21 Ekim 2024 Pazartesi

Ergin Yıldızoğlu + Mehmet Ali Güller -CUMHURİYET

Bir ABD vekili olarak İsrail -Ergin Yıldızoğlu-

Hafta sonunda, İsrail’de, ABD’nin gönderdiği hava savunma sistemi hizmete girdi; faşist Siyonistler, Gazze’yi yeniden yerleşime açma (sömürgeleştirme) talebiyle  “Yapılabilir” başlıklı bir konferans/ yürüyüş düzenlediler. Netanyahu’nun partisinden 10 milletvekili bu konferansa katıldı. Savaşın, bu soykırım ve yerleşim dinamiğini, salt Netanyahu-Ben Gvir-Smotrich faşizmiyle açıklamak eksik olur: Bir eski İngiliz diplomatı, üst düzey MI6 (Askeri İstihbarat örgütü) görevlisi, halen Beyrut’taki  “Conflict Forum”un kurucusu, Alastaire Crooke“İsrail yaptığını yapıyor”,   (14/10/2014, http:// www.strategic-culture.suwww. strategic-culture.su) başlıklı analizinde önerdiği gibi açıyı ABD’nin imparatorluk projesini kapsayacak biçimde genişletmek gerekiyor. O analizi özetleyerek sunmaya çalışacağım:
 
STRATEJİK ORTAKLIK
İsrail-ABD stratejik ortaklığı, askeri bir işbirliğinden öte, neocon düşünürlerin küresel hegemonya projelerinin bir parçasıdır. Hudson Enstitüsü’nün önde gelen düşünürlerinden Herman Kahn ve diğer neocon stratejistler, 1970’lerden itibaren İsrail’in ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyan bir “vekil devlet” olarak konumlandırılmasını savundular. Bu strateji, İsrail’i yalnızca bir müttefik olarak değil, ABD’nin çıkarlarını askeri ve politik olarak yönlendiren bir aktör haline getirdi. 
[ E.Y.: 1996 yılında, Richard Perle liderliğindeki bir çalışma grubu tarafından dönemin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için hazırlanan “A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm” belgesini anımsatmak istiyorum: Bu belge, İsrail’in Oslo Anlaşmaları’ndan vazgeçmesini, daha saldırgan bir dış politika benimsemesini, Batı Şeria ve Gazze üzerinde kontrolün yeniden sağlanmasını, Ortadoğu’yu seri rejim değişiklikleri ile İsrail’in güvenliği için yeniden şekillendirmeyi, gerekirse ABD’den bağımsız hareket edilmesi gerektiğini öneriyordu.]
 
Herman Kahn’ın, “Önce nihai hedefi belirle, sonra, bu hedefe ulaşacak yolları oluştur” diyen “sistem analizleri” İsrail’in bugünkü politikasının temelini oluşturuyor. Prof. Michael Hudson’ın belirttiği gibi, İsrail’in temel amacı Filistinlileri izole etmek, onları “stratejik köyler” adı verilen bölgelere hapsetmekti. Son 15 yıldır, özellikle Gazze’de uygulan bu strateji, Vietnam’da olduğu gibi Filistin bölgelerini (düşmanı) küçük parçalara ayırıyor, bu parçaların geçiş noktalarına koruma birimleri yerleştiriyor, bölme, izole etme, bastırma imha etme amacı güdüyordu. Hudson’a göre, bu politikanın iki hedefi vardı: İlk olarak, Filistinlileri, yaşam koşullarını iyice zorlaştırarak göç etmeye zorlamak. İkincisi, eğer göç etmezlerse havadan bombalamak gibi yöntemlerle minimum iç kayıp vererek Filistinlileri yok etmek.
 
NEOCON FANTEZİLER
Çoğu siyasi hayatlarına sosyalist olarak başlayıp sonra dönerek, [EY: Filozof Leo Strauss’un etkisi altında] Neocon düşünceyi benimseyen kimi stratejistler, ABD’nin küresel egemenliğini sağlamak için “sürekli devrim teorisini”, İsrail’in Ortadoğu’daki rolüne uyarlamaya çalıştılar. Bu paradigma gereğince İsrail, ABD’nin çıkarlarını korumak için sürekli çatışma ve askeri müdahaleler yoluyla bölgedeki statükoyu sağlamlaştırıyor. Hudson’ın analizine göre, bu politika yalnızca Filistinlileri bastırma amacını değil, aynı zamanda İsrail’in saldırgan ve genişleyici bir strateji izlemesini de içeriyor.
 
İsrail’in, ABD tarafından desteklenen bu stratejisi, bugün Gazze ve Batı Şeria’daki askeri operasyonlarla [EY: Soykırıma] devam ediyor. İsrail’in Hizbullah’a ve İran’a yönelik saldırıları, bölgedeki çatışmaları tırmandırırken ABD askeri ve ekonomik destek sağlamaya devam ediyor. Neocon düşünürlerin oluşturduğu bu yapı, İsrail’i bir bölgesel güç olarak konumlandırırken aynı zamanda ABD’nin bölgeye doğrudan müdahalesini gerektirmeyen bir stratejik denge oluşturuyor.
 
Crooke, İsrail-ABD ittifakı, Hudson Enstitüsü ve neocon düşünürler tarafından şekillendirilmiş uzun vadeli bir stratejinin ürünüdür, diyor. Bu ittifak, ABD’nin vekâleten savaşlar aracılığıyla küresel hegemonya kurma arzusunu yansıtıyor. İsrail hâlâ ABD’nin çıkarlarını bölgede koruyan kilit bir oyuncudur. 
Crooke, “İsrail ile iyi geçinmek onun paradigmasını değiştirmez. Onun paradigmasını ancak, belirgin bir başarısızlık değiştirir” diyor.

                                                                  /././

‘Geçmiş her gün yeniden tanımlanır’-Ergin Yıldızoğlu-

Ülkelerinin kuruluş mitosunu tartışmaya açacak, kuruluş “travmasını” hatırlatacak işler yapan rejimler, toplumlarında, kültürel, ahlaki kargaşanın, bir meşruiyet krizinin yolunu açarlar; böylece ülkelerinin yalnızca geçmişini değil geleceğini de tehlikeye atarlar. Netanyahu-Ben Gvir-Smotrich faşist Siyonizminin Gazze soykırımı, Lübnan’da başlattığı yıkım, İsrail’in yalnızca geleceğini tehdit etmiyor, geçmişini de yeniden tartışmaya açıyor.

İsrail’in kuruluşunda terörizm (Haganah, Irgun, Lehi), yerleşimci sömürgecilik, etnik temizlik vardı. Batı ve Siyonist hareket, Alman Nazi soykırımının, tüm dünyada yarattığı travmayı, İsrail’in kuruluşunu, Filistinlilerin travmasını önemsizleştirerek meşrulaştırmak için kullandılar. 1980’lere gelindiğinde, artık ortada 7-8 milyon nüfuslu bir İsrail gerçeği vardı. Bir uzlaşma/ barış arzusu, Filistin halkının haklarını tanıyan bir çözüm arayışı, süreci iki devletli bir çözüme doğru itiyordu. Artık, “kuruluş anındaki” yerleşimci sömürgecilik etnik temizlik vurgulanmıyordu; İsrail buradaydı ve kalıcıydı, önemli olan iki devletli bir çözümdü.
 
“Oslo çözüm süreci” bir fırsat yarattı. FKÖ ve seküler Siyonist akımlar bu fırsatı değerlendirmek için çalışırken, İsrail’in varlığını (sahadaki gerçekliği) tanımayan dinci Hamas ve Filistin halkının varlığını yok sayan radikal dinci/ırkçı Siyonistler süreci baltalıyorlardı. Arafat, Arap devletlerinden gereken desteği alamayınca da o fırsat kayboldu.
 
SİYONİST FAŞİZMİN ‘ZAFERİ’
Netanyahu yargıdan kaçmak için Ben Gvir, Smotrich gibi faşist politikacılara, ırkçı/dinci yerleşimci harekete teslim oldu. Böylece şekillenen rejim altında, bir taraftan İsrail içinde, toplum kutuplaştı, haklar ve özgürlükler hızla aşınmaya başladı. Diğer taraftan, faşist rejim, “Tarihsel İsrail” fantezisi içindeki toprakları tamamen yerleşimlere açma, “soykırım” projesine kitlendi. Bu sırada, Arap monarşileri, “İbrahim Anlaşması” kapsamında İsrail ile ekonomik, diplomatik ilişkilerini, ABD’nin teşviki ile geliştirmeye devam ediyorlardı. Filistinlilerin geleceği artık tamamen gündemden çıkmış gibiydi.
 
“7 Ekim” bu umutsuzluk içinde gerçekleşti, faşist harekete beklediği fırsatı verdi. Haaretz, bir yorumunda “İsrail’in aşırı sağcı bakanları, Gazze’yi yerleşimcilere açmak için 7 Ekim’i utanmadan istismar ediyorlar” diyordu. Bu istismarın pratik sonucu ise Gazze’de bir soykırım pratiği oldu. Bu pratik Batı yakasına da yayılmaya başladı. Eylemlerini gittikçe “ya biz ya onlar” diyen dini referanslara daha çok dayanarak açıklamaya çalışan Netanyahu ve faşistlere artık savaşı İran’a sıçratmaktan, gerekirse tüm dünyayı ateşe vermekten başka bir seçenek kalmıyordu. 

Yazımın başlığına dönersem, 7 Ekim’i izleyen, ortamda, rejimin “fırında bebek yaktılar gibi” yalanları, “İstihbaratı önemsemediler mi?” kuşkusu, Gazze soykırımı, artık tüm dünyada özellikle Batı halkları arasında İsrail algısını değiştirmeye başladı: Yaşanan felaket artık bir savunma hakkının kullanılması olarak değil, yeni toprakları açarak sömürgeleştirme girişimi olarak görülüyor. Bu dinamik, ortaya  “İsrail nedir? Nasıl kuruldu” sorusuyla, Soykırım kurbanı bir halk” resminin yerine etnik temizlikle başlayıp yerleşimci, sömürgecilikle devlet kurduktan sonra, şimdi soykırım yapan bir halk resmi koyarak geçmişi yeniden anlamlandırmaya, bunun bir sonucu olarak da tüm dünyada “antisemitizm” yeniden yükselmeye başladı.
 
Şimdi, İsrail içinde kimi yorumcuların “Savaş İsrail ekonomisini zorlamaya başladı, devam ederse ekonomi çökecek” demeye başladıkları noktada, Netanyahu faşist rejimi savaşı, ana sponsoru ABD’nin uyarılarına aldırmadan, Suriye ve İran’a (Rusya’nın Ortadoğu dayanaklarına) doğru genişletmeye çabalıyor. Rusya ve İran’ın etkilenmesi, Çin’in jeostratejik ve jeoekonomik çıkarıyla çelişiyor. Süreç 8-9 milyon nüfuslu, ekonomik kapasitesi sınırlı bir ülkenin sürdürmesi olanaksız bir durum yaratmaya başlıyor.
 
Hamas’ın umutsuz çılgınlığına daha büyük bir çılgınlıkla cevap veren Netanyahu-Ben Gvir-Smotrich faşist rejimi, ülkelerinin meşruiyetini destekleyen tarihsel yorumun yeniden tartışılmasına yol açarak hem geriye hem de ileriye doğru bir “beka” sorunu yarattı.                
                                                       /././

Zelenski’nin Ukrayna’yı mahvetme planı-Mehmet Ali Güller-

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski de, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da yaklaşan ABD seçiminden azami yararlanma hamleleri sergiliyorlar. 

Zelenski bu amaçla bir “zafer planı” açıkladı. Beş maddeden oluşan ve üç gizli eki olan plan, içeriği itibarıyla bir zafer planı değil fakat Ukrayna’yı mahvetme planıdır. 

BARIŞ GİRİŞİMLERİNİ BASKILAMA PLANI

Zelenski’nin planını açıklaması elbette sadece yaklaşan ABD seçiminden yararlanmak amaçlı değil, bir önemli nedeni de Avrupa’da yükselen “Artık barış masası kurulmalı” sesleridir. 

O sesler yükselirken, Zelenski “zafer planı” açıklayarak ABD-İngiltere’nin “son Ukraynalı kalana kadar uzun savaş” stratejisini sürdüreceğini ortaya koyuyor ve böylece barış seslerini boşa düşürmeyi amaçlıyor.

BEŞ MADDELİ O PLAN 

Zelenski’nin zafer planı şu beş maddeden oluşuyor: 

1) NATO üyeliği: Ukrayna’nın NATO’ya şartsız davet edilmesi. 

2) Savunma: Savaşı Moskova kapılarına kadar götürebilmek için daha fazla silah sağlanması ve verilen silahların kullanımına dair tüm kısıtlamaların kaldırılması. Müttefiklerle ortak savunma anlaşmaları yapılması. 

3) Caydırıcılık: Ukrayna’da nükleer olmayan bir stratejik caydırıcılık paketi oluşturulması. 

4) Stratejik ekonomik potansiyel: Lityum, titanyum gibi kritik Ukrayna madenlerinin ABD ve AB ile ortak kullanımı ve enerji üretimi konusunda özel anlaşmalar yapılması. 

5) Savaş sonrası dönem: Ukrayna savaş sonrasında Avrupa’nın güvenliğinde kritik rol üstlenecek. Ukrayna savaşa her an hazır bir ordu ile Avrupa’yı koruyacak. Avrupa’daki bazı ABD güçlerinin yerini Ukrayna birlikleri alabilecek. 

ZELENSKİ ÜLKESİNİ PEŞKEŞ ÇEKİYOR

Maddelerden de görüleceği üzere bu plan bir zafer planı değil, savaşı uzatma planıdır, NATO’yu Rusya ile doğrudan çatışmaya itme planıdır, Ukrayna halkını felakete götürme ve Ukrayna’yı mahvetme planıdır. 

Dahası, Zelenski aynı zamanda bu plan ile Ukrayna’yı doğrudan ABD ve AB’ye peşkeş çekmektedir; Ukrayna’nın değerli madenlerini, doğal kaynaklarını Washington ve Brüksel’e pazarlamaktadır, hatta basına yansıyan gizli eklere göre pazarlamaktan öte yönetim ve mülkiyetini Batılılara vermektedir; Ukraynalıları zengin Avrupa’nın jandarması ve bekçisi yapmak istemektedir. 

ZELENSKİ’NİN NÜKLEER ŞANTAJI

Zelenski’nin NATO’yu doğrudan Rusya’yla savaşa iten tutumu, elbette Avrupa’da NATO üyesi Macaristan başta olmak üzere bir çok ülkeden onay alamayacaktır. Ancak iç politikada sıkışan Macron yönetimi için, üzerinde iç politikaya ayar verecek bir dış politika alanı oluşturmaktadır. 

Nitekim Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Benjamin HaddadParisien gazetesine verdiği demeçte, Ukrayna’nın NATO’ya davet edilebilmesi için Fransa’nın ortaklarını ikna etmeye çalıştığını söyledi. 

Asıl vahimi ise Zelenski’nin Avrupalılara şantaja da yönelmiş olması.  Zelenski  NATO üyelerine seslenerek, Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmemesi halinde nükleer silah geliştireceklerini söyledi. 

ÜLKELERİNİ MAHVEDEN LİDERLER LİSTESİ

Sonuç olarak bu plan uygulanırsa bir devlet başkanının emperyalist ülkelerin çıkarları uğruna halkını ve ülkesini nasıl mahvettiğinin 21. yüzyıldaki örneği olarak tarihe geçecektir. 

ZELENSKİ’NİN NÜKLEER ŞANTAJI

Zelenski’nin NATO’yu doğrudan Rusya’yla savaşa iten tutumu, elbette Avrupa’da NATO üyesi Macaristan başta olmak üzere bir çok ülkeden onay alamayacaktır. Ancak iç politikada sıkışan Macron yönetimi için, üzerinde iç politikaya ayar verecek bir dış politika alanı oluşturmaktadır. 

Nitekim Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Benjamin HaddadParisien gazetesine verdiği demeçte, Ukrayna’nın NATO’ya davet edilebilmesi için Fransa’nın ortaklarını ikna etmeye çalıştığını söyledi. 

Asıl vahimi ise Zelenski’nin Avrupalılara şantaja da yönelmiş olması. Zelenski NATO üyelerine seslenerek, Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmemesi halinde nükleer silah geliştireceklerini söyledi. 

ÜLKELERİNİ MAHVEDEN LİDERLER LİSTESİ

Sonuç olarak bu plan uygulanırsa bir devlet başkanının emperyalist ülkelerin çıkarları uğruna halkını ve ülkesini nasıl mahvettiğinin 21. yüzyıldaki örneği olarak tarihe geçecektir.

                                                          /././ 

1 suikast, 3 yalan, 1 mit -Mehmet Ali Güller

İsrail, Hamas lideri İsmail Haniye’den sonra, yerine geçen Yahya Sinvar’ı da öldürdü. Böylece İsrail Hamas liderliğini yok etme suikastlarına bir yenisini eklemiş oldu. 

Her ne kadar ABD Başkanı Joe Biden, dünya kamuoyunu oyalamak için “Sinvar barışa ulaşılmasının engeliydi, bu engel artık yok” dese de İsrail Başbakanı  Binyamin Netanyahu, Gazze’ye operasyonların süreceğini belirtti.Sinvar suikastı, aynı zamanda ABD-İsrail ikilisinin ikiyüzlülüğünü, kirli savaşını, gri ve kara propagandalarını da ortaya koydu.
 
SİNVAR İSRAİLLİLERİ CANLI KALKAN YAPTI’ YALANI
İsrail en başından beri Yahya Sinvar’ın İsrailli rehineleri kendisine canlı kalkan yaptığını propaganda ediyordu. Netanyahu hükümeti, böylece hem “rehinelerin kurtarılması için ateşkes” isteyen İsrail kamuoyunu oyalıyor hem de dünyaya Hamas’ı “sivilleri canlı kalkan yapan” bir kötülük organizasyonu gibi göstermeye çalışıyordu. 
Oysa İsrail ordusu ile çatışarak ölen Yahya Sinvar’ın öldürüldüğü evden tek bir İsrailli rehine çıkmadı!

UNWRA ÇALIŞANI YANINDAYDI YALANI
İsrail BM organizasyonlarını Hamas ve Hizbullah’ı kollamakla suçluyor. Bu nedenle Gazze’de görev yapan BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nı (UNRWA) sürekli hedef aldı. Öte yandan İsrail, yakın zamanda BM Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) üslerini de hedef aldı. Ve İsrail, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’i de “istenmeyen adam” ilan etti.

İsrail, Yahya Sinvar suikastı sırasında da UNRWA’yı hedef almayı sürdürdü.  Sinvar’ın yanında bir UNWRA çalışanının öldürüldüğünü iddia etti. Böylece dünyaya Hamas-BM personeli işbirliği bulunduğunu göstermiş olacaktı. UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail’in iddiasının dezenformasyon olduğunu belirterek “Sinvar’ın yanında öldüğü iddia edilen UNRWA personelinin hayatta olduğunu teyit ederim, kendisi şu anda Mısır’da yaşamakta” dedi.

SİNVAR BARIŞI REDDETTİ’ YALANI
ABD-İsrail cephesinin Sinvar’la ilgili bir diğer yalanı da “barışı engellediği”  iddiasıydı. Oysa barışı engelleyen gerçekte Sinvar değil, Netanyahu’ydu.
 
Anımsayalım: İsrail’in Gazze’deki soykırımı seçim öncesi ABD hükümetini sıkıntıya sokunca, ABD Başkanı Biden bir “ateşkes planı” açıklamıştı. Mısır ve Katar’ın da arabulucu olduğu bu ateşkes planının yürürlüğe girmesini Netanyahu sürekli önledi; müzakereleri tıkamak için sürekli yeni şartlar ileri sürdü, her seferinde planı uygulanamaz hale getirecek taleplerde bulundu. Öyle ki artık Biden’ın planının yerini bambaşka bir taslak almıştı;  Hamas’ın kabul edebileceği bir plan olmaktan çıkmıştı. Sonuç olarak ABD Başkanı Biden’ın ateşkes planını Sinvar değil, gerçekte Netanyahu reddetmişti!

ASIL FAİL ABD
ABD Başkanı Biden, Sinvar’ın öldürüldüğünden memnuniyet duyduğu açıklamasında bir gerçeği de dile getirdi: İsrail ordusu, ABD istihbaratıyla Hamas lideri Yahya Sinvar’ı öldürebilmişti.
 
Konu, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’a soruldu. Sullivan, “Sinvar dahil Hamas liderlerinin çoğunun ABD’nin istihbarat desteğiyle takip ve tespit edildiklerini” belirtti (Amerika’nın Sesi, 18.10.2024). Konu basın toplantısında ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Pat Ryder’a da soruldu. Ryder Hamas liderlerinin yerlerinin tespitinde genel olarak  ABD’nin bilgi ve istihbarat katkısı olduğunu ama Amerikan askerlerinin  Sinvar’ın öldürülmesinde doğrudan dahli bulunmadığını” belirtti. 

İşte, gerçek budur ve İsrail’in istediği yerde istediği kişiyi ortadan kaldıracak güçte olduğu bir mitten ibarettir: ABD istihbaratı yoksa İsrail suikastları yoktur. ABD silahları yoksa İsrail saldırganlığı yoktur. ABD füze savunması yoksa İsrail’in demir kubbesi delik deşiktir. ABD veto kartı yoksa İsrail’in dokunulmazlığı yoktur.

(Cumhuriyet)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder