ikisi 2010 sonrasında kuruldu. İhalelerin hakimi olan ilk 20 şirketin bir iki istisna dışında hepsi iktidar partilerine yakın isimler.
Daha popüler olan inşaatta 68 bin 744 farklı şirket ihale almış. 1000’e yakını ulusal çapta ve nispeten büyük işleri paylaşıyor. Kalan on binlercesi ise il ve ilçelere dağılmış. Onlar da il ve ilçeler olarak parsellemişler av sahalarını. Küçük ilçelerde bile 4-5 şirket birbirinin ayağına basmadan iş görüyor. Elbette sahipleri yerel siyasette de etkili aileler. Tüm sektörlerde benzer sonuçlar karşımıza çıkıyor.
Son bir tablo daha verelim. Yerel seçimde büyük belediyelerin kaybedilmesinin, iktidarın ‘beylik düzeni’ni ne derece sarstığını anlıyoruz:
10 yıl içinde en fazla ihale yapan belediyeler ve onlara bağlı kurumlar bunlar. Toplam tutar 680 milyar lira. İçlerinden 3 tanesi hala iktidarın elinde. CHP’nin yönetiminde olan belediye ve bağlı kuruluşların bu ihale tutarı içindeki payı 590 milyar lira. 2019’da büyük kentler kaybedilince çıkar ağları Anadolu kentlerine yoğunlaştı. Sık sık gündeme gelen akıl almaz ihale dolaplarının sayısındaki artış biraz da bundan. Bir nevi ‘çıkar ağı göçü’ yaşandı ve şimdiye kadar birbirinin alanına girme ihtiyacı hissetmeyenler arasında sürtüşmeler, hesaplaşmalar, ihbarlar da yoğunlaştı.
Çünkü ihale düzeni aynı zamanda iktidarın ‘sosyal tabanını’ da konsolide eden bereketli bir alışveriş. Aksadığı zaman, tüm sistem sarsılıyor. Rejimin en güçlü ama aynı zamanda en kırılgan yeri burası işte.
Bahadır Özgür / duvaR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder