Tehdide saygı -Berkant Gültekin-
Suçun alenileştiği ve güçlüler üzerinde yasaların hükmünün kalmadığı Türkiye’de, halka gerçekleri ulaştıran gazeteciler doğal olarak hedefte. Haberciler hemen her gün mafyalar, çeteler ve parti liderleri tarafından tehdit ediliyor.
Dün Meclis’te yeni dönem açıldı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli sezona hızlı bir giriş yaptı! Bahçeli, Sinan Ateş cinayetinde saklı tutulmaya çalışılan noktaların üzerine cesaretle giden gazetecileri, Halk TV’yi ve CHP’yi “Ayağınızı denk alın” ifadeleriyle tehdit etti. Gazeteciler Şule Aydın, Timur Soykan, Murat Ağırel ve Barış Pehlivan’a “Dört soytarı” dedi.
Çünkü Bahçeli, Sinan Ateş cinayetinin siyasi bir suikast olmadığına tüm ülkenin inanmasını istiyor. Bu nedenle MHP’li isimlerin cinayetle bağlantısının ortaya konulmasından rahatsız. O ve kurmayları, “resmi hikâye”nin kimse tarafından sorgulanmamasını sağlamak için aksi yönde konuşan, yazan herkesi susturmayı hedefliyor. Yargının dosyayı MHP’nin istediği şekilde kapatmasının önündeki tek engel de hakikatin bu çığlığı zaten.
Bu hatırlatmaya meslektaşlarımızın ihtiyacı yok ama onları diline dolayanlara karşı vurgulamakta yarar var: Şule Aydın, Timur Soykan, Murat Ağırel ve Barış Pehlivan “soytarı” değil, sadece ve sadece gazetecidir. İktidar katından hedef alınmaları da işlerini ne kadar iyi yaptıklarının kanıtıdır. Kaldı ki eğer gerçekten “soytarı” olsalardı, düzenin sahipleri tarafından tehdit edilmez, el üstünde tutulurlardı.
Böyle bir günde Meclis hiçbir şey olmamış gibi açıldı. Erdoğan Meclis’e girdiğinde ne yapacağı merak edilen CHP grubu, bütünlüklü bir tavır sergileyemedi. CHP’nin 127 vekilinin yarısından fazlası Genel Kurul’a girmezken, salonda bulunanların büyük çoğunluğu AKP’li Cumhurbaşkanı’nı ayakta karşıladı. Sadece birkaç vekil ayağa kalkmayarak tepkisini gösterdi.
CHP lideri Özgür Özel ise sabah partisini ve gazetecileri tehdit eden, kendisine de “çürük” diyen Bahçeli ile tokalaştı. Daha sonra kuliste gazetecilerin sorularını yanıtlayan Özel, partisinin Erdoğan’ı karşılama tarzını sahiplendi. Ayağa kalkarak “makama saygı gösterdiklerini” savunan Özel, “Bunda şaşırılacak bir şey yok” sözleriyle eleştirilere yanıt verdi.
Şaşırıp şaşırmama ayrı bir mesele ama muhalefetin “iktidarla mücadele” stratejisi enine boyuna tartışılmayı hak ediyor. Örneğin nedir bu “makama saygı”? Evet, karşılığı varsa anlamlı olabilir. Makamın saygınlığı, makama oturan tarafından önemsemiyor ve korunuyorsa değerlidir. Ancak kendine itiraz eden hiçbir özneye saygı duymayan, düşmanlıktan, kutuplaştırmadan beslenen, hakareti ve tehdidi siyaset yapma biçimi haline getiren bir iradeye karşı sergilenen “saygı”, boğazı kesecek bıçağı bilemekten başka bir anlam taşır mı?
CHP, ülke gerçekliğiyle uyuşmayan bir illüzyonun içinde. Her şey normalmiş gibi “normalleşmede” ısrar eden, anamuhalefet görevini baskıcı iktidarla gerilim yaşamadan yapmak isteyen, karşı mahalleye ekonomi-politik tercihleriyle değil salt “iyi niyet” gösterisiyle ulaşmaya çalışan bir çizgiden memleketin fayda görme ihtimali yok. Dileyelim ki muhalefet bunu anladığında çok geç olmasın.
/././
Raf ömrü demiri keser -Kaan Sezyum-
Bu ülkede katiller huzur içinde gazetecilere silah işareti yapar, raf ömrünü çoktan tamamlamış, belirtisi kendisi olan belirtisiz isim tamlaması sevdalısı siyasiler gazetecileri tehdit eder… Kimin hangi cüreti nereden aldığı belli belli olmasına da ülkede her şey serbest olduğu için gerçekten de atı alan aldığıyla kalıyor, Üsküdar’ı da geçmese bile at çalındığıyla kalıyor… Sonra bir yerde sucuk olarak bizlere geri dönüyor. Anlayacağınız ülkede sıradan bir gün. Gündem o kadar dinamik ve takip etmesi zor ki… Kripto para ve internet dolandırıcılığı operasyonu sonrası tutuklanan AKP Milletvekili Ensarioğlu’nun damadının jet hızıyla serbest bırakılmasına mı şaşalım derken, Ensarioğlu’nun tüm ülkeyi sarsan ve hala aydınlatılamayan Narin cinayeti üzerine “Bazen bilip söylemememiz gereken şeyler var” demesi bile unutulup gidiyor. Hız budur, jetlik budur. Ülkede hayatta kalmak şansla, ölmek ise komutla zaten. Sokaklarında çetelerin uzun namlulu tüfeklerle birbirlerini tehdit ettiği videoların döndüğü yerde içişleri bakanı ise çakarlı lüks araçları yakalayıp, para cezası kesiyor. Bari ehliyete el koyaydın emojili tivit sevdalısı bakanım… Caydırıcılık desen var, cayma desen yok. Caymak yok, yola devam.
Bütün bunlar tam gaz yaşanırken, ülkenin geleceği çocuklarımızı da düşündük tabii. Leş gibi okullarda, ne olduğu belirsiz, bilimden ve gerçeklikten uzak müfredatlarla onları eğitirmiş gibi yaparken, bir de başka bir deney peşinde koşuyoruz. Bakalım bu çocuklar, yani geleceğimiz olan evlatlarımız, hem kötü eğitime maruz kalıp, hem pislik içindeki okullarına giderken, bir de aç kalsalar ne olur? Zaten yeni nesil çocukların büyük kısmı beslenemediği için, evet yani açlıktan güdük yetişiyor. Güdük dediğim de Hababam Sınıfı’ndaki gibi lakap olarak güdük değil, ebat olarak büyüyemiyorlar. Bir de üzerine kötü eğitim, ooooh gelsin mi kapkara gelecekler…
∗∗∗
Bütün bunlar olurken muhalefet de boş değil… Hem de hiç boş değil. Ülkenin vatandaşlarının umutları dev bir kıyma makinesinin içinde paramparça olurken, en özel duyguların insanı Özgür Bey de Amerika’da verilen rüşvetleri savunabiliyor. Gerçekten akıl tutulması bile değil, akıl krampı gibi. Bir yandan da öyle geniş gönüllüyüz ki, gerekirse New York’ta bile işimiz olsun diye oraların belediye başkanlarına da “Kardeş bizim işi çözersin” diye sakal atabiliyoruz. Aslında global güç böyle olunur ama yine yanlış ata oynamışız. Bizim kekomatlar “Bu belediye başkanı çok iyi, kesin ilerde başkan olur bu” diye adama yapmadıkları kıyak kalmamış. Ama başkan da biraz tabii partici çıkınca işin rengi değişmiş. Neyse kısmet işte…
Bir yandan da gerçekten her ülkede, her görevliye rüşvet verebilsek, her devlet adamını paramızla manipüle etsek gerçek bir dünya gücü oluruz. Belki de onu denemişizdir. Kim bilebilir?
Bütün bu saçmalıklar olurken hayatın olağan akışına aykırı bir haberle hayretler içinde kaldım. AKP Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci, partisinden istifa etti. Haydaaa! Zenbilci, istifa kararını oğlunun adının geçtiği bir adli soruşturma nedeniyle aldığını… -Neeee? …bu süreç içerisinde soruşturmanın etkin yürütülmesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının en büyük beklentisi olduğunu belirtti. Hayırdır, neler oluyor? Zenbilci’nin oğlunun bir uyuşturucu dosyasında isminin geçtiği iddia ediliyor. E edilsin, sonuçta Zenbilci başka bir ülkede yaşamıyor, bir yolu bulunurdu. Bence bu işşin içinde başka bir şey var. İnsan gerçekten hayret ediyor. Bu ülkede neler gördük, bir vekil evladı mı tadımızı kaçıracak? Neyse Ahmet Bey’i yine de bu ilkeli davranışından ötürü hayretler içinde kutlamaktan başka yapacak bir çare yok. Bir yandan da insan düşünmeden edemiyor, neden vekil oğulları, bakan oğulları ve hatta bakanlar hep böyle olumsuzluklarla anılıyor?
∗∗∗
Bu arada ülkemizin tüm kurumları gerçeklerle savaşmaya devam ediyor. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in, kayın biraderini ve bacanağını RTÜK’te işe aldığı iddiasıyla ilgili İsmail Arı’nın haberine ve takip eden haberlere Şahin’in talebi üzerine Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliğinin 28 Eylül tarihli kararıyla erişim engeli getirildi. Gördüğünüz gibi devlet sansürü bizi gerçeklerden korumaya devam ediyor.
Önümüzdeki hafta bambaşka saçmalıklara rağmen akıl sağlığınızı serin bir yerde sağlayın, bozulmasın. Raf ömrü geçen siyasiler için ise yapabileceğimiz bir şey yok. Rafta durmaya devam.
/././
Sporun milyarlarca liralık kara kutusu -Nurcan Bilge Gökdemir-
Spor Toto’nun reklam ve tanıtım harcaması 2023’te 12 milyar TL’yi aştı. Eleştiri konusu olan Spor Toto’nun bu dev harcamasındaki keyfilik Sayıştay tarafından da mahcup ifadelerle eleştirildi: Yönetmeliği güncelleseniz…
AKP iktidarları döneminde “Bütçe disiplini, gelirlerin verimli harcanması, tasarruf ilkesine uyulması, şeffaflık…” gibi kavramların kağıt üzerinde kaldığının sayısız örneğine şahitlik edildi. Cumhurbaşkanlığı’nın nereye harcandığı belli kalemlerindeki alışılmadık dev rakamlar olağanlaşırken örtülü ödenek adı altındaki harcamalar da bunlarla başa baş bir seviyeye yükseldi. Büyük bölümü halkın vergilerinden oluşan bu kaynakların ülkenin büyük bir bölümünün açlıkla karşı karşıya kalmasına neden olacak şekilde yağmacı bir anlayışla tüketilmesi tüm kamu kurumlarına, kamunun en küçük birimlerine kadar hakim oldu.
Sayıştay’ın yasal zorunluluk dolayısıyla açıklamak zorunda kaldığı denetim raporlarının her yıl daha da sığlaştığı, adet yerini bulsun türünden tespitlerle kamu kurumlarında yaşananları maskelediği artık tartışmasız bir gerçek. Ancak bu raporların satır araları hala yaşananlarla ilgili fikir verebiliyor.
Türkiye sporunun bir dönem en büyük gelir kaynağı olan Spor Toto’nun şimdi gerçek işlevini yerine getirip getirmediği sürekli tartışma konusu. Kurumun bilançolarına bakıldığında hiç gereksinimi olmamasına karşın her yıl yaptığı reklam harcamalarının büyüyerek sürekli artması dikkati çekiyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat da daha önce yaptığı açıklamalarla bu reklam harcamalarına dikkati çekerek kurumun bazı kulüplere kaynak aktarıp aktarmadığı sorusuna yanıt aradı. Başta kamu bankaları olmak üzere kamu kurumlarının reklam ve ilan gideri adı altında iktidara yakın çevreleri fonladıkları biliniyor. AKP iktidarları döneminde birçok kamu kurumu neyin reklamını yaptığı, niye tanıtıma gereksinimi olduğu anlaşılmaz bir şekilde bu kalem altında büyük harcamalar yapıyor.
ADRES BELİRSİZ
Spor Toto’nun kamuya açıklanan verilerinden hareketle bu harcamaların adresini görmek mümkün değil ama reklama ihtiyacı olmayan bir kurumun bu kadar büyük bir reklam harcaması yapmasını sorgulamak vergi veren her yurttaşın hakkı.
Sadece son üç yılın rakamlarına bakıldığında bile rakamın büyüklüğü ve artış ivmesini görmek mümkün. Reklam ve tanıtım giderleri 2021 yılında 4.5 milyar TL, 2022’de 7.9 milyar TL, 2023’te ise 12.6 milyar TL…
KEYFİLİK RAPORDA
Sayıştay’ın son raporunda reklam harcamaları ile ilgili tespit “Kurumun Reklam ve Tanıtım Faaliyetleri ile İlgili Usul ve Esasların Geliştirilmesine ve Reklam Yönetmeliğinin Güncellenmesine İhtiyaç Bulunması” başlığı altında yer alıyor: “Teşkilat Başkanlığının hizmet ve faaliyetlerinin tanıtımı konusunda yapacağı her türlü duyuru ve reklam çalışmaları hakkında uyulacak usul ve esasları düzenleyen Spor Toto Teşkilat Başkanlığı Reklam Yönetmeliği, gerek yürürlükteki mevzuat hükümleri gereği, gerekse uygulamanın daha etkin takip ve kontrolü açısından güncellenme ihtiyacı içinde bulunmaktadır.”
Tespitte dile getirilen “uygulamanın daha etkin takip ve kontrolü” gereksinimi bunun gereği gibi yapılmadığının itirafı.
YILLARDIR YÖNETMELİK GÜNCELLENMİYOR
2018 yılında yayımlanan bir KHK ile Spor Toto’dan yapılacak her türlü duyuru ve reklamlar ile bu kapsamdaki harcamalar hakkında uygulanacak usul ve esasların yönetmelikle düzenlenmesinin öngörüldüğü hatırlatıyor. Aradan altı yıl geçtikten sonra kuruma “Dolayısıyla Reklam Yönetmeliğinin yeni düzenlemeye uygun olarak güncellenmesi gerekmektedir” deniliyor.
Kurumun, çeşitli organizasyonlara, spor kuruluşlarına, kulüplere, sporculara, valiliklere, il özel idarelerine gençlik veya sportif amaçlı derneklere, öğrenci yurdu projelerine, gençlik ve spor il müdürlükleri, belediyeler, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşlarına reklam verebildiği biliniyor.
TEK YETKİLİ YÖNETİM KURULU
Yönetim Kurulu’nun tek yetkili olduğu bu dev harcama kalemi ile ilgili Sayıştay denetçilerinin raporlarına yazdığı uyarılar ile devam edelim:
“Ancak Kurum tarafından verilecek reklamlar ve reklam karşılığı yapılacak mali yardımlarla ilgili kriterlerin detaylandırılmamış olduğu görülmektedir. Mali yardımlar ve reklam hizmeti ile ilgili imzalanacak sözleşmelerin niteliği, formatı, mali yardım talep eden kuruluşların yükümlülüğü, bu kuruluşlardan sözleşme öncesi alınacak belgeler, sözleşme sonrası istenecek harcama belgeleri ve diğer belgeler gibi hususların ayrıntılı usul ve esaslara bağlanması önem arz etmektedir.”
BELGEYE BAĞLANMAYAN ÖDEMELER
Yapılan incelemelerde kurumun reklam giderlerinin amacına ulaşıp ulaşmadığı konusunda, özellikle spor tesisleri ve diğer inşa işleri ile ilgili olmak üzere incelemeler yaptığı, inşa edilen tesislere ilişkin hak ediş belgeleri, fotoğraflar ve diğer bazı belgeleri istediğinin görüldüğü belirtildi. Ancak, raporda keyfiliğin itirafı niteliğinde bir ifade var. Diyor ki denetçiler, “Bu konudaki takip ve denetim mekanizmasının daha etkin bir şekilde işleyebilmesi için, ‘yazılı olmadan’ uygulanan çeşitli işlem ve kuralların yazılı esaslar dahilinde yapılması gerekmektedir…”
Milyarlık harcamaların yapıldığı birimde takip ve denetimi ile görevli sadece 13 personelin çalıştığı da rapora yazılan bir başka tespit. Yeterli sayı ve nitelikte personel çalıştırılması isteniyor. Kurum ise reklam karşılığı mali yardımların işin niteliği ve günün şartlarına göre değiştiği ancak yine de bu uyarıları “dikkate alacağı” yanıtını vermekle yetiniyor.
Sözü edilen rakam milyarlar, insanların kuruş hesabı yaparak yaşamını sürdürmeye çalıştığı bir dönemde milyar liralar kolaylıkla el değiştiriyor, kime gidiyor, neye yarıyor, neyin karşılığı veriliyor, bilen yok…
Madımak: hafıza, sorular ve ödevler -Şükrü Aslan-
‘Sözlü tarih’ özellikle yakın dönemin siyasal-toplumsal detaylarını anlamak bağlamında çok önemli işlevler üstlenmiş bir bilimsel araştırma disiplinidir. Dünyanın değişik ülkelerinde soykırım ve etnik temizleme politika ve pratiklerinin nasıl yürütüldüğünü büyük ölçüde sözlü tarih çalışmalarından öğrenmekteyiz. Bu özelliğiyle sözlü tarih, resmi tarihe girememiş sahici olguların toplandığı ve aktarıldığı güçlü bir mecradır.
∗∗∗
Madımak da Alevilerin öyküsünün cisimleştiği hafızanın çok önemli bir mekânıdır. Bu öykü 2018’de Fransa, Sarsell’de inşa edilen Alevi Anıtı’nda yazıldığı gibi, “kültüründe şiddeti yasaklayan ama en ağır şiddetin hedefi olmaktan kurtulamayan, bir cana kıymanın büyük günah olduğuna inanan ama on binlerce canını kıyımlarda kaybeden, hiçbir toplumsal kesimi düşman olarak görmediği için silahlı örgütü olmayan ama bazı silahlı örgütler tarafından daimi olarak düşman ilan edilen” bir topluluğun ahvalini anlatır. 1970’li yıllarda Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da ya da biraz daha geriye gidersek 1938’de Dersim’de olan bitenler bu öykünün parçasıdır. Daha geriye gidersek Yavuz Selim’in kimseyi sağ bırakmamak üzere Anadolu’nun ücra bölgelerinde Alevileri arayıp, kırmasıdır. Madımak, bu katliam silsilesinin son örneğiydi. 21. yüzyıla ramak kala, kitle iletişim imkânlarının geliştiği bir zamanda, bütün dünyanın gözleri önünde, canlı yayında, sosyal demokratların hükümet ortağı olduğu ve bazı bakanlıkların bile etkinliklerin partneri olduğu bir dönemde gerçekleşti. Ne ilginç!
Madımak Hafıza Merkez Projesi, üzerinden otuz yıl geçen bu katliamın detaylarına ışık tutan bir çalışma olarak başladığında, ilk önemli adımı “Sözlü Tarih” kısmıydı. Çünkü diğer çıktıların asıl kaynağı, doğrudan-dolaylı tanık anlatıları olacaktı. 2022 yılı ortalarında Kelime Ata, Ozan Çavdar ve Hakan Koçak ile birlikte bu projeye başladığımızda, bu çalışmalar için hepimiz bir ölçüde deneyimliydik. Üstelik bu deneyimlerin büyük kısmı Alevilerle ilgiliydi. Yine de projeyi tamamladığımızda bizim için de ilgi çekici vak’alar ortaya çıktı. Mesela kamu görevlileri genellikle konuşmadı ve isminin geçmesini istemedi. Bir kısmı gözlerimizin önünde oldukları halde ulaşabilmek mümkün olmadı. Bu durum aynı zamanda kamunun da işin içinde olduğuna işaret ediyordu. ‘Herkesin Bildiği Sır’ vak’ası, bu kez sanki Madımak’ta karşımıza çıktı.
∗∗∗
Sözlü tarih anlatıları pek çok konu/olguyu yeniden düşünmemize de vesile oldu. Etkinliklerin Sivas merkezde yapılması, tam da etkinliklerin biraz öncesinde İslamcı çevrelerin hedefi haline getirilen Aziz Nesin’in davet edilmesi, Pir Sultan Abdal heykelinin Sivas’a dikilmesi gibi kaygı yaratan öneriler Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticileri içinde de tartışılmıştı. Görünüşe göre ‘iyi bir iklim’ olsa da, devlete dair kötü tecrübeleriyle yüklü Alevilerin ciddi kaygıları ne yazık ki o kaygıyı taşıyanları haklı çıkmıştı.
Projenin sözlü tarih arşivi, bu süreci anlamak açısından da yeni sorulara kapı aralıyor. Mesela etkinliklere yakın ‘Şeytan Ayetlerinin’ Aydınlık Gazetesi tarafından yayımı nasıl gerçekleşti? Yangın sırasında bir itfaiye aracı neden sadece otelin bir odasına merdivenini uzattı ve gitti? Bağlarbaşı’da katliamı kim, niçin, nasıl yaptı? gibi…
Madımak Sözlü Tarih Projesi bu soruların yanı sıra, Alevi kurumlarına yeni siyasal-toplumsal bazı görevleri hatırlatmaya da vesile oldu. Zira bu projenin çıktıları hukuktan eğitime kadar pek çok alanda yeni üretim imkânları sağladığı gibi, geçmişle ciddi bir yüzleşme, geleceği barış idealiyle kurma çabaları için de önemli bir anlama potansiyeli taşıyor. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Projesi, Alevi kurumların bu yeni potansiyel ve imkânı, yeni bir yaklaşımla ele almalarına yönelik davettir aynı zamanda.
/././
Komünistler oylarını katladı -İbrahim Varlı-
Oylarını dörde katladıklarını söyleyen Zirngast, “Sonuçlar FPÖ’nün yalnızlığını gösteriyor” dedi.
Avusturya’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) sandıktan birinci çıktığı seçimde Avusturya Komünist Parti (KPÖ-Plus) yüzde 2,4 oy alarak baraja takıldı. Üç yıl önce ülkenin ikinci büyük kenti Graz’da belediye başkanlığını kazanan, Nisan 2023’te ise büyük oy patlaması yaparak Salzburg Eyalet Parlamentosu’na giren KPÖ-Plus pazar günkü seçimde oylarını artırsa da Parlamento’ya giremedi. KPÖ Graz Sekreteri Max Zirngast, sonuçların sürpriz olmadığını söyledi.
Aşırı sağcı FPÖ’nün 2022’nin sonundan bu yana tüm anketlerde birinci sırada yer aldığını kaydeden Zirngast, “Bu nedenle sonuç pek de şaşırtıcı değildi. Ancak bunu sadece bir anket olarak değil, gerçek bir seçim sonucu olarak görmek bazı insanları şaşırttı ve şok etti. Mutlak oy ve yüzde olarak FPÖ’nün en iyi seçim sonucu olsa da, partinin 1999 ve 2017’de de benzer şekilde iyi sonuçlar aldığı unutulmamalıdır” diyor.
Seçim sonuçlarının büyük dersler barındırdığını ifade eden Zirngast, “Bu bize her şeyden önce bir şeyi gösteriyor: Başta muhafazakâr Halk Partisi (ÖVP) ve Sosyal Demokratlar olmak üzere yerleşik partilerin FPÖ’ye verecek bir cevabı yok” ifadelerini kullanıyor.KORKULARI KULLANDILAR
Aşırı sağcıların seçimlerde bu derece oy almasının merkez partilerin zayıflığından kaynaklandığını söyleyen Zirngast, FPÖ’nün aynı zamanda toplumun korku ve endişelerini iyi kullandığını vurguladı. Zirngast bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “Bir yandan, bu kesinlikle diğer partilerin zayıflığından kaynaklanıyor. İktidar partileri ÖVP ve Yeşiller seçimlerde Avusturya nüfusunun büyük bir bölümünün desteğini kaybetmiştir. Sosyal Demokratlar iç çatışmalarla boğuşuyor ve hiçbir yere varamıyorlar. FPÖ, son yıllardaki sosyal çalkantıları (pandemi, savaş, enflasyon) ve insanların endişe ve korkularını duygusallaştırmayı ve bunları kendi lehine kullanmayı başardı.”
Seçimin ardından gözler şimdi hükümet kurma çalışmalarında. Sandıktan çok parçalı bir tablo çıktı. Yüzde %28,8 oy alan Özgürlük Partisi’ni muhafazakar sağ Halk Partisi (OVP) %26,3, Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) %21,1, liberal NEOS, %9,2, Yeşiller 8,2 oy ile takip etmesi koalisyon hükümetini zorunlu kıldı. Avusturya’yı zorlu bir dönemin beklediğini ifade eden Zirngast, hükümet kurma sürecinin de sancılı geçeceğine şu sözlerle işaret ediyor: “Hangi hükümetin kurulacağı henüz belli değil. Ancak her türlü denklemde ÖVP anahtar konumda ve onsuz bir hükümet olmayacak. ÖVP ya FPÖ ile anlaşacak ve başbakanlığı bırakacak ya da SPÖ ve muhtemelen liberal NEOS gibi üçüncü bir parti ile koalisyon kuracak. Her iki durumda zorluklar yaşanacaktır. Her halükarda, FPÖ şu anda siyasi dizginleri elinde tutuyor ve sadece gerçekten alternatif bir güç onun gücünü dizginleyebilir. Mevcut yerleşik partiler bunu yapamaz.”
ORGANİZE OLACAĞIZ
Komünist Parti’nin aldığı oyların kendileri açısından bir başarı olduğunu kaydeden Zirngast, bu durumu şöyle temellendiriyor: “Komünist Parti 1962’den bu yana en iyi parlamento sonucunu elde etti. Son genel seçime kıyasla oylarını dörde katladı. (Komünist Partisi 2019’daki genel seçimde üzde 0.7 oy almıştı.) Son yıllarda parti olarak güçlü bir şekilde geliştik, yerel düzeyde başarılar elde ettik ve yerel meclislerde ve il parlamentolarında daha iyi yer edindik. Bir sandalye kazanma umudumuz vardı, ancak parti olarak ülke çapında %4’e ulaşamadık. Baraja takıldık. Mevcut siyasi iklimde daha çok yapılacak şeyler vardı. Partiyi aşağıdan yukarıya doğru inşa etmeye ve önümüzdeki görevlerle yüzleşmeye devam edeceğiz.”
/././
Birgün - GÜNDEM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder